Köşe Yazıları

SAVAŞ DEĞİL, İNSAN İRADESİNİN ACI YAPTIRIMI!

SAVAŞ DEĞİL, İNSAN İRADESİNİN ACI YAPTIRIMI!

Hiçbir zaman anlayamadım ve hiçbir zaman anlayamayacağım!

Savaşları anlamam mümkün değil. Ne çıkış sebepleri ne de hangi menfaatin sonucu olarak doğduğu umrumda bile değil. Söz konusu olan bir yıkımsa -ki bu yıkımın içindeki en acı kayıp insan kaybı- kimse bana savaşın ne sebeple, hangi gerekçeyle olduğunu söylemesin.

Ne ekonomik çıkarlar ne teknolojik ürün denemeleri ne de sözüm ona tarihten kalan geçmişin hınçları veya haklı – haksız kavgaları…

Hiçbir sebep savaşın çirkin yüzünü haklı gösteremez.

Sosyal mecrada okuduğumuz birkaç minik haber içerikli paylaşım, YouTube’da yayınlanan savaştan kesit içeren görüntüler veya beyaz camdaki savaş tartışmaları… Hiçbiri şu anda Ukrayna’da yaşananların acı yüzünü tam olarak göstermekte yeterli değil. Birebir yaşayan siz olmadıkça, biz olmadıkça, giden canlar bizim canlarımız olmadığı sürece, yıkılan tarihi yapılar bizim yapılarımız olmadığı sürece, toz yığınına dönen tarih bizim ata mirasımız olmadığı sürece oradaki halkın neler hissettiğini anlamamız mümkün olmayacaktır.

Bu yetmezmiş gibi, üstüne üstlük yapılan iğrenç espriler kanımı dondurmaya yetiyor! Oradaki hanımların kaçarak ülkemize gelmeleri ile ovuşturulan eller gibi!..

2.5 senedir pandeminin gölgesinde yaşayan dünya insanlarının çektiği çile az gelmiş gibi, bir de silik gerekçelerle ikide bir çıkarılan uydurma ama uydurma olduğu kadar sonunda insan ölümlerine yol açan savaşlar hayatlarımızı daha da yaşanmaz hale getirdi.

Güzel bir dünyayı var etmek ve huzurla yaşamak biz insanoğlunun elinde ve iradesindeyken bunu zorlaştırıyor olmak akıl işi değil!

Şu anda dünyanın her neresinde silah tutan el varsa o ellerin tuttukları ölüm makinalarını en kısa zamanda bırakmaları dileğimle.

Esen kalın.

Yeni Bir Savaş

Yeni Bir Savaş

Rusya Devlet başkanı Putin, Ukrayna’nın Donbas bölgesindeki ayrılıkçıları resmen tanıdığını açıkladı.

Ve bu bölgedeki Domatsk ve Lukanst’ta üs kurma hakkını elde etti.

Genişleyen Nato, Rusya’yı eski ortakları ile kuşatmak amacındaydı.

Zira Bulgaristan ve Romanya Nato üyesi yapılmıştı.

Ukrayna ise 2008 yılından beri bekletiliyordu.

Gürcistan’ın Nato üyeliğide gündemdeydi.

İşte bu ortam Rusya’yı silkinmeye itti.

Ve kabak Ukrayna’nın başında patladı.

Ukrayna ile Rusya sınırındaki Donbas bölgesi, Ukrayna’nın yumuşak karnıydı.

Rusya bu bölgeye mühimmat, araç ve asker yığınağı yaparak Donbas bölgesindeki ayrılıkçılara destek oldu.

Bozulan ateşkeslerle ve yapılan sabotajlarla Ukrayna rahatız edildi.

Hantal birleşmiş milletler ve kof Avrupa birliği konuya müdahale edemeden ayrılıkçılar devreye birmiş oldu.

Rusya ile Ukrayna sınırında açılan bu terör koridoru zaman içinde Ukrayna’ya pahalıya patlayacaktır.

Bir süre sonra Donbas bölgesinin Kuzey Suriye’den bir farkı kalmayacaktır.

Rusya tarafından tanınmış olan ayrılıkçı güçleri artık hiç bir güç o bölgelerden çıkamaz.

Çünkü Rusya, Donbas bölgesinin kendileri için tarihi bir miras olduğunu iddia etmiştir.

Rusya nın bu hamlesine Nato’da karşılık verirse Donbas bölgesi terör bölgesi olacak demektir.

Ukrayna krizi hem balkanları, hem Karadeniz ülkelerini ve hemde bizi yakından etkileyecektir.

Çünkü hem  Rusya, hem de Ukrayna’dan buğday ve çiçek yapı ithal ediyoruz.

Rusyta eb önemli enerji ortağımızdır.

En önemli konuda Donbas’ta yaşanan iç savaş yeni bir insan göçüne sebep olacaktır.

 

Günün sözü

Yazana zorluk vermeyen yazı,

Okuayan da zevk vermez.

“Samuel Jonsonn”

 

Hayırsız Ortaklar ve Aday Ortaklar

Hayırsız Ortaklar ve Aday Ortaklar

Görünen o ki Ukrayna krizinden en çok etkilenen galiba biz olacağız.

Bir tarafta hayırsız ortaklarımız var.

Bu ortaklardan biri Nato dur.

Yani Amerikadır.

Ülkemizde yapılan tüm askeri darbelerde onun izleri vardır.

İşlenen önemli cinayetlerde birinci derece de şüphelidir.

Tabi hayırsız ortaklardan biri de Avrupa Birliğidir.

Bizim tam üyelik için 40 yıl birlik kapısında bekletip üstüne Avrupa insan hakları mahkemesinden ceza çıkartmaktan da çekinemz.

Her türlü teröristte de yakınlık yapmaktan korkmaz.

İşte iz bu iki hayırsız ortakla yıllardır yaşamaktayız.

Diğer ortağımız ise komşumuz Rusya’dır.

Ortaklığımızda doğalgaz boru hatları ile başlamıştır.

Sebze ve meyve ihracaatı ile gelişmiştir.

Turizm hizmetleri ile en üst düzeye ulaşmıştır.

Çin ile de kontrollü politikalar devam etmektedir.

Bir ara Nato beyin ölümü yaşıyor denmişti.

Ama Ukrayna krizi Nato’yu tekrar diriltmiştir.

Amerika’yı Balkanlarda ve Karadeniz’de cesaretlendirmiştir.

Ukrayna başkanı, Nato ve Amerika’yı bir kurtarıcı gibi görsede, zaman içinde kullanıldığını anlayacaktır.

Nato’nun amacı 2008 yılından beri beklettiği Ukrayna’yı bir an evvel ortak yapmak değildir.

Nato’nun ve Amerika’nın hedefi Ukrayna’ya sahip çıkma görüntüsüyle Rusya’nın enerji piyasasındaki yükselişini durdurmaktır.

Bu arada enerjisiz ve savunmasız konumundaki Avrupa Birliğini de dümen suyuna almıştır.

Bu Ukrayna krizi bizi de mevcut ortaklıklarımızı yeniden gözden geçirmeye zorlamıştır.

Artık hayırlı ve hayırsız ortaklarımız konusunda karar vermek zorundayız.

Aslında 2023 seçimlerinde bu tercihimizi sandığa yansıtacağız.

İşte 2023 seçimleri bu açıdan çok önemlidir.

 

Günün sözü;

Öldükten sonra yaşamak isterseniz,

Ölmez bir eser bırakınız.

“Hz.Ali”

 

İLK’ ler ÜLKESİ!

İLK’ ler ÜLKESİ!

Nicedir İLK’ lerin yaşandığı bir ülkede yaşıyoruz! Merak etmeyin koskoca ülke tarihinin tozlanmış raflarına elimi uzatıp gerilerden başlamayacağım İLK’ lerimizi saymaya. Benim işim bugünle ilgili. Günümüzle…

Geçmişle bir derdim yok. Zira geçmişi geçmişte bırakmayı seven bir insanım. Bugüne bakıp geleceği umutla beklemeyi seven…

Dediğim gibi, günümüzün ilk’ lerini kaleme almak için oturdum klavyenin başına. Aslında sadece birini!
O da elektrik ile ilgili olan ilk’ imizi.

Cumhuriyet tarihinde ilk defa elektrik faturaları kiralar ile boy ölçüşmeye başlayınca konu ister istemez hepimizin gündemine oturuverdi.

Çünkü bununla ilgili olanlar şaka gibi!

Faturasını alan küçük dilini yutuyor. Faturadaki rakamı görenler marketlere, tasarruflu ampul almaya koşuyor… Zannediliyor ki tasarruflu ampuller işi çözecek! Veya romantik, loş ortamlarda yaşam sürmek sorunu halledecek! “Romantik” dediysem milletimizin romantizm duygularıyla dolu olmasından kaynaklı bir romantizm değil bu elbette! Tamamen duygusal bir romantizm; cebimize karşı duyduğumuz duygu bütünlüğümüzden kaynaklı olan romantizmden bahsediyorum!

Zira romantizm duygularıyla coşan ve yaşayanlardan olsaydık bunca kadın cinayeti olur muydu diye de yazımın arasına bir iliştirme yapmak isterim. Neyse ki konumuz kadın cinayetleri ve onları katleden sapık ve sapkın zihniyetlerin eli kolu boş gezer halleri değil! Öyle olsaydı ne bu köşe yeterdi bana ne de kelimelerin adeti!

Konumuz elektrik. Hani şu yaşam için gerekli olan, o olmazsa hayatlarımızın sekteye uğradığı, yaşamlarımızın olmazsa olmaz parçalarından biri.

Dünyanın en pahalı doğalgazını kullandığımız yetmiyormuş gibi şimdi bir de bir İLK’ e daha imza atarak dünyanın en pahalı elektriğini kullanan ülke unvanını aldık elimize; hem de gururla!

Hangi gerekçeyle?
Hangi gereklilikle?
Hangi sebeple?
Durup durduk yerde hangi hakla?

Ben mi birşeyleri kaçırdım, kaçırıyorum ya da atlıyorum? Yoksa, alt yapımız mı modernleşti de yeni elektrik faturalarımız bunun bir yansıması oldu? Veya son dönemde yeni elektrik santrallleri kurduk da buna dair bir bedel midir ödediğimiz?

Sürekli olarak sebep arıyorum. Hadi bunların hiçbiri olmadı diyelim. Maaşlara yüz güldüren zamlar mı yapıldı da “Bu aylıklar ceplerden taşar, en iyisi biz taşanları elektrik adı altında tırpanlayalım!” dendi.
Yoksa… Ne bileyim! Uzaya doğru hatlar çektik de ülkemizin aydınlanma sorununu bu vesileyle mi halleder olduk? Belli ki ülke daha bir ışıldasın diye bu yola başvuruldu! Evet, olsa olsa bu şekilde olur; onca kablonun, borunun uzaya kadar uzanmasının maliyetidir bütün bunlar! Aksi halde bu faturalar nasıl açıklanabilir?

Hiçbir matematik hesabına uymayan, bir türlü uydurumadığım, kılıf bulamadığım bu durumu başka türlü açıklamanın imkanı yok diye düşünüp önümüzdeki ay hangi ilk’ i yaşayacağımızın tuhaf heyecanı içinde, elim böğrümde bekliyorum!

Yine de siz siz olun aydınlanma için ödeyeceğiniz bedelleri düşünerek kendinizi karanlığa hapsetmeyin! Gönül ışıklarınız hep açık kalsın.

Esen kalın

Evdeki Hesap Sahaya Uymadı

Evdeki Hesap Sahaya Uymadı

Bursaspor, Samsun deplasmanından puanla döndükten sonra, evimizde oynayacağımız Tuzlaspor maşından çok umutluyduk.

Üstelik Tuzlasporda evinde son maçını kaybetmiş ve playoff potasından çok uzaklaşmıştı.

Yani kağıt üzerindeki tüm veriler Bursaspordan yanaydı.

Ama evdeki hesap çarşıa uymadı.

Üstelik Tuzla spor 9 kişi kalmasına rağmen Bursaspor’u yenmeyi başardı.

Maçın ikinci yarısında 9 kişiyle oynayan Tuzlaspor oyunun boyunu kısalttı.

Ve Bursaspordan daha kalabalık görünmeyi becerdi.

İkinci yarıda sergilediğimiz telaşlı futbol ile, Tuzlasporun ikinci bölgesinde kaybolduk.

Arada bir kaçan Tuzlaspor forvetleri bizden daha çok gol poziyonu üretti.

İşte böyle bir kontraatak başlangıcında Tuzlaspor 40 metreden aradığı golü bulmuştu.

Maçın başından beri şuursuz ve telaşlı oynayan Bursaspor maçın sonlarında yediği bu golün karşılığını veremedi.

Rakibimizden iki kişi atılmıştı, ama sanki eksilen bizdik.

Hücumda da, defansta da çoğalmayı beceremedik.

Pazar günü deplasmanda Ankara gücü ile oynayacağız.

Anakara gücünün liderliğini devam ettirebilmesi için agresif futbol oynayacağını biliyoruz.

Bursaspor temaslı oynayan takımlar karşısında başarılı olamıyor.

Tamer hocanın Tuğbey’i niçin çıkardığını anlayamadık.

Tuğbey oyundan çıktıktan sonra Tuzlaspor tuzağına düştük.

Tuzlaspor yarı sahasında ikinci bölgedeki bataklığa saplandık.

Alasgaru ve İsmail Yüksek’te büyük düşüş olduğunu gördük.

Ve 40 metreden yenilen golü kaleci Erhan’a yakıştıramadık.

 

Günün sözü;

Cisimleri gördüğün gibi değil,

Düşündüğüm gibi, boyarım.

“Picasso”

Ukrayna Krizinden Alınacak Dersler

Ukrayna Krizinden Alınacak Dersler

Geçmişte Sovyetler Birliğini bir çok ülkeden oluşan hantal bir güç olarak tanımıştık.

Birlik dağılınca Rusya’nın tek başına daha güçlü hale geleceğini düşündük.

Nitekim petrol ve doğalgaz kaynakları yeni Rusya’yı ihya etti.

Enerji konusunda vrupa Birliği Rusya’ya muhtaç duruma düştü.

Ama Avrupa Birliği, Amerika ve Nato’da boş durmadı.

Sovyetler Birliğinden kopan Romanya ve Bulgaristan’ı hem Avrupa Birliğine, hem de Nato’ya üye yaptılar.

Konu Ukrayna’nın AB ve Nato üyeliğine gelince Rusya kuşatılmak istendiğini hissetti.

Ukrayna’nın AB ve Natı üyeliğine alınması, Rusya’nın hem Karadenizdeki, hem de Balkanlardaki ağırlığını zedeleyecektir.

Bizi de, ya Amerika ve Nato ortaklığını seçme yada Rusya ortaklığını seçme konusunda sıkıntılı bir tercihe zorlayacaktır.

Biz ise, diş politikada sıkıntılarla birlikte yaşamayı öğrendik.

Çünkü hiç bir ülke ile hiç problemsiz bir dış politika yürütemeyeceğimizi artık çok iyi anladık.

Bölücü terör örgütleri ile işbirliği yaptığını bildiğimiz AB ve Amerika’dan kopmuyoruz.

Enerji ortağımız Rusya’dan da vaz geçmiyoruz.

Artık seçenekli dış politikalar üretmeyi ve komşularla olan ilişkilere özen göstermeyi öğreniyoruz.

Tam üye olabilmek için neredeyse 40 yıl Avrupa kapısında oyalandık.

Birlik üyelerinin istifade ettikleri hiç bir ekonomik sosyal ve kişisel haklardan yararlandırılmadık.

Ama Avrupa mahkemelerince hep cezalandırıldık.

Şu anda Ukrayna’nın yaşadığı tercih krizinden ders çıkarmalıyız.

Yakın gelecekte ya Nato’da olacaksın, ya da Rusya ile birlikte olacaksın denilerek bir tercih krizine bizde zorlanabiliriz.

Komşu olarak, arabulucu olarak ve bölgesel çıkarlarımız olarak çok yönlü düşünmeliyiz.

 

Günün sözü;

Hatadan korkan bir insan,

Hiç bir şey yapamaz.

“Lincoln”

Yüksek Enflasyona Kim Sebep Oluyor

Yüksek Enflasyona Kim Sebep Oluyor

Ocak ayı tüketici enflasyonu %48.9’a ulaştı.

Bize 1990’lı yılları hatırlattı.

Ocak ayı üretici enflasyonu ise %97.57 çıktı.

Bu oran patronların ve toptancı esnafın hala zamma doymadığını gösteriyor.

Üretici enflasyonu Şubat ayında da enflasyonun canımızı yakacağını işaret ediyor.

Peki üretici enflasyonu neden bu kadar yüksek çıkıyor.

Birincisi patron kesimi ve toptancı esnaf fırsatçılık yapıyor.

Tüm dünyayı yıktığı gibi bizi de perişan eden enerji zamlarını lehine kullanıyorlar.

Tüm dünyadaki maliyetlerinin farkındayız.

Avrupadaki enerji fiatlarıın iki hatta üç kat arttığını da biliyoruz.

Depolama lojistik ve nakliye masraflarının arttığını da inkar edemeyiz.

Ama dış ülkelerdeki patronlar ve toptancı esnafı bizdeki gibi acımasız değiller.

Bizim ticaret erbabımız maşallah her krizi fırsata çevirmeyi becerebiliyor.

Ramazan ayını fiat artışı ayına çeviriyorlar.

Salgın hastalık döneminde de sağlık krizini fırsata çevirmeyi biliyor.

Sel baskınını aşırı kar yağışını ve buzlanmayı da ticari olarak kullanıyor.

Hele döviz kurlarının aşırı yükseldiği durumda ticaret erbabının halka yaptığını unutamayız.

Tavana kadar yükselttikleri fiatları göstermelik indirimlerle savunmaya çalıştılar.

Her fırsatta yazıyoruz.

Dini hayatımızda da, ticari hayatımızda da vicdani değerlerimizi merkeze almalıyız.

Her ticaret erbabının peşine bir müfettiş takamayız.

Ama vicdanlı bir adamın peşine müfettiş takmaya gerek yoktur.

Yaşadığımız her krizi ilave kurallarla ve yeni kanunlarla çözemeyiz.

Ama toplumsal vicdanı yakalarsak denetim yapmaya bile ihtiyaç kalmaz.

Ramazan fırsatçısı da, pandemi fırsatçısı da, döviz kuru fırsatçısı da ve aşırı kar fırsatçısı da kalmaz.

Günün sözü;

Yoksul çok şey ister,

Hırslı ise her şeyi ister.

“Syrus”

Kur Korumalı Sistem Amacına Ulaşıyor mu?

Kur Korumalı Sistem Amacına Ulaşıyor mu?

Kur korumalı mevduat hesaplarının iki amacı vardı.

Birincisi döviz kuru fırtınasını durdurmaktı.

İkincisi bankalarda bulunan 235 milyar dolarlık döviz mevduat hesaplarının çözülmesini sağlamaktı.

Bu sebeplerle 24 Aralıkta bu hesaplar devreye sokuldu.

Ama 5 Şubat itibariyle 235 milyar dolarlık döviz hesaplarından yaklaşık 13 milyar dolarlık bir kısmının çözüldüğünü gördük.

Aslında 13 milyar dolarlık çözülme beklentilerin çok altında kalmıştı.

Sade vatandaş hesapların işleyişindeki bürokratik uygulamaları tam anlayamadı.

Yaygın medya kur korumalı hesapların işleyişleri ile ilgili ayrıntılı açıklamalar yaptı.

10 soruda mevduat hesapları ile ilgili bilgiler verildi.

Hesap kapanış tarihinden sonra elde edilecek kazançlarla ilgili senaryolar yazıldı.

Ama sade vatandaş Ayşe teyze kur korumalı hesabın çalışma şeklini henüz tam kavrayamadı.

Ayrıca hesapların içinde merkez bankasının varlığı da öngörülmüştü.

Sözün kısası bu hesapların çalışma şeklini bizde uygulamalar devam ederken öğreneceğiz.

Bu arada rahmetli Özal’ın yüzlerce klasörlük Türk Parası Koruma Kanununu bir kaç sayfalık özetle sadeleştirmiş olduğunu hatırladık.

Rahmetli Özal bir genelge ile kambiyo rejiminin dinini değiştirmişti.

Ekonomi yönetiminin de yeni ekonomik modeli ve kur korumalı mevduat sistemini sadeleştirmesi lazımdır.

Ekonomi ile ilgilenen vatandaş bürokrasiden çok ürker.

Belirsizlikten hiç hoşlanmaz.

Bankanın ne vereceğini üç aşağı, beş yukarı bilmek ister.

Yaklaşık 2 aylık zaman içinde 235 milyar dolarlık döviz mevduatından 13 milyar doları çözebildiysek uygulamadan bir sıkıntı var demektir.

Belirsizlikler ve bürokratik uygulamalar yeni ekonomik modeli amacından uzaklaştırır.

Sadeleştirmek şarttır.

Günün sözü;

Paranızı hala sayıyorsanız,

Gerçekten zengin değilsiniz demektir.

“Pau Getty”

110.000 RAKAMI!

110.000 RAKAMI!

 

Bazen kendime soruyorum; ” Ben mi hayal görüyorum yoksa yaşadığım ülkede olan biteni doğru değerlendirecek zekaya sahip değil miyim? Ya da yaşadığım ülkenin benim ülkem olduğunun mu farkında değilim! Veyahut ne bileyim; belki ülke ve benim görüşlerim doğrudur da algıladığım zaman ve dönem yanlıştır!

 

Nicedir bu şekilde sorguluyorum kendimi…

 

Yazı başlığıma bakıp girizgahımı da okuduğunuzda vaka sayılarından bahsettiğimi anlamışsınızdır. 110.000′ in üzerinde bu virüsü taşıyanlar var aramızda. “Aramızda” diyorum çünkü artık önceki tedbir, uygulama ve kısıtlamaların neredeyse hiçbiri olmadığı için kovid virüslü vatandaşlar ellerini kollarını sallayarak diğerlerinin de hayatlarını riske atıyor.

 

Ne filyasyon ekiplerinin eski duyarlılığı ne kamuya açık alanlarda maske – mesafe zorunluluğu ne AWM gibi kapalı ama topluma açık alanlarda kontrol ne de hijyen kuralları… Hepsi pufff diye uçtu havaya! Sanki pandemi bitmiş gibi, sanki herşey pir-u pak olup yoluna girmiş gibi, sanki bu meseleyi henüz dünya ülkeleri halledememişken biz halletmişiz gibi!

 

Herkes aynı rahatlığın içinde.

 

İnanılır gibi değil!

 

Aşı olunca herşeyin bittiğinin söylenmesi, bu anlayışın yaygınlaştırılması ve tabii ki halkın da aşı olduktan sonra bu defterin kapandığı hissine ve bilincine kapılmaları yapılan en büyük hata olmaya devam ediyor.

 

Adı ister Turkovac olsun, ister Biontech, ister Sinovac… Ne olursa olsun…Aşının bu işin önüne geçmediği ya da geçmek için yeterli olmadığı gün gibi ortada iken, “Artık aşılandık, özgür ve rahatsınız” imajı verilerek toplumu yanlış yönlendirmek de ayrı bir vebal olmalı!

 

“Evvelallah bu işi de alnımızın akıyla hallettik!” demek değil mesele! Gerçekten halletmek, halledebilmek!

 

Zira vakanın tırmanışı ve rakamlar söylendiği gibi pandemi meselesinin hallolmadığının ve bu uğurda kat etmemiz gereken yol olduğunun göstergesidir.

 

Bütün bunlara göre yazının başında sorduğum sorularının aynılarını yine kendime sorarak bu haftamı ve yazımı sonlandırıyorum; ben mi yanlış algılıyorum olan biteni yoksa durduğum yerde ya da zamanda mı bir hata var?

 

 

Esen kalın.

Bursaspor Sahipsiz Kaldı

Bursaspor Sahipsiz Kaldı

Düşme hattına çakılan Bursaspor’dan Ocak ayı transferlerinde önemli takviyeler bekliyorduk.

Ama tam tersini yaşadık.

Batuhan, Taha ve Kerem Trabzonspor’a satıldı.

Gizli başkan konomundaki 2.başkan emin Adanur istifa etti

Ve Bursaspor kulübü olağanüstü genel kurul kararı aldı.

İlk mali ve idari genel kurul toplantısı 19 Şubat’ta yapılacak.

Çoğunluk sağlanamaması halinde ise 26 Şubat’ta ikinci toplantı yapılacak.

Bu arada 5 Şubat tarihinde de Bursaspor gibi alt sıralarda olan Altınordu ile oynayacağız.

Ardından deplasmanda Samsunspor ile oynayacağız.

Bir sonraki hafta Bursa’da Tuzlaspor ile daha sonraki haftada deplasmanda Ankaragücü ile oynayacağız.

Sıradaki Boluspor’la ise deplasmanda oynayacağız.

Bu takımlardan bazıları Playoff maçlarına katılmak için oynuyorlar.

Bazıları ise düşme hattından uzaklaşmak için oynuyorlar.

Bursaspor ise maçlarının tamamını başkansız ve yönetim kurulu olmadan oynayacaktır.

İkinci yarıya takviyesiz başlıyoruz.

Üç önemli elemanımızı kaybetmiş olarak başlıyoruz.

İkinci yarıya hazırlık kampına bile yeterli sayıda futbolcu götüremedik.

Vakıfköydeki çok genç futbolcularla hazırlık kampını destekledik.

Bu yaşadığımız gelişmeler Eskişehir sporun son üç senedir yaşadığı tabloya çok benziyor.

Benzer akıbeti sakaryaspor ve Kocaeli sporda yaşamıştı.

Bu sezon Kocaelispor birinci ligde Sakaryaspor’unda ikinci ligde toparlanamadıklarını izliyoruz.

Bursaspor’un çok daha diplere vurmadan bir an önce toparlanmasını diliyoruz.

Kongrelerden Bursaspor’a sahip çıkacak bir yönetim bekliyoruz.

Günüb  sözü;

İyi yontulmuş taşlar,

Harca gerek kalmadan, kendiliklerinden birleşir.

“Çiçero”