Köşe Yazıları

Savaş Şartları Değişti

Savaş Şartları Değişti

Teknolojik çağın savaş biçimi de değişti.

Artık geçmişteki gibi er meydanları kalmadı.

Şimdi sabotajlar var.

Faili meçhul cinayetler var.

İftiralar ve ardından gelen tutuklamalar var.

Banka hesaplarına yatlarına ve mal varlıklarına el koymalar var.

Hedefe konulan ülkelerdeki görevli bakanlara ve bürokratlara kişisel ambargolar var.

Bu görevlilerin eşlerine ve çocuklarına maddi ve manevi baskılar var.

Birbiri ile zıtlaşan ülkeleri savaşa tutuşturmak var.

Bu ülkeleri uzun ve yaygın savaşlara itecek projeler var.

Ayrıca ortak oldukları ülkeleri bile krize sürükleme oyunları var.

Mesela Amerika ve Nato Ukrayna Rusya savaşının faturasını Almanya’ya çıkarmıştır.

Almanya’nın suçu yüksek ticaret hacmi ile Çin devletini ekonomik olarak güçlendirmesidir.

Ayrıca Avrupa birliği için özel ordu kurulmasını istemesidir.

Almanya’nın bu istekleri Amerika ve Nato’nın Avrupadan tasfiyesi anlamını taşımaktadır.

Amerika bu fırsatı kaçırmamış ve Almanya’yı enerji krizine itmiştir.

Bu savaşın önümüzdeki kış döneminde Almanya’ya nasıl bir ekonomik ve sosyal krize sokacağını hep birlikte göreceğiz.

Şimdi Amerika’nın hedefinde bir türlü itaat etmeyen Türkiye var.

Amerika’nın büyük bir merak ve sabırla 2023 seçimlerini beklediğini biliyoruz.

Cumhur ittifakının seçimleri kaybetmesi halinde bölgemizin yeniden dizayn edilmesi gündeme gelecektir.

Bunun anlamı Suriye’nin kuzeyindeki,  Ege denizindeki, Doğu akdenizdeki mevcut projelerimizin Amerikan çıkarlarına göre yeniden revize edilmesi demektir.

Günün Sözü

Akıllı olmak bir şey değil,

Önemli olan o aklı yerinde kullanılmasıdır.

“Descartes”

“ÜLKEMDE MERALAR HAYVANCILIK VE ŞİİRİM”

“ÜLKEMDE MERALAR HAYVANCILIK VE ŞİİRİM”

Geçmiş yıllarda ülkenin birçok merası özellikle köylerin alanında olması ve köyler tarafından alanlarını korur kollardılar ve sınırları belliydi. Son 10 yıl ülke genelinde birçok meralar siyasetin direktifiyle özel statülü alanlara dönüştürülmesi, köy yakınlarında olan meralar hayvanların otlak alanları yok edilmesi, maalesef kadastro adıyla şahıslara tahsis edilerek binalar yapılması, benzeri yerlere dönüştürülmesi, birçok hektar alan hayvan otlak alanlarından çıkarılmış olduğunu, konu hakkında yapılan araştırmalarda 6.milyon hektar meranın akıbeti de bilinmez olmasıdır.
*
Türkiye gibi bir tarım ve hayvancılık ülkesinde et ve süt fiyat sorunu yüksek oranda olmasıyla, Türkiye’nin mera varlığı da azalmış oluyor. Yapılan araştırmalarla 1970’te 22 milyona yakın hektar olan çayır ve mera alanları, 14. milyon hektara kadar düşmesi ve bu alanların da ancak 8.9 milyon hektarının sınırları beli. 6.milyon hektar meranın akıbeti ise bilinmiyor. Ülkemizde et ve sütteki fiyat sorunu sürerken Türkiye’nin mera varlığı da azalıyor ve hayvancılık ve tarımda dışa bağımlılığımız giderek yükselerek ürün fiyatları almış başını şaha kalkarak halkın alım gücü azalarak doğru beslenme sorunlarıyla karşı karşıya kalıyor.
*
Hayvancılıkta ve Tarımda yetiştirici maliyetlerinin çoğaltılabilmesi konusunda öncelikle mera alanlarının korunması ve mevcut meraların ot kalitesinin artırılması gereğinin yapılmasında, iş uygulamaya geldiğinde ne yazık ki söylenilenlerin tersi yapılıyor. Et ve süt tarım ürünlerini fiyatlarındaki aşırı yükselişin nedenlerini çok uzaklarda aramaya gerek yok. Sorun yönetimdeki bu zihniyettin tarım ve hayvancılığa planlı ve liyakat ve bilimsel değerler üzerinden bakmayarak milli ve yerli üretime yönelmeyerek çeşitli bahanelerle makyaj tedbirlerle zaman geçirirler. Ülke gündeminde çeşitli tuhaflıklar, bahaneler, hayaller ülkesi yapmaya çalışırlar, aynı zamanda müjdeler memleketi olduk. Buna sebep olanlar siyasi iktidardır, Bu toplum hala farkında değil oyuyla siyasetin patronu olduğunu ve bir kesimi ise halen gaflet içindedir. Neyleyim neylerse, Mevla’m eyler, gerisi yalan eyler deniliyor. Sağlık, Esenlik içinde birlik gerek.

NE KAFİR, NEDE MÜSLÜMAN OLMUŞLAR
Alemden bakınca Müslüman haline
Ellerinde kuran harama kanarlar.
Çoğu kulaktan dolma bilgiyle
Ne kâfir nede Müslüman olmuşlar?
*
Geçici yarım hayal dünyada
Kibir, Fitne içinde günahla
Cehalet baş taçları olsa da
Ne kafir, Nede Müslüman olmuşlar?
*
Bu tarif Müslüman aleminde
İslam adıyla yobazlık önde
Kuran, Peygamber yolu diye
Ne kafir, Nede Müslüman olmuşlar?
*
Bakın Müslüman ülkeler durumuna
Alimi azdır, Cahillik yukarda
Madde uğruna gaflete daldıkça
Ne kafir , Nede Müslüman olmuşlar?
Y.T: 02.10.2022
Şair- Yazar Karlı Dadaşı
Mehmet KANTAR

Faiz İndirimleri Dövizi Tırmandırıyor

Faiz İndirimleri Dövizi Tırmandırıyor

Yaklaşık 50 yıl önce, Akademiden Ekonomi ve Maliye bölümünden mezun olmuştum.

O yıllarda da, 1973 petrol krizini yaşamıştık.

Kıbrıs barış harekatı nedeniyle yaygın bir ambargo altındaydık.

Petrol yoktu, döviz yoktu ve yedek parça da yoktu.

Bu sebeple üretimde yapamıyorduk.

Karaborsa ve tezgah altı satışları çoktu.

Gelelim son günlere.

Şimdi bir ambargo altında değiliz.

Ama, savaşın seyri nedeniyle her an bir enerji krizi ile karşı karşıya kalabiliriz.

Ayrıca çok ağır bir enflasyon yükü altındayız.

Tüm dünya ülkeleri, hepimiz enflasyonla mücadele içendeyiz.

Ama faiz kararı konusunda biz farklı tercihteyiz.

Diğer ülkeler küçük çapta da olsa faizleri arttırıyor.

Hedefleri ekonomiyi soğutmaktır.

Üretim ve yatırım maliyetlerini artırarak mala ve hizmete olan talebi azaltmaktır.

Ama bu tercihin bir riskinin de olduğunu biliyoruz.

Yatırımlar azalırsa işsizlik artacaktır.

Üretim azalırsa durgunluk olacaktır.

Mal kıtlığı olacak ve karaborsa hortlayacaktır.

Biz bu krizi (1970)’li yıllarda yaşamıştık.

Mevcut yönetim enflasyonu düşürmekten ziyade piyasayı canlı tutmayı amaçlıyor.

Sürekli faiz indirimi yaparak inşaat, imalat ve turizm sektörünü teşvik ediyor.

Bu arada enflasyondaki artışa göre, ücretlilere ve emeklilere zam yaparak hayat pahalılığını önlemeye çalışıyor.

Ama faiz indirimleri döviz hatlarını tırmandırıyor.

İş dünyası ve esnaf tabakası da dövizdeki artışı bahane ederek, fiyatları uçuruyorlar.

Mevcut yönetim piyasa denetimlerinde yetersiz kalınca ücretlilerin ve emeklilerin aldığı zamlar eriyip gidiyor.

Neticede, faizin hareketinden  en fazla ücretliler ve emekliler çürüyor.

 

Kraliçenin Ölümü ve Bir Anı

Kraliçenin Ölümü ve Bir Anı

Gemlik Amonyak Tesisleri ile ilgili olarak, yaklaşık 1 yıl Londra’daki Azot ofisinde görev yapmıştım.

İngiltere kraliçesinin, görevde doldurduğu 25 yıl, 1977 yılına rast gelmişti.

Bende 25. Yıl kutlamalarına tanık olmuştum.

Kraliyet ailesinin yer aldığı art arda sıralanan atlı saltanat arabalarını merakla izlemiştik.

Geçiş güzergahına sıralanan İngiliz halkıda ellerindeki küçük bayraklarla, 25 yıllık kraliçeyi selamlamıştı.

Bizlerde, bu renkli töreni ilgi ile izlemiştik.

İngiltere (1970)’li yıllarda denizde petrol bulmuş ve ekonomik durumunu bu şekilde düzeltmişti.

İngiliz halkı futbolu sever, “pub” larda eğlenmeyi de sever.

Ama muhafazakar duruştan vazgeçmez.

Geleneklerine çok bağlıdır ve geçmiş tarihlerine de çok saygılıdır.

Hanedan ailesinin, özel yaşamını ve harcamalarını eleştirse bile hiçbir zaman itibarsızlaştırmaz ve nefret dili kullanmaz.

Çünkü Hanedan yönetimi ile  Devletin bürokratik yapısı birbirini dışlamaz.

Birbirleriyle açıktan veya derinden çatışmaz.

Bugün kraliçenin cenaze törenine, yaklaşık 2 milyon kişi ile katılan İngiliz halkı, eski başkan Churchill’i de 60 bin kişi ile uğurlamıştı.

Hanedana gösterdiği ilgiyi, bürokrasiye de göstermişti.

Maalesef ülke olarak biz, henüz bu çizgiyi yakalayamadık.

Geçmiş tarihimizi tam yazamadık, tam yorumlamadık ve tam anlamadık.

Geçmiş tarihimizden kutuplaşma yarattık siyasetin içine taşındık.

Yöneticilerimizi, önce astık sonra anıt mezar yaptık.

İngiliz halkı kraliçeyi son defa görmek için gece yarısında tören kuyruklarına girdi.

Biz ise kısacık cenaze namazlarına bile vakit ayıramıyoruz.

Günün Sözü

Hayatın güzel olması için,

Eksiksiz olması şart değildir.

“Funicella”

 

40 YILLIK OYUNUN SONU!

40 YILLIK OYUNUN SONU!

İran İslam Cumhuriyeti!

40 yılı aşkın bir dayatma!
40 yılı aşkındır süren diktatörlük…
Ve gelinen 40 yılın sonunda “İnsanları zorla kendi cennetinize götüremezsiniz!” diyen yüz binlerin haklı isyanı…

Zaten amaç cennete götürmek değil ki! Zaten amaç insanca ve özgürce yaşama hakkı sunmak değil ki! Ve zaten amaç islam değil ki!!!

22 yaşında gencecik bir yürek.Henüz hayatın baharına değmiş değmemiş…Dolu dizgin yaşamış yaşamamış!

Mahsa Amani (Jina Emini).

100×100 cm, hadi bilemedin 120×120 cm. lik bir bez parçasına kurban edilen tazecik bir hayat…

Eyyy bilmem kaç santim olan çaput parçası adına bir cana kıyan insan bozmaları!

Eyyy sözüm ona din adına vahşete dolu dizgin koşan din simsarları!

Ve Eyyy bu insan bozmalarına, bu din simsarlarına, bu yobaz üstadlarına sırf kendi ucuz ve sinsi planları için prim vererek yönetime getiren ve toplum/toplumların başına bela eden Amerika ve Avrupa ülkelerinin kirli siyaseti!

Siz mutlu olun diye 22 yaşında bir kadın daha katledildi.
Siz işlerinizi tıkır tıkır yürütün diye cenneti vaat edenler tarafından! birkaç saç teli uğruna bir nefese daha son verildi!
Siz dilediğiniz gibi at koşturun diye bir ülkenin kadınları özgürce giyim ve yaşama haklarından men edildi!

Sırf siz öyle istediniz diye bir ülke medeniyetten çıkıp karanlığa gömüldü!

Tarihinde kaç kültüre ev sahipliği yapmış olan İran gibi bir ülke Amerika’ nın ve Avrupa’ nın iğrenç oyunlarıyla sözde islam adına! 40 yıldır halkına kan kusturan bir ülke haline gelmişse, gözümüzün önündeki bu örneği iyi görmek ve doğru analiz etmek gerektiğini düşünüyorum.

Mahsa Amani’ nin katledilmesi sadece bir kadın cinayeti olmaktan çok ötedir! Aslında bu ölüm, çarpık ve bozuk bir ideoloji ve sözde inanç sistemi yüzünden insanlığın ölmesidir! Öldürülmesidir!

Zira, hangi zihni çürümüş, örümcek zekalılar sırf bir bez parçası sebebiyle işkence ederek bir cana son verebilir? İnsan olan insanın beyni bu denli yıkanmış ve tıkanmış olabilir mi?
Pamuktan ya da polyesterden yapılmış bir çaput için kim,tek tırnağını bile yaratmaya muktedir olmadığı insan denen yaratılmışa zarar verme cüretini gösterebilir?

Ve hangi yönetim, hangi menfaatler ve kaç kasa para karşılığında böyle bir vahşeti satabilir ve bunun adına da islam der!

Sizin islam anlayışınız ne der bilmem ama benim islam anlayışım siz ve sizin gibi üç kuruşluk dünya malına ruhunu satanlara cennette yer yok der.

Bilin istedim!

Eyyy İran yönetimi!

Bu kez sizleri halkınızın erişimlerini engellemek için kısıtladığınız ya da kapattığınız internet de kurtarmayacak!

Zira dünya sizi izliyor!
Dünya hazin sonu izliyor!

Esen kalın.

Kamplaşma Ortamı Seçimleri de Etkileyecek

Kamplaşma Ortamı Seçimleri de Etkileyecek

Kamplaşma ortamı, tanrının o topluma verdiği en ağır cezadır.

Böyle ortamı yaşayan bir toplum, tanrının onlara verdiği nimetlerin tadını alamaz.

Her iki taraf, karşı tarafın verdiği hizmetlerden memnuniyet duyamaz, kamplaşma salgın hastalık gibidir.

Bu hastalık, her okul girişinde “Ant” okumakla geçmez, her maç öncesi, “İstiklal Marşı” söylemekle bitmez, cuma günleri camilerde hocalarımızın okuduğu “Hutbe” ile de tükenmez.

Kamplaşma tehlikesinin tek ilacı toplum olarak hoşgörüyü ve uzlaşmayı yakalamaktır.

Bu bakımdan toplum olarak din, ırk ve mezhep konularındaki yazışmalarımıza ve konuşmalarımıza dikkat etmeliyiz.

Geçmiş tarihimizi zedeleyecek ve küçük düşürecek yorumlardan kaçınmalıyız.

2023 yılında, Cumhuriyetimizin 100. Yılını Kutlayacağız.

Ama, hala Osmanlı Dönemi ile Cumhuriyet dönemini barıştırabilmiş değiliz.

Cumhuriyetimizi ve geçmiş tarihimizi, kamplaşmayı konu edemeyiz.

Genç Cumhuriyetimize de, geçmiş tarihimize de sahip çıkmalıyız.

İkisi de ortak değerimizdir, birbirinden ayıramayız.

Önümüzdeki günlerde çok önemli bir kamplaşma olayı ile karşı karşıya kalacağız.

Kamplaşmanın bir tarafında Amerika’nın ve Avrupa Birliğinin açıkça desteklediği Millet İttifakı olacaktır.

Kamplaşmanın diğer tarafında ise, görünürde sadece Cumhur İttifakı vardır.

Ayrıca, Cumhur İttifakının seçim zaferi bekleyen Şangay Dokuzlusu vardır.

Hayırsız ortakların, bölücü ve ayrımcı politikaları, Cumhur İttifakını Şangay Dokuzlusu tarafına itmiştir.

Kısacası, Türkiye’de 2023 yılında yapılacak seçimler dünyadaki küresel dengeleri etkileyecek hale getirmiştir.

Seçmenlerimizin kamplaşmanın esiri olmadan, çok bilinçli oy kullanması zorunludur.

Günün Sözü

Bir güzel söz söylemek sanatı varsa,

Birde güzel anlama güzel dinleme sanatı vardır.   -Epiktetos

Şangay Beşlisini Tanıyalım

Şangay Beşlisini Tanıyalım

Şangay iş birliği örgütü, Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan tarafından 1906 yılında kuruldu.

Şangay Beşlisi denilen bu örgüte daha sonra Özbekistan, Hindistan ve Pakistan’da katıldı.

En son İran’ında katılması ile örgüt Şangay Dokuzlusu konumuna geldi.

Türkiye, “Diyalog ortaklığı” statüsü ile bu örgüte 2012 yılında ilk adımını attı.

Türkiye sonraki yıllarda “Misafir” “Katılımcı” ve “Gözlemci” kademelerini geçer ise örgüt üyeliğine kabul edilecektir.

Bu ortaklar hangi konularda iş birliği yapıyorlar, bir bakalım.

Ortaklar, terör ile mücadele, ekonomi ve kültürel alanlarda iş birliği yapıyorlar.

Bu ortaklar, başka ülkelerle ve Avrupa Birliği ile de iş birliği yapıyorlar.

Mesela, Çin Halk Cumhuriyeti ile Almanya arasındaki ticaret hacmi, Amerika’yı kıskandıracak düzeye gelmişti.

Türkiye de Şangay Dokuzlusuna dahil olsa, Avrupa birliği ülkeleri ile ticari ve kültürel ilişkilerini sürdürebilir.

Türkiye, İngiltere ile Yaptığı 25 yıllık ticaret anlaşmasına devam eder.

Tabi savaş halinde ve yaygın ambargo dönemlerinde, ilişkiler günün şartlarına göre yeniden düzenlenir.

Şangay Dokuzlusuna katılmak için farklı din, ırk ve kültürden ülkenin sırada olduğunu duyuyoruz.

Bu örgütün ayrıca Avrupa birliği gibi “Hristiyan Kulübü” çizgisinin de olmadığını görüyoruz.

Şangay Dokuzlusuna Katılmak isteyenler arasında Mısır, Suudi Arabistan, Katar, Kamboçya, Nepal, Azerbaycan ve Ermenistan’ın olduğunu biliyoruz.

Rusya ile Ukrayna arasındaki savaştan sonra savunma teşkilatı olmayan enerji kaynakları bulunmayan (AB) ülkelerinin çaresiz duruma düştüklerini hep birlikte gördük.

Amerika’nın ve İngiltere’nin paylaşmayı sevmeyen ve dayatmacı politikalarından tüm dünya kamuoyunun bıktığını anladık.

Şangay Dokuzlusunun ise ayrımcılık yapmayan adil bir çizgide yürüdüğünü hissettik.

Günün Sözü

Tilki kümesi iyi tanıyor diye,

Bekçi yapılır mı? –Buhari

2 HABER 2 TESPİT

2 HABER 2 TESPİT

Geçen hafta başımı ne yöne çevirsem aynı iki haberle karşılaştım. Gözlerimi hangi tarafa devirsem yine aynı iki haberin satırlarına takıldım.

Biri ülkemizden biri dünyadan.
Biri bize “Helal sana!” dedirten diğeri ise neredeyse magazine dönüşen!

Lafı daha fazla uzatmadan öz konuya geçeyim;

Malumunuz 9 Eylül tarihi bizler için önemli bir tarih. Zira Ege’ nin incisi olan İzmir’ imizin işgalden kurtulduğu tarihi gün. Bu anlamda değerini zaten oldum olası koruyan 9 Eylül bu yıl Tarkan rüzgarıyla daha bir kıymetlendi.

Şüphesiz ki bu kıymetlenme durumu sırf ülkemizin önde gelen sanatçılarından birinin konser veriyor olması değildi!

Hatta salt “konser” demek o topluluğu hafife almak demektir! Zira hiçbir siyasi lidere, hiçbir Türk sanatçıya kısmet olmamış bir yürek birliği vardı orada. 2 milyonu aşkın insan…Üstelik öyle parayla pulla, makarnayla unla toplanmış insanlar değildi onlar! Tek yürek, tek bilek, tek amacın insanıydı herbiri…Maksat sadece Tarkan’ ı dinlemek, izlemek ve görmek olsaydı evlerinde oturdukları yerden de oldukça rahat bir şekilde yapabilirlerdi bunu.
Ama öyle yapmadılar!

Sadece İzmir halkı değildi o meydana gidenler, çevre illerden de “Hepimiz biriz!” mesajını vermek için 9 Eylül günü İzmir’e akın eden yüzbinlerce insan…
Sokaklar taştı, caddeler coştu…

Ben bu izdihamdan iki sonuç çıkardım; biri “İzmir’ in dağlarında çiçekler açar. Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa…” bir diğeri ise; karakteri, duruşu ve bu ülkenin sanatına kattığı farklı perspektifiyle alanında rakipsiz olduğunu bir kez daha gözler önüne seren Tarkan’ın büyüklüğü.

Nitekim 2 milyonu aşkın seyirciyi toplamak her babayiğidin harcı olmadığı gibi, “dünyanın en kalabalık ilk 5 açıkhava konserinden biri” olarak Tarkan’ın tarihe geçmesi de cabası.

Tarkan mı?

İhtişamlı konserinden sonra bile yine aynı mütevazi tavırlar, yine aynı asil duruş.

Boşuna “Tarkan” olunmuyor demek ki derken, bir dip notu yazmadan edemeyeceğim; unsuz – yağsız!, çaysız – çorbasız! toplanan milyonları bir de ATA’ mın cenaze töreninde görmüştü bu ülke!

Nokta.

&

Yazımın başında 2 Haber 2 Tespit demiş ve ilk haberi gururla, ballandıra ballandıra yazmıştım yukarıdaki satırlarda. Şimdi ise manşetlerden düşmeyen diğer haberin “Bence” olan kısmını kısaca yazıp yazımı nihayete erdirmek niyetindeyim.

Bildiğiniz gibi İngiltere’ nin 96 yaşındaki kraliçesi bu dünyadan göçüp gitti. Göçüp gittiğinden beri de “Diana’ cılarla” “Kraliçe’ ciler” arasında müthiş bir magazinsel savaş başladı!

Bu savaşın sözsel düellosu yabancı basında kalmayarak bizim sosyal hesaplarımıza ve magazin dünyamıza da sıçradı. Takip ettiğim yabancı basının magazin haberlerinde de bizim magazin basınında da son derece gereksiz bulduğum konulardan biri olarak haftayı kapladı maalesef.

Ey millet! Boşverin geçmişte kimin kime ne yaptığına ve ne yaşattığına.Sonuçta ölen öldüğü ile kalıyor ve hayat devam ediyor.

Siz kendi ruhunuzda yaşattıklarınıza bakın!

 

Esen kalın.

Bahçeli 11 Eylülde Bursa’daydı

Bahçeli 11 Eylülde Bursa’daydı

Devlet Bahçeli, Sivas’tan sonra ikinci mitingini 11 Eylülde Bursa’da gerçekleştirdi.

Bu seneki 11 Eylül tarihi, Yunan ordusunun Bursa’dan kovulmasının 100. Yılına rastlamıştı.

Bu zafer, 3. Kolordu komutanı Şükrü Naili Paşaya nasip olmuştu.

11 Eylül tarihini bilinçli olarak seçen Devlet Bahçeli miting heyecanı ile Kurtuluş Savaşı coşkusunu harmanlamıştı.

Birkaç yakın il tarafından da desteklenen mitinge, Yoğun ilgi gösterilmişti.

Gökdere meydanındaki yoğun kalabalıktan memnun kalan Bahçeli “Cesaretiniz varsa, Sivas’tan sonra gelin de Bursa’ya bakın.” Diyerek muhalefete gönderme yaptı.

Ayrıca, sistemli bir şekilde tahrik ve taciz peşinde olan Yunanistan’ı da uyardı.

“Damarımıza basmaktan vazgeç.” Çağrısında bulundu.

Millet ittifakının adayını “6+1 formatlı masa değil, dış güçler belirleyecek.” Dedi.

Bir bakıma seçmenlerin büyük çoğunluğunun görüşünüde paylaşmış oldu.

Önümüzdeki seçimlerde, Millet İttifakını dış güçlerle birlikte her platformda göreceğiz.

Amerika Başkanı Biden’in, Türkiye’deki muhalefete çok güçlü destek vereceğini, ekranlarda kendi ağzından duymuştuk.

Ayrıca Amerika, Almanya ve İngiltere’nin Ankara Büyükelçilerinin, hem millet ittifakı ile hem de Belediye başkanları ile iç içe yaşadığını görüyoruz.

Cumhur İttifakı ise, Ak parti ve (MHP) den ibarettir.

Büyük Birlik partisinden de, güvenilir bir destek vardır.

Cumhur ittifakına sempatik bakan Rusya, Çin ve Macaristan’ın seçim sonuçlarını merakla beklediklerini hissediyoruz.

Günün Sözü

“,Mutlu olmak istiyorsan,

Kendini başkalarıyla karşılaştırmayacaksın.”

-James F. Cooper

Enerji Krizleri ve Bir Anı

Enerji Krizleri ve Bir Anı

(1970)’li yılların başlarında, çok etkili bir petrol krizi yaşamıştık.

Arap – İsrail savaşı, bu krizi tetiklemişti.

O yıllarda Suudi Arabistan Amerika’nın avcunun içinde değildi.

Arapların ağırlıklı olduğu OPEC, petrol üretiminin kısılmasına karar vermişti.

Varili (1,4) dolar olan petrolün fiyatı 12 dolara fırlamıştı.

Ayrıca, batı ülkelerine petrol taşıyan tankerlere de ambargo konmuştu.

Petrol olmayınca üretim de olmuyordu.

İşte, bu sebeple durgunluk yani “resesyon” başlamıştı.

Bizim Kıbrıs Barış Harekatımız da, bu sıkıntılı yıllara rastlamıştı.

Petrol krizinin üstüne bir de uluslar arası ambargo baskısı yaşanmıştı.

Dövizimiz yoktu.

Yedek parçasızlıktan dolayı bir çok kritik fabrikamız, üretim yapamaz hale gelmişti.

Fuel-oil yokluğu ve düzensiz elektrik kesintileri nedeniyle, kalorifer ve asansörler çalışmıyordu.

Kamu kurumlarındaki odalarımızda palto ile görev yapmıştık.

Yabancı heyetlerle, lüks lambası altında toplantı yapmıştık.

Şimdi Ukrayna – Rusya savaşı ile başlayan, yeni ve çok kapsamlı bir enerji krizi ile karşı karşıyayız.

Yaşadığımız bu kriz, bizi de ve özellikle Avrupa’yı çok sıkıntıya sokacaktır.

(1970)’li yıllarda, çok lüks bir yaşam tarzı içerisinde değildik.

Tam bir tarım ülkesiydik.

Sebze ve meyvemiz halkımız için yeterliydi.

Şimdi ise sanayileşmede sınıf atladık ama buğdayda, gübrede ve yağda her an yokluk yaşayabiliriz.

Enerji de ise, bu gün olduğu gibi geçmişte de yeterli değildik.

Kısacası bugün yaşadığımız kriz, (1970)’li yıllardan daha ağır olacaktır.

Günün Sözü

İçteki kiri su değil,

Ancak gözyaşı temizler.  -Mevlana