Köşe Yazıları

HAYRETLER İÇİNDEYİM!

HAYRETLER İÇİNDEYİM!

 

Bu konu hakkında, bu köşeden belki birkaç kez seslendim. Farklı açılardan yazdım, çizdim, söyledim…

 

Bu senenin başından itibaren muhtelif zamanlarda bana göre çok önemli olan konuyu kendimce kaleme almaya çalıştım.

 

Bana göre diyorum, zira benim dışımdaki pek çok kişinin umursamadığını ve hatta toplumun genelinin bu konuyu hiçe saydığını bugün daha iyi anlıyorum.

 

Malumunuz pandemide vefatlar hız kesmiyor… Üstelik sadece bizde de değil, dünyanın genelinde durum bu şekilde.

 

“Ama bizi bizim çöplüğümüz ilgilendirir” düşüncesiyle diğer ülkelerdeki mevcut durumları pas geçerek, kendi evimizin içine yöneliyorum!

 

Aşının tam koruma sağlamadığını, hele ki bu illetin sürekli mutasyona uğrayan halleriyle her seferinde koruyuculuğunu biraz daha yitirdiğini defalarca yazdım.

 

Buna rağmen, sanki aşının kaybolan gücü yetmezmiş gibi, mezuniyet sonrası havaya keplerin atıldığı gibi hemen herkes maskeleri fora etti! Mesafe kurallarını hiçe saydı. Hijyen konusuna ise değinmiyorum bile!

 

Evet, hayretler içinde kaldığım doğrudur!

 

Keza halktan beklenilen duyarlılığın çok ötesinde, bizzat bazı mülki amirler tarafından düzenlenen festivaller, şenlikler, konserler bana pes dedirtti!    Ve o topluluklar arasına giden milyonlarca insan…Akıl alır gibi değil!

 

Yapılan şölenler sonrasındaki görsel haberlere göz attığımda ise bu alanlara giden insan topluluklarının yüzlerinde maske olmadığını görmek beni her seferinde dehşete düşürdü.

 

Zaten tıkış tıkış, omuz omuza olma halinden bahsetmiyorum bile ki şölen alanı festival, konser alanı vb. olur da nasıl tıkış tıkışlık olmaz!

 

Tabii bu arada yapılan kitap fuarlarını da aklımın alması mümkün değil!

Kitap fuarlarına ya da imza etkinliklerine hiç gitmeyenler için kısaca bilgi vereyim; bu etkinlikler yazar ile okur arasında birebir temasın yapıldığı, ayak üstü de olsa hoş beş edildiği, bu da olmazsa kitapların imzalanarak bir elden diğerine geçtiği etkinliklerdir.

 

Kitaplar yazmış ve pandemi öncesi pek çok etkinliğe katılmış bir yazar olarak bunun böyle olduğunu gayet iyi biliyorum.

 

Dolayısıyla bu etkinliklerin de neden yapıldığını anlamış değilim!

 

Herkes mi canını yolda buldu ya da sağlığınızın hiç mi değeri yok?

 

Daha bitmedi…

 

Delicesine, davullu zurnalı yapılan ve pistte oynarken ter içinde kalınan düğünlerin sahipleri ve bu düğünlere giderek salonları hınca hınç dolduranlar. Bu satırlarım size!

 

Düğün derneğinizi sakince – kendi aranızda- , sade bir törenle yapsanız ölür müsünüz? Nedir bu takı telaşınız? Yahut; ” Elaleme ayıp olur!” türünden olan fikirleriniz…

 

Hele o korna çalarak yolları, dahası İstanbul gibi trafiği zaten keşmekeş olan bir metropolün yollarını kilitlemeye ve bu yollardan geçerken o bölgelerde oturanların huzurunu bozmaya ne hakkınız var?

 

Evleniyorsanız bana ne, bize ne? Siz iki kişi hayatınızda yeni bir döneme adım atıyorsunuz diye biz niye rahatsız olmak zorunda kalıyoruz?

 

Aynı durum sünnet düğünleri için de geçerli. Bundan bize ne?

 

Bütün bu olanlara pes diyorum!

 

Ve anlıyorum ki yurdum insanını ne pandemi ne de pandemi ayarında olan hiçbir şey durduramaz!

 

Kendi canını hiçe sayanlar sizin canınızı zaten düşünmez. NOKTA!

 

Esen kalın.

BURSASPOR KÖTÜ GİDİŞİ DURDURDU

BURSASPOR KÖTÜ GİDİŞİ DURDURDU

Geçen seneki genç Bursaspor, tüm Türkiye’nin ilgi odağı olmuştu.

Tecrübeli rakipler, genç Bursaspor’a çok sert ve çok acımasız davranmıştı.

Bu seneki Bursaspor’un , daha profosyenel ve ikili mücadelelerde daha, sert oynadığını görüyoruz.

Yeni Bursaspor’un, Samsunspor karşısındaki mücadeleci oyununu görünce, ilk 4 maçı neden kazanamadığına, çok şaşırdık. Samsunspor maçında, kalecimiz Erhan özellikle hava toplarında, mükemmeldi.

Sonradan oyuna alınan Batuhan Kör, attığı üçüncü gol ile, Samsunspor’un umudunu bitirdi.

Kaptan Emirhan, çok gereksiz iki sarı kart gördü ve en kritik bir dönemde, Bursaspor’u eksik bıraktı.

Sık sık üçüncü bölgeye sarkan ve geri dönüşlerde zorlanan bir Emirhan  gördük.

Yerine giren genç Taha ise, görevini başarıyla  tamamladı. Bu seneki takıma da, Fatih Tekke hocamıza da sahip çıkmalıyız.

Bu sezon, dikine ve hızlı oynuyoruz.

Bursaspor Samsunspor maçı, süperlig kalitesinde bir maç oldu.

Çok mücadeci ve çok hızlı tempoda, bir maç seyrettik.

Geçen seneki genç Bursaspor, çok sempatik ve ilgi çekiciydi.

Bu sene Samsunspor maçında, çok mücadeleci, çok dayanıklı ve çok hızlı oynayan, bir Bursaspor seyrettik.

Samsunspor maçındaki oyunumuz, hem yeni Bursaspor’un hemde Fatih Tekke hocanın geleceğini belirledi.

GÜNÜN SÖZÜ

Başarıyı en kötü şekilde kullanmak, onunla övünmektir.

“De Maupassant”

OYLAR ALINDI HAVA VERİLDİ ve ŞİİRİM

OYLAR ALINDI HAVA VERİLDİ ve ŞİİRİM

Türkiye’mizde bazı siyasiler ABD tavsiyesi şeklinde dayatması olarak adlandırılan bazı sistemler. 2003 yılında hedeflenerek, 2017 yılında halka onaylatılmış ve 2018 yılında, bu arzuya ulaşılmış olması ve önceleri en çok sorulan sorulardır.

*

Bu sorulara bugünün, Cumhur Başkanı Erdoğan, ‘Hantal devlet yapısı, bürokratik oligarşi önümüzü kesiyor diye cevapları ve istediğimizi yapamıyoruz. Yeni Partili Başkanlık sistem ile önümüzdeki engelleri kaldıracağız, daha hızlı kararlar alacağız, çözüm üreten devlet, sorun çözen devlet olacağız diye iddialı cevaplar vererek yetki istiyordu. Sayın Cumhur Başkanı Erdoğan, parlamenter sistemi devlet ve millet için ayakkabı bağı olarak görüyor. Bu bağı acilen devreden çıkartmamız gerektiriyor diye sloganları ise çoktan hazırlanmış, “Türkiye evimiz, Erdoğan babamız, Ver yetkiyi, gör etkiyi” diye, meydanlarda ise Erdoğan, 24’ünde siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle, enflasyonla, bütçe açıkla şunlarla, bunlarla, nasıl uğraşıldığını görürsünüz ve o günden bugüne yaşıyoruz ve gördük, yaşadık, neler olduğunu biliyoruz ve milletimiz verdi yetki dördüncü yılına girildi, şimdi biz soruyoruz; Gördünüz mü etkiyi ?

*

Bu konuda vatandaş cevabını sözlere ve yaşatılanlara gelecekte kuvvetli verir. Bu günlerde yine yeni bir düzenden bahsederek şöyle açıklıyorlar. İnşallah enflasyonu en kısa sürede kontrol altına alarak raflardaki, tezgahlardaki, etiketlerdeki fahiş fiyat artışlarının önüne geçeceğiz ve yeniden yeni Türkiye’mizde yola devam edeceğiz hedeflerimize ulaşacağız derler.

*

 

Yetki alındığı günden bu güne yanlış gidişatı bazı yandaş kalemşorlar da itiraf ederek ve birkaç yandaş köşe yazarlarından biri 8 Eylül tarihli yazısında, Ağustos ayı içinde anketleri incelenmesiyle çıkan sonuçlar mevcut iktidarın inişinin farkında olmaları; Birbirinden farklı sonuçlar çıkması endişelerini yükseltiyor. Fakat önemli ortak sorun ortaya çıkıyor, millet seçim değil, geçim derdinde diyerek, AKP’yi aklamak için şu cümleyi kuruyorlar. AK Parti’nin en büyük çözemediği sorun ekonomi o nedenle AK Parti’nin çözmesi gereken en önemli sorun hayat pahalılığı diye yazanlar, şunları unutturarak, hukukun, adaletin ve birçok benzeri sorunları kapatmaya çalışarak, yola devam edelim derler.

*

Ey Türk milleti görev istedi verdiniz, çoğumuz bahsedilen sistemin etkisini gördünüz mü ! Göremediyseniz daha acık yazayım ki överek söyledikleri şu örneğe bir bakın ve kişi başına milli gelir 12 bin Dolar iken 5 litrelik ayçiçeği yağı 24 TL iken, şimdi milli gelir 8 bin Dolara düştü, aynı ayçiçeği yağı 90 TL. Şimdi yapılanı anladınız mı? Partili Başkanlık sisteminde Dolar 4 kat, Euro 3,5 kat şahlandı. Yetkiyi aldıktan sonra yaptılar. Üç yılda devlet kurumların varlıkları boşaldı, merkez Bankası döviz rezervinde eksi noktaya getirdiler gördünüz mü yapılanları…

*

Bu milletin % 70 dar gelirli siyasi partilerin oy deposu ve bu kesime siyasette, ekonomide, sosyal hayatta, iç ve dış politikada, süslü laflarla iyi hatipler değil, planı, modeli, programı olan ve bu ülke insanının yaşam kalitesini yükselten vatan sevdalısı dürüst lider ve ekibi lazım. Tüm siyasi partiler ve başta iktidar şapkanızı önünüze koyun hizmet için gelin bol keseden atarak toplumun büyük çoğunluğu olan dar gelirlinin geleceğini heba etmeyin ve içte, dışta olan acil sorunları kimseyi ötelemeden, birlik içinde çaresini çözün. Milli irade her kesime yansıtarak, hak, hukuk içinde birliğini görelim. O’ zaman bu millet şahlanınca neler olacağını görelim ve havadan atılan boş lafalar karın doyurmuyor. Sağlıklı, Huzur dolu gelecek birlikte olsun.

YİNE SON BAHAR GELDİ

Evimin balkonundan

Bakarım dışarıya

Kesilmez rüzgârın sesi o uğultusu

Saatler sürerek, ağaçların yaprakları

Dökülür birer, birer.

Gökyüzü bulutlandı

Dalga dalga semasından

Yayılsa da

Rüzgarın hızı

Ayrıştırır birer birer.

Bu görünen

Tabiat anadan

Çünkü mevsim son bahardı.

  1. T: 07.09.2021

Mehmet KANTAR.

EKONOMİDE BİRBİRİMİZE ZIT İKİ KARAR

EKONOMİDE BİRBİRİMİZE ZIT İKİ KARAR

Kamuoyu araştırmalarını incelediğimizde, halkımızın birinci önceliğinin, ekonomi olduğunu anlıyoruz. Yaklaşık %40 puan alan ekonominin, bir iktidar partisi kadar güçlü hale geldiğini görüyoruz.

Hal böyle olunca, mevcut iktidarın almış olduğu ekonomik tedbirlere bakıyoruz.

Ağustos ayı enflasyonunun analizinde, gıda fiatlarının %30 düzeyinde arttığını görmüştük.

Hükümet tedbir olarak arpa, buğday, mısır, nohut ve mercimekten alınan ithalat vergilerinin, yılbaşına kadar sıfıra indirildiğini açıkladı.

Alınan bu karar, Turgut Özal’ vari bir karar olmuştu.

Rahmetli Özal tekelleşen otomotiv beyaz eşya firmalarının halkı soyduğunu görünce, bu malların ithalatını serbest bırakarak bu firmaları terbiye etmişti. Gıda fiatları konusunda hükümetin aldığı kararı, olumlu buluyoruz.Toptancıların kazıklarının, ellerinde kaldığını, hissediyoruz.

Ancak hükümetin sebze ve meyve konusunda, hatalı kulvar da olduğunu görüyoruz.

Hükümetin, sebze ve meyve ihracatı konusunda, rekor kırma hevesinde olduğunu okuyoruz.

Halbuki halkımızın, meyve ve sebze fiatlarından çok şikayetçi olduğunu da biliyoruz.

Enflasyonla topyekûn mücadelede, sebze ve meyve fiatlarının ihracatınında zorlattırılması gerekirdi.

Alınacak böyle tedbirlerle, sebze ve meyvenin daha fazla yurdumuzda kalacak ve fiatlar düşecektir.Birbirine zıt  olan bu iki uygulama, Beştepe’nin hem hükümet ile kopukluk içinde olduğunu, görmektedir.

Sistemin, tüketicinin yararına ve bir ahenk içinde çalısmadığını anlıyoruz.

Aynı hükümetten biribirine zıt, hatta birbirini baltalayan, iki farklı karar çıkmazdı.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, hem denetim hem de koordinasyon konularında, gerekli tedbirleri almalıdır.

GÜNÜN SÖZÜ

Evlenme bir davaya benzer. Mutlaka memnun olmayan bir taraf vardır.

” Balzac”

BİR BU EKSİKTİ!

BİR BU EKSİKTİ!

Malumunuz, dünya insanları ve onları sarmalayan yerküre olarak türlü badirelerden geçiyoruz.

Hatta bazen biri bitmeden diğeri eteğine yapışıveriyor olumsuzlukların…

Sel felaketleri, tsunamiler, iklim değişiklikleri, patlayan volkanlar, kuruyan göller, çekilen denizler, yanan ormanlar, depremler, buzulların erimesi derken, bir de üzerine pandemiyi ekleyince “Kıyamete beş kala!” gibi manidar sözler söylemek kaçınılmaz oluyor.

Bu saydıklarımın henüz yolun başı olduğunu ise son günlerde telefonuma ardınca düşen haber linklerinden anlıyorum.

Haber linklerine göre meğer daha göreceğimiz felaket, çekeceğimiz cefa varmış! Nitekim Independent Türkçe’ de yer alan haberin doğrultusunda, Communications Earth&Environment dergisinde yayımlanan araştırmanın baş yazarlarından olan Martin Danisik’ in dediğine göre insanoğlunu bekleyen sarsıcı bir volkanik kış pek yakınımızda imiş.

“Ne var bunda, son yıllarda kış mevsimi zaten çetin geçiyor” demeyin. Bu öyle bildiğimiz kışlardan değil! Bu kez kış, kelli felli olanındanmış! Kıtlık, sefalet ve dahası, hatırı sayılır rakamsal değerlerin konuşulduğu ölümlere yol açacak olan ve oldukça uzun sürecek bir kıştan bahsediliyor. Kapımızın önünde bekleyen kışın binlerce yıl sonra bile varlığını hissettireceğinden söz ediliyor.

Ve varoluşun en feci olaylarından biri olarak tanımlanıyor.

Haber yazısını kaleme alan dergi yazarı ve aynı zamanda Avusturalya ‘ daki Curtin Üniversitesi’ nin doçentlerinden biri olan Martin Danisik bütün bunları işkembe-i kübradan atmıyor!

Yapılan araştırmaları, etütleri baz alarak, yerküre var olduğundan beri yaşanan volkanik kış geçmişini inceleyerek, şu anda okuduğunuz içeriğin bütününe ulaşıyor.

Örneğin, elde edilen bilimsel verilere göre gezegenimizin sadece bir kere, yanlış okumadınız “Tek bir kerecik” yaşadığı volkanik kışın etkisinin yüzlerce yıl sürdüğü ve dünya nüfusunun sadece 3 bin kişi kaldığı bir felaketten bahsediliyor.

Meraklıları için bir önceki volkanik kışın doğuş yerinin de neresi olduğunu dip not olarak hemen düşeyim; bugün coğrafik olarak Endonezya diye bildiğimiz ülkedeki Toba Gölü.

Bilime güvenir ve inanırım. Çünkü o, kanıtlı belgelere dayanır. Bu sebepten okuduğum haberi ciddiye almamam için hiçbir neden yok. Ömrümüz yetip de volkanik kışı görür müyüz görmez miyiz bilemem ama ilahi kudret neyi takdir ederse onu yaşayacağımız kesin.

Esen kalın.

KARA EYLÜLDE 12 EYLÜL DARBESİNİN 41. CI YILI VE ŞİİR’İM

KARA EYLÜLDE 12 EYLÜL DARBESİNİN 41. CI YILI VE ŞİİR’İM

12 Eylül 1980 Darbesi, Devletin içinde birçok faktörün bileşkesinin ürünüdür. Dış sermayenin, içsel ve dışsal birtakım dinamiklerin tıkanması, iktisadi krizler ve iktidar içerisinde çelişkilerin artması, tüm kurumların içinde oluşan aşırı politika ve artan eylemlerle, ülkede baş gösteren siyasal derinleşmeleri ile birlikte temsilde yozlaşmaların ve küresel kapitalizmin yaşadığı yapısal kriz neticesinde,  liberal yapının yeniden yapılanma sürecine Türkiye’nin entegrasyonu söz konusu olmasıyla, faktörler temelinde yer almaktadır.

*

12 Eylül 1980 Darbesi, “Olağanüstü Devlet” kavramı adı altında analiz edilerek, Neo kapitalist sisteme entegrasyonu ve iktidar blokunun yeniden yapılanması, vurguncu, kirli sermaye birikiminin güvence altına alınması ve yeniden sömürü üretimi ve bugünlere yol olan BOP Planıdır. 12 Eylül 1980 Darbesi, akabinde kurulan askeri rejimin olağanüstü devlet aracılığıyla gerçekleştirilmeye çalışılması din ekseninden emperyalistlerin sömürü ürünüdür.

*

12 Eylül 1980 askeri darbesinin tarihe kara bir leke olarak geçtiğinin altını çizerek, vatan evlatlarını sanık sandalyesine oturtulmuş, düşüncelerine prangalar vurulmuş, adalet terazisi olmayan hakim ve savcılar tarafından yargılanmış, işkenceler ve idamlara gönderilen kara Eylül Emperyalist ürününü ve bugünlere planlanan yapı ve  sözde, Türk silahlı kuvvetleri kendine verilen acık yasayı iç hizmet kanun yetkisini kullanarak yönetime müdahale etmişler gibi gösterilmesi ,12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinden 40 yıl geçti. Acılar o günkü gibi taze o günkü kadar sıcak. Binlerce Ülküdaşımıza, yalancı şahitlerle desteklenmiş mesnetsiz iddialarla tutuklanmış, tarifsiz baskılar ve işkenceler görmüş, zindanlarda, çileler çekmiş tarihe kara bir leke olarak geçen karartılmış Eylüldür.

*

Tek gayeleri vatanın birliği ve Türk milletinin bekası olan Ülkücüler, hapishanelerde, karanlık zindanlarda, hücrelerde yıllarca sorguya, hakaret, dayak ve akıl almaz işkencelere maruz bırakılarak hürriyetlerinden yoksun bırakılmış ve ölümlerle sınanmış, yağlı urganlarla imtihan edilmiş, Başbuğumuz Cennet Mekan Alparslan Türkeş başta olmak üzere tüm Ülkücü kuruluşlar. Davasında idam ile yargılanmış, 5 yıl 11 ay 8 gün süren yargılama sürecinde Başbuğumuz Alparslan Türkeş 11 yıl 1 ay 10 gün hapis cezasına çarptırılmış kara eylüldür.

*

Türk Milletini sevmekten, Allah yolunda yürümekten başka bir suçları olmayan Yusuf yüzlü ülkücü kardeşlerimiz, Ahmet Kerse, Ali Bülent Orkan, Cengiz Baktimur, Cevdet Karakaş, Fikri Arıkan, Halil Esendal, İsmet Şahin, Mustafa Pehlivanoğlu, Selçuk Daracık idam edilmişlerdir. Suçsuz 9 ülküdaşımızı idam sehpasına çıkaran alçakları unutmadık. Hem bu dünyada hem de Mahkeme-i Kübra’da davacıyız. İki elimiz yakalarında olacaktır.

*

Onlar Allah’tan başkasına boyun eğmeyen, Hak Davalarına diz çöktürme-yen kahramanlardır. Onlar celladına gülen gönül erleriydi. Millet için gün geldi Yavuz, gün geldi Yunus oldular. Musalla taşındayken imamın ‘er kişi’ niyetine ifadesinin tam da karşılığıdır. Herkes bilsin ki; Ülkücü Hareket, dün zulme, işkenceye boyun eğmedi, kula kulluk olmadı, tehditlere teslim olmadı, hak yolda, Allah yolunda baş verdi, baş eğmedi, zaman içinde, Ülkücü Harekette ayrışmaları olsa da; Merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in çizdiği, Millet, Turan ve Allah yolunda yürümeye devam edecektir. Vatan ve Millete yönelik her türlü kirli oyunu kurgulayan hayalperestler dün olduğu gibi bugün de Ülkücü Hareketin sarsılmaz çelikten iradesini tekrar karşılarında göreceklerdir.

*

Sonbaharın kara yeli esmeye başlar Eylül ayının hüzünleri insanımızda farklı da olsa; Eylül ayının hep gizemli bir yanı olmuştur. Ama tarihler 12 Eylülü gösterdiğinde herkesin bildiği kara Eylül lekesi sözde milli güvenlik konseyinin bildirisiyle, ülke genelinde okundu ve Atatürk adına sığınarak çeşitli bahanelerle ülke yönetimine el konuldu dediler. Giriştikleri harekatın amacı, ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini, varlığını yeniden tesis etmek, demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırma sebepler gösterdiler. “Sormazlar mı” Bu ortamı hazırlayan kim? Baş’ta kara eylülün mimarı NATO cuntacısı, Evren darbesinin geride bıraktığı acı tablo ‘resmi rakamlar’ göre şöyle demezler mi.

 

* Gözaltına alınanlar: 650.000

* Fişlenenler: 1.683.000

*Açılan dava sayısı: 210.000

* Sıkıyönetim mahkemelerinde yargılananlar: 230.000

*Bunlardan 141-142-163. maddelerden yargılananlar: 71.500

* Sivil mahkemelerde açılan davalar (1980-88 yıllar arası): 9,508  *Yargılanan ‘örgüt üyesi’: 98.404

*Hüküm giyen ‘örgüt üyesi’: 21.764

*Vatandaşlıktan çıkarılanlar: 14.000

*Pasaport verilmeyenler: 388.000

*Faaliyetten men edilen dernek: 23.700

* Toplam 644 cezaevindeki hükümlü-tutuklu : 52.000 (1990’da kalanlar)

*Açlık grevinde ölenler: 14

*Kaçarken vurulanlar: 16

*Doğal ölüm raporu verilenler: 73

*İntihar’ ettiği bildirilenler: 43

*İşkence sonucu öldürülenler: 171

*Açılan işkence soruşturma veya davası: 9.962 (1982-1988 arası)

*İşkence yaptıkları suçlamasıyla yargılanan güvenlik görevlisi : 544

*1402 Sıkıyönetim yasasına göre yapılan işlem : 18.525

*Hakkında işlem yapılan memur: 7.245

*Hakkında işlem yapılan öğretmen: 3.854

*Hakkında işlem yapılan güvenlik görevlisi: 988

*Hakkında işlem yapılan din görevlisi: 266

*Hakkında işlem yapılan öğretim görevlisi: 120

*Hakkında işlem yapılan mülki amir: 35

*Hakkında işlem yapılan hakim-savcı: 47

*Bölge dışına sürülenler: 7.233

*Görevlerine son verilenler: 4.891

*Cezaevlerindeki gazetecilerin aldığı ceza toplamı: 3.315 yıl 3 ay

*İstanbul gazetelerinin yayın yapamadığı gün sayısı: 300 gün

*Gazetecilere istenilen hapis cezası: 4.000 yıl

*Cezaevlerindeki gazeteciler: 31

*Polisçe aranan gıyabi tutuklu gazeteciler: 13

*Silahlı saldırıda öldürülen gazeteciler: 3

*Yalnızca 1989’da 16 günlük gazeteye açılan dava: 394

*Tazminat davalarının sayısı:211

*İstenilen tazminat miktarı: 12 milyar 848 milyon

*Yakılarak yok edilen gazete, dergi, kitap: 39 ton

*Yok edilmek üzere depolarda bekleyen yayın: 40 ton

*Basın özgürlüğünü kısıtlayan yasa sayısı: 151

*Yasaklanan yayın sayısı: 927

*Yasaklanan film sayısı: 927

*Haklarında idam cezası istenenler: 7.000

*Ölüm cezası verilenler: 517

*Askeri Yargıtay’ın onayladığı idam cezası: 124

*Dosyası Meclis’te bulunan idam hükümlüsü: 259

*İnfaz edilen idam cezası: 50

*İnfaz edilen sol görüşlü idam mahkumu: 18

*İnfaz edilen sağ görüşlü idam mahkumu: 8

1980 – 1985 yılları arasında…

*22.912 kişiye 0-1 yıl ceza verildi

*10.784 kişiye 1-5 yıl ceza verildi

*6.186 kişiye 5-10 yıl ceza verildi

*2.396 kişiye 10-20 yıl ceza verildi

*939 kişiye 20 yılın üzerinde ceza verildi

*630 kişiye müebbet hapis cezası verildi

*420 kişiye ölüm cezası verildi

*

12 Eylül 1980 darbesi herkese aynı acıyla kabuk bağlanmamış yaranın sızısı bıçak gibi saplanmış gönüllere, sağcısından, solcusuna, ülkücüsünden, devrimcisine, tüm vatandaşları aynı şiddette acımasızca vuran, darbenin kara lekesi ve bu Ülkenin yiğit evlatlarının asıldığı utanç günü, şerefli milletimizi sindirmeyi, itibarını zedelemeyi hedefleyenler, rezil ve zelil edildiği gündür. Babaların Annelerin yüreğindeki sızının, utancın, ihanetin kalleşliğin adı ve ülkemizin kalkınmasına darbe indiren dış güçlerin iç Piyonlarını Lanetle! Mazlum ve mağdurları rahmetle anıyoruz! . Bu vesileyle başta Merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş’i rahmetle anarak, şehitlerimize, Yüce Allah’tan rahmet dileyerek, Ruhları şad, mekânları cennet olsun. Ne zulmü! Ne de Ülkücü kardeşlerimizi unuttuk ve unutmayacağız, unutturmayacağız. Ne Mutlu Türk’üm Diyene.  Rabbim o kara günleri bir daha Türk milletine yaşatmasın…

SEVDAMIZ BÖYLEMİ OLACAKTI

Ülküm, davam içinde varlığım,

Duygumla dikenli yollarda gezdiğim,

Vatanım, bayrağım diye sevdiğim,

Vatana sevdam böylemi olacaktı.

*

Türküm dedim, Turanı sevdim,

Öğündüm dalgalan al bayrağım,

Volkan gibi alevlenip yandım,

Alevli sevdam böylemi olacaktı.

*

Tek arzum birlikten yanaydım,

Çiğnendi değerim birde gururum,

Vuran vurana dökülen kanım,

Ülkücü sevdam böylemi olacaktı.

*

Her şeyimi elimden aldılar,

Tutup kollarıma çarmıhı gerdiler,

Davama ülküme hakaret ettiler,

Turan sevdam böylemi olacaktı.

*

Bu haksızlık işkenceli iftiraya,

Karanlık eylül darbesini yapana,

Tarih unutmaz yazacak kenara,

Vatan sevdalısı böylemi olacaktı.

*

Gönüllerde yatan yiğit canlar,

Gözlerde çakan şimşekli ışıklar,

Onlarda birer birer eğildiler,

Mertlik sevdamız böylemi olacaktı.

*

Tarafsız olun dedi susturdular,

Bazıları soysuz haramiye döndüler,

Baş gidince tuzaklara gömdüler,

Davamızın sonu böylemi olacaktı.

*

İçten estiren gürleten sizdiniz,

Kanlı çukur kuyuları kazdınız,

Kardeşi kardeşe düşman etiniz,

Ülkü sevdamız böylemi olacaktı.

*

Sabahsız sehere çıkan kurbanlar

Sayfalarca yalan küfür yazmışlar,

Benim kefenimi çoktan dürmüşler,

Vatana sevdam böylemi olacaktı.

*

Der Mehmet eylülde karalandım,

Yiğitlere verilen fermana yandım,

Ocaklara ateş düşüreni gördüm,

Ülkücü sevdamız böylemi olacaktı.

  1. T:03.09.2021

SİSTEMDE İDARİ  VE DİNİ UYGULAMALAR

SİSTEMDE İDARİ  VE DİNİ UYGULAMALAR

Yeni sistemde, özellikle dini ve idari konulardaki uygulamaları, tüm toplum dikkatle izlemektedir.

Yargıtayın yeni binasının açılışında, dua okunması, çoğunluk tarafından normal karşılandı. Çünkü Batı toplumunun, başkanlık yemini ederken, kutsal kitaba el bastığını biliyoruz.

Bir çok batı ülkesinde nikâhların kiliselerde kıyıldığına da tanık olmuştuk.

Ama, seçmenimiz Cuma namazı çıkışlarında, cami önlerinde, siyasi  atmosfere kayan konuşmalar yapılmasına, sıcak bakmıyor.

Geçmiş yıllarda, Demirel, Özal ve Erbakan’ın üst yönetici olduğu dönemlerde, benzer örnekler görmemiştik. Ben de o dönemlerde, kamu görevi yapan bir yöneticiydim.

Hiç birini Cuma namazı çıkışlarında mikrofonlarla donatılmış bir platformda konuşurken görmemiştik.

Zaten Sayın Cumhurbaşkanımızı sağlık konusunda, yatırımlar konusunda televizyonlarda çok sık dinliyoruz.

Önemli yabancı liderlerle olan ilişkilerinde, dik duruşunu ve kararlı tavırlarını, takdir ediyoruz.

Yeni nesil, tüm dünyada olduğu gibi, yükselen milliyetçiyi destekliyor.

Ak parti ile ( MHP) ittifakını, muhafazakarlıkta harmanlanmış, milliyetçi bir yapı olarak kabul ediyor.

Ama, Dindar muhafazakar çizgiye de, mesafeli duruyor.

Yaşadığımız iletişim çağında, yeni nesil ile, dindar muhafazakar bir proje ile, yakınlaşamayız. Yeni nesil dahil Türk halkının, yeni projesi, muhafazakar milliyetçi bir çizgi, olmalıdır.

Tüm dünyada Demokrasi kelimesi, rafta kalmıştır.

Milliyetçilik yükselmektedir Muhafazakarlıkla beslenen Milliyetçilik en uygun olanıdır.

GÜNÜN SÖZÜ

Baba malından ne fayda başta devlet olmasa

” Dede Korkut “

HIZLI BÜYÜME ENFLASYON İLİŞKİSİ

HIZLI BÜYÜME ENFLASYON İLİŞKİSİ

2021 yılının ilk üç aylık dönemindeki büyüme hızı, ( %7 ) olmuştu.

İkinci ve üç aylık dönemde ise, büyüme hızı %21,7  düzeyine ulaştı.

Bu hızlı yükselişin temel nedeni, imalat sanayiinde ki üretim artışından kaynaklandı.

Halbuki geçen sene imalat sanayiinde, aynı dönemde ( % 17,7 ) oranında küçülmüştük.

Bu sene ise, imalat sanayi üretimi  ( % 43,4 ) büyümüştür.

Aslında, yaşadığımız bu hızlı büyüme, sadece bizde gerçekleşmedi.

Geçen seneyi, eksi olarak geçiren tüm Avrupa ülkeleri de büyüdü.

Dönemin şampiyonu, ( % 22,2 ) büyüme hızı ile İngiltere oldu.

Bu sene, ikinci üç ayda şampiyon olan İngiltere, geçen sene aynı dönemde ( 21,4 ) oranında küçülmüştü.

Geçen sene tüm dünyada pandemi kısıtlamaları yaşanmıştı.

Bu sene kısıtlamaların kalkması ile, tüm dünyada tüm sektörlerin coştuğunu gördük.

Salgın hastalığın verdiği zararı, ölüm oranları ve bulaşma hızı ile, ölçüyorduk.

Şimdi ise, ekonomide ve sanayi alanında yaptığı tahribatı, daha iyi anladık .

İkınci üç aydaki hızlı büyümenin bir sebebi de, mal ve hizmet ihracatındaki artışlar oldu.

Tabi, bu kadar hızlı ekonomik büyümenin, yan etkileri de vardır.

Yüksek oranlı büyüme hızının, enflasyon oranlarını da, beslediğini gözlüyoruz.

Temmuz ayında, yıllık ( 18,95 ) seviyesinde olan enflasyon oranı, Ağustos ayında ( 19,25 ) düzeyine yükselmiştir.

Görünen o ki, ekonomi hızlı büyüyünce , enflasyon da büyümeye ayak uyduracaktır.

Doğru olan denge içinde büyümektir.

Ve dar gelirliyi üzmeyecek, bir enflasyon oranı yakalamaktır.

GÜNÜN SÖZÜ

Bir insanın zekası, vereceği cevaplardan değil, soracağı sorulardan anlaşılır.

” De Levis”

BİLANÇO!

BİLANÇO!

Yazı başlığıma bakıp da az buçuk ekonomiden anlayan biri olarak, elime hesap makinesi, kalem – kağıt alarak, inceden inceye matematiksel hesaplara daldığımı zannetmeyin.

Bilançoyu bu kez ağustos ayı üzerine yaptım. Hani şu şirazemizin kaydığı, dudak ucu gülümsemelerimizin pek az, üzüntülerimizin ise yığınlarca olduğu 2021 yılının ağustos ayı.

Elime vazgeçilmezim olan Türk kahvemi alarak, oturduğum iskelemde, bir yandan yemyeşil dereyi seyre dalarken, diğer yandan zihnimden; “Nasıl bir aydı yaşadığımız!” diye geçirmeden duramadım.

Hemen sonra aklımdan ayın kriminolojisi geçiverdi. Hatta aklım şöyle dursun, gözümün önünden bir bir akıp geçti koskoca ayın olayları…

Yangınla başlayan,  yazın sözde en güzel en canlı mevsimi olan ağustos, güzellikten ziyade kurum serpti bu kez yüreklerimize; kapkara, isli, alev topu gibi…

Onunla birlikte gelen iç münakaşalar, çekişmeler, sürtüşmeler, sataşmalar… Ülke kor ateşlerde yanarken bile her nedense, bir türlü bitiremediğimiz, yıllardır hızını alamayan ağız dalaşları devam etti.

Hâl böyle olunca bu kez halk olarak daha da sıkıldık, bıktık, bunaldık ve üzüldük.

Kasabın et derdinde koyununsa can derdinde olması içimizi hepten burktu!

Yangın olayının ateşi henüz yüreklerimizde küllenmemişken, aldığımız şehit ve gazi haberleri, diğer ülkeler 5′ er 10′ ar “lütfen” kabul ederken, bizim yüzlercesini vatan toprağına aldığımız mülteci akını ve bir türlü bitmek bilmeyen kadın cinayetleri, pandemide şiddeti zirve yapan vefatlar, her geçen gün artan pahalılık ve bunun karşısında cebimizde eriyip giden paramız, intiharlar, aile içi şiddet haberleri, hayvan dostlara yapılan zulümler, vs. vs…

Her yeni aya yeni umutlarla girme azmi ve isteği içinde olan bizler için bırakın taze umutlara yelken açmayı, mevcudun üstüne olumsuz birşeylerin sürekli  ekleniyor olması psikolojik olarak darma duman olmamıza yol açtı.

Bana göre ağustos ayının en sevindirici, yüz güldüren gündemi, uluslararası platformda yapılan spor müsabakalarında sporcularımızın başarı kazanmasıdır.

Sayelerinde bir parça moral bulduk.

Tabii bir de geçtiğimiz ayı Türk milleti için özel kılan, milli birlik duygumuzu şaha kaldıran bir tarih var ki, o tarih için umutlu olmaya değer…Ve o tarihin heybeti, geçtiğimiz ayı el üstünde tutmamıza da değer.

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI için her şeye değer…

Önümüzdeki ayların geçmiş aylardan aydınlık olması dileğimle.

Esen kalın.

BİTCOİN MERAKI YENİDEN HORTLADI

BİTCOİN MERAKI YENİDEN HORTLADI

Bir süre önce 28 yaşındaki bir kişi 391 bin ortağını dolandırmış ve 2 milyar liralık vurgun yapmıştı.

Bu vurgundan sonra halkımızın Bitcoin alım satımından kaçacağını düşünmüştük.

Ama Bitcoin’in dış ülkelerdeki Babaları Bitcoin alışverişini canlı tutmayı becerdi.

Ve finans piyasalarına baktığımızda,Bitcoin merakının yeniden tırmandığını gördük.

Bitcoin’in 14 Mayıs

tarihinden sonra ilk kez 50 bin Dolar seviyelerine kadar ulaştığını öğrendik.

Bu ara, döviz ve altın fiatları da düşünce bu işin tezgahtarlarının, Bitcoin’i yeniden vitrine çıkardıklarını, düşündük.

Ek olarak piyasadaki Bitcoin altında bir sıkıntı olduğu taktirde, Bitcoin fiatlarının 80 bin Dolara kadar yükseleceğini duyduk.

Bu haberleri duyan küçük yatırımcılar, varını yoğunu Bitcoin’e yatıracaklar.

Spekülatürler bir anda ellerindeki Bitcoin’i bozdurunca, Bitcoin fiatları, dip fiat olan 29 bin Dolara kadar düşecek. Olan yine, küçük yatırımcıya olacaktır.

Macera arayan küçük yatırımcıkarı, nasılda gaza getiriyorlar değil mi ?

Çok ve çabuk kazanmayı seven maceracı yatırımcılarımız, böyle para tuzakları konusunda, yeterli bilgi ve donanıma sahip değiller.

Digital finansman ve digital para konudunda yeterli tecrübeleri yoktur.

Ayrıca, kumarı andıran bu sistemin hukuki bir alt yapısıda oluşmuş değildir.

Zengin kesim, Bitcoin alım satımını para kazanmaktan ziyade, merak için yapıyor.

Kısa zamanda çok kazanmak isteyen maceracı küçük yatırımcı ise, darbe yiyince büyük acı çekiyor.

Elindekileri kaybediyor, geleceğini riske atıyor.

Halkımızın kumarı andıran bu tür mali oyunlardan uzak durmasını diliyoruz.

GÜNÜN SÖZÜ

Parayı köleniz yapın yoksa efendiniz olur.

“B.Shaw”