Köşe Yazıları

“SAYGI VE SEVGİYE BUGÜNLERDE DAHA FAZLA İHTİYACIMIZ VAR. Ve ŞİİR’İM”

“SAYGI VE SEVGİYE BUGÜNLERDE DAHA FAZLA İHTİYACIMIZ VAR. Ve ŞİİR’İM”

Saygı ve sevgi insanlar arasında iyi bir bağ oluşmasını sağlar. Bu bağ sayesinde insanlar birbirleriyle iyi geçinmeleri, güçlenmeleri için önemlidir. Saygıyı ve sevgiyi insanlar çocuk yaşta, başta aileden öğrenir. Büyüdükçe de geliştirir, bu yüzden çocukların eğitimi ailede başlar. Ailede bir çocuğa insanlara karşı saygı duyması öğretilir ve okul eğitimi ile geliştirilerek tamamlanır, bu çocuk hayatı boyunca insanlara saygılı davranır. Fakat ailede çocuğa iyi bir eğitim verilmediyse okul eğitiminde ’de yeterli öğretim yoksa hiçbir zaman insanlara saygılı davranmaz. Bundan dolayı hem ailesinde hem toplumda karışıklıklara sebep olur. Aile içinde saygılı davranan bir çocuk toplumda da saygılı davranır. Toplumda saygı insanlar arasında hoş görü anlayışları gelişir. İnsanlar, birbirlerine saygı duyarsa birbirlerinin hakkını gözetir. Bu insanların birbirleriyle uyum içinde yaşamasını sağlar. O toplum gelişir ve ilerler, birazda olsa huzurlu yaşarlar.

Toplumda saygı tek başına yeterli değildir. Saygının yanında insanlar birbirine sevgide duymalıdır. İnsanlar birbirlerini severse her zaman diğerlerine yardım etmek ister ve sevgi saygı değerleri, çok daha gelişir ve aileden başlayan okullarda vücut bulan sevgi ve saygı toplumda huzuru pekiştirir. Saygının sevginin olmadığı yerde huzurda olmaz zifiri karanlık bir gecenin görünmez yolu gibidir. Sevgi geçici tarifle ifadesi olmaz ve sevgi daim olmalı yapmacık göstermelik olmamalıdır. Sevgide sadakat, samimiyet olmadan bir anlamı manası kalmaz. Sevgi sevenlerine sonsuza kadar olması gereken selam salat hoşgörü içinde olmalıdır. Sevgiler yeşermeli ve tüm sevdiklerimizin ömür boyu sevgi ve saygıyla dolu güzel günler yaşanmasını ve sevgi, saygı içinde, milletimizin birliği için, ülkemiz, bayrağımız için ve geleceğimiz için güçlü olmamız ve iri olmamız, birliğimizi, sevgiyi ve saygıyı genç kuşaklara önemini öğretmeliyiz ve aktarmalıyız. Tehlikeli bu coğrafyada vatan topraklarını iç ve dış tehlikelere karşı birbirimize saygı, sevgi anlayışıyla tek vücut olmak mecburiyetindeyiz. Rabbim yar ve yar yardımcımız olsun. “Âmin.”
SENDE SEVGİ SEVENDE DİYARIN OLSUN
Sen bilir’ misin o sevgi nedir
Gönülden seven bir sevgin olsun.
Güzeli, çirkini çıkar ve ayır
Sevgi sende sevenin o olsun.
*
Ağaçta dal büyürse filizi vardır
Dalda yaprak çoğalır yeşil olur
İrili, ufaklı şekiller alınca büyür
Sevgin o perden kabuğu olsun.
*
Tüten ocakta gönülde açsın güller
Varlık, yokluktan ayrı, ayrıdır yerler
Dertli hallerinde farkı başka olurlar
Sende sevgi, sevende diyarın olsun.
*
Ömürde cefalar artar bilmezsin
Vefa dediğin yaşanan o anıların
Binler döksen kırsan o çektiğin
Sende sevgi onda diyarın olsun.
Y.T:26.09.2018

Yaprak dökümü!

Yaprak dökümü!

 

Tüm dünya olarak istemsiz, zorunlu bir dönüşümün eşiğindeyiz.

Biyolojik istilanın zorbalığında yaprak dökümü yaşıyor insanoğlu! Göremediğimiz, henüz aslını feslini bilmediğimiz düşmanımız usul usul bir devri kapattırıyor bizlere.

Bu durumdan ders çıkarmalı mıyız ya da hangi dersleri çıkarmalıyız? diye sormadan etmemeli insanoğlu.

Çünkü ben almamız gereken bir değil, onlarca ders olduğunu düşünüyorum süre gelen şu günlerde.

Bu tarihsel dönüşümün kapı aralığında insanlık adına ve insanoğlu olarak aslında ne kadar aciz ve çaresiz olduğumuzu hatırlatan büyük bir sınav veriyoruz.

Muhtemelen bu yıkım bittiğinde geriye kalanlar, birbirine daha büyük bir samimiyetle sarılacaklar, sarılmalılar!

Bilimin tüm hurafelerden çok daha üstün olması gerektiği sonucu çıkarılacak,  çıkarılmalı!

Kibri, egosu, hırsı ve aç gözlülüğü  tavan yapmış olan varlıklar olarak burnumuz kırılacak, kırılmalı!

Ayrımcılık, üstünlük savaşı, zengin-fakir edebiyatı bitecek, bitmeli! ( ki bunun biteceğine inanmıyorum. Zira tam aksine, bu yıkıcı dönemin sonuna gelindiğinde muhtemelen pek çok eski zengin yerini, yeni zenginlerin yer aldığı bir sıralamaya bırakacaktır!).

Uluslar ve onları yönetenler savaşçıl değil barışçıl olmayı ve aslında dünya denen derin kasede bir bütün olarak piştiğimizi öğrenecekler, öğrenmeliler!

Sözün özü; birlik olarak, kimsenin kimseden üstünlüğünün olmadığı bilinciyle yaşamayı öğrenmek zorundayız, er ya da geç.

Hem Hz.Mevlâna da dememiş mi; “kar taneleri ne güzel anlatıyor birbirine zarar vermeden de yol almanın mümkün olduğunu”.

Hiç bir varlık başka bir varlığa insanın insana verdiği zararı vermemiştir. Şimdi ise, bireysel bencilliklerimizin bedelini toplumsal bencilliklerle ödüyoruz.

Öyle ya da böyle bu günler geçecek. Yaratıldığımız alemde var olan hiç birşey kalıcı değildir. Geçip gitmeye, bitip yok olmaya mahkûmdur. Sevinçlerimiz, mutluluklarımız, acılarımız, hüzünlerimiz vakti geldiğinde nasıl bitiyorsa, toplumları etkisi altına alan savaşcı virüs de miadı dolduğunda son bulacak.

Önemli olan, bu sürecin sonundaki yapılanmada her birimizin ve her toplumun nasıl bir duruş sergileyeceği.

Kazanımlarımızın mı yoksa kayıplarımızın mı üstün geleceği…

Adil olmayan, tek taraflı bu sınav bittiğinde insanoğlunun sil baştan neleri, nasıl inşa edeceği önemli.

Hepimizin şapkasını önüne koyup bol bol düşünmesi gereken çok şey var!

İşte bu günler ve bu günlerin ardından gelecek olan günler vakit kaybetmeden bunu yapmamız gereken günlerdir.

Tüm bunlar olup biterken minik bir teşekkür etmeden geçemeyeceğim. Bu teşekkür hepimiz adına olsun;

Her birimizin risk altında olduğu günlerden geçerken sanırım haber almanın önemini de bir kez daha anlamış bulunuyoruz. İmkanı olanlar evlerine kapanıp bu sürecin geçmesini beklerken, meslekleri itibarıyla can hıraş bir şekilde gece gündüz çalışarak, bizlere en doğru bilgilendirmeyi sunmak, her durumdan haberdar edebilmek için korkusuzca her ortama giren basın- yayın grubunda çalışan tüm emekçilere teşekkürler.

Siz var olduğunuz sürece haber alma özgürlüğümüz de var olacaktır.

 

“EVDE KAL TÜRKİYE” diyerek, haftaya yine burada sağlık içinde görüşmek dileğiyle.

 

18 Mart Zaferi

18 Mart Zaferi

Aslında, hepimiz Çanakkale’de nasıl bir destan yazıldığını çok iyi biliyoruz.

Dönemin süper gücü olan, İngiltere’ye ait donanmanın, 26 Mayınla nasıl denizin dibine gönderildiğini hatırlıyoruz.

Anafarta ve Conk Bayırı savunmaları ile, her zaman iftihar ediyoruz.

Peki, yabancı tarihçiler, Çanakkale zaferimize nasıl bakıyorlar.

Aradan 103 yıl geçmesine rağmen, Çanakkale zaferimizin hala yabancı tarihçilerin, ilgisini çekmeye devam ettiğini görüyoruz.

Çanakkale Zaferimiz üzerine yazılan kitapların, Birinci Dünya Savaşının en önemli cepheleri için, yazılan kitapların sayısından, 10 kat fazla olduğunu öğreniyoruz.

İngiliz yanlısı tarihçilerin, aslında Osmanlı kazanamadı, biz taktik ve stratejik hatalarımız nedeniyle kaybettik, şeklinde kıvırdıklarını da okuyoruz.

Gerçekçi yabancı tarihçilerin ise, Osmanlı kazandı, çünkü taktik ve stratejik açıdan komuta üstünlükleri vardı dediklerini öğreniyoruz.

Aslında, Çanakkale şehitliğini gezenler, başka türlü düşünemezler.

Tarihçi, George Cassar ve Çanakkale savaşı “Ateş Altında Komuta” kitabının yazarı, Edward Ericson’u okumalıyız.

Biz zaten, büyük zaferimizin farkındayız.

Ama. Yabancı tarihçilerin büyük bölümünde, bu zaferin farkında olduklarını görünce gururlanıyoruz.

Yıllar önce, Çanakkale Anıtı yapılması konusunda, dönemin basınının büyük kampanya düzenlediğini hatırlıyoruz.

Yapılan muhteşem anıtın, bizim dışımızda başka ülkeleride ilgilendirdiğini biliyoruz.

Çanakkale Anıtının küresel bir anıt niteliğine büründüğünü görüyoruz.

Yabancı turistlerin şafak vakti bekleyişlerini biliyoruz.

Çanakkale Anıtını, Türkiye’de ziyaret etmeyen hiç bir ilimiz kalmamıştır dersek yalan olmaz.

Çanakkale Anıtı, Osmanlı Devleti ile Türkiye Cumhuriyetini birbirlerine perçinleyen tarihsel bir bağdır.

 

Günün Sözü

İyiliği gizli yapanlar,

Allah’a inananlardır.

“Balzac”

ÇANAKKALE SAVAŞI KURTULUŞU VE ŞİİR’İM

ÇANAKKALE SAVAŞI KURTULUŞU VE ŞİİR’İM

        Dünyanın farklı milletlerinin askeri güçlerinin karşı karşıya geldiği ve acımasızca, Türk milletini yok etmek için savaşın olduğu yerdir. Fakat Çanakkale zaman içinde dünya milletlerine barışın önemini öğreten ve pekiştiren ifadesi olan ve Çanakkale Türk milleti içende bir onur, gurur, şeref abidesidir. Çanakkale Türk milletinin vatanını canı pahasına nasıl koruduğunu ülkesini nasıl kurduğunu örnek olarak gösterilen yerdir.

 

       18 Mart1915 de Çanakkale de ufukları ümit ve zafer neşesi kaplayan bir günde doğdu. İtilaf donanması 18 savaş gemisiyle Saat 10.00’da boğazı yarıp geçmek üzere girmeye başladılar. İlk ateşi TRIUMPH zırhlısı, Çanakkale’ye 12 Km. mesafedeyken saat 11.15’te açtı. Savunma planımıza göre, gemiler topçularımızın ateş menziline girinceye kadar pusuda bekleyecek ve baskın tarzında ateş açılacak ve nitekim böyle yapıldı.

 

      Düşman yaklaştıkça, topçularımızın giderek yoğunlaşan isabetli atışlarıyla karşılaşıyordu. Saat 12.00’ye geldiğinde orta kesimdeki 3 tabyamız ağır hasar almış, ama ayakta kalan diğer topçularımızın hedefini şaşmayan mermileri AGAMENNON zırhlısının çelik yeleğini parçalamış, INFLEXIBLE zırhlısının komuta köprüsü uçurulmuş ve bu arada düşman donanması Çanakkale’ye 7 Km. kadar sokulmayı başarmıştı. Savaşın en şiddetli anları yaşanıyordu. Türk topçuları boğazı cehenneme çeviriyor, düşman zırhlıları da kıyı şeridindeki mevzilerimize kurşun yağdırıyor kıran kırana bir savaş oluyordu.

 

     Bu sırada Fransız GAULOIS zırhlısı aldığı ağır yaralarla saf dışı kalmış, BOUVET zırhlısı yırtılan çelik gömleğini yenilemek üzere geriye kaçarken, bir gece önce Dz. Yzb. Hakkı’nın NUSRET mayın gemisiyle boğaza döşediği mayınlara çarparak 639 personeli ile birlikte karanlık limanın sularına gömülerek kayboluyordu. Bouvet’in imdadına koşan SUFFREN ve GAULOIS da aynı akıbete uğramıştır. Saat 15.00’te IRRESISTIBLE ve onu takiben 16.00’da INFLEXIBLE ve 10 Dakika sonra OCEAN zırhlıları, tam ileri atılacaklarken onların da ayakları Yzb. Hakkı’nın tuzağına takılarak batarken, INFLEXIBLE güçlükle kurtularak römorkör yedeğinde İmroz’a dönüyordu. Böylece 6 saatte 3 büyük zırhlısını kaybeden, bir bu kadarı da ağır hasara uğrayan gemilerini acıyla seyreden Amiral De ROBECK, kalanları kurtarabilme telaşıyla saat 17.30’da boynu bükük çekilme emrini veriyordu. Bu manada denildi boy ölçüler alındı! “ÇANAKKALE GEÇİLMEZ”

 

       Aziz şehitlerimiz vatanı için canlarını seve, seve vererek ebedi mekanların’ da en yüce makama yükselterek, bu vatan topraklarının, her karışı şehit kanlarıyla sulamış, Ülkemizin bugünlere ulaşmasında çok zorluklara göğüs gererek, bu günlere gelmemiz, bu değerleri yüksek bilinç ve şuur içinde şehitlerimizin, bizlere bıraktığı emanet değerini bilerek gelecek kuşaklara doğru taşımak, aktarmak ve Cumhuriyetimizin yönetim sisteminin değerlerini bilmektir. Türk milletini dünya milletleri arasında hak ettiği yere değerleriyle canlı tutarak yüceltme bilincini yükseltmektir. Bu inançla Çanakkale zaferi kutlu olsun. Bu toprakları milletimize canlarıyla mukaddes vatan kılan başta Mustafa Kemal Atatürk’e silah arkadaşlarına bütün şehitlerimize kahramanlarımıza rahmetle şükranla anarak mekanları cennet olsun. ”Türk Milletinin Çanakkale Zaferi kutlu olsun.”

 

ÇANAKKALE

Çanakkale bu cihanda tektir varlığın,

Tarih şahit yazdığın senin destanın,

Ya istiklal! Ya ölüm yeminin, 

Çanakkale hürriyete giden yolusun sen.

*

Seni bitirdik diyen zalim güçlerin,

Karşına çıkan düşman top tüfeğinden,

Senin topun donanman tüfeğin bataryan,

Çanakkale geçilmez denilen yersin sen.

*

Nice yiğitler yılmadı cenkler devinden,

Koştu senin bağrına çıktı evinden,

Sen onların açtığı alevli yolundan,

Çanakkale sen bayraklaşan yersin sen.

*

Toprağına düşmüş nice yatan şehitler,

Yağmur yağınca sularda kanları kokar,

Meydanında parlayan kızıl o akşamlar,

Çanakkale sen bayraklaşan yersin sen.

*

Bir destan okunuyor senin mazine,

Okurken gözüm dolar geçen gününe,

Şehitler, diyarı, bayraksın böyle biline,

Çanakkale yedi düvelle cenk ettiğin yersin sen.

Y.T: 14.03.2018

 

KORONAVİRÜST GELDİ FIRSATÇILARA İŞ ÇIKTI VE ŞİİR’İM

KORONAVİRÜST GELDİ FIRSATÇILARA İŞ ÇIKTI VE ŞİİR’İM

2009 Yılından beri dünyada her yıl bir şeyler anlık çıkıyor. Bu yılda Koronavirüsü ve ülkemizde erken davranarak bilimsel verilerin ışığında her türlü mücadele yapmaya çalışıyorlar ve doğru olan yürütülüyor. Ancak bu lanet virüsün ortaya çıktığının duyulduğu ilk günden bu yana bir Panik içinde virüsten daha hızlı yayılarak virüsün önüne geçti. “Tehlikeli bir durum” Toplumsal panik sonucu nereye varır tahmin bile yapamadan endişeler oluşuyor. Ülkemizin İlgili Bakanlık koronavirüs salgınına karşı yetkililerin ellerinden geldiğince yürüttüğü mücadele ve soğukkanlı tutumlarını takdir etmek gerek. Ancak İlgili Bakan! Türkiye’de ilk koronavirüs vakıasının açıklamasının ardından meydana gelen paniği tedirginlikle başlaması. Başta ülkenin kalabalık şehirlerinde olmak üzere marketler adeta talan edildi, raflar boşaltıldı. Bu arada fırsatçılara’ da gün doğdu! Vatandaş kolonya almak için mağazalarda yoğunluk oluşturdu. Bursa / Gemlik’te dahi temizlik ürünleri ve kolonya benzeri birçok ürünler marketlerde yok ve ayni zamanda Fiyatlar iki üç katına çıktı ve stokçulukla gelecek için Fiyatlar üç kat yükselmesi olacak. Makarna, un, şeker, pirinç, yağ, tuvalet kâğıdı, temizlik maddeleri stoklayanlar. Stok yapılan maddelerin çoğunun evde bir süre sonra böceklenebileceğini ve israf olacağını bilmeyen var mı? Allah muhafaza savaş çıksa herhalde bu kadar panik olmazdık. Hâlbuki yetkililer bu durma açıklama yapıyor; Neden bu stokçuluk yapılıyor. Amaç böyle günleri fırsat bilen hak hukuk, insaftan anlamayan tek istekleri para vurgun yapanlara kazançlarına kazanç katmak olur.

Biz koronavirüs tehdidiyle marketlere hücum eden AB deliyi benzer ülke insanlarını ayıplarken, bizim milletimizin aynı davranışı göstermesini ben kabullenemiyorum. Bizim ülkemizin insanı asildir ve ihtiyaçtan fazlasını da almaz. Bunların çoğu israf olacak, belki de çöpe atılacak. Bu aşırı taleple yaptığımız iş birebir stokçunun, vurguncunun ekmeğine yağ sürmektir. Biz rafları boşaltınca, stokçu elindeki malları daha pahalıya piyasaya sürecek. Aslında bu suçtur. Tüketici, tüketmemekten gelen gücünü kullanmalı ve bu gibi davranışlardan vazgeçip, devleti yöneten iktidar ve tüm kurumları acilen önlem alarak bu fırsatçılara en ağır ceza uygulamaları yapmalıdır.

Bu vakalar dünyayı yöneten Firavun Krallarının askeri savaşlar yerine virüste savaşları başlatarak olmasın, kral cam fanustan bakarak çeşitli ülkelerdeki uzantılı para babaları bu gibi kargaşalarla para kazan ve dizayn et olmasın. Dünyada 2009 yılından itibaren çeşitli isimler altında birden duyularak ölümcül vak’alarla gelişiyor buda acaba küresel kralların yenidünya düzenini bu şekilde’ mi dizayn edilmek isteniyor?  Şöyle geçmişi bir hatırlayın; Kuş gribi, Tavuk gribi, Domuz gribi,  Kırım Kongo kanamalı ateşi ve şimdi koranovirüs ve gelecekte daha neler olacak düşünüldüğünde ABD de kurulan dış işleri ve pentagona bağlı dünyada hastalıklarla mücadele diye bir kuruluş ismi ( QDDR ) Ve ilişkili Holistik çalışmalar karşıya yayma anlamlı çok manidar olup internetten bakıldığında karmaşık bir yapı acaba diye düşündürüyor. Bu gibi iddialar, Rusya ve Cinde’ de bahsi geçiyor; dünya nereye gidiyor ve dünya insanının çoğunluğu dar gelirli insanlar azınlığa kurban’ mi edilmek isteniyor. Krallar ve uşaklar böylemi istiyor.( QDDR.Açılımı Quedrennial Dıplomacy and Development Reviw)( Türk’ce Dörtlü Dağılım ve Gelişim İncelemesi) Bu kuruluş hakkında bir çok iddiaları olan araştırmacı yazar rahmetli Aytunç ALTINDAN, Konuşmalarında söylemişti ve şu anki dünyada olanlara bakınca acaba diyerek düşünüyorsun. Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu yetkililerinin tüm uyarılarına kulak verip gereken uyarılara uyarak sakin olmamız gerek. Panik ile geliştirdiğimiz ilkel insan davranışları bizi tamamen akıldan uzaklaştırır ve bugün soğukkanlı olup devletin ilgili yetkililerini dinlememiz ve uymamızdır.

Bir de Türkiye’nin dışındaki dünyaya bakalım; Ölümcül koronavirüst vakaları her gün sayısal olarak artarken eş zamanlı patlayan ekonomik krizlerde hızlı gelişiyor. Gelişmiş ülkeler liderleri açıklamalarına önemle dikkat etmeleri bu gelişen panik ortamını düşürmeleri sadece kendi ülkesini değil tüm dünyayı aşırı paniğe sürükleyecek açıklamalar yapılmaması. Trump efendi Avrupa’ya ayar çakıyor. Küresel sermayenin hizmetkarı olan dünya liderleri toplumları paniğe sevk edecek iç kargaşalara yol açacak beyanatlar vermekten zerre kadar çekinmiyor. Ulaştırma duruyor. İletişim duruyor. Alışveriş duruyor. Eğitim-öğretim duruyor. Sosyal etkinlikler ortadan kalkıyor. Bir şeye daha dikkat bu vaka ile birlikte bir süredir medya üzerinden “Evden çalışma” yöntemleri hakkında uzmanlar konuşuyor. Soru şu; Nereye gidiliyor? Yeni bir para düzeni ile birlikte dünya yeni bir rejime ‘mi gidiyor. Birinci safhası olan evlerimize hapis sürecimi oluyor. Şu anda, Dünyada yürütülecek iletişimin yok edici oyunları ve kralları oynayacak küresel hükmedicileri, bizi kendi kurallarına itirazsız uymaya alıştırmaya başladılar acaba. Sizin yargı kurallarınız, sizin toplumsal ilkeler hiç olacağı günlere doğrumu sürükleniyor. Hükmün, son kararı, cam fanuslardan onlar size emredecekler. Ve o karara kayıtsız şartsız uymak zorunda kalmak mı olacak. Yani gelecek öylemi olacak acaba. Küresel imparatorun sözcülerinin emir ve direktiflerini dinleyip ona göre hareket’ mi olacak. Büyük korku imparatorluğuna başkaldırmaktan aciz halde olduğumuz için sokaklara bile çıkamayacağız. Belki de yer altı sığınaklarında birbirimizi yiyeceğiz. Hollywood yapımı zombi filmlimi gibimi olur. O filmlerdeki, dünyayı esir alan imparatorların, beyaz camlardan insanları nasıl yönettikleri ve nasıl felaketlere sürüklediklerini ve robot asker ordularının savaş güçleri ile ilgili sahneler var ve dünya insanlığını o felaketlere’ mi sürüklüyorlar. Virüsleri çıkar fırsatı değerlendir; krala hizmet et’ mi olacaktır.

BU KORONA HASTALIĞI ŞİMDİ

Hastalık çıkarana bakın beyler

Kornodur dediler bunun ismi

Sinsi düşman dost görünür

Bu virüsü salanlar şimdi

*

Telaşı sardı tüm dünyayı

Krallar yazdı bu fermanı

Şaşkın dünya çok insanı

Baş belası hastalık şimdi

*

Çoğunluk gariban insan telaşta

Düzen hançeri oldu revaçta

Deneme tahtası ölen insana

Korona hastalığı bela şimdi

*

Bu virüsle yandı canlar

Feryat, telaş eder insanlar

Kral fırsatçıları kol gezerler

Dünya insanı ağlar şimdi

*

Der Mehmet bağırsan avaz

Yazsan’ da kim bakar biraz

Anlayan okursa anlar biraz

Bu korona hastalığını şimdi

Y.T: 13.03.2020

Seçkin Onur’u Kaybettik

Seçkin Onur’u Kaybettik

Erol Gürçay’ın kaleminde….

Bursa erkek lisesi 1957 yılı 5 Fen A sınıfından arkadaşımız Seçkin Onur’u kaybettik.

Bursa Ticaret ve Sanayi odasının önemli isimlerinden biri olan Seçkin Onur’u 13 Mart günü Organize sanayi bölgesi camiinden ugurladık.

Seçkin Onur, Gemlik kamuoyununda da tanınan bir insandı.

İlk uluslararası zeytin festivalinde hasat şenlikleri sırasında Harmanakaya’daki çiftliği festival yönetimine tahsis etmişti.

Davetlileri ağırlamıştı.

Tüm katılımcılara sucuk ekmek ve helva ikram ederek, festivale maddi ve manevi alanda destek vermişti.

Dönemin Gemlik Belediye başkanı Refik Yılmaz ve Kent Konseyi başkanı Mukaddes Serim, Seçkin Onur’u organize sanayi bölgesindeki modern tesislerinde ziyaret ederek plaket vermişlerdi.

Sınıfımızda bakkal Seçkin olarak lakap taktığımız Seçkin Onur yıllar sonra 15 bin 500 metrekarelik modern bir üretim tesisisinin kurucusu oldu.

Kendi adını taşıyan firması ile Eskişehir, Bilecik, Balıkesir, Çanakkale, İzmit, Adapazarı, Düzce, Uşak, Afyon ve Kütahya illerinde de üsler kurdu ve Batı Anadolu, Ege, Akdeniz ve Marmara Bölgesinde faaliyet gösteren bir yapıya kavuştu.

Marketlerde rastladığımız Bizden markalı poşetler onun ürünleriydi.

Yaklaşık yarım asrı bulan bu yıllık toplantılarımızda zaman zaman ev sahipliği yaptı.

Türkiye’nin her yerinden gelen eski sınıf arkadaşlarımızı canı gönülden ağırladı.

Sorumluluk almaktan zevk duydu.

Bursa As merkez arkasında bulunan muhteşem çiftlikte çok renkli saatler geçirmemize vesile olmuştu.

Seçkin onur yaşam boyu kazandığı ekonomik ve sosyal avantajları eski sınıf arkadaşları ile paylaşmaktan zevk aldı.

Seçkin Onur dişi ile, tırnağı ile bir depoyu, 15 bin 500 metrekarelik bir üretim merkezi haline getiren, konusunda duayen bir işadamıydı.

Ailesine, eski sınıf arkadaşlarına ve Bursa iş dünyasına başsağlığı diliyoruz.

 

Günün Sözü:

Sen anılması güzel olan  bir söz ol.

Çünkü insan  kendi hakkında söylenen

Güzel sözlerden ibarettir.

Mevlana

BİR DOKTORUN DİLİNDEN KORONA ” En DOĞRU saptama “

BİR DOKTORUN DİLİNDEN KORONA ” En DOĞRU saptama “

Bildiğiniz gibi bu hafta milletçe yeni çocuğumuz KORONA’yı kucağımıza aldık!

Tabii ki ona el bebek gül bebek bakma ve üstüne titreyerek büyütme gibi bir fikrimiz yok. Hatta bırakın koşmasını, yürümesine bile izin verecek istekte değiliz. Şu anki emekleme safhasında kalması için duacıyız.

Yaklaşık bir haftadır nefes aldık “korona”, nefes verdik “korona”, gözümüzü açtık kapattık dört bir yanımız yine “korona”…

Onlarca haber, binlerce yorum ve yüzbinlerce paylaşım…Açılan acil önlem paketleri, alınan tedbirler, yapılacak ve yapılmayacaklar derken fırsatçılar vs vs vs.

Hepinizin sıkıya sıkıya takip ettiğini bildiğim  için detaylarını anlatmaya gerek duymadığım durumlar.

Aslında dünya gündeminde aralık 2019’dan beri var olan ama bizlerin deyimiyle “ateşin düştüğü yeri yakması” sebebinden ötürü sanki pek de oralı olmadığımız, hatta dört ay boyunca bazen ” vah vah tüh tüh’ lerle ” geçiştirdiğimiz dünya gerçeği; ” KORONA “.

Bu sevimsiz bebeği bir gün bizim de kucağımıza alacağımız ” gün gibi ” ortadaydı zaten!

İşin, yetkililer tarafından bize anlatılan ve alınacak tedbirler kısmından  bahsetmeyeceğim. Çünkü zaten almamız gereken önlemlerin “mıh gibi” hepimizin aklına çakıldığından ve bir an önce uygulamaya koyduğumuzdan hiç şüphem yok.

Ve sanırım hepimiz şunun farkına vardık ki, bireysel olarak söylenenleri doğru ve dikkatli uyguladığımız oranda, tehlikeyi toplumsal olarak minimum seviyede atlatma şansımız olacaktır.

Yani kısacası Korona, toplumsal hatta global bir konudur; hepimizin tek tek itinayla üzerine düşmemiz gereken.

Son bir kaç gündür konuyla ilgili yurt içi haberlerini duyduk, izledik ve dinledik. Ben de payıma düşen oranda takip ettim. Hatta bununla da yetinmeyip yurt dışındaki bilim insanlarının da demeçlerini bol bol okudum.

Bir kişi var ki onun demecini üst üste iki kere okudum. Zira az sonra bahsini geçireceğim profesör, tıpkı yukarıda yazdığım gibi; bu hoşnutsuz durumun “birey bilinci” ile ” toplum bilinci” arasında kurulan köprüdeki öneminden en güzel ve açık şekilde bahsetmiş.

Cornell Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Psikiyatri Profesörü ve Psikofarmakoloji Kliniği Direktörü Richard A. Friedman’ ın demecinden yaptığım kısa alıntıyla sizi baş başa bırakıyorum;

” Koronavirüse yakalanma korkunuz var mı?. Geldiğinde yeterli önlemleri aldığınıza dair endişeniz var mı? İyi bir ortam ve havada mısınız?

Bunları soruyorum. Çünkü hastalarım son günlerde antidepresan dozajlarını 2 hatta 3 misli arttırmamı istiyorlar ki virüs yayıldığında hazırlıklı olabilsinlermiş.

Ülke çapında dehşet verici bir yiyecek içecek stoklaması var. Virüs yayılır, karantina ilan edilirse tedbirli olmak için .

Her türlü dezenfektan eczane ve marketlerde tükendi.

Bir tehdit karşısında insanın kendisini güvenceye alma refleksini anlıyorum ama ilaç depolasınlar diye hastalarımın reçetesini büyütürsem, o ilaca muhtaç hastaların durumunu güçleştiririm. Bu yüzden bu talepleri geri çeviriyorum.

Hastalara sık sık korku ve endişelerinin gerçekle orantılı olmadığını söylüyorum.

Koronavirüs kesin olan ve geleceği tahmin edilmeyen tehlike. Bu tehlikeye karşı agresif ve etkili cevabı henüz bilmiyoruz.

Eee!…Bilinmeyene karşı abartılı önlem almak, eksik önlemden daha iyi değil mi?.

Ne yazık ki bu düşünce bizi, her yeni tehlikenin risklerini abartma düşüncesine götürüyor.

Size istatistikler vermem, koronovirüsten olan ölümlerin, günlük diğer ölüm sebepleri yanında çok düşük kaldığını anlatmam işe yarar mı?.

İnsanlar olarak, yeni tehditleri olacak en kötü ihtimaller içinde görme eğilimdeyiz. Buna karşın bildiğimiz, alıştığımız tehditleri ise küçümser adeta aldırmayız. Yani, psikolojimizde!

Böyle durumlarda devlete düşen, halka salgın anında herkesin ne yapması gerektiğini anlatmak, bencilliğin salgını tetikleyeceğini söylemek olmalı…

Kendisi hiç fayda sağlamayacağı halde, başkalarını düşünme ve onlara yararlı olacak davranışları hayal edebilme yetisi var bizde. O zaman, tehlike anlarında diğer insanları da düşünerek hareket etmemiz gerektiğine hiç şüphe yok.

Özellikle kamu yetkilileri, yüksek sesle ve çok anlaşılır şekilde -hasta olduğunuzda işe gitmeyin, seyahat etmeyin. Günlük ihtiyaçlarınız dışında yiyecek ve içecek depolamayın. Maskeyi sadece hastalar taksın- demeliler.

Bunlar, sağlık istatistikleri ve rakamlar yayınlamaktan ve “eller nasıl yıkanmalı ” tavsiyeleri yapmaktan çok daha fayda sağlar.

Bu da moral olarak güvenilen, halkına- BU SALGIN TEHDİDİ ALTINDA HEPİMİZ BİRLİKTEYİZ – inancını verebilen ve insan doğasındaki iyilik meleklerini harekete geçirebilen liderler gerektirir “.

Profesör Friedman’ ın demeci bu şekilde bitiyor. Ben sadece sizler için bazı minik alıntılar yaptım. Demecin bütününü okumak isterseniz şayet, profesörün adını google’a yazmanız yeterli olacaktır.

Sağlıkla ve esen kalın.

12 MART 1918 ERZURUM’UN DÜŞMAN İŞKALİNDEN KURTULUŞU VE ŞİİR’LERİM

12 MART 1918 ERZURUM’UN DÜŞMAN İŞKALİNDEN KURTULUŞU VE ŞİİR’LERİM

              12 Mart Erzurumlunun yüreğinde ayrı bir yeri olan dadaşa yapılan zulmün kara günü ve imanla azimle bir karış toprağını düşmana teslim etmeyip zalime, dik başını kaldırdığı gündür.

 

DESTANLAR YAZAN DADAŞIM BENİM

Erzurum dadaşı sen yiğidim,

Mert gözü kara delikanlım,

Sevdam, vatan, millet birliğim,

Türkün, hoyratın ruh haritan!

*

Yaylalar içinde senin yaylaların,

Her karışında şehitler kanın,

Mevsimi başka başkadır senin,

Destanlar yazan dadaşım benim!

Y.T: 23.01.2019

 

           Ruslar ve onların yardakçıları Ermeniler 93 harp bilinen. Türk Rus savaşı Yıl 1877 Kasım ayında; bu harpın karanlık günleri olup Aziziye, Tabyasının savunmasını yapan bir avuç Türk askeri derin uykudayken, Rus askeriyle anlaşmalı çevre köylerden gelen Ermeni çetelerinin, sinsi baskınıyla, Tabyaya girerek askerlerimizi kahpece şehit ederek arkasından, Rus kuvvetleri savunmasız kalan tabyaya yerleşmiştir.

       Bu baskında kurtulan asker Mehmet onbaşı yaralı halde zorlukla sabaha karşı “ERZURUM’A” vararak, kara haberi ulaştırmış, minarelerden sabah ezanı yerine, Moskofun tabyalara girdiği haber sesleri yükselir. Bir anda Erzurum halkı ayaklanarak, yaşlısı, kadını, sokağa çıkarak tüfeği olan, tüfeğini alır, olmayan tırpan kazma, balta, eline ne geçirdiyse, Aziziyeye doğru kaşarlar ve kenar mahallede oturan, bir taze gelin vardı! Kocası cephede bir gün önce ağabeyi cepheden, ağır yaralı gelmiş kollarında can vermiş. Moskof Aziziyeye girdi sesleri duyan, bu gelin ağlayan üç aylık yavrusunun karnını doyurup, uyutup, beşiğine yatıran, “Gelin bebeğine derki” yavrum, seni bana Allah, verdi bende seni Rabbime teslim ederek, ağabeyimin intikamını almaya gidiyorum, diyerek nacağını, kapıp, koşarak, halkın önüne geçer. Aziziye tabiatlarına vararak, Ruslarla göğüs göğse kavgası başlar ve iki bin Rus askerini yandaş Ermeni çeteleri öldürülür. Fakat çok şehidimiz vardı! Bir o kadarda yaralımız. O yaralılar arasında, darbe alan kanlar, içinde yaralı olan, o taze gelinde vardı yere yıkılmıştı, onun adı Nene HATUN’DU…

 

SEN TÜRKÜN KIZI NENE HATUNSUN

Başın palandöken kadar dikti,

Heybetin vakur duruşun belli,

Yüreğin çağlayan çay kadar deli,

Sen dadaş Anası Nene Hatunsun…

*

Aziziye Tabyaların zalime karşı aslan,

Ölümden korkusu olmayan sevdan,

Her türlü esareti kabul etmeyen,

Türkün teze gelini Nene Hatunsun…

*

Tabya meydanında kan kokusundan,

Yaban seni bilmez bilirsem ben,

Bir elinde nacağın göğsünde iman,

Sen Türkün kızı Nene Hatunsun…

Y.T: 21.01. 219

         Nene Hatun 98 yıl yaşadı bir kahraman olarak sembolleşti Şerife Bacıların, Kara Fatmaların Gülizarların öncüsü oldu. Ömrünün son yıllarında üçüncü Ordunun, anası olarak geçti ve Türk Milletinin, yılın annesi seçilerek türkülerde şiirlerde anılarak, 22 Mayıs 1955 günü hakkın rahmetine kavuştu Aziziye Şehitliğine defin, edildi…

 

      Zafer kazanılmıştı; fakat carlık Rus ordusunun hedefi, Doğu Anadolu’yu tekrar istila etmektir. YIL 1914 – 15 ve 1916 yıllarında; Kars, Sarıkamış işkâl ederek 1916 Erzurum’u işkâl edip bu acılı yıllar iki yıl sürerek, Rusların korunmasındaki Ermeni çeteleri insanlık dışı çocuk yaşlı demeden vahşi katliamlar yaparak büyük Ermenistan hayalleri düşüncesiyle Rus yetkililerin seyriyle kendi toprağımızda soykırım ve zulüm yaptı.

 

        Ermeni Rus zulmünün haberini alan, Su şehirde bulunan üçüncü ordu komutanı, Fehim Paşa 10 Ocak 1918 de birinci; Kafkas ordu komutanı, Kazım Kara Bekir Paşa Erzincan ve Erzurum’a doğru hareket emrini verir. Türk askeri uykusuzluğa, açlığa, kışa bakmadan zor şartlarda ilerleyerek, 1918 de öncü kuvvetler, Erzincan’a varırlar, alevler içinde Erzincan kurtarılır. 25 Şubat 1918 Aşkale 26 Şubat Erzurum’a ilerlerken kol ordu karargâhını Alaca köyüne taşır. Kazım Kara Bekir Paşa 10 Mart hareket emrini vererek, 11 Mart Ilıca, 12 Mart Erzurum esaret günleri son buldurur ve tüm Doğu Anadolu, Rus ve Ermeni çetelerinden, temizlenerek ana vatana katılmasıyla, 12 Mart 1918 Erzurum düşmandan kurtuluşu dadaş için değil insanlık adına önemli bir kurtuluş günüdür.

 

12 MART KUTLU OLSUN DADAŞIM

Esareti yıktın on iki martta,

Moskofu kovdun yiğit Dadaşım.

Haberi duyuldu bütün dünyada,

Sen tarihte destan bilesin, Dadaşım.

*

Elinde silahın baltanla kazman,

Saldırdın moskofa vermedin zaman,

Allah nidasıyla göğsünde İman,

Küffara yem etmedin şehrin Dadaşım.

*

Bu sevdan vatan için haktır,

Haklının önünde güç’ mü durur,

Dersini aldı kaçıyor gavur,

Geleceğe destan yazan sensin dadaşım.

*

Bedrin aslanları gibi kükredin,

Hattını bildirdin Ermeni Moskofun,

Gök dinledi tekbir seslerin,

O iki mart kutlu olsun Dadaşım.

Y.T: 20.01.2019

İnsanlık dışı her türlü işkence ve katliamları yapanları geldikleri yere gönderildiler. Erzurum kurtuluşu. Cumhuriyete giden, yolun en önemli kilo metre taşı oldu. Mustafa Kemal Atatürk 23 Temmuz, 1919 da Erzurum Kongresini gerçekleştirerek Erzurumlunun, hemşerisi ve mebusu oldu. Kurtuluşa giden yolun çıkışı, 12 Mart 1918 de düşman işkâlından kurtarılan Erzurum’dan geçmiştir. Erzurum kurtuluşundan, üç yıl sonra 12 Mart 1921 de Mehmet Akif ERSOY.  Mehmetçiğe armağan ettiği şiiri, istiklal marşı olarak kabulü oldu. Türk milleti için önemli varlığı olması önem kazandı. Müslüman Türkün, birliğinde dirliğinde daim eyle. Ezanları bayrağıyla ebediyete kadar devamını nasip eyle. Zalime korku mazluma güç eyle. Tüm Şehitlerimizin minnetle anarak, Ruhların şad mekanları cennet olsun.“ AMİİN “

 

 

Mart Ayları Çok Önemlidir

Mart Ayları Çok Önemlidir

Mart aylarına genelde, mali ay olarak bakarız. Ama ülkemizdeki Mart ayları, siyasete de, devlet yönetimine de, damgasını vurmuştur.

Amerika ve Sovyetler Birliği’nin, inanılmaz rekabeti olduğu bir dönemde, 1971 yılı, 9 Mart ve 12 Mart tarihlerinde, iki farklı darbe girişimi, yaşamıştık.

Ülke çapında yaşadığımız sağ ve sol çatışmasına ordu tanık olmuştuk.

O günkü solu,  asker içindeki en güçlü ismi Hava Kuvvetleri Komutanı, Muhsin Batur’du.

Uluslararası sol güçler, ülkemizde Suriye ve Afganistan’da olduğu gibi, sol askeri darbe istiyordu. Amerika ve Nato, 12 Mart’ta Orgeneral Faik Türün’ü devreye sokarak, sol darbeyi önlemişti ve o dönemde, ilk kez yurt dışından getirilen, bir Başbakan yardımcısı ile, tanışmıştık.

Bu partiler üstü hükümet, sol akademisyenlerin üzerinden, buldozer gibi geçmişti.

Tanklar toplar ortadan kalkmıştı.

Yürüyüşler ve mitingler durmuştu.

Ama devlet ve üniversite kadrolarında yapılan yıkım, tanklı darbelerden daha ağır, olmuştu.

Mart ayında gelmiş geçmiş en önemli olay, 1 Mart tezkeresinin, meclise  takılması olmuştur.

Yaklaşık 90 bin Deniz piyadesi, İskenderun Körfezi’nde, haftalardır gemilerde beklemiş ve tezkere meclisten çıkmayınca, büyük öfke ile limandan ayrılmıştı.

1 Mart tezkeresinin reddi, Amerika’nın bize olan sinsi düşmanlığını, açığa çıkarmıştır.

Tezkere  reddedilince Limanda bekliyen 90 bin deniz piyadesi, öfke ile ülkemizden ayrılmıştı.

Artık Amerika’nın düşmanlığının, gizlisi saklısı kalmamıştı.

Yıllar önce, (PKK)ya helikopterlerden atılan silahlar, sonraları tırlarla getirilmiştir.

Tezkerenin reddi sırasında, Deniz Baykal’ın vatansever girişimleri olmuştu.

Amerika, 90 bin deniz piyadesini İskenderun’dan kara yoluyla Irak’a çıkarmak istiyordu.

Aslında, bunun anlamı, Irak bahanesi ile Türkiye’nin işgali demektir.

İşte geçmişte yaşadığımız en önemli olaylar, Mart ayına rastlamıştı.

Günün Sözü

İnsanların en çok inandıkları şeyler,

En az anladıklarıdır.

“Montaigne”

 

 

 

 

Kadınlar Gününün Ardından

Kadınlar Gününün Ardından

8 Mart tarihi sadece kadınlarımız için değil, çalışma hayatımız için de çok önemli bir gündür.

Kadınlar,8 Mart 1957 yılında, bir tekstil fabrikasında, sonu ölümlerle de sonuçlanan, bir grev başlatmıştı.

Tam 120 yıl sonra, Birleşmiş Milletler uyandı.

1977 yılında,8 Mart gününü, kadınlar günü ilan etti.

Aslında Birleşmiş Milletler Kararından sonra,43 yıl daha geçmesine rağmen, kadın haklarında hala istenilen sonuca, ulaşılamamıştır.

Kadınlarımızı, sadece kanunlarla ve kurallarla koruyamayız.

Bu konuda tek yol, vicdani yoldur.

Eğer kadınlarımızın birer sevgili, birer ana ve birer emanet olduğunu hatırlarsak, onları korumak için özel kanun çıkarmaya ya da, gerek kalmaz.

Vicdani hareket etmemiz halinde, onların özel güne ve pozitif ayrımcılığa ihtiyaçları yoktur.

Kadına yapılan şiddet ise, erkeğin gücünü değil, yetersizliğini gösterir.

İletişim sektöründe, turizm alanında ve bankacılılıkta kadınlarımızın sürekli üst kadrolara yükseldiğini, görüyoruz.

Kendini ifade etme konusunda da,  erkek kesimi geride bıraktılar.

Artık kadınlarımızın hakaret, şiddet ve cinayet haberleri ile  birlikte anılmasını istemiyoruz.

Ayrıca eğitim konusunda kadınlarımıza verilen hak ve fırsatların, yetersiz olduğunu görüyoruz.

Suudi Arabistan yönetimi, çok kısa bir süre önce kadınların otomobil, kullanmasına izin verdi.

Kadın hakları konusunda, bu kadar geride kalmış bir ülke , olamaz.

Kendini demokrat zanneden, pek çok ülkede  ise, kadınların seçme ve seçilme hakkı yoktur.

Centilmen davranış  ile kadın haklarına saygılı olmak, aynı şey değildir.

Magazin dünyasında, centilmen görüntü altında, kadınlara şiddet uygulanan pek çok kazma erkek, görüyoruz.

Kadınlarımıza görüntüde değil, özde saygı bekliyoruz.

Günün sözü:

Başkalarının yolundan yürüyenler

Ayak izi bırakmazlar.

“Braundon”