Köşe Yazıları

HASTALIK HASTASI OLMAK DA BİR HASTALIKTIR!

HASTALIK HASTASI OLMAK DA BİR HASTALIKTIR!
-1-

Gerçekten hasta mıyız yoksa hastalık hastası mıyız?

Hastalıklarımızı benimsediğimiz ve sevdiğimiz için mi onlarla bir türlü vedalaşamıyoruz? Yoksa hastalıklarımızın esiri olduğumuz için mi hasta konumunda olmayı seviyoruz?

Ya da belki hastalıklarımızdan nemalandığımız, yani bastırılmış, gizli kalmış içsel duygularımızı hasta imiş hissi uyandırarak sevdiklerimizden ilgi görmek duygusuyla mı hasta olduğumuzu söylüyoruz?

Nicedir bunun araştırması içindeydim.Kesin bir sonuca ulaşmak için ve hiçbir detayı gözden kaçırmamak adına, her şekilde ve yılların birikimi sonunda konuyla ilgili ulaştığım sonuçları sevgili okurlarımla da paylaşmayı boynuma borç biliyorum.

Gerçek şu ki, hasta olduğunu zanneden, savunan ve işin en acısı da buna kendini inandıran insanların çoğunluğunun gerçek bir hastalıkları yok!

Yaşını almış, hatta toplum arasında yaşlı diye tabir ettiğimiz 60 yaş ve sonrasının yaşa ve yıpranmışlıklarına bağlı olan fiziksel durumlarındaki rahatsızlıkları hariç pek çoğu hasta değil!

Aslında bu konu uzun uzadıya ve hatta yaş gruplarına göre, kişiliklere ve onların yaşam tarzlarına, dahası doğduğu bölge ve bölge koşullarına göre ayrı ayrı ele alınması gereken derin bir konu. Zira ülkemiz insanı hastalık hastası olma konusunda pek çok ülkeye göre lider konumunda!

Bu durum suni ya da inandığı hastalıklardan beslenen ülke insanımız için içler acısı! Çok üzücü.

Pek çok insan hastalığı ürettiğinin ve bir süre sonra hastalıklarını sevdiklerinin farkında bile değiller! Onlara sahip çıktıklarının, onlara sımsıkıya sarıldıklarının, günlük hayatlarının içinde konu hasta ve hastalıklar olduğunda kendilerini nasıl ajite ettiklerinin farkında değiller.

3-5 kadının bir araya gelmesiyle, sanki konuşacak başka bir konu yokmuş gibi hastalıklarını anlatmalarının yarışı içine girdiklerini görmek onlar adına son derece üzücü.

Cinsiyet ayırmamın sebebi, bu konuyu hayatlarının odak noktası ve gündelik sohbet konusu yapanların %95′ inin hemcinslerimden oluşması.

Seviyoruz efendim! Biz kadınlar gerçekte var olan hastalıklarımızı da seviyoruz, kendimizi sürekli dinleyerek hastalıklar türetmeyi de seviyoruz.

Reel fiziksel hastalığı olan kişilere sözüm yok ama ahhh o hastalık hastaları yok mu? İşte böylelerine ne deseniz ne yapsanız nafiledir! Çünkü onlar henüz sözde hastalıklarından ayrılmaya hazır değildirler!
Çünkü onlar, ya yaşadıkları hayat içinde mutsuzdurlar ya geçmişe yönelik ciddi travmaları vardır ya yalnız bir hayat sürüyorlardır ya kimi çoluğundan çocuğundan yeterli ilgi ve sevgiyi görmüyordur ya da hiçbir meşgaleleri olmayıp zamanlarını ve günlerini bomboş geçirenler grubundan olanlardır. Bu ve buna benzer durumlarda sığındıkları tek şey ise sözde olan vücut ağrıları, kendilerinde var olduğunu zannettikleri çeşitli hastalıklar veyahut gerçekten bir hastalıkları varsa bile onları besleyip büyüterek kendilerine yaşam arkadaşı olarak seçmeleridir esas sorun.

Ülkemizde özellikle belli bir yaş grubuna ulaşmış konuyla ilgili kadınlarımızın her hafta hatta bazen haftada iki üç kez hastane kapılarını aşındırdıklarını bilirim. O testi, bu tahlili yaptırmak, şu sonucu almak derdi ile veya oram buram ağrıyor, vücudumun şurasında şöyle bir şey çıktı sanki! derdi ile, çok halsizim kesin bir hastalığım var derdi ile, hastanelerin o servisi senin, bu servisi benim diyerek sanki hastane içinde servisler arası turistik seyahate çıkanları bilirim.

Sonrasında ise eve varışlarında,aldıkları tahlil sonuçlarını ve övündükleri! sayfa sayfa reçeteleri ellerine alıp komşu komşu gezdiklerini de bilirim. O da olmadı, telefona sarılıp Ayşe’ ye, Zehra’ ya…Nuriye’ ye Düriye’ ye kimi zaman kendilerini acındıra acındıra anlattıklarını sonra da derin bir ohhh çekerek “buna da şükür bu da geçer elbet”, “Madem Rabbim verdi, buna da katlanırım!” gibilerinden yaptıkları sözüm ona hastalıkları için bir de merhamet ve şefkat dolu sözler aradıklarını veya “Vahh vah yazık sana” cümlesini duymak istediklerini de bilirim.

Ah hele bir de doktor kapısını aşındırdıkları o gün yanılıp da doktor; “Birşeyin yok teyze hanımcım” desin. Ve bunu diyen doktora teyze hanım ya da bilmem kim ablanın ısrarla “Nasıl hiçbirşeyciğim yok?Bana vereceğiniz bir ilaç da mı yok?” söylemlerinin arşa çıkması bu gibi kişilerin hastalıklarının esiri olduklarının göstergesidir.

Onlar için yapılacak çok fazla birşey yoktur; onları içinde bulundukları mental yapıya getiren geçmiş ya da şimdiki yaşamları ile ilgili psikolojik çalışmalardan başka! (Travmaları, kaygı, korku, endişe, takıntı ve saplantıları, mutsuzlukları ve streslerine sebep olan yaşanmış üzüntüleri, çaresizlikleri… vs.)

Haftada bir iki gün gidilen veya on gün hadi bilemedim onbeş günde bir gidilip yaptırılan tahliller, kan sayımları, hormonlar, tetkikler, ıvırlar zıvırlar…Ve her gidişte bir türlü birbirini milim olarak da olsa tutmayan test sonucu rakamları ve nihayetinde bunların akabinde o ablamıza ya da teyzemize konuşulacak bir sürü konunun çıkması! Ve aynı kısır döngü!

Ah be hanım ablalar, ah be güzel teyzeler buyurun benden size minik bir çalışma; üstelik denemesi bedava ve kuruya kuruya hastaneye gideceğiniz yolu tepmenize gerek bırakmayacak bir test.
Evde, oturduğunuz yerde, kendi kendinize yapabileceğiniz basit ve kolay bir uygulama; 6 saat boyunca kalp ritminizi ve tansiyonunuzu, her saat başı evdeki cihazınız ile ölçün. Sonuçları not edin. Bakın bakalım 6 sonucun altısı da birbiri ile tıpatıp örtüşüyor mu?

Örtüşmüyor değil mi?

Çünkü o altı saat içinde ama hareket yoğunluğunuzun farklılığından ama yediklerinizin türü, içeriği veya ölçüsünden ama belki de o altı saatin herhangi bir diliminde aldığınız, gördüğünüz, yaşadığınız bir mutluluk ya da üzüntü haberi ile duyduğunuz heyecanının yansımasından dolayı altısı da birbirini tutmayacaktır.

Yani diyeceğim o ki, kendi ürettiğiniz veya zannettiğiniz sözüm ona hastalıklarınız yüzünden zaten yeterince yoğun olan hastaneleri bir de siz meşgul etmeyin!

İnsanoğlu müthiş yaradılışlı bir mekanizmadır. Bazı minik halleriniz oluyorsa da onarması için Allah’ın bizlere bahşettiği olağanüstü güçlü olan beden makinalarınıza bir parça da olsa güvenmeyi öğrenin. Aaa, elbette ki bunu yapmak istiyorsanız!

Bir diğer konu ise, yaşını epeyce almış olan bazı hanım abla ya da teyzelerimizin ısrarla ve inatla yaşlandıklarını red ederek, metabolizma gereği olan gerçek hastalıklarının %100 geçmesi beklentisi içinde olmaları! Bu modeller için de yapabileceğiniz hiçbir şey yoktur. Siz istediğiniz kadar söyleyin; “Muhterem teyzeciğim, değerli hanım ablacığım senin yaşın kemale ermiş, bundan böyle yapabileceğin en doğru şey mümkün olduğunca sağlıklı ve kaliteli yaşamaya özen göstermendir” deyin, yine de nafile! Bir de üstüne böyle dediğiniz için siz suçlu olursunuz! O veya onlar ise kendilerinin kandırıldıklarını düşünürler de esas suçlunun sizi bir türlü duymak ve anlamak istemeyen kulaklarının ve beyinlerinin olduğunu düşünmezler!

Oysa gerçek tam olarak budur. Bir gerçek size söylendiği halde siz hâlâ buna inanmak istemiyor veya duymazdan geliyorsanız bu sizin probleminizdir, bunu size defalarca açıklamaktan helak olmuş kişinin problemi değildir.

Haaa, bir de hastalık hastası kişilerden örnek üzerine gidenler var! Onlarda da gerçek olan şudur ki; aslen onların da fiziksel değil psikolojik olarak tedaviye ihtiyaçları vardır!

Bu satırları okuyan sevgili okurlarım için durumu kısaca özetleyeyim;

“-Şu artist de tak diye anında gittiydi! Hah işte benimki de tam onun hastalığından!” (Öldü anlamında)

“-Teyzemin kızında da vardı bu meret, ister misin şimdi bende de olsun!”

“-Bizim komşu da geçen sene bundan sebep ruhunu teslim ettiydi, bende de var aynısı”

“-Anamgilin sülale boylu boyunca bu hastalıktan muzdarip, bende de olmayacak değil ya!”

Gibi gibi gibi…

Teyzeler, ablalar… Örneklemeyin! Başkalarının hastalıklarını rol modeliniz olarak almayın!

Hasılı; yaşamın içinde elbette hasta da olacağız, hastalıklarımız da olacak. Ama bunu sevmeyin, istemeyin! Yani hasta olmayı, hastalanmayı, bundan kendinize pay çıkarmayı,duygu sömürüsü yapmayı, ilgi ve sevgi eksiğinizi bunlarla kapatmaya çalışmayı, çaresizlik ve kimsesizliklerinizi bunlarla telafi etmeyi, yokluklarınızı, yoksunluklarınızı bütün bunlarla örtbas etmeyi sevmeyin, istemeyin!

Kendinize karşı dürüst olun! Esas sorununuzu veya sorunlarınızı bulun. Şayet bunu kendi iradenizle yapmakta başarılı olamıyorsanız profesyonel yardım alın.Bu yardımı almak ne ayıptır ne de günah! Hatta kendinize verebileceğiniz en güzel hediyedir, mental durumunuzu kabul ederek, kendinizi bu yönde iyileştirme isteğiniz ve çabalarınız.

Ve 2 yıl boyunca yaptığım bir araştırmanın sonucunu daha paylaşmadan bugünkü satırlarıma son vermem mümkün değil; bu tespiti yapabilmek adına 2 yıl süresince belli aralıklarla gittiğim hastane koridorlarında gözlemdiğim şudur ki; ülkemin can bacılarının, vatandaş kardeşlerimin, ülkemin güzel ablalarının ve teyzelerinin bazılarının hayatlarına renk getirdiği düşüncesi ile hastanelere gittiklerini ve orada saatlerce sıra beklemeyi bile göze aldıklarını biliyor muydunuz? Veyahut kocası ile kavga ettikten sonra hastayım bahanesiyle hastaneye gelerek vakit geçirdiklerini ya da henüz 20-25 yaşlarında 4-5 çocuk sahibi olmuş genç kadınlarımızın aynı evde yaşadıkları kaynana dırdırından kaçmak ve biraz kafalarını dinlemek için hastaneye gittiklerini biliyor muydunuz?
Hayatında hiçbir aksiyonun olmadığı gerekçesiyle örgüsünü alıp hastane koridorunda saatlerce sözüm ona sırasını bekleyen ama yanına gelip giden herkesle de sohbet etme gayretinde olan puskun hayat sahipleri insanların olduğunu biliyor musunuz?

Bunları okumak şaka gibi mi geldi size?

Gelmesin efendim! İnanın fazlası var, eksiği yok tespitlerimin!

Hepsi de birebir yaşanmışlıklarımın neticesinde, yurdum insanlarının bizzat kendilerinden duyduklarımdır.

Dahası var!
Onlar da önümüzdeki haftaya oynatacağım kalemimden dökülenler olsun.

Velhasıl; gerçekten hasta olup şifa arayan herkese tez zamanda şifalar diler, hastalıklarından hasta olanlara da psikolojik yardım almalarını yahut kendileriyle yüzleşmelerini tavsiye ederim.

Esen kalın.

Önce Sağlık ve İstiklal Caddesinde Patlama

Önce Sağlık ve İstiklal Caddesinde Patlama

Ekim ayında, sağlık sorunlarımız nedeniyle, Gündem gazetemizden ve okurlarımızdan, bir süre ayrı kaldık.

Ekim ayının son haftası, sağlık durumumuz bakımından, yaşamımızın en kritik haftalarından biri oldu.

Önce fıtık ameliyatı olduk.

İki gün sonra mecburiyetten prostat ameliyatı da olunca, bünyemiz sarsıldı.

80’li yaşlarda, ard arda yapılan bu ameliyatlar sonrasında, zor geceler geçirdik ama bu olayları yaşarken, ülkemizde olan bitene de duyarsız olamadık.

İstiklal caddesinde ki patlamadan sonra hayırsız ortağımız

Amerika’nın artık zarar veren ortak haline geldiğini görüyoruz.

Biz NATO’da ortak mıyız, yoksa NATO’nun hedefi miyiz, artık bunu anlatmakta zorluk çekiyoruz.

Aslında, Kuzey Suriye ve İstiklal caddesindeki olaylardan sonra, NATO’nun ve Amerika’nın hedefi haline geldiğimizi net olarak görüyoruz.

Amerika’nın taziye mesajını reddeden Süleyman Soylu’nun tavrından da bunu anlıyoruz.

Yakın gelecekte yeni ortaklıklar arayışına girmek zorunda kalacağız.

Artık dünyanın Amerika ve Avrupa Birliğinden ibaret olmadığını biliyoruz.

Şangay dokuzlusunda, Asya ve Avrupa’nın bir kısmını içine alan, dev bir ortaklık olduğunu görüyoruz.

Çin, Rusya, Hindistan, İran ve bazı Türk Devletlerinin de, bu ortaklık içinde yer aldığını görüyoruz.

Bu ortaklık içinde, ırkçılık ve dini ayrımcılık olmadığını da, biliyoruz.

Yeni teknolojik gücümüzle, bu ortaklık içinde, “Asya Kaplanı” olabiliriz.

Artık Amerika’nın düşmanlığından ve Avrupa’nın dışlamasından, bıktık usandık.

 

 

—Günün Sözü—

Akıllı düşman, akılsız dosttan hayırlıdır.

“Hz. Ali”

TÜRK BİRLİĞİNE IŞIK GAZİ MUSTAFA KEMAL FİKİRLERİ GEREK ve ŞİİRİM

TÜRK BİRLİĞİNE IŞIK GAZİ MUSTAFA KEMAL FİKİRLERİ GEREK ve ŞİİRİM

 

Türkler dünya tarihi içerisinde köklü geçmişi olan bir millettir. Türk adı, belirli bir topluluğun kavmi ismi olmasından öte siyasi mensubiyet ifadesi olarak kullanılmıştır. İlk defa Göktürklerde devlet adı olarak kullanıldıktan sonra, Türk soyundan gelenlerin milli adı haline gelmiş ve kaynaklarda bu şekliyle kullanılmaya başlanmıştır. Bugün Dünya üzerinde Türkler oldukça geniş bir coğrafya ya yayılmış halde. Türk Dünyası olarak tanımladığımız coğrafyada Türklerin oranı küçümsenemeyecek kadar önemli. Dünya Türk nüfusu 350 milyon dan fazla ve genel hatları ile sınırları çizilen coğrafya dünya tarihinde kültürel, siyasi ve ekonomik anlamda her zaman büyük öneme sahip olmuştur.

*

Tarihi ipek yolunun geniş bir bölümü bu coğrafya içerisine uzanmıştır. Bu coğrafya dünya siyasetine ve yönetimine şekil vermiş pek çok devletin kuruluşuna ve yıkılışına şahitlik etmiştir. Çin işgali altında olan Türkistan, İran toprakları içerisinde yer alan Azerbaycan ile birlikte Batı Trakya, Asya, Afrika’dan, Moğolistan sınırına kadar kesintisiz bir Türk nüfus sahası oluşmaktadır. Türk dünyası coğrafyasının neredeyse her yerinde Türkler açısından var olma ve ayakta kalma mücadelesi yaşanmaktadır. Böylesine devasa bir coğrafyanın özellikle tarihini, ne yazık ki gelecek nesillere tam anlamı ile aktarılmamaktadır. Milli eğitimde ilkokuldan üniversite ders kitaplarına konulması ve bir toplumun kendi çocuklarını gelecekte birer olgun birey olarak yaşamaya hazırlamak için, aktarmak istemek ve resmen kabul görmüş olan bilgileri içerirler. Tarih ve coğrafya ders kitapları aracılığıyla toplumlar köklerini, belirli bir yerde niçin ve nasıl yaşadığını, bu yerin nasıl tanımlanıp nitelendirilebileceğini, başka bir deyişle kim olduklarını açıklamaya çalışırlar ve gelişmeler sağlanır.

*

Türk Dünyası Tarihi ve Coğrafyasına ilişkin bilgiler bize bu dönemdeki Türk dünyasına ilişkin bilgi ve bakış açısını da yansıtabilecek yeterli donanımda değildir. Türk Dünyası Coğrafyasına nasıl yer verildiğinin ortaya konması gereklidir. “Türk Dünyası Coğrafyası”  “Türk Dünyası Tarihi ”adının hiç kullanılmadığı ve Türk Dünyasının tamamına ilişkin bilgilerin yer almadığı araştırmacılar tarafından tespiti görülmekte, bu eksiklerin acilen giderilmesidir. Türk Dünyasının önde gelen aydınları, gelecek nesillere aktarabilecekleri ”Müfredat Programı” veya ”Ders Kitapları” konusunda neredeyse hiç bir çalışma yapmamış. Daha doğrusu, Türk Dünyası Birliğini gelecek nesillere aktaracak köprü, tamamen ortadan kaldırılmıştır.  Dağa taşa Bozkurt işareti yapıp, Turan, Türk Birliği demeyle olmuyor.

*

Türk Birliği çalışmaları, birlik komisyonu oluşum kararıyla öncelik, maddeler önemlidir. Vize şartlarını ortadan kaldırılması,  mal ve hizmet, sermayede serbest dolaşımı, Ortak taşımacılık, eğitim, tarım, kültür ve Ortak enerji, uzay, Ekonomik, para birliği, vergi sistemi, Ortak bir dış politika, güvenlik, Ortak bir savunma sanayi ve ordu, Türk Birliği, merkez Bankası kurulması, bu maddelerin karara bağlanması ve 7 bağımsız Türk Devleti tarafından yürürlüğe girmesi önünde hiçbir engel yoktur. Türk Birliği’nin gerçekleşmesi için ilk adımıyla, bazı coğrafyalarda özek, yönetimlerle yönetilen, Türk topluluklarında gelişmeleri konusunda birliğe dahili için önemle olmalı ve tüm bu gelişmelerden öncelikli önemlisi ,Türk ülkeler birliğine sevdalı bilge zihniyetlerin oluşumuyla yeni dünya düzeni içinde söz sahibi ola bilmektir. Yedi, Türk devletler arasında, Avrupa Birliği gibi olan ve Türk milletine özgü bir birlik kurulması için hazırlanmasıdır.

*

Türk dünyası kuruluşuna örnek “GAZI MUSTAFA KEMAL ATATÜRKÜN” İdealleri gibi düşüncelerindeki zamanın şartlarında verdiği bağımsızlık mücadelesi, gelecekte dünya Türklüğün ışığını hissederek, Türküye Cumhuriyetinin kuruluşunda, Türkün ana vatanın öncü, Türk birliğine yaptıklarıyla hazır duruma getirme amacıdır. Yaptıklarına bakalım. Başta eğitime önem vermesi, Tarih 1926 da kurulan Kayseri Uçak Fabrikası açılması, fabrikanın elektriği yok,  Fabrika, Jeneratörle çalıştırılmış. Tren yolu yapılmış, Baraj yapılması, elektrik sağlanması, havaalanı Fabrikanın inşası sırasında eşek, katır, deve bile halktan kiralanarak malzeme taşıması sağlanmış. Gıda ve giyeceğin tamamı iç piyasasından karşılanması kısıtlıda olsa ilaç ve aşı üretimini gerçekleşmesidir.  Böylece marangoz, manav, hububatçı, terzi, ayakkabıcı, demirci, bakırcı ve bir çok benzeri mesleklerin gelişmesiyle, üretim yapma imkanı doğmuştur. Anneler, Babalar devletine bağlılığı, güvenleri, sevinçleri övünerek söylemleri evlatlarımız devletimizin fabrikalarında çalışır, diyerek övünmeleri, acılan bu fabrikalar, fabrikadan,  öte bir eğitim kurumuna dönüşmüş, sektörler bazında, metal sanayisinin temelini oluşturması ve bazı ülkelere satışlar gerçekleştiren ekibiyle, milletiyle ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk kim sorusunun binlerce cevabı araştırmada kayıtlı belgeleriyle yaptıklarıdır.

*

Bu uçak fabrikasını kapatanlar belli, Eğer bu fabrikalar kapanmayıp geliştirilseydi, uçak fabrikasının bugünün dünyasında, Boing, bir Airbus elbette olurdu. ABD ve vahşi emperyalistler, 1945 Dünya savaşıyla ABD bize dünyadaki üstünlüğünü kabul ettirmiş ve İnönü’yü ABD ye yaklaşmasını başarmış ve Menderesi kendine tam bağlamış, olanlar o zamandan bu günlere silsileyle devam ederek satışlar yapılıyor. Bu gidişatla ülkenin, deniz ve adalarında, göz dikenler. Kara topraklarımızın bazı bölgelerde birçoğunu elimizden alma planlarını başlatmaları, acı değil mi? Birde koca ,koca nutuklar atılır. Atam Yolundayız, İzinden ilerliyoruz derler. Eğer bugünlerde Türk ülkeler birliği konusunda, Gazi Mustafa Kemal Atatürk yol gösterici fikirlerini anlaya bilmeleri umarım, dünya Türk birliğine ışığı olacaktır.  “Dünya Türk birliğiyle giden yolda, Turan birliğinin zaferi olacaktır. Ne mutlu Türküm diyene, İçte birlik, sağlık, esenlikler dilerim,

 

MİLLETİMİZ AŞKINA

Sönmesin şafakları dalgalansın al bayrak,

Bu topraklarda dumanı tütecek ocaklarında.

Gök kubbede yıldızları, Türk’e parlayacak,

Vatan, bayrak, milletimiz, Birlik aşkına.

*

Kurbanlar sıralandı nazlı hilal uğruna,

Kahramanlar şahadet şerbeti içti ufukta,

Dökülen kanlarımız feda olsun yoluna,

Kanımız fedadır, Türk’e istiklal aşkına.

*

Tarih boyunca ülkü uğruna koşarız,

Vurulan zincirleri kıra, kıra aşarız,

Engelli bentleri yıkarak dalar geçeriz,

Yüksek dağlarından geçtik turan aşkına.

*

Etrafımız sarılsa çelikten aşılmaz duvar,

İnançla yolumuzu aydınlatan ışığımız var,

Korkusuzca uğruna şahadet şerbetini içer,

Medeniyet denilen vahşeti yıkma aşkına.

*

Bu vatan toprağında, Türkü horlayana,

Siper ettik bedenleri haçlını uşaklarına,

Üstümüze doğan güneş haktan olursa,

Uzaklar yakınlaşır yarınlar umudu aşkına.

*

Bastığın toprak şehit kanlarıyla sulandı,

Binlerce kefensiz yatana destanlar yazıldı,

Şehitler diyarını incitme toprak şahidi,

Dünya’ya değişmeyiz biz vatan aşkına.

*

Bayrak vatan uğruna olduksa feda,

Bakın şehitler toprağın her alanında,

Can varlığını akıttığımız tümü kanda,

Ruhumuza nakış oldu turan aşkına.

*

İlahi kudretin bedenimizde şuurlu emeli,

Değmesin muhabbet sofrasına namert eli,

Bayrak inmez, ezanların susmasın sedası,

Yurdumun üstünde ebedi kalsın aşkına.

*

Der Mehmet boşandı gözümde yaşım,

Bedenim titrer anlık kendimden geçtim,

Dalgalansın şanlı vatan üstünde bayrağım,

Hakikattir ebedi yolunda milletimiz aşkına.

Y.T: 19.05.2020.

DÜNYADAN UZAK…

DÜNYADAN UZAK…

Temelli içimize kapandık!

Kendi halimizdeyiz.Kendi kendimize…Etrafımızda insan varsa da onlar da bize yakın olan aile üyeleri.Bunun dışında hayat çemberimize kimsecikleri almak istemiyoruz.Belki sakındığımız için, belki yoğun geçen yaşamlarımızın içinde bir parça sessiz sedasız kalıp kendimizi dinlemek için ve belki de insanoğlunun değişebilen ruh halleri ve karakterleri sebebiyle tanıdıklarımızdan bile zarar görmemek için. Hiç olmadı, nazar değmemesi için! Malum, minik mutluluklarımızın ve sahip olduğumuz değerlerin bile göze geldiği zamanlardayız.Kısacası sebep ister şu ister bu olsun bir şekilde insanlardan uzaklaşarak yaşamayı seviyoruz git gide…

Bu durum hasıl olmaya başladığında sadece benim böyle hissettiğimi ve düşündüğümü zannetmiştim.Oysa durum pek çok insan için aynı imiş meğer!

Herkes kendi kendine olup bitmeyi, usulca kendi halinde, kendi insanıyla takılmayı sever olmuş.Hatta bu sebeple olduğunu düşünüyorum, haftasonları hava serin veya soğuk olsa bile mesire yerlerinin, bir avuç yeşilliğin veya denizin yaladığı bakir kıyıların da ayak izleriyle dolmasının.

Belli ki huzur arıyor insanlar, kaçmak istiyor kalabalıklardan, gürültülerden, uğultulardan.

Sanırım hepimiz yorgunuz.Yorulduk!

Hayat gailesi, kavgalar, gürültüler, ekonomik darboğazın yarattığı buhranlar…

Özümüze dönme isteğimizin bu ve bu gibi konular olduğu bir gerçek.

Uzakta kalmak istiyoruz, uzakta olmak.Ondan bundan şundan…Herkesten uzak…Kavgasız, tantanasız…

İki günlük haftasonu tatillerinde insanımızın koylara, kıyılara, sadece kuş seslerinin duyulduğu ormanlara kaçmalarını buna bağlıyorum.

İyi mi yapıyoruz? Hem de sonuna kadar…Herkesten uzak, dünyadan uzak; özgürce, tertemiz.

Özellikle imkanı olup da büyük şehirlerde yaşayan herkesin en azından ruh sağlıkları açısından kendilerini gözlerden, gürültüden uzak doğanın kucağına atmalarını tavsiye ederim.

Esen kalın.

BOP’DEN DERS ALMAYANLAR”

BOP’DEN DERS ALMAYANLAR”

Darbe ile hedeflenen ülkelerde iktidarı değiştirilen, ”BOP” Değil midir, Darbe yapılan ülkelerde darbecilerin katliamları ile dünya gündemine gelerek binlerce insan demokrasi gelecek adına inşaları katledilerek, öldürüldü olaylar, ne yazık ki halen demokrasi açısından değerlendirilmekte. Oysa daha öncesi darbeler yapılan ülkelerde yaşananların demokrasi ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Yapılan darbeler vahşi emperyalizmin bir kılıfı olan demokrasi sözde insan hakları derler. Amaçlarına ulaşmalarında bir tanım olan araçtır. ABD ve AB benzer ülkelerin bu tanımın, menfaatlere ve şartlara göre değişmesi ve değiştirilmesi tabidir. Kendilerine göre gizli sebeple, kan akıtarak elde edilen başarıları demokrasinin vücut bulması için gerekli adımlar demeleridir.

*

Dünyada 2000’li yılların başında sömürü düzeni globalleşme adı ile yeni bir şekil kazanmış ve bu yeni düzenin uygulamasında demokrasi öne çıkarılarak, İnsan hakları kisvesine bürünerek desteklenen demokratik düzen, maalesef sömürünün ve kaynaklara ulaşımın bahanesi olmuş ve insanlara hak vermek adına, insanlığın en temel hakkı yaşam hakkı gasp edilme planları kendi menfaatleri için dünyada özellikle Müslüman ülkelerde geri kalmış ülkelerde yaşanan son olaylara da bu pencereden bakıldığında, darbeler sonrasındaki katliamın BOP’un bir parçası olduğu acık ve nettir.

*

Uzun zamandan beri İslam dünyasında gelişen bu olaylar BOP’un hayata geçirdiği net görüntüler. Bu coğrafyada geliştirilen hiçbir olay kendi başına bağımsız bir hadise olmayıp, BOP’e ülkelerin iç bünyesinden bir çok siyasi figürlerle hareket edilerek ve Tunus, Cezayir, Libya, Mısır ve hatta Türkiye, BOP’a göre yapılması gerekenleri bilerek veya bilmeyerek hayata geçirme faaliyetleri devam etmekte, kimi demokratik yolla, kimi darbe ile kimi de demokratik açılım yolu ile uygulama dönemine girmiştir.

*

BOP faaliyetleri genellikle İnsan hakları, demokrasi adıyla sunulan bu uygulamalar, ne insan hakları ile ne de demokrasi ile uzaktan yakından alakası olmayan hadiseler değildir. Ortadoğu’da cereyan eden olayları BOP çerçevesinden değerlendirmedikten sonra hadiseleri tahlil etmek ve samimiyetle çaresini bulmak asla mümkün değildir. ABD Dış işleri eski bakanın Colin Powell geçmişte söylemi, İslam dünyasını ziyaret ederken bugün yaşanan tabloyu şöyle ifade etmiş, ABD bundan sonra elde etmek istediğimiz coğrafyaları silahlı güçlerimizle kazanmayacağız. Girmek istediğimiz yerlerin insanını kendi tarafımıza alarak eylemleri, o ülkenin insanlarına yaptırma dönemine gireceğiz demişti. Bugün İslam dünyasında yaşanan kaos işte budur. Dikkat edilirse ABD’nin bu ülkelere direkt müdahalesi olmaması, çıkan olayların tamamında, Başta ABD ve Benzeri devletlerin parmağı vardır. Çünkü Müslüman coğrafyada ABD yararına insanlar kazanılmış, bu insanlar, ülkelerinde kendi insanının karşısına çıkartılmıştır.

*

Bu tehlikeli oyunlara karşı, Türkiye iç birliğimizi yüksek seviyede koruma, ekonomik ve sosyal dengeleri ilelebet geliştirme, iç işlerimizi BOP Planları için çalışan düzenbazlara kanuni ağır yaptırımlar yapılması ve bu coğrafyaların varlık sebebi olan istiklal ve istikbalini teminat altına alan bağımsızlık anlayışının, Mustafa Kemal Atatürk’ün bilimsel fikirlerini hayata geçirilmesidir. Gizli elin, bölme, parçalama projelerine dur denilmesi, her kim ülkenin bölünmesine çanak tutacak olursa, her konuda hayatına geçireceksin, milli devletin, milli varlıklarını, en üst seviyede kanının son damlasına kadar koruyacaksın ve bu, ABD ve benzeri projelerin bir parçası olmaktan çıkarıp, kendini milli düşünceyle milleti kalkındırmak tek yoldur. Ülkemdeki geçmişten gelen yapılmak istenilen birçok olayların tamamı BOP’un hayata geçiş tarzıdır. Sadece yöntemleri farklıdır. Biri demokratik yolla, diğeri de darbelerle gelişmiştir. Umarım an itibaren ülkemi yöneten siyaset tehlikeleri bilmeleri, anlamaları, görmeleri, vicdanlarına ses vererek, bu aziz milletin devletine, bayrağı hürmetine zeval getirmezler. Ezanlar susmaz, Bayrak inmez, Vatan bölünmez,” Ne mutlu Türküm Diyene” sağlık, esenlikler diler. Hoşça kalın. Zafer inananlarındır.

UYAN TÜRK GENÇLİĞİ GAFLETTEN UYAN

Ey Türk evladı aç gözlerini,

Asrın hastalığı denilenin gör illetini,

Genç neslin önüne kurulan tuzağı,

Uyan Türk gençliği gafletten uyan.

*

Hallere bak yalan düzen perişan,

Sen geçmiş tarihte destanlar yazan,

Kurulan türlü tuzakları fikrinle bozan,

Uyan Türk gençliği gafletten uyan.

*

Bir yanında iki yüzle oynayan,

Bir yanında bilge gibi görünen,

Şanlı ecdadını unutmana tuzak kuran,

Uyan Türk gençliği gafletten uyan.

*

Asya bozkırını geçen savrulan rüzgarın,

Düşmana korkular verdin kavurdun,

Yan gözle bakanı boyun eğdirdin,

Uyan, Türk gençliği gafletten uyan.

*

Artık titre dön gel kendine,

Namertler girmiş yurdun böğrüne,

Çakallar fitne estirir asil tenine,

Uyan Türk gençliği uykudan uyan.

*

Haramdan geçinen düzen cambaz içten,

Düştüğün bu hallere dayanmaz canan,

Eğilip, bükülüp geçme namert önünden,

Uyan Türk gençliği gafletten uyan.

*

Törenin söz eri olmak vefa gününde,

Asil yüreğinden konuş edep yönünde,

Tehlike dört yandan sardı biline,

Uyan Türk gençliği gafletten uyan.

*

Mavi Gök kubbe altında bakarsın,

Yerde göğüs kafesinde kalmazsa iman,

Ana vatandan silerler soylu ecdadın,

Uyan Türk gençliği uykudan uyan.

*

Neslin hedefi turan yükselsin ismin,

Tarihinde cağlar açtın şimdi nicesin,

Sen neslin evladına güçlü limansın,

Uyan Türk gençliği gafletten uyan.

*

Der Mehmet Türkün töresi yaşa,

Sahip olasın neslinin hür yarınına,

Bugünden geç kalma olmadan ziyan,

Uyan Türk gençliği gafletten uyan.

Y.T: 01.09.2022

MANİDAR!

MANİDAR!

Ülkemizdeki sanayi fabrikaları yıllardır bir bir kapanırken TOGG sayesinde nihayet bir fabrikanın açılmış olması manidar!

Pek çok ülke bundan seneler önce kendi otomobillerini, uçaklarını, gemilerini üretmişken bizim TOGG marka yerli arabamızı “buldumcuk” olmuşlar gibi başarı timsali olarak göstermemiz manidar!

Hadi gösterdik diyelim, hadi övündük diyelim, e hadi şov kısmını da tamamladık diyelim… Diyelim demesine de henüz tam olarak ne zaman duble asfalt yollarımızda ve pahalı köprülerimizde arz-ı endam edeceği bile belli olmayan TOGG’ umuzu neye göre, kime göre ve ne zamana göre ballandıra ballandıra anlattık? Bu da manidar!

Gelelim görüntüsü pek bir güzel olan otomuzun fiyatına. Mart ayı mı olur piyasaya çıkışı yoksa Haziran 2023 mü olur, bunu bilemesek de o muhteşem günün gelip çattığını hayal edelim!

Edin edin çekinmeyin! Hayal etmek parayla pulla değil! En azından o hâlâ bedava!

Otomobilin piyasaya çıkış gününün hayalini kurduk kurmasına da, DA’ sı var işte! Kaç paraya alacağız? Bu güzelim arabanın o kıymetli direksiyonuna ellerimizin sımsıkı sarılmasının bedeli ne olacak?

Biri bununla ilgili kulaklarımıza net birşeyler üfürseydi, en azından şimdiden kenara üç beş para koymaya başlardık azar azar!

Haaa ortada gezinen 1.000.000 TL (yazıyla bir milyon!) gibi bir rakamsa hiç sorun değil yurdum insanı için! Vatandaş araç piyasaya çıkmadan bir ay önce kenara attığı birikimi ile bile kolaylıkla alabilir nasılsa!

İmkânlar bununla da bitmiyor üstelik! Banka kredisi ile de kolayca alınabileceği söylenen TOGG’ umuzu, ülkede kaç kişinin hangi bankalardan ne kadar kredi alabileceği konusu düşündürüyor sadece beni! Mesela bu da bana manidar geliyor!

Dözivin yükselişinin neredeyse gökyüzüne ulaştığı bir dönemden geçerken ülke, “Askıda Ekmek” kuyruklarının artması ve insanımızın bir ekmek için sıra bekliyor olmaları ile birlikte TOGG için yapılan gövde gösterisi birleşince manidar diyeceğim konu başlıklarının ben yazdıkça artması da manidar!

Bir ay sonra aynı işyerinde çalışıp çalışamayacağı, yani, bir ay sonrasında işine son verilip verilmeyeceği bile belli olmayan ebeveynlerle dolu olan bir ülkede 3-5 ay sonra piyasaya çıkacağı söylenen bir üretim gamının olması da manidar!

Diyeceğim o ki, bu ülkede insanlarımız neredeyse günlük yaşıyor, yarınlarını bile kestirmekte zorlanıyorken, bu kadar uzun vadeli ve pahalı bir yatırımın övünç ile sunulması da manidar!

Refah içinde yaşayan insanların ülkesinde yerli üretim konularımızın artması ama illaki ve öncelikle yapılan o üretimlerin halkın rahatlıkla alıp kullanabileceği günlerin gelmesi dileğimle,

Esen kalın.

İYİ Kİ CUMHURİYET

İYİ Kİ CUMHURİYET

Yıl : 29 ekim 1923 saat : 20:30

Yer : ANKARA TBMM’DE resmen Türk devletinin yönetim biçimi ilan edilmiştir.

Üzerine basa basa vurguluyorum ; TÜRKİYE ‘ nin yönetim şekli CUMHURİYETTİR

bu madde değiştirilemez. 99 yıldır TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ yıkmak isteyen,bölmekisteyenler olsa bile başaramamışlardır.

Ben şu anda size bunları yazabiliyorsam sizde okuyabiliyorsanız CUMHURİYET sayesindedir.

Kadınlar ; özgürce siyasete atılabiliyorsa,iş yeri açabiliyorsa; isteyen istediği okulda okuyup istediği yerde çalışabiliyorsa bununda sebebi ‘de CUMHURİYETTİR.

Biz tek kişi tarafından yönetilmiyorsak,bizimde fikrimiz alınıyorsa, istediğimiz kişiyi seçme ve hatta seçilmehakkına sahipsek bunuda cumhuriyete borçluyuz.

En önemlisi ; Kendi dilimiz, dinimiz, milletimiz, bayrağımız ve üzerinde yaşadığımızvatanımız varsa bununda sebebi CUMHURİYETTİR.

Özgürlük, demokrasi, seçme ve seçilme hakkı.

Devlet ,din ve inancına karışmıyorsa. Kendi milletin varsa ve söz sahibiysen.

Sürekli yenilikler yapılıyorsa ve sende halk olarak fikirlerini sunabiliyorsan. Özgürce caddede , sokakta, ırk , dil , din ayrımı yapılmaksızın yürüyebiliyorsan Bununda sebebi CUMHURİYET

İyiki CUMHURİYET, ilelebet CUMHURİYET, yaşasın CUMHURİYET …

Hürriyetten siyasete, Eğitimden medeniyete, Kişisel haklardan yasal haklara, Karanlıktan aydınlığa bir ışıksın CUMHURİYET.

Bize bu CUMHURİYETi hediye eden MUSTAFA KEMAL ve tümşehitlerimizin ruhları şaad olsun… Saygılar…

TARİH TÜRKÜN DİLİYLE BAŞLAR ve ŞİİRİM

TARİH TÜRKÜN DİLİYLE BAŞLAR ve ŞİİRİM

Dünyanın var oluşuyla Türkün tarihiyle Türkçemizle vücut bularak, Türkiye Cumhuriyetine uzanan ve Türk dört bin yıllık tarihiyle diliyle, konuşmasıyla dünyaya yön vermiş, medeniyet, kültür, millet, vatan, bayrak güzel Türkçemizin ta kendisi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti Türkün dünyada ki son kalesidir.

*

Çarpık zihniyetler millet kimliğine aitse, O zaman tarihini ve dilini bilmesi, değilse, yurttaşlık bağına saygılı olması, eline fırsat geçtiğinde kalkıp fitne bir ağızla nefret salgılaması yapılmamalıdır. İyi ya sana bu devlet, milletini temsil için en tepede vekillik vermiş, kalkıp devletin asil kurucularına ve güzel diline hakaret et diye ülkenin değerlerine saldırma hakkını vermemiştir.

*

Vatansız, Bayraksız, milletsiz, olunursa dinde olmaz, an itibariyle ülkemizde binlerce sıkıntılar olması ve bu Türkün, TÜRKÇE DİLİ sıkıntıların giderilmesinde senin elini kolunu mu bağladı, kalkmışın Türkçenin engelliğinden bahsedersin “Sn. Milletin Vekil Mahir ÜNAL” Hatırlatması olsun oku, Güzel Türkçemiz bilim ve aydınlık dili fitnelere malzeme olacak fırtınalarına gerek yoktur. “GÜZELDİR TÜRKÇEM, NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.”

 

TARİHİNİ BİLSEYDİN HEPSİNİN TORUNUYUM DERDİN

Neden, Hun torunuyum diyemezsin,

Birde Göktürk demeden geçersin.

Uygur Türkü benim neslimden,

Bunların ben torunuyum diyemezsin.

*

Avar, Hazar türkün neslinden,

Sadece Osmanlı torunu dersin,

İlk Türk devleti Hundan,

Mesele sadece hükümdar dersen,

Uygur hükümdarlığı bak kralından.

*

Sadece Osmanlı torunu olunmaz,

Neden Teoman Hanı diyemez,

Türk’ün devlet tarihi bilemez,

Neden hepsi bizim diyemezsin.

*

Maksatlı Osmanlı torunu diyenlere,

Avrupa’da Türk devleti bilmeyenlere,

Balamir Kağanı tanımadan gecenler,

Neden dilin Türkçeye bilenirsin.

*

Mesele tarihi okumayan zatlar,

Göktürk devletini yok sayarlar,

Avar, Hazar, Türkünü görmeyenler,

Saltanat tutkunu senaryo yazarsın.

*

Tarihte, Türk’ün devletleri çoktur,

Belki adını bile bilmediğindendir,

Bakın harfler, Arapça değildir,

Türkün, dilini yoksul mu dersin.

*

Amaç inkârcı, olarak görenler,

Geri kalmışlığa veren diyenler,

Tarihe nefret fitne sokanlar,

Ecdadına ihanetin bedeline bakarsın.

*

Oğuzlar, Türğişler, Karlukları gör,

Karahanlı, Kıpçak, Gazneliyi gör,

İhtişamlı nesline barkta gör,

Hepsini torunuyum neden diyemezsin.

*

Memluk, Türk devletini bilmezsin

Takke, cübbe, sakal söylersin,

Tarihinde övülecek çoktur devletin,

Sözde Osmanlı torunuyum dersin.

*

Türk tarihini okumaktan korkarsın,

Hun Türkün haberinden yoksun,

Gök Türkünden bilgin azken,

Yapmacık, Osmanlı torunuyum dersin.

*

Bak cesaret timsali Mete-handan,

İhaneti unutmaz alan, Atilla’dan,

Destanı yazan Bilge kağandan,

Bilseydin hepsinin torunuyum derdin.

*

Al gücü Alper Tunga’dan,

Tarihte yiğitler umudu Kürşat’tan,

Doğru İnancı Tuğrul, Alparslan’dan,

Bilseydin hepsinin torunuyum derdin.

*

Duruşu kararlı, Fatih Sultandan,

Azimle ruh mücadelesi Atatürk’ten,

Türkün tarihini yazan ecdadından,

Bilseydin hepsinin torunuyum derdin.

Y.T. 21.04.2020

Şair- Yazar- Karlının Dadaşı

Mehmet KANTAR.

Savaş Doların Çöküşünü Önledi

Savaş Doların Çöküşünü Önledi

24 Şubat tarihinde patlayan Ukrayna savaşı, doların çöküşünü durdurdu.

Savaş başlamadan önce NATO’nun beyin ölümü konuşuluyordu. Avrupa ordusu kurulması gündeme gelmişti.

Çin ile Avrupa birliği ticareti tavan yapmıştı. Hele Çin ile Almanya ticareti, Çin’i zengin etmişti.

Avrupa Birliğinde kendini süper güç gibi hissetmeye başlamıştı.

Avrupa Birliği de kendisini kendini, süper güç gibi hissetmeye başladı.

Ve en önemlisi, Dünyada bulunan merkez bankalarındaki dolar rezervinin oranı, (%73) den, (%59) a inmişti.

Amerikalı ekonomistler bile, karamsal makaleler yazmaya başlamıştı.

Ukrayna savaşı başlayınca ordusu ve enerjisi olmayan, Avrupa Birliği ekonomisi, çökmeye başladı.

Lider konumdaki Almanya ise, en çok zarar gören ülkelerden biri, oldu.

Avrupa birliğine gazı kesen Rusya, çok zenginleşti ama bir taraftan da itibarsızlaştırıldı.

İşte çok yönlü bu olaylar, Amerika ve NATO’ya, yeniden zirveye çıkardı.

Savaş nedeniyle Rusya’ya ve Ruble ’ye yaygın biçimde ambargo konulunca, dünya ticareti yine dolara, mahkûm oldu.

Savaş öncesi, çökmenin eşiğine kadar gelen dolar, Ukrayna savaşı ile paçayı kurtardı.

Savaşın en kötü kaderini, harabeye dönen Ukrayna yaşadı.

Savaşın en büyük ekonomik krizini ise, Avrupa Birliği Lideri konumunda ki Almanya yaşadı. Amerika ise, NATO’yu dağılmaktan kurtardı.

Ukrayna savaşı nedeniyle, silah stoklarını eritti ve Amerikan dolarını küme düşmekten kurtardı.

—Günün Sözü—-

Sır senin esirindir, söylediğin zaman sen onun esirin olursun.

“Hz. Ali”

 

             KİTAPLARLA     YAŞAMAK

                                 KİTAPLARLA     YAŞAMAK

Merhabalar…

Bu hafta ki yazımda anlam ve önemi bakımından kitaplara yer vermek istedim. Bildiğiniz gibi bu hafta Gemlik kitap fuarı haftası. Gemlik Belediye Başkanımız Sayın Mehmet Uğur Sertarslan a bu güzel organizasyonu düzenlediği için sonsuz teşekkürler.

Birçoğumuz sevsede sevmesede okul çağlarında olsa bile kitap okumuştur. Kitaplar,bakış açısına göre hayatımızda rol oynar. Bazılarımız kitapları sadece okul çağında okul hayatını sürdürebilmek adına gereç olarak kullanmış; bazılarımız ise kişiliğini geliştirmek,entellektûel konularda bilgi edinmek için kitap okumayı seçmişlerdir.

Ama öyle bir kesim var ki ! ruhunu doyurmak,orada ki karakterlere bürünerek,o hikayeyi bizzat yaşıyormuşçasına tıpkı güzel bir film izler gibi kitapları adeta izlemişlerdir. Ben buna kendi tabirimle ” kitapların içine girmek diyorum.” Bende iyi bir okuyucuyumdur kitabın içine girdimmi adeta bambaşka bir evrende okuduğum hikayeyi birebir yaşıyorum. Halk dilinde bunlara kitap kurdu denir. Öyle ki kitaplara zarar gelecek diye ödleri kopar,asla takas yapmazlar,kitaplarını kıskanırlar . Nerede fuar var? Hangi kitap yeni çıkmış? Hangisi dizi,film olmuş hepsini bilirler. Okuyana da okumayana da saygım sonsuz fakat okumanın iyi olduğunu savunurum.

Kitap okuyan insan heryerde gördüğü tabela,levha,plaka, gazete,dergi ne varsa okur algıları açık olur. Ben uyku sorunu olan bazı arkadaşlarıma yatarken kitap okumalarını tavsiye ettim işe yaradı. Bilgilerin kalıcı olmasına yaradığı gibi hafızayı da güçlendiriyor. Hatta komik gelecek belki ama anlatmadan edemeyeceğim! Bazı gençler tanıdım okumadıkları halde kitapla geziyor,kitap alıyor, otobüste kafede hep kitap ellerinde. Sebebini de şu şekilde açıklıyorlar: Entellektûel görünmek, kızların dikkatini çekmek içinmiş.

Günümüzde kitap okumak biraz azaldı fakat ,internet üzerinden kitap okuyanların sayısı hiçte az değil. Artık kitaplar gittiğimiz her yerde elimizin altında olabiliyor. Yeni nesil daha çok sanal kitap tercih etsede biz önce ki kuşaklar normal kitabın kokusunu sevdiğimiz için bizi pek sarmaz onlar. Tatilde,evde,yolda olmazsa olmazımızdır,bir odamız mutlaka kütüphanedir girince tüm stresimiz gider. Kendi dünyamızdan çıkıp başka hayatlara yolculuklar yapmaya, hayatlara dokunmaya meyyilliyiz. Zamanla okumak yetmez yazmaya da başlarız. Her iyi bir okuyucu aynı zamanda iyide bir yazar olabilir bu benim görüşüm.

Bu kadar kitaplardan konuştuktan sonra hepinizi 21-30 ekim arasında birçok okur ve yazarın buluşacağı Gemlik kitap limanına bekliyorum. Kitaplarla kalın…