Köşe Yazıları

1975 Ağustosunda Maraş Ziyareti

1975 Ağustosunda Maraş Ziyareti

1974 Ağustos harekatından önce Lefke’nin gemi konağı konağı bölgesinden pirit madeni ithal ediyorduk.

Kıbrıs Barış harekatı olunca pirit sevkiyatı durmuştu.

1975 yılı Ağustos ayı öncesinde şirketimize tayin edilen emekli Albay Saim Sancar o dönem görevde bulunan Genelkurmay başkanı Semih Sancar’ın ağabeyi idi.

Pirit madeni gelmediği için sülfirik asit tesislerimizin durduğu Semih Sancar’a anlatıldı.

Saim Sancar genelkurmaydan gerekli izinleri alarak üç kişilik heyetin bir resmi araçla Kıbrıs’a ulaşmasını sağladı.

Gece feribotla Magosaya geçtik ve Girne’de ki küçük Dame oteline yerleştik.

Bu otel ordu evi görevi yapıyordu.

Önce protokol ziyaretlerini yaptık ve geliş nedenimizi anlattık.

İlk ziyaretimizi barış kuvvetleri komuıtanı Vahit Gözeri’ye yapmıştık.

Sonra Kıbrıs federe devleti başkanı Rauf Denktaş ve Meclis başkanı Osman Örek’in misafiri olduk.

Protokol ziyaretlerini tamamladıktan sonra pirit stok sahasının bulunduğu gemi konağına gittik.

İskele sahasında serili piritten 10 bin ton almaya karar verdik.

O gün o marta ili komutanı Fevzi Paşaya misafir olduk, ardından Girne’ye döndük.

Ve Türk lirası olarak ödenmek kaydı ile 10 bin ton pirit anlaşması yaptık.

Son olarak Magosa’ya ve Maraş bölgesine giderek o bölgenin komutanı Kemal Yamak paşanın misafiri olduk.

Geceyi Maraş bölgesinde ordu evi gibi kullanılan Sand Beach otelinde geçirdik.

Birçok otel ve dükkan kapalı olsa da Maraş bölgesinin muhteşem bir turizm merkezi olduğunu gördük.

Daha sonra Omarta ilinin Güzelyurt ismini aldığını ve gemi barınağı iskelesinin de İskele ilçesi olduğunu öğrendik.

Misafir olarak kaldığımız ordu evlerinin aliminyum pencere ve kapı  doğramalarına ve pratik kullanımlarına hayran kalmıştık.

1974 ve 1975 yılalrında geniş çaplı bir ambargo altındaydık.

Yedek parça ve akaryakıt bile bulamıyorduk.

Maraş bölgesinin tek başına bir pazarlık konusu olacak kadar muhteşem bir turizm bölgesine olduğuna bizzet tanık olmuştuk.

46 yıl sonra Maraş’ın sahillerinin bir bölümünün bile halka açılmasının ne kadar ses getirdiğine hep birlikte tanık olduk.

Çok kısa bir zaman sonra Maraş’ın tümünün halka açılmasını bekliyoruz.

Günün sözü:

Aşk ile nefret,

Bizim elimizde değildir.

“Çeheo”

 

 

İKİ SENE DAHA MI?

İKİ SENE DAHA MI?

Mart ayından beri bir ülkeden diğerine gitmeyi bırakın, bir şehirden başka bir şehire gitmişliğim yok.

Hatta yazıya başlarken çıtayı yüksek tuttuğumu fark ederek söylemimi değiştiriyorum; ne ülkesi ne başka bir şehri!

Bir AVM’ ne gitmişliğim bile yok. Şöyle doyasıya ellerime, avuçlarımın arasına alarak, dokunarak ve ürünü hissederek satın alma duygumu bile kaybetmiş olabilirim geçen aylar boyunca.

Oysa özellikle biz kadınlar için ne büyük bir zevktir o! Bir tekstil ürününü elinle avkalayarak satın almak!

Durup düşününce, sekiz ay boyunca açık havada olmak kaydıyla ( bahçeli, teraslı veya sahil kenarlı), hijyeninden emin olduğum ve kişi sayısındaki teması göz önünde bulundurarak servis sunan üç restoranın dışında bir yerde yemişliğim içmişliğim yok.

Eş dostla toplanarak, buluşup da hayattan keyifli bir gün çalmışlığım yok. Bahçeli olan yazlığımda uzak ara oturup konuştuğumuz dostlar hariç. Hatta yazlığın nimeti bol atmosferinden dolayı ” ziyarete gelmek istiyoruz” diyen eşin dostun pek çoğuna “kabul edemem sizi” diye rest çekmişliğim çok! Sırf, kendilerinin hijyen kurallarına uygun olarak yaşamadıkları düşüncesine kapıldığım için.

Açıkçası, yaşadığımız şu dönemin lüzumsuz darılma ve kırılmacalara pay bırakmaması gerektiği düşüncesi ile oldu bu red edişlerim. Ne de olsa beni tanıyan eş dost şimdiye kadar tanımış bilmiştir diye düşünüyorum. Bu zamana kadar tanımamışlarsa da şimdiden sonra tanımak için zaten uğraşmasınlar! “Ve retlerimin altında başkaca neden aramasınlar”.

Bunların dışında, etkinlik,imza günleri, okur buluşmaları, söyleşiler, konferanslar vs hepsi hak getire zaten!

Diyeceğim o ki;

Nüfusun pek nadir kısmı benim gibi özenli davranarak pandemi sürecini atlatmaya çalışsa da son yapılan “pandemili hayatın normale dönmesinin artı iki seneyi bulacağı ve bu bitse bile başka bir virüsün baş gösterebileceği” söylemleri epey canımı sıktı son günlerde.

Bu zaman dilimi nasıl, ne şekilde geçer bilemiyorum ama zaman zaman sabırsızlanmıyor ve eski rutin yaşamlarımıza her geçen gün daha çok özlem duymuyor değiliz.

Yakın gelecekte pandeminin “p’sini” bile duymayacağımız aydınlık günler yaşanması dileğimle,

Esen kalın.

 

Limonlu su yağ yakımını sağlar mı?

Limonlu su yağ yakımını sağlar mı?

Öncelikle metabolizmayı hızlandırdığı ve mideyi uzun süre sonra terk ettiği için tokluk sağlaması açısından ilk işimiz sabah kalkınca öncelikle su içmek olmalıdır.

Limon birçok vitamin, mineral ve fiyokimyasal denilen bileşikleri bol miktarda içerir ve asit içeriği yüksek bir meyvedir. C vitamini açısından da oldukça zengindir.

Amerikan Klinik Beslenme Dergisi’nde yayınlanan bir çalışmada yeterli miktarda C vitamini tüketen katılımcıların egzersiz esnasında daha fazla yağ yaktığından bahsedilmiştir. Bazı araştırmalarda ise yeterince C vitamini tüketenlerin daha düşük beden kütle indeksine sahip olduğu gösterilmiştir, ancak C vitamini tek başına zayıflatıcı etkiye sahip değildir, egzersiz esnasında yeterli miktarda C vitamini tüketenlerin yağ yakımı daha iyi olduğundan dolayı kiloları daha azdır. Limonlu su kişiden kişiye değişmekle beraber sindirimi kolaylaştırmaktadır. Ancak direkt olarak yağ yakımı sağlamamaktadır.

Reflü, gastrit gibi mide rahatsızlığı olanlar asit içeriğinden dolayı limonlu su tüketirken dikkatli olmalıdır. Ayrıca limonun tansiyon düşürücü etkisi olduğu için tansiyon problemi olanlar da limon tüketimine dikkat etmelidir.

İçtiğimiz suyun sıcaklığı nasıl olmalıdır?

Önemli olan su içmek olduğu için nasıl arzu edilirse o şekilde tüketmek en doğrusudur ancak bir çalışmada ılık ya da sıcağa yakın suyun mideyi terketme hızı 80 dakika iken, soğuk suyun 20 dakika olduğu gösterilmiştir. Yani suyu ılık olarak tüketmemiz daha fazla tokluk sağlayacaktır.

İşin özü sağlıklı kilo vermek için öncelikle günde 2-2,5 litre su içilirse daha uzun süre tokluk sağlayıp, metabolizmayı hızlandırıp kilo vermeye yardımcı olacaktır.

Dyt. Ayça Oral

KUŞATMA ALTINDA İÇ SİYASET

KUŞATMA ALTINDA İÇ SİYASET

Türkiye’ye Doğu Akdenizde,  Kuzey Suriyede ve Kafkaslarda uygulanmak istenen Kuşatma amacına ulaşamadı.

Her kuşatma öncesi bir süre beklemede kalan muhalefet sonunda devlet kararlarına sahip çıkmak noktasına geldi.

Aslında bu kuşatmalardan galip çıktık veya avantaj kaybettik demek için henüz erkendir.

Ama hükümetinde ve devlet güçlerinin olaylara anında müdahale etmesi ve tehdit ile şantajlar karşısında dik durması dikkatlerden kaçmadı.

Türkiye’ye yapılan bu üçlü kuşatma karşısında verilen mücadele Akparti’nin bütünlük içerisinde kalmasını sağladı.

Dış destekli Davutoğlu ve Babacan’ın partlerine ise büyüme fırsatı vermedi.

Bir bakıma Ak Parti’de ve Erdoğan adına krizler fırsata dönüştü.

Parçalanma Ak Parti’den beklenirken, kriz HDP ve İyi partiyi vurdu.

HDP’deki esas sıkıntı geçmişteki kobani olaylarından ziyade evlatlarına kavuşan annelerden geldi.

PKK kampından kaçıp annelerine kavuşan çocukların verdiği ifadeler HDP’nin siyasi ve hukuki pozisyonunu zora soktu.

Kamuoyu HDP’yi dağa militan gönderen bir siyasi parti olarak görmeye başladı.

Bu iddia kobani olaylarındaki suçlamaların  önüne geçti.

Şimdi HDP’nin kendi göreceği hukuki ve siyasi zarardan çok, ortaklarına vereceği siyasi zarar önemli hale geldi.

HDP’den gelen siyasi sarsıntıyı ilk gören İYİ Parti oldu.

Çok kısa bir süre önce İYİ Parti içinde yer alan Doğruyol ve CHP kökenli kadrolar gözden düşmeye başladı.

İyi parti de geri planda kalan ülkücü kökenliler Koray Aydın’ın yeniden Teşkilat başkanı olması ile güçlerini  gösterdi.

HDP krizinin artçı sarsıntılarını kısa zaman da CHP içinde de göreceğiz.

Diplomat kökenli bazı CHP’li yöneticilerinin krizin büyümesine sebep olduğuna da tanık oluyoruz.

 

Günün sözü;

Kusurların en büyüğü,

İnsanların tüm kusurlarından habersiz olmasıdır.

“T.CRYLE”

MÜMİNİN YUMUŞAK HUYLULUĞU

MÜMİNİN YUMUŞAK HUYLULUĞU

Muhterem Müslümanlar!

Din-i mübîn-i İslam’da iman, ibadet ve güzel ahlak bir bütündür. Yüce dinimiz biz müminlere samimiyetle ibadete devam etmenin yanı sıra, güzel ahlak sahibi ve geçim ehli olmayı öğütler. Bilhassa ailemizle, komşularımızla, akraba ve arkadaşlarımızla iyi niyet, hakkaniyet ve merhamete dayalı ilişkiler kurmamızı ister. Muhatap olduğumuz herkesi Allah’ın yarattığı ve gözettiği bilinciyle saygılı ve nezaketli davranmamızı tavsiye eder.

Aziz Müminler!

Peygamber Efendimiz (s.a.s) insanlık için en güzel örnektir. O, bizlere erdemli bir kul olmanın ve insanlarla güzel geçinmenin yollarını bizzat yaşayarak öğretmiştir. Allah Resûlü (s.a.s), yumuşak huylu, zarif ve ince ruhlu bir insandı. Edep, hayâ ve tevazu sahibiydi. Çevresindekilere huzur ve güven verir, korku ve endişe yaymazdı. Ailesine ve ashabına karşı yüreği sevgi ve şefkat doluydu. İyi günde olduğu kadar, zor zamanda da sabırlı, hoşgörülü ve affediciydi. Cenâb-ı Hak, Peygamberimizin bu vasfını şöyle övmüştür: “Sen onlara Allah’ın lütfu sayesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphesiz onlar etrafından dağılır giderlerdi.”[1]

 

Kıymetli Müslümanlar!

Sevgili Peygamberimizi rehber edinen müminler olarak, hasbi ve samimi davranmayı prensip edinelim. Vefalı ve fedakâr, temiz özlü ve doğru sözlü olmak için emek verelim. Unutmayalım ki, riyâkar, menfaatçi, kibirli ve ikiyüzlü kişi, Allah katında da insanlar arasında da sevgi ve değer göremez. İyi huylu bir müminin hayatında kötü söze, kaba davranışa, şiddet ve nefrete yer yoktur. Zira o, Peygamberimizin şu sözlerini daima hatırında tutar: “Mümin cana yakındır. İnsanlarla yakınlık kurmayan ve kendisiyle yakınlık kurulamayan kimsede hayır yoktur.”[2] “Kendisi cehennem ateşine ve cehennem ateşi de kendisine haram olan kişiyi size bildireyim mi? Cana yakın, yumuşak huylu, kolaylaştırıcı kimse.” [3]

Değerli Müminler!

İçinde yaşadığımız bu aziz milletin ve bu müstesna toplumun değerini bilelim. Sevinci ve kederi, varlığı ve yokluğu paylaşalım. Hal ve hareketlerimizle birbirimize sükûnet, huzur ve muhabbet aşılayalım. Başta eşimiz ve çocuklarımız olmak üzere güler yüzümüzü, güzel sözümüzü, insaf ve anlayışımızı kimseden esirgemeyelim. Böylelikle hem kendimiz hem de çevremizdekiler için hayatı kolaylaştıralım.

Aziz Müslümanlar!

Hutbemin sonunda, işgal atındaki topraklarını kurtarma mücadelesinde şehit düşen Azerbaycanlı kardeşlerimize Yüce Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

[1] Âl-i İmrân, 3/159.

[2] İbn Hanbel, II, 400.

[3] Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 45.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

 

Günün Ayeti

Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız.

 

(Kâf, 50/16)

Günün Hadisi

Şeddâd b. Evs’ten rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Zavallı (ahmak) kişi ise nefsinin arzu ve isteklerine uyan (ve buna rağmen hâlâ) Allah’tan (iyilik) temenni edendir.”

 

(Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 25)

Günün Duası

Ey göklerin ve yerin yaratıcısı, gizliyi ve aşikârı bilen Allah’ım! Sen her şeyin sahibisin. Senden başka ilâh olmadığına melekler de şahitlik ederler. Biz nefislerimizin ve (Allah’ın rahmetinden) uzaklaştırılmış olan şeytanın şerrinden, onun bizi şirke düşürmesinden, kendimize ve herhangi bir Müslüman’a kötülük yapmaktan sana sığınırız.

 

 

ltının karz/borç verilmesi caiz midir?

Altın, mislî mallardandır. Dolayısıyla altının, cumhuriyet altını gibi tane ile alınıp satılanlarının sayı ile; 22 ayar bilezik gibi tartı ile alınıp satılanlarının ise tartı ile borç (karz) verilmesi caizdir. Fakat geri ödenirken ne eksik ne fazla, alınanın tam olarak misli verilmelidir. Bunun yanında tarafların kabul etmesi halinde, alınan altın borcu, para olarak da ödenebilir.

 

Anketler ve Muharrem İnce

Anketler ve Muharrem İnce

Optimar araştırma şirketinin Eylül ayında yaptığı anket verilerine göre iki ittifakın oy oranları şöyle;

Cumhur ittifakı 50.9

Millet ittifakı 44.7

Ayrıca en beğenilen siyasetçi oyları da sorulmuş.

Erdoğan 30.8

İmamoğlu 9,8

M.Yavaş 9,8

Bu ankete göre İmamoğlu ile M.Yavaş’ın Ağustos ve Eylül aylarında şöyle bir gelişme olmuş.

İmamoğlu’nun Ağustos ayında 12 olan oyları Eylül ayında 9,8’e gerilemiş.

Mansur Yavaş’ın Ağustos ayında 8,6 olan oyları Eylül ayında 9,8’e yükselmiş.

Bu arada bir ara anahtar parti konumunda görülen İYİ Partinin Ağustos’ta 9,8 olan oylarının Eylül’de 9,3’e düştüğünü okuduk.

Şimdi biraz da Muharrem İnce’den söz edelim.

Önce Mevlana’nın bir sözünü hatırlayalım.

“Ey yiğit yazgıya bulma  bahane, yükleme kendi suçunu başkasına, suçunu gör, dön etrafında kendinin, kendindendir, gölgenden değil çektiklerin..

Hepimizin eğitim hayatımızdan , çalışma hayatımızdan, sosyal hayatımızdan ve hayat okulundan kazandığımız, tecrübelerimiz vardır.

Olgun çağa geldiğimizde, iki önemli kavramın vitrine çıktığını görürüz.

Birincisi yaşam yolunda zamanlamayı iyi kestirmektir.

Muharrem İnce, Memleket hareketinde çok geç hareket etmiştir.

Ayrıca bu hareket için salgın hastalık dönemini seçmiştir.

Yepyeni bir hareket için peşpeşe iki kötü zamanlamayı seçmek hareketi de liderini de yıpratır.

İkinci kavram ise yaşamdaki öncelikleri doğru saptamaktır.

Bugün için yeni CHP de ki en önemli sıkıntı hükümete karşı olmak ile devlete karşı olmanın karıştırılmasıdır.

Karşı tarafı itibarsızlaştırma parti politikası haline gelmiştir.

CHP milletvekili eski büyükelçi Ünal Çeviköz Azerbaycan -Ermenistan savaşı için bakın neler söyledi.

Gelen haberlere göre Türkiye’den  Azerbaycan’a silah yardımı yapıldığı söylentilere göre cihatçı gruplarında Azerbaycan’a gönderilidği söyleniyor dedi.

Bir büyükelçiye yakışmayan bu açıklama sadece hükümeti değil devleti de zora sokar.

CHP’nin aynı yerde saymasının ve köklü seçmeninden uzakta kalmasının sebebi budur.

Devleti kuran partiye devleti zora sokacak açıklamalar yapmakta yakışmaz.

Muharrem İnce devletçi yapıdaki CHP’li seçmenden kopmak istemiyorsa prostijli televizyonlarda iç ve dış politika yorumları yapmalıdır.

Bin günde Türkiye’yi gezmek hiç bir fayda getirmez.

Günüz sözü,

“Tecrübe, yediğimiz kazıkların bileşkesidir”

“konfiçyus”

 

BU YAZIM DUYARLI İNSANLARA!

BU YAZIM DUYARLI İNSANLARA!

Çölyak…Nam-ı diğer; glütensiz hayat. Yani buğday, çavdar, yulaf ve tahıl ürünlerinin tüketilmesinin, yenmesinin yasak olduğu hastalık.

Düşünsenize; pastalar, börekler, çörekler, bisküvitler kısacası bu tarz lezzet dolu yiyecekleri ancak rüyalarınızda yiyebileceğiniz onlarca nimet…

Bakıp, kokusunu alıp ağzınızı sulandıran ve görsel olarak da göz zevkinize hitap eden harika gıdalar. Görünce, nefsinize sözünüzü zor dinletebildiğiniz tatlar… Bakıp bakıp iç geçirdiğiniz türden! Marketlere gittiğinizde başınızı öbür yana çevirip, oradan hızla uzaklaştığınız glüten dolu reyonlar… Pastanelere adım atmak istemediğiniz hastalık türü!

Hele bir restorana, kafeye veya lokantaya gittiğinizde menüye melül melül baktığınız, yiyebileceğiniz yemek çeşitinin neredeyse hiç olmadığı ve millet şapur şupur yerken sizin yutkunarak ya başınızı öne eğdiğiniz ya da dışarıyı izler gibi yaptığınız hastalık!

Ahh bir de eş dost olarak gittiğiniz grup yemeklerinde durumunuzu bilmeyenlere kendinizi anlatmak zorunda kaldığınız ve hatta belki de bazen, sanki yiyecek seçermiş gibi olan hallerinizle başkaları tarafından içten içe “nazlı ya da mız mız” damgası yediğinizi hissettiğiniz tuhaf hastalık.

Fırından yeni çıkmış sıcacık bir dilim ekmeğin üzerine tereyağını sürüp yemeyi özlediğiniz, bir gevreği (simiti) bir tutam beyaz peynirle harmanlamayı özlediğiniz, kestiğiniz doğum günü pastanızı bile uzaktan seyrederek, sadece servis etmekle yetindiğiniz ve sizi tüm bu sebeplerden ötürü diğer insanlardan ayıran hastalık!

Bir davete ya da bir ev ziyaretine gittiğinizde, ev veya davet sahibinin hazırladığı envai çeşit yiyeceklerden hiç birini yiyemediğiniz için ev sahibine kendisini eksikli hissettiren ve sizin de her seferinde “eminim harika olmuştur ama ben yiyemem” ya da ” sorun değil, ben alışkınım bunları yememeye” diyerek, ev sahibinin üzüntüsünü gidermeye çalıştığınız hastalık!

Benim, bu yaşam tarzıyla tanışmam kırkımdan sonra oldu. 40′ ıma kadar sizler gibi normal bir şekilde ve normal ölçülerde yiyip içebilen sağlıklı bir insanken, maalesef 2.5 sene boyunca uygulanan yanlış tedaviler sonucunda bağırsaklarımın çökmesiyle birlikte tanıştığım hastalık oldu kendisi!

Ve nihayet 3 senenin sonunda zordan toparlanan immün sistemime hatıra olarak kalan ve bana yeni gıda alışkanlıkları kazandıran hastalıktır kendisi.

Yeni düzen, yeni bir hayat ve yepyeni alışkanlıklar!

Bu yeni düzen sadece çölyakla sınırlı kalsa iyi! Başkaca ilavelerin de takılıvermesiyle peşine ben, 40′ ımdan sonra başka bir ben olarak vücut buldum yine! “O ilaveler de diğer yazı konuma başlık olsun” düşüncesiyle yeniden dönüyorum konuma, yani çölyaklı yaşama.

Dışarıda yiyecek bir şeyler bulabilmenin sıkıntısı ve karnını doyurabilmenin hayatınızı adeta eziyete çevirdiği bu hastalıkta “yasak” olanları yediğinizde başınıza gelecekleri kısaca şöyle özetleyebilirim;

Yedikten birkaç saat ya da birkaç gün sonra,

*Sizi iki büklüm yapan bir karın ağrısı,

*Kramplar,

*Eklem, kas ve kemiklerde beliren müthiş ağrılar,

*Baş ağrısı,

*Halsizlik, yorgunluk, bitkinlik (öyle ki, ayağa bile kalkmaya dermanınız olmaz çoğu zaman)

*Diş eti ağrı ve kanamaları,

*Uykusuzluk

*Stres

*Zaman zaman göz bozukluğu

*Cildinizde kızarmalar, kaşınmalar veya dökülmeler.

*Zaman zaman el ve ayak parmaklarınızda uyuşma ve hissizleşme.

Bende olanların sadece bir kısmı bunlar. Yaşa, bünyeye ve çölyak çeşidine göre bu semptomlar kişiden kişiye farklılık gösterebiliyor olsa da üç aşağı beş yukarı ben ve benim gibilerin glütenli gıdalar tükettiğimiz zamanki halleri bu şekilde oluyor.

Şayet bu ürünleri tüketmekteki ısrarımız devam ederse pek çok hastalıkla birlikte sonumuz, ince ve kalın bağırsak kanseriyle tanışmamızla noktalanıyor.

Zira, bu hastalığın bir tedavisi yok.

Sıkıntılarımız bununla da bitmiyor üstelik!

Bu, dağın sadece görünen yüzü! Görünmeyen yüzünde öyle ciddi sorunlar yaşıyoruz ki!

Durun, biraz da onlardan bahsedeyim size de belki o zaman ya halinize şükreder ya da sahip olduklarınıza daha sıkı sarılır ve belki de sizin dışınızda var olan başka hayatlara daha fazla saygı duyarsınız!

Mesela, bizler ekmek bile bulamıyoruz! Yok, yok, yok… Avrupa’daki marketlerde çölyak hastaları rahatlıkla ürün bulabilirken, bizdeki marketlerde satılan hiçbir ara gıda olmadığı gibi, çölyak ekmeği bile yok. Özel olarak üretim yapan birkaç firmanın birkaç ürünü varsa da onlar da oldukça pahalı. Tıpkı ceza gibi! Hem hastalığı yaşıyoruz hem raflarda yiyecek bir şey bulamıyoruz hem de bulduğumuz iki üç çeşit ürüne de tonla para ödemek zorunda kalıyoruz. Dedim ya, tıpkı ceza öder gibiyiz! “Neden bu hastalığa kapıldın, al sana ceza!” der gibi.

Son iki üç yıldır büyük marketlere çölyak hastaları için gıda satma zorunluluğu getirilse de maalesef ülkemizde büyük bir market zincirinin dışında hiçbirinde yok!

Tüm bunların sonunda söyleyeceğim o ki; hiç kimse yaşamadığı bir durum hakkında ahkam kesmesin ve hiç kimse kimseye önyargı ile bakmasın.  Dahil olmadığınız bir konu hakkında fikriniz de olmasın!

Bir de hiç kimse ” benim başıma bu gelmez” demesin.

İnsanız ve her şey hepimiz için…

Başka insanların hayatlarına karşı duyarlı olabileceğiniz sağlıklı günler dileğimle,

 

Esen kalın.

Doğalgaz Keşfi Kimleri Rahatsız Etti

Doğalgaz Keşfi Kimleri Rahatsız Etti

Anadolu Coğrafyasında yaşamak her millete nasip olmaz.

Ama coğrafyada yaşanan zorluklarda hiç bir ülkede yaşananlara benzemez.

Hele karadenizdeki doğalgaz keşfi yapıldıktan sonra Amerika’da ve hatta Rusya’da huzurunuzu bozmaktan vazgeçmez.

Bu bakımdan doğu akdenizdeki gemilerimiz aramalara devam ettikçe her yönden gelebilecek provakasyonlara hazır olmalıyız.

Amerika, Rusya ve hatta Fransa provakasyona yatkın piyon ülkeleri bulmakta zorluk çekmezler.

Nitekim Doğu Akdenizdeki ilk kışkırtmayı fransa yaptı.

Piyon olarakda Kıbrıs Rum kesimini ve Yunanistan’ı kullandı.

Bu hamleden şımaran Yunanistan Girit adasını peşkeş çekerek Amerika’yı yanına aldı.

İncirlik üssüne alternatif olarak Girit te deniz üssü kurması için Amerika’ya izin verdi.

Amerika’ya deniz üssü kurması konusunda izin vererek sadece kendinin  değil tüm bölge ülkelerinin de başını derde soktu.

Amerika bu üssü sayesinde Doğu akdenizdeki tüm enerji kaynaklarını denetim altına alacaktır.

Ayrıca jeopolitik açıdan AB yi de ve balkanları da gözetim altında tutacaktır.

Artık karadenizde bulduğumuz ve Doğu akdenizde aradığımız doğalgazın hangi ülkeleri rahatsız ettiğini çok iyi biliyoruz.

Nitekim piyon Ermenistan Azerbaycan a saldırması ile Rusyanın da rahatsız olduğunu görüyoruz.

Çünkü Ermenistan Rusya’dan destek bulmazsa kılını bile kıpırdatamaz.

Amerika ve Rusya’da Türkiyenin enerji liginde başrollerde oynamasını istemez.

Zaten Amerika Suriye yi yeniden kaşıyarak ve Giritte deniz üssü kurma hamleleri ile almış olduğu pozisyonu göstermiştir.

Rusya ise kafkaslardaki ve karadenizdeki enerji kaynaklarının da etkin pozisyonda olduğunu göstermek amacıyla derduk yerde Ermenistan Azerbeycan savaşı başlatmıştır.

Ama her iki süper ülkede bu bölgede Türkiye’siz hiç bir projenin olamayacağını çok iyi bilirler.

 

Günün Sözü;

Zafer, zafer benimdir diyenlerindir.

“Atatürk”

 

 

 

MURAKABE VE MUHASEBE BİLİNCİ

MURAKABE VE MUHASEBE BİLİNCİ

Muhterem Müslümanlar!

Okuduğum ayet-i kerimede Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir. ”[1]

Okuduğum hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: “İhsan, sanki O’nu görüyormuş gibi Allah’a kulluk etmendir. Sen O’nu göremesen de O seni görmektedir.”[2]

Aziz Müminler!

Yüce Allah, kâinatın gözbebeği olarak yarattığı insanı başıboş bırakmamış, kendi haline terk etmemiştir. İnsan, daima ilahi bir denetim ve gözetim altındadır. Vakti geldiğinde muhasebe edilmek üzere bütün yapıp ettiklerimiz kaydedilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de bu gerçek şöyle ifade edilir: “İnsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında yaptıklarını gözetleyen ve kaydeden hazır bir melek bulunmasın.”[3]

Kıymetli Müslümanlar!

Dünya ahiretin tarlasıdır. Her gelen göçer ve her kul ektiğini biçer. Kim dünyada zerre miktarı iyilik yaparsa, onun karşılığını görecektir. Kim de zerre miktarı kötülük yaparsa, ahirette bununla yüzleşecektir.[4] Rabbimiz, “Ey iman edenler! Allah’a itaatsizlikten sakının. Herkes yarın için ne hazırladığına baksın!”[5] buyurarak ahiret için hazırlıklı olmamızı emreder. Bizleri murakabeye yani iç dünyamıza dönerek bir muhasebe yapmaya davet eder.

Murakabe, niçin yaratıldığımızı, nereden gelip nereye koşmakta olduğumuzu kendimize sormaktır. Hatalarımızın ve günahlarımızın hesabını tutarak telafi etmek için uğraşmaktır. Allah’ın her an bizimle beraber olduğu bilinciyle yaşamaktır. İmanımızdan güç alıp aklımızı kullanarak nefsimize hâkim olmaktır. Şeytanın tuzaklarına ve dünyanın bitmek bilmez arzularına kapılmamak için daima uyanık olmaktır. Murakabe, gönlünü Allah’a bağlayarak samimiyetle ibadet etmek, hayırda ve takvada yarışmaktır.

Değerli Müminler!

Kendini bilerek ve Rabbine güvenerek yaşamak, bir Müslüman’ın hayat sermayesidir. Geçmişinden ders alarak bugünün değerini bilen, geleceğini iman ve ihsan üzerine planlayan kişi, kemale erer. Nitekim Peygamberimiz de bizleri böyle bir iç denetime çağırmaktadır: “Kıyamet günü insan şu beş şeyden hesaba çekilmedikçe, Rabbinin huzurundan bir yere kıpırdayamaz: Ömrünü ne uğruna tükettiğinden, gençliğini nasıl geçirdiğinden, malını nereden kazandığından, nereye harcadığından ve bildiği ile amel edip etmediğinden.”[6]

Aziz Müslümanlar!

Hutbemi bitirirken, salgın hastalıkla mücadele hususunda da kendimizi muhasebe etmemiz gerektiğini hatırlatmak istiyorum.  Bu mücadelede üzerimize düşen bilinçli davranmaktır. Zira alınan tedbirler kadar, bu tedbirlere uyma konusundaki hassasiyetimiz de son derece önemlidir. Rehavete ve ihmalkârlığa kapılmayalım. Uyarılara kulak verelim ki kul hakkına girmeyelim. Hastalığın başlangıcından bugüne kadar gösterilen gayretleri boşa çıkarmayalım. Bu vesileyle salgınla mücadele sürecinde vefat eden başta sağlık çalışanlarımız olmak üzere bütün kardeşlerimizi şehâdet mertebesine eriştirmesini, hastalarımıza acil şifalar ihsan etmesini Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.

[1] Hadîd, 57/4.

[2] Buhârî, Tefsir, Lokman, 2.

[3] Kâf, 50/18.

[4] Zilzâl, 99/7,8.

[5] Haşr, 59/18.

[6] Tirmizî, Sıfatu’l-kıyâme, 1.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

 

Günün Ayeti

Allah göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun temsili şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil, kandil de bir cam fânûs içinde. Fânûs sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek bir ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş dokunmasa bile, neredeyse aydınlatacak (kadar berrak) tır. Nur üstüne nur. Allah dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah insanlar için misaller verir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

((Nûr, 24/35))

Günün Hadisi

Übey b. Kâ’b’ın naklettiğine göre; müşrikler Hz. Peygamber’e (sav), “Yâ Muhammed! Rabbini bize tanıt.” dediler. Bunun üzerine Allah Tebâreke ve Teâlâ İhlâs Sûresi’ni indirdi: “De ki, O Allah tektir, Allah Samed’dir. (O hiçbir şeye muhtaç değildir ama bütün varlıklar O’na muhtaçtır.) O, doğurmamış ve doğmamıştır. Hiçbir şey O’na denk değildir.”

((İbn Hanbel, V, 133))

Günün Duası

Allah’ım! Göklerin ve yerlerin Rabbi! Rabbimiz, her şeyin Rabbi! Tane ve çekirdeği çatlatıp yaran! Tevratı, İncili ve Kur’an’ı indiren! Her türlü kötülük sahibinin şerrinden sana sığınırım. Onu perçeminden tutan (kudreti altında bulunduran) sensin.

 

Evlenmenin dinî hükmü nedir?

Kur’an-ı Kerim’de bir âyette, “Sizden bekâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin.” (Nûr, 24/32), bir başka ayette de, “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” (Rum, 30/21) buyurulmaktadır.
Yine Hz. Peygamber (s.a.s.) birçok hadislerinde müslümanları evlenmeye teşvik ederek; “Evlenin, çoğalın! Çünkü ben (kıyâmet gününde) diğer ümmetlere karşı sizin (çokluğunuzla) iftihar edeceğim!” (Abdurrezzâk, el-Musannef, VI, 173; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, VII, 131); “Ey gençler! Sizden evlenmeye güç yetirenler evlensin.” (Buhârî, Nikâh, 3; Müslim, Nikâh, 1); “Nikâh benim sünnetimdir. Benim sünnetimi uygulamayan benden değildir. Evleniniz. Çünkü ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar ederim.” (İbn Mâce, Nikâh, 1) buyurmaktadır.
Nikâh bir yönüyle medeni bir sözleşme, bir yönüyle de ibadet sayılmaktadır. Bir kimsenin cinsel isteklerinin baskın olması nedeniyle günaha girme ihtimali yüksek ise, o kimsenin evlenmesi vaciptir. Günaha girmesi söz konusu olmayan kimselerin maddi durumu müsait olduğu takdirde evlenmesi sünnettir. Yaşlı veya cinsel gücü zayıf olanların evlenmesi mubah ise de, evlenmemesi daha iyidir (İbn Kudâme, el-Muğnî, IX, 343). Bir kimsenin, evleneceği kadına zulmetmesinden korkması halinde evlenmesi mekruhtur (Mevsılî, el-İhtiyâr, III, 38).

 

Doğalgaz Keşfi Kimleri Rahatsız Etti

Doğalgaz Keşfi Kimleri Rahatsız Etti

Anadolu Coğrafyasında yaşamak her millete nasip olmaz.

Ama coğrafyada yaşanan zorluklarda hiç bir ülkede yaşananlara benzemez.

Hele karadenizdeki doğalgaz keşfi yapıldıktan sonra Amerika’da ve hatta Rusya’da huzurunuzu bozmaktan vazgeçmez.

Bu bakımdan doğu akdenizdeki gemilerimiz aramalara devam ettikçe her yönden gelebilecek provakasyonlara hazır olmalıyız.

Amerika, Rusya ve hatta Fransa provakasyona yatkın piyon ülkeleri bulmakta zorluk çekmezler.

Nitekim Doğu Akdenizdeki ilk kışkırtmayı fransa yaptı.

Piyon olarak da Kıbrıs Rum kesimini ve Yunanistan’ı kullandı.

Bu hamleden şımaran Yunanistan Girit adasını peşkeş çekerek Amerika’yı yanına aldı.

İncirlik üssüne alternatif olarak Girit te deniz üssü kurması için Amerika’ya izin verdi.

Amerika’ya deniz üssü kurması konusunda izin vererek sadece kendinin  değil tüm bölge ülkelerinin de başını derde soktu.

Amerika bu üssü sayesinde Doğu akdenizdeki tüm enerji kaynaklarını denetim altına alacaktır.

Ayrıca jeopolitik açıdan AB yi de ve balkanları da gözetim altında tutacaktır.

Artık karadenizde bulduğumuz ve Doğu akdenizde aradığımız doğalgazın hangi ülkeleri rahatsız ettiğini çok iyi biliyoruz.

Nitekim piyon Ermenistan Azerbaycan a saldırması ile Rusyanın da rahatsız olduğunu görüyoruz.

Çünkü Ermenistan Rusya’dan destek bulmazsa kılını bile kıpırdatamaz.

Amerika ve Rusya’da Türkiyenin enerji liginde başrollerde oynamasını istemez.

Zaten Amerika Suriye yi yeniden kaşıyarak ve Giritte deniz üssü kurma hamleleri ile almış olduğu pozisyonu göstermiştir.

Rusya ise kafkaslardaki ve karadenizdeki enerji kaynaklarının da etkin pozisyonda olduğunu göstermek amacıyla derduk yerde Ermenistan Azerbeycan savaşı başlatmıştır.

Ama her iki süper ülkede bu bölgede Türkiye’siz hiç bir projenin olamayacağını çok iyi bilirler.

 

Günün Sözü;

Zafer, zafer benimdir diyenlerindir.

“Atatürk”