Köşe Yazıları

TÜRK’ÜN TÜRK EDEBİYATI  VE ŞİİR’İM

TÜRK’ÜN TÜRK EDEBİYATI  VE ŞİİR’İM

Milletin ismi Türk’tür edebiyatına, Türk edebiyatı denilir. Bazı kendini bilmez zihniyetler bilinçleriyle karışık tartışmalar geliştirilerek oyun içinde oyunlarla ısrarla. Türkçenin edebiyatı diyerek edebiyatımızı anlamını manasızlaştırmak isterler. Bu iddiaları yapan zihniyetler bilmelerine rağmen. Türk Dil Kurumu hâlen Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü­’nün. Türk dili, Türk edebiyatı, Türk lehçe ve şivelerinde birçok esere ve belgeler var, araştırsınlar, yanlış zihniyetlerinden vaz geçsinler ve sanal ortamda pehlivanlık yaparak türkün edebiyatını hor görerek gençliğimizi zehirlemesinler.

“Türk ne? Türkçe ne? Türkçülük ne?” sorularının cevabını “Türkçülük ne?” sorusunun cevabını Ahmet Bican Ercilasun Hoca’dan ve birçok edebiyatçı, tarihçi araştırmacı doğa-yen bilge insanlarımızın eserlerinden okusunlar :”Türkçülük, Türk milletini yükseltme ülküsünün adıdır. Türk, milletini, yükseltmek ve büyük bir çoğunluğun, Türk soyundan gelen, Türk dilinin kollarından birini konuşan tarihin belirli dönemlerini Türk adıyla ve ortak olarak yaşayan tarihî veya Türk vatanlarından birinde doğup büyüyen, özü Türk olan bir kültürü paylaşan insanların oluşturduğu sosyolojik topluluklardır.

Bu tarifler içinde ortak olan beş unsur vardır: Soy, dil, tarih, vatan, kültür. Bu ortak unsurların tamamı veya bir kısmı, hatta bazen sadece birisi, bir insanı Türk yapar. Önemli olan insanın kendisini, ortak unsurlardan dolayı, Türk kabul etmesidir. Elbette ortak unsurlar arttıkça insanların kendini bir milletten kabul etme ihtimali artar. Ancak sadece bir ortaklığa dayanarak kendini Türk kabul eden hiçbir kimseyi de, Türklüğün dışında kabul etme hakkına sahip olunmaz.

Türkçülük, Azerbaycan-Ermenistan savaşından sonra “Turan” kavramı tekrar gündemde “Turan” idealini evvelden beri önemli ve bugünün dünyasında dehada önem kazanmıştır. Turancılığa karşı çıkanların kiminin, Türklüğe alerjisi ve haçlı zihniyetleri, kimi ise, eski Sovyet ve Çin yayılmacılığının uşaklığından hâlâ kurtaramamış olmaları, bazıları İslam adı altında fitne içinde olanalar. Turancılık kendilerince “ırkçılık, gericilik” görürler. Bütün Türklerin birbiriyle barışık olmasının, birbiriyle dayanışmasının adı olmasını kabullenmezler. Turan birliği kime dokunuyorsa, karşı çıkanlar ve onların uşaklarıdır! Ahmet Bican Hoca, Kazakistan’ın lideri Nursultan Nazarbayev’den şu sözleri aktarıyor: Ne mutlu Türklere, büyük bir tarihleri var! Fakat aynı zamanda ne acı! Bugün paramparça olmuşlar. Üstelik kardeşlerinin bir kısmı da yaban pençeleri altında, işkenceler altında. Bir bölümü de Türklüğü unutup gitmişler.

Yenidünya düzeninde küresel güç efendilerinin emirleriyle tek din adı altında oluşumlar hızla yayılması ve ülkemizde birinci hedefler dahilinde olup. Türk varlığını edebiyat ve kültür değerlerine inkârcı zihniyetlere hizmet etmekle meşguller. Sonuç olarak dört bin yıllık bir tarih ve kültürünü ileli ebet varlığı hep devam edecektir… “Turan birliği yükselişinden”. “Ne mutlu Türküm diye her daim denilecektir”.

BU EZANLAR SUSMAYACAKTIR

Vatan sevenler elde kelepçe

Finoları dolaşır her yerde

Hainler baş oldu düzende

Yiğitler horda dağılmış halde.

*

Ey türkün evladı sen safsın

Gönlün açarak aldanma sakın

Mertsin özünde olmaz yalanın

Düşme oyununa kahpe düzenin

*

Türkün adı yüce bir addır

Elinde rehber kur-an kelamdır

Sevda kılavuzu peygamberidir

Türk İslam ülküsü yaşayacaktır.

*

İnanç sabırla sığın Allah’a

Güç verir kollar yollarda

Zalime korku mazluma yarla

İleli ebet vatan yaşayacaktır.

*

Mehmet der maksadım haktır

Vatan olmazsa haller yamandır

Bayrak dalgalansın namusum ardır

Bu ezanlar minarelerden susmayacaktır.

Y.T:28/06/ 2018

Hazreti  Mevlana’yı Anıyoruz

Hazreti  Mevlana’yı Anıyoruz

Her sene 7-17 Aralık günleri arasında Mevlana haftasını kutluyoruz.

İslam dininin merkezine vicdanı liyakati ve adaleti yerleştirdiği için H.Z. Mevlanayı bu gün daha çok arıyoruz.

Yaklaşık 700 yıl önce ” Kalbini yıkayıp arıtmamışsan habire abdest alıp namaz kılmaktan fayda bekleme ” şeklindeki tespitini bu gün çok daha iyi anlıyoruz.

Kısacası, islam dinini yaşamak için ve yüce ahlaka ulaşmak için sadece büyük camiler yapmak ve namaz kılmak yetmez.

Hakkın, hukukuk, dayanışmanın, hoşgörünün ve şeffaflığın ön plana çıkarılması şarttır.

Tabi eşitliği de vitrine koyulması gerekir.

Hazreti Peygamberimiz  de veda hutbesinde bu şartlara uymuştur.

Veda ederken” Ey müslümanlar yerine ey insanlar diyerek” hitap etmiştir.

Yaşadığımız çağda islam dininin özünü anlamadığımızı söylemeliyiz.

Kutsal kitapta bir kişiyi öldüren bütün insanlığı öldürmüş sayılır derken bu gün iki islam ülkesi mensuplarının acımasızca birbirlerini öldürdüklerini görüyoruz.

Ve herkesin suçu bir başkasına attığını gözlemliyoruz.

Aslında suçlu biziz, hepimiziz. Bakın H.z  Mevlana suçluyu nasıl bulmuş.

” Ey yiğit yazgıya bulma bahane, yükleme kendi suçunu başkasına, suçunu gör.

Dön etrafında kendinin kendindendir.”  Eğer suçluyu aramaya çıkarsak okların bize döndüğünü görürüz.

Yazımıza başlarken H.z. Mevlananın temiz kalp ve vicdan konusundaki vurgusuna değinmiştik. Aslında bu günlerde islam dinini yaaşrken dinin gerçek direğinin vicdan adalet ve liyakat olduğunu görüyoruz.

Kıldığımız namaz ve yaptığımız ibadet bizim Allah’a karşı olan sorumluluğumuzdur.

Yani Yüce Allah ile kul arasındaki bir konudur.

Ama vicdanlı olmamız liyakatli davranmamız ve adaletli duruşumuz tüm insanları ve tüm insanlığı ilgilendirmektedir.

Yüce Allahımıza canı gönülden bir şükrümüz bile yeter.

Onun bizden istediği birbirimize vicdanlı ve adaletli davranmamızdır.

Mevlana bu noktayı 700 yıl önce anlamıştır ve  temiz kalplere ve vicdanlara vurgu yapmıştır.

Keşke bu günlerde yaşasaymış.

Günün Sözü

İnsanları hep yargılarsan

Onları sevmeye zaman kalmaz

Tapınak Yazısı

ŞEKERİ BIRAKMAK

ŞEKERİ BIRAKMAK

Türk toplumu olarak şekerle aramız oldukça iyi. Geleneksel bayram baklavalarımız, doysak bile yemeğin üstüne yenen tatlılar, bardak bardak içtiğimiz çaylara attığımız şekerler… Hatta şekeri öyle benimsemişiz ki iletişim dünyamıza bile aktarıyoruz: “Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım.”

Bu kadar sıkı bağımız olan şekeri bırakmak aslında şekerden öte içinde bulunduğumuz toplum sebebiyle çok zor. Arkadaşınıza kahve içmeye gittiniz aslında tek amacınız sohbet etmek ancak kahvenin yanında çikolata ya da şekerli atıştırmalıklar hazır bile. İçinizdeki şeker yeme isteği ile ciddi bir mücadele içine girmeniz gerekiyor.

Peki şekeri bırakmak neden bu kadar zor? Neden sanki şekeri bırakınca hiç mutlu değilmişsiniz ya da yediğiniz/içtiğiniz şeyden tat alamıyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz?

Şeker insan vücudunda bir uyarıcıdır. Yapılan çalışmalar göstermiştir ki şeker yenildiği zaman insan beynindeki ödül merkezini uyarır ve dopamin salgılarsınız. Mutlu olursunuz. Ancak bu pek de iyi bir durum değil. Bu durum gösteriyor ki şeker bir bağımlılıktır, tıpkı sigara gibi, alkol gibi,,,

Bilim adamları şekerin bağımlılık yarattığını göstermek için basit bir düzenek oluşturup deney yapmışlar. Düzenekte kafesin içine sıçanın yemi, suyu ve ek olarak bir de pedal var. Sıçan bu pedala bastığında şekerli su alıyor. Peki sıçan ne yapıyor biliyor musunuz? Yemek yemeyi, uyumayı unutuyor ve sürekli şekerli su alabilmek için pedala basıyor çünkü ilk pedala bastığında şekerin tadını aldı bir kere. Deney sıçanın uyumayı ve yemek yemeyi reddetmesi ve sürekli şekerli su içmek için pedala basmaları sonucunda artık uykusuzluktan bayılması ile son buluyor.

Bu çalışmayı paylaşmamın bir sebebi vardı. Bizler de sistemin denek sıçanları gibi kullanılabiliyoruz. Bize zarar verdiğini bile bile şekerli içecekleri, tatlıları, gizli şeker içeren birçok paketli ürünü tüketiyoruz. Sonrasında sürekli yüksek şekeri düşürmek için insülin üreten pankreasımızı yıpratıp şeker hastası, zaten vücudumuzda şekerle beslenip yayılan tümörleri besleyip kanser hastası oluyoruz. Şekerin fazlasının vücutta yağa dönüşmesiyle ortaya çıkan obezite ve metabolik hastalıklardan bahsetmiyorum bile. Tedavi için mecburen ilaçlarınızı kullanmak zorundasınız başka yolu da yok. İşte böylece çarkı döndürüyoruz. Gelin şekeri hep birlikte hayatımızdan çıkaralım, şeker yerine ölçülü bir şekilde meyveler girsin hayatımıza, onları yiyelim. Gelin en başından hastalanmamak için her şeyi yapalım ki ileride başka suçlular aramayalım. Her şey sizin elinizde. Sağlıklı, şekersiz haftalar dilerim.

DEĞİŞTİK Mİ?

DEĞİŞTİK Mİ?

 

“İnsanlar kabul etmeyi, anlayışı ve saygı duymayı beceremedi!”

 

Bu sözler bana ait değil. Konuşmaktan keyif aldığım, fikr-i sabit olmayan, yani duruma, çağın gerektirdiklerine ve yeni yaşam düzenine adapte olabilen bir arkadaşıma ait.

 

Eğer ki onun bu siteminden önce başkaca eş dost da aynı konudan muzdarip olduklarını söylemeselerdi, bu yazıyı yazmak için  belki bir daha düşünürdüm!

 

Zira insanlara hemen yaftayı yapıştırarak, “biz böyle bir millet olduk artık” deyip, işin içinden çıkmak kolaycılık olurdu benim için.

 

Gelelim konunun özüne…Pandemiyle birlikte değişen hayatlarımız sanırım zaman ilerledikçe karakterlerimize de yansımaya başladı!

 

Bunu fark eden sadece ben olsam iyi. Tanıyor olduğum bahsi geçen kişilerin de bunu sıkça dile getirmeye başlamaları bu konuda yalnız olmadığımın göstergesi…

 

Teknolojinin hayatlarımıza girmesiyle birlikte, iki farklı yaşam sürdüğümüzü düşünüyorum!  Biri, gerçek hayatlarımız diğeri de sanal hayatlarımız…

 

Gerçek hayatlarımız da zaten bize yakın olan kişilerle sıcak ilişkiler kurduğumuz için bir konuda kendimizi ifade etmemiz ve karşı tarafın bunu anlaması daha kolay oluyor…Eğer o kişi ya da kişiler zaten aslımızı, feslimizi, duruşumuzu biliyorsa davranış ya da sözcüklerimizden olanın dışında başka anlamlar çıkarmaya kalkmıyor…Elbette art niyetliler hariç!

 

Ancak konu sanal dünyaya geldiğinde herşey bir anda değişebiliyor! Hele ki bu değişimler pandemi ile birlikte daha vahim bir hal almaya başlayınca konuya parmak basmak şart oluyor.

 

Ne paylaşsan kabahat!

Ne desen kabahat!

Gülsen kabahat!

Ağlasan kabahat!

 

Komik bir şey yazdın,  paylaştın kabahat! “Vay efendim! Hem de böyle günlerden geçerken komedi olurmuymuş?”

 

Dram paylaştın yine kabahat! “Aman zaten içimiz kararıyor. Ne gerek var şu günlerde dramatik paylaşımlar yapmaya” deniyor…

 

Fotoğrafını paylaştın. Eee…yine kabahat! “Şu zamanda zevk-i sefa ve keyif olur mu?” deniyor bu kez.

 

“Günaydın” dedin kabahat, “İyi akşamlar” dedin kabahat, “Güldün” kabahat , “Ağladın” yine kabahat…

 

Gerekçe de hep aynı; pandemi var!

 

Hal böyle olunca, zaten pandeminin yeterince sıkboğaz etmesi yetmiyormuş gibi, bir de anlayışsız, saygısız ve hayatın sadece kendi fikirlerine göre akmasını bekleyen, uman kesimle uğraşması insan ilişkilerini hepten içinden çıkılmaz hale sokuyor…Yaşamın daha tatsız tuzsuz olmasına sebep oluyor.

 

Sosyal hesaplar haricinde gerçek yaşamda da bu çeşit davrananlardan dolayı dert yananların çoğalması ve her ikili konuşmanın ardından -öküz altında buzağı aranması-, herşeyi daha da sevimsiz hale getiriyor.

 

Son zamanda bu tarz davranışların artmasıyla bunalan arkadaşımın söylemine katılmıyor değilim; “İnsanlar (birbirini olduğu gibi) kabul etmeyi, (birbirine) saygı duymayı ve ( birbirine karşı) anlayışlı olmayı beceremedi Selin’ ciğim”.

 

Bence de haklıydı.

 

Bu anlamda değiştik mi? “Evet değiştik”…

Ve bunun pandeminin ardına sığınılarak yapılıyor olmasını bir türlü kabul etmek istemiyorum.

 

Oysa biz ezelden beri hoşgörüsüyle nam salmış bir toplumuz.

Toplumduk!

 

Sahip olduğumuz eski değerlerimizin bir an önce hatırlanması dileğimle…

 

Esen kalın.

Hamilelerde Beslenme

Hamilelerde Beslenme

Hamile kalmaya karar verildiği zaman öncelikle kan testi yaptırılıp vitamin mineral depoları kontrol edilmelidir. Özellikle B12 vitamini, D vitamini ve demir depolarına dikkat edilmelidir, eksik olduğu takdirde bu dönemde tamamlanmalıdır.

Gebelikte nöral tüp defekti olmaması için hamilelikten 1 ay kadar öncesinde doktor kontrolünde folik asit kullanılmalıdır. Tercihen 12. haftaya kadar devam edilebilir.

Hamilelik dönemine gelindiğinde ‘ben artık iki kişiyim, istediğim besini istediğim kadar tüketebilirim’ diye düşünmeyerek, bebeğin ve annenin sağlığını koruyacak şekilde beslenilmelidir.

Her gün 2-3 porsiyon süt ürünü tüketilmelidir. Özellikle yoğurt, içeriğindeki probiyotikler sayesinde bebeğin ve annenin bağışıklık sistemini güçlendirecektir. Gebeliğin ilk aylarında protein ihtiyacı fazla yüksek değildir, her gün bir öğünde etli bir yemek veya gaz yapıcı içeriği yüksek olsa dahi kurubaklagil tüketilmelidir. Çünkü içeriğinde demir ve lif çok yüksektir. Gebeliğin son 3 ayında ise protein ihtiyacı artmaktadır bu sebeple her gün iki öğünde et yemeği; balık, tavuk veya yumurtalı yemekler gibi protein içeriği yüksek besinler önerilmektedir.

Sebze üç öğünde de olmazsa olmazımız haline gelmelidir. Bağışıklık sisteminin güçlenmesi ve bebeğin gerekli vitaminleri alabilmesi için tüketimine özen gösterilmelidir. Vitaminlerin bir diğer kaynağı ise meyvelerdir ancak porsiyon kontrolüne dikkat ederek tüketilmelidir.

Hamilelik döneminde anne ve bebeğin sinir sisteminin desteklenmesinde sağlıklı yağlar devreye girmektedir. Balık, zeytin, zeytinyağı ve kuruyemiş tüketerek yağ gereksinmesi karşılanabilir.

Tahıl grubuna gelinecek olursa, her öğünde 1-2 dilim ekmek tüketilebilir, eğer tüketilmek istenmiyorsa bulgur, buğday çorbası, tam buğday makarnası, kısır, mercimek köftesi gibi seçenekler miktarına dikkat edilerek tüketilebilir.

Hamilelik döneminde su tüketimi çok önemlidir,2-3 litre tüketilmelidir, çay kahve tüketimi ise bu dönemde sınırlandırılmalıdır.

Paketli ürünler etiket okunarak alınmalıdır, içeriğinde fazla katkı maddesi bulunan, organik olmayan ürünler tercih edilmemelidir.

Hamilelik dönemi ödemin, şişliklerin arttığı bir dönem olduğu için tuz tüketimi sınırlandırılmalıdır, aksi takdirde daha fazla şişkinlikler yaşanabilir.

Yapılan çalışmalarda gebeliğin 7. haftasına kadar yüksek miktarda A vitamini tüketiminin düşük riskini ortaya çıkarttığı bulunmuştur, çok yüksek miktarlarda A vitamini almaktan kaçınılmalıdır.

Kabuklu deniz canlılarında yüksek oranda toksik madde bulunduğu için tüketimi tavsiye edilmemektedir.

Bebeğinize ve sizlere sağlıklı bir ömür dilerim…

MATEMATİK TEMEL ZAYIFLIĞI VE ÇÖZÜMÜ

MATEMATİK TEMEL ZAYIFLIĞI VE ÇÖZÜMÜ

Matematik temel zayıflığı ya da yaygın kullanılan adı ile temel eksikliği bir öğrencinin iyi okullarda okuyamamasının önündeki en büyük engeldir. Temel eksikliği genellikle 3.-4. sınıftan itibaren başlar ve genellikle yıllar boyu daha da derinleşerek öğrencimizin matematik derslerini anlayamaz ve dinleyemez hale gelmesine sebep olur. Öğrencimiz ister devlet okulunda ister özel okulda isterse en özel kurslarda okuyor olsun ilkokuldan kalma eksik bilgileri tamamlamadıkça öğretmeninin anlattığı konuları anlayamaz, anlasa bile işlemleri yapıp soruları çözemez…

Çoğu anne baba bu şekilde temeli zayıf kalmış öğrencileri motive etmeye çalışarak bazen de sözlü şiddet uygulayarak ders çalıştırıp onları düzeltme peşindedirler. Hâlbuki durum çok farklıdır. Düşünsenize toplama, çıkarma, çarpma ve bölme işlemlerinde eksiklikleriniz var ve çarpım tablosunun bazı yerlerini bilmiyorsunuz. Bu halde nasıl masa başına oturup matematik çalışacaksınız? Problem çözme isteğiniz ve sorularla boğuşma, mücadele etme isteğiniz gelir mi? Matematik sorularını yanlış çözdüğünüz halde matematiği çalışmaktan zevk alabilir misiniz? Masa başında keyifle saatlerce çalışıp en güzel okulları kazanabilir misiniz? Tabii ki hayır…

Eğer çocuğunuzda matematik temel eksikliği varsa onu yeterince ders çalışmadığı konusunda suçlamaktan veya çalışması için motive etmeye çalışmaktan vazgeçip bir an önce temel eksikliğini gidermelisiniz. Peki, ama nasıl?

Yaklaşık 20 yıldır yoğun olarak temel zayıflığı yaşayan öğrencilerime matematik temeli kazandırmaya çalıştım. Tecrübelerimi sizinle paylaşmaya çalışacağım. Umarım katkı sağlarım. Matematik temeli zayıf öğrencileri üçe ayırıp inceleyelim…

3.4.5 sınıf öğrencileri temel eksikliği yaşıyorsa bunlara 4 işlem(toplama, çıkarma, çarpma, bölme), işlem önceliği, üslü sayılar, problemler ve kesirler konusu öğretilmelidir. Bunları öğrendiği zaman artık matematik dersini derste öğrenip soru çözebilecek kapasiteye gelecektir.

Lgs hazırlık ve 6.7.sınıf öğrencileri temel eksikliği yaşıyorsa bunlara 4 işlem(toplama, çıkarma, çarpma, bölme), işlem önceliği, üslü sayılar, problemler ve kesirler konusu öğretilmelidir.  Bunları öğrendiği zaman artık Lgs ye hazırlanabilecek hale gelecektir.

Tyt-Ayt hazırlık ve 9.10.11. sınıf öğrencileri temel eksikliği yaşıyorsa bunlara temel kavramlar, sayı kümeleri, basamak işlemleri, 4 işlem(toplama, çıkarma, çarpma, bölme), işlem önceliği, üslü sayılar, köklü sayılar, problem çeşitleri, kesirler, doğruda açılar ve üçgende açılar konusu öğretilmelidir. Üniversiteye hazırlık yapabilmek için bu temel konuları detaylarıyla birlikte öğrenmelidir.

Temel eksikliği zayıf olan öğrenci sınavları kaybetmekle kalmaz dersleri zayıf olduğu ve kendini sürekli başarısız hissettiği için özgüven eksikliği de yaşamaya başlar. Bu nedenle hayat başarısı açısından da bir an önce giderilmesi gereken bir problemdir…

Yukarıda sınıf sınıf yazdığım konuları bir liste halinde yazıp öğrencinizin okul veya kurs matematik öğretmeninden ya da rehber öğretmeninden ya da özel matematik dersi aldırıyorsanız özel öğretmeninden bir an önce acilen bu konuları öğretmesini talep etmelisiniz. Bu çocuğunuz için en acil eğitim ihtiyacıdır. Temel matematik bilgilerini tamamlayıp soruları çözebilen, öğretmen konuyu anlatırken öğrenebilen bir öğrenci yavaş yavaş diğer derslerde de ilerleyecek önüne bambaşka ufuklar açılacaktır…

Çocuğunuzun matematiğin detaylarını öğrenip üstün başarılı olması dileklerimle…

DEVLET ŞAHSİ OLMAZ MİLLETİN OLUR VE ŞİİR’İM

DEVLET ŞAHSİ OLMAZ MİLLETİN OLUR VE ŞİİR’İM

Yasal terim olarak devlet, belirli bir milletin, belirli bir ülkedeki egemen (hâkim) varlığının örgütlenmiş biçimi demektir. Devlet bütün kişi ve kurumların üstündedir. Bu günlerde ülkenin istihbaratı üzerinde şahsi iddialar tarifleri yanlışlıklar getirmez mi? Ülkelerin istihbarat teşkilatları, yurt dışıyla ilgili gizli görevleri ve bu görevleri yapan elemanlar vardır. Bu ülkenin-de görevler ve elemanların yaptığı işler genellikle devlet sırrı değil-midir ve onların açıklanması da suç sayılır. Son aylarda bu suçlardan yargılananlarla ilgili haberler basınımızda yer almaktadır. Gizli görev ve operasyonlarda yer alan elemanlar ve sözler sarf edilmektedir. Bu tür elemanların vatan ve görev aşkından mutlaka emin olunmalıdır. Girişilen operasyonlardan kendileri için çıkar sağlamayacaklarını bilinerek konumlarını, iç politikada kullanmayacaklarından emin olunmalı ve Sağda solda hava atmayacaklarını bilmeleri ve alenen konuşulmaması gereken konular olmalıdır.

 

Devletin üç unsur üzerine kurulduğu açıktır: Belirli bir millet (insan unsuru), belirli bir ülke toprak unsuru, egemenlik iktidar unsuru. Devleti oluşturan üç unsuru Türkiye Cumhuriyeti’ne uygularsak şu sonuç ortaya çıkar: 1.Belirli bir millet: Türk milleti.2. Belirli bir ülke: Türkiye.3. Egemenlik: Türk milletinin ülke içindeki hâkimiyeti, Türkiye’nin dış ülkelere karşı bağımsızlığı. Buna göre Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk milletinin Türkiye’deki egemen ve örgütlü varlığı demektir. “Belirli bir millet ‘in, Türk milleti olduğu, Anayasanın başlangıç bölümünde, Türk Vatanı ve Milletinin ebedî varlığını ve yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen ve bu Anayasa ifadesiyle belirtilmiştir.

 

Türk Milleti’nin tanımı da Anayasanın 66. maddesinde yapılmıştır: Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür. Belirli ülkenin Türkiye olduğu, Anayasanın başlangıcındaki “Türk vatanı” ve 3. maddedeki “Türkiye Devleti” ibarelerinden açıkça bellidir. “Egemenlik” kavramı ise Anayasanın 6. maddesinde belirlenmiştir: “Egemenlik kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, Egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”  “Yetkili organlar” da Anayasanın 7, 8 ve 9. maddelerinde belirlenmiştir. Yasama organı: Türkiye Büyük Millet Meclisi. Yürütme organı: Cumhurbaşkanı. Yargı organı: Bağımsız mahkemeler. Her şey bu kadar açıktır.

Bu ülkenin egemen gücü Türk milletidir. Türk’ten başka bir milletin egemenliğe ortak olması düşünülemez. Aksi yöndeki eylemler Anayasaya, devletin varlık ve bütünlüğüne aykırıdır.  Devlet, bütün Türk milletine ait hukuki ve siyasi bir varlıktır. Hiçbir kişi veya kurum kendini devlet yerine koyamaz. Hiçbir kişi veya kurumdan da devlet diye söz edilemez. Bunun gizlisi açığı yoktur; devlet, Türk milletinin devletidir. Şu veya bu kuruma birtakım sıfatlar yakıştırarak onları devlet diye adlandırmak yanlıştır. Yetkili organların veya onlara bağlı kurumların hiçbiri tek başına devlet değildir. Ne meclis, ne cumhurbaşkanı, ne bakanlar kurulu, ne yargı organları, ne de bunlara bağlı herhangi bir kurum.

 

Bunların hiçbiri tek başına devlet değildir. Hep birlikte de devlet değildirler. Çünkü devlet bütün millete aittir. İktidar partileri, muhalefet partileri ve vatandaşların tamamı devlete dâhildir. Meclis, cumhurbaşkanı, bakanlar kurulu, mahkemeler. Bunlara bağlı kurumlar… Mesela üniversiteler, Türk silahlı kuvvetleri, emniyet teşkilatı, istihbarat teşkilatı, barolar, basın yayın organları. Hepsi de Türk milletinin egemenlik hakkı içinde bulunan çeşitli kurum ve kuruluşlardır. Siyasi partiler de öyle. Bir veya birkaç partinin iktidarda olması onları devlet yapmaz. Egemenlik Türk milletinindir ve iktidar partileri de Türk milletinin birliği, bütünlüğü, huzuru, refahı, yükselmesi için çalışırlar, çalışmak zorundadırlar.

 

Dolayısıyla hiç kimse ve hiçbir kurum kendisinde devletlik taslamasın. Vatandaşlar, basın yayın organları, yazarlar çizerler, televizyonlarda konuşanlar da hiç kimseye ve hiçbir kuruma devletlik atfetmesinler. Tepelerde olmak devlet olmak anlamına gelmez. Onlara düşen, Türk milletine hizmet etmektir. Bunun için de millete karşı öncelikle doğru ve dürüst olmak zorundadırlar. Milleti temsil edecek, milletin şeref ve haysiyetini düşürmeyecek, milleti utandırmayacak şekilde davranmak ve konuşmak zorundadırlar. Külhanbeyi tavır ve konuşmaları, millete ve milletin temsilcileri olan partilere efelenmeler hiç kimseye bir şey kazandırmaz. Önce gözlerden düşürür, sonra da bitirir!” En doğrusu, yasa dışı hiçbir kişiye, oluşuma ve onlara destek verenlere itibar etmemektir.

 

Ölçü bellidir, söz konusu kişi veya kişiler yasa dışı işler yapmışlar mıdır? Yasa dışı işlerinden dolayı bağımsız mahkemelerde hüküm giymişler midir? Bu sorulara “Evet.” diyorsak o kişilerle bizim işimiz olmamalıdır. Milletin her kesiminin haklarına riayet etmek en güzeli olanı ve hiçbir şahıs veya şahıslar devletin üstünde olamaz, ancak olursa devlet için milletine hizmetkâr olur.

Kaynak: Prof. Dr.A. B. ERCİLESUN.

 

AHLAR KAR ETMEZ SEL ÇAMURUN’DA

Bu devran sizin mi beyler

Zalim zulmüyle abat olunmaz

Yağmur yağar deresi taşar

Sel gidince çamurunda gezdiniz.

*

 

Toplasan mangır etmez topunuz

Baş oldunuz ne sandınız

Çakal tilkilerle yer tuttunuz

Bozkurt’u olmayan dağda gezdiniz.

*

Devir döner dönecek bilin

Yaptığın kötü hüneri görün

Lambada şimdilik ışığı yansın

Fitilde yağın bitince hiçsiniz.

*

Azgın suya düşen kurtulmaz

Bağın bahçeni süpürür kalmaz

Ben devri bitince anlarsınız

Sel çamurunda kaldınız bilesiniz.

*

Rahat güzeldir sarayda köşkte

İyi alıştınız nefisle meşkle

Bir gün terazide çekildiğinde

Ahlar kar etmez sel çamurunda.

Y.T: 01.02.2018 :

Engelliler Gününün Ardından

Engelliler Gününün Ardından

Her yıl Aralık ayının üçüncü gününü engelli vatandaşlar için ayırdık.

Aslında engelli vatandaşlar ile birlikte yaşayanlar farklı bir maraton içinde yaşarlar.

En önce aile içinde takım oyunu oynamayı öğrenirler.

Kendilerinden daha öncelikli bir engellinin olduğunu hatırlarlar.

Ve engellinin önceliğinin kendi önceliklerinden önce olduğunu anlarlar.

Zaman geçtikçe aşınan sabır ve hoşgörü özelliklerinin yeniden yeşerdiğine tanık olurlar.

Merhamet duygularının yeniden parıldadığını görürler.

Eğer engelli yakınları bu çizgiye geldiyse engeli sorun gibi değil, renk olarak görmeye  başlarlar.

Çağdaş dünyanın sivil toplum örğütlerine verdiği önem engelli vatandaşlara da yaramıştır.

Engelliler sadece bazı duyarlı insanların kişisel merhametine bırakılmamıştır.

Dünya çapında yaygınlaşmış örgütlerin ilgi ve sorumluluğu devreye girmiştir.

Dünya çapında engelliye sahip çıkma olgusu oluşturulmuştur.

Bu gelişmeler hem engellinin, hem de engelli ile yaşayan ailelerin imdadına yetişmiştir.

Her yıl 3 Aralık günü Engelliler Günü olarak kabul edilmiştir.

Eme engelli ile birlikte yaşayan aile için her gün engelli günüdür.

Ve bu birlikte yaşam tarzı, zorlu bir maratondur.

Engelli yakını engelliye en kıymetli değerini verir.

24 saat zamanını verir.

Ve bu dünyada en pahalı şey, insanın zamanıdır.

Engelli ile birlikte geçirilecek zamanın değeri de, fiyatı da biçilemez.

Bu noktada bazı duvarlardaki yazıları hatırlamalıyız.

Bu gün Allah için ne yaptın emrini okuruz.

Aslında yüze Tanrımız bu gün bir insan için ne yaptın demek istemiştir.

Hele yardım edilen insan bir engell ise Tanrıya yaklaşmış sayılırsınız.

Bu huzuur bu dünyada yakalayan insan, zaten cenneti yakalamış demektir.

Günün sözü;

İnsanlar her zaman kahraman olamazlar.

Ama her zaman kahraman olabilirler.

“B.Franklin”

 

SAĞLIKLI KİLO ALMA YOLLARI        

SAĞLIKLI KİLO ALMA YOLLARI

Bazılarımız ne kadar yese de kilo alamayan bazılarımız ise su içse yarayanlardan. İki grup da kendi durumunu değiştirmek istiyor ve fazla kilo da az kilo da risk faktörü… Bu günkü yazım ne yesem kilo alamıyorum diyenlere.

Beden kütle indeksiniz 18,5’un altında ve çok zayıfsınız, bu durumu değiştirmek istiyorsunuz peki nerden başlamalı neler yapmalı?

Öncelikle kilo alamamanızın sebepleri araştırılmalı. Bunun için bir endokrinoloji ya da iç hastalıkları uzmanına görünmenizde fayda var.  Eğer tüm değerler normalse, zayıflığınızın altında yatan sebep genetik faktörler, hormonal bozuklukluklar değilse, başlıyoruz.

İlk önceliğiniz yaşam tarzınıza bir göz atmak olmalı. Geceleri düzensiz uyumak, stres, yapılan ağır aktiviteler ve düzensiz beslenme ile ortaya çıkan bağırsak problemleri zayıf olmanıza neden oluyor olabilir.

Beslenme boyutunu ele alacak olursak vücut ağırlığınızdan daha önemli bir ayrıntı var. Vücudunuzda ne kadar yağ ve ne kadar kas olduğu. Vücuttaki yağ miktarı normalin üstüne çıktıkça çeşitli kronik hastalıklara zemin hazırlar, bağışıklığı düşürür, iç organlarınızın çalışmasını olumsuz etkiler. Kilo alma sürecinde en çok dikkat etmeniz gereken şey kiloyu nasıl ve nerden alacağınız. Bu konuda size yol gösterebilecek birkaç öneri;

*Kilo almak için ne buluyorsan ye diyenlerden uzak durun. Sağlıklı gıdaları daha fazla porsiyonlarda yemeye çalışın.

*Çabuk doyuyorsanız şayet o zaman 4 öğün ya da günlük yoğunluğunuza göre 3 ana öğün 3 de ara öğün olmak üzere toplamda 6 öğün tüketin.

*Diyetinizde proteinden zengin gıdalardan; et, tavuk, hindi, balık; ceviz, fındık, badem gibi yağlı tohumlar; fındık ezmesi, fıstık ezmesi gibi sağlıklı ve yerken mutlu eden proteinden zengin aynı zamanda sağlıklı yağları içeren ezmelere sıkça yer verin.

* Sağlıklı yağlardan faydalanın. Kahvenize aroma versin diye koyduğunuz Hindistan cevizi yağı, salatalara koyulan zeytinyağı veya avokado ya da evde kendi fındık/fıstık ezmenizi yaparken içine koyacağınız fındık yağı birkaç öneri olabilir.

*Kahvaltıyı atlamayın ve iştahınızı arttırmak amacıyla her gün kahvaltınızı çeşitlendirin. Bir gün yumurtalı klasik Türk kahvaltısı, bir gün kahvaltıda dil peynirli avokadolu tost başka bir gün yulaflı bir kahvaltı gibi çeşitli kahvaltıları deneyin.

*Öğün atlamayın öğün saatlerinizi ilaç saatinizmiş gibi benimseyin.

*Yemeklere çorba ile değil ana yemek ile başlayın ve sıvı içecekleri öğün aralarına saklayın.

*En önemlisi kendinizi her halinizle sevin ve mutlu eden güzel yemeklerle ödüllendirin.

İntermittent Fasting (IF) Aralıklı Oruç Diyeti Nedir?

İntermittent Fasting (IF) Aralıklı Oruç Diyeti Nedir?

Aralıklı oruç diyetinin çeşitleriyle başlayacak olursak;

  1. 16/8 Beslenme : 8 saat boyunca besin tüketilip kalan 16 saat boyunca aç kalarak sıvı beslenildiği yöntemdir. Örneğin 12:00 – 20:00 arası yemek yenilebilir. Kalan 16 saatte ise soda, kahve, yeşil çay gibi kalorisiz sıvılar tüketilebilmektedir.
  2. Eat Stop Eat : Haftada birkaç kez, örneğin bir gün akşam yemeği yedikten sonra ertesi gün akşam yemeğine kadar besin tüketmeyerek 24 saat boyunca aç kalınır. Açlık süresi uzun olduğu için kişiden kişiye değişmekle birlikte fazla tercih edilmemektedir.
  3. 5/2 Beslenme : Haftanın herhangi 5 günü normal beslenme rutinine devam edilir, kalan 2 gün çok düşük kalorili; kadınlarda yaklaşık 500 kalori, erkeklerde ise 600 kalori altında beslenilir.

Aralıklı oruç yöntemi sağlıklı mıdır? Gün içerisinde saat farketmeksizin durmadan yemek yiyen ve fazla kalorili yiyecekler tüketen kişiler için 16/8 sistemi önerilmektedir. 16 saat aç kalarak gün içinde alınan kalori ve yenilen besinlerin miktarı azaltılacaktır.

2018 yılında fareler üzerinde yapılmış bir çalışmada aralıklı orucun yüksek tansiyonu azalttığı görülmüştür, başka bir çalışmada ise 5/2 sisteminin meme kanseri olan kişilere insülinle alakalı olumlu gelişmeler gösterdiği görülmüştür.

Kısıtlı yemek yeme vakitlerinde her türlü besinin rahatça yenebileceğinin düşünülmesi kilo vermenin önüne geçecektir, sağlıklı öğünlerle aralıklı oruç yöntemi desteklenmelidir.

Kimler yapmamalıdır? Aralıklı oruç uzun süreli açlık gerektirdiği için kan şekeriyle ilgili problemi olanlar; diyabet gibi, herhangi bir ilaç kullananlar, çok zayıflar veya geçmişte yeme bozukluğu öyküsü olanlar, böbrek hastaları, gebeler veya emzirenler bu yöntemleri doktoruna danışmadan uygulamamalıdır.

Aralıklı oruç sistemi sürdürülebilir midir?

Bu diyet sisteminin sürdürülebilir olduğu düşünülmemektedir lakin yemek yeme fırsatı olmayan, çok öğün atlayan, normalde de az ve öz yiyen kişiler için sürdürülebilir olabilmektedir.

Tek doğru bir diyet yoktur, kişiye özel doğru diyet vardır, kişi hangi beslenme düzeniyle kendini daha mutlu hissediyorsa, hangisini hayatına uyarlayabiliyorsa o şekilde beslenmelidir.