Köşe Yazıları

BOMBOŞ…

BOMBOŞ…

 

Mecbur kalmadıkça dışarıya çıkmıyorum. Ve aslında zorunluluk gerektiren bir durum olmadıkça konutlarımızdan dışarı çıkılmaması gerektiğine inanıyorum.

 

Zira artık pandeminin hepimizi, her an esir alabileceği günlerden geçiyoruz. Ne kadar çok dikkat ettiğimizi düşünürsek düşünelim, dışarıya her adım atışımızda ya dalgınlık sonucu ya da gereklilik sonucu bir şekilde mesafeden veya hijyenden fire verebileceğimiz düşüncesindeyim. Özellikle uzun saatli kalışlarımızda.

 

Resmi olarak verilen yasakların dışında kendi irade ve isteğimizle de “toplumsal izolasyonu” yaratmak zorundayız. Yani, “yasak” denen saatler dahilinde “tehlike var”, bunun dışında kalan saat ve günlerde “tehlike yok” olarak algılamamalıyız konulan yasakları.

 

Toplum bilinciyle hareket etmek zorunda olduğumuz bir zaman aralığındayız.

Bu günler, ciddiye alınması gereken önemli günler.

 

Dediğim gibi, bir mecburiyet olmadıkça dışarı çıkmamalı, böylelikle hem kendimize hem toplumdaki diğer bireylere ve dahası sağlık çalışanlarına da fayda sağlamalıyız.

 

Bilinçlenme demişken; mühim bir gerekçeyle dışarıya adım attım bugün. Ve gördüğüm tablodan dolayı mutlu olduğumu söylemeliyim.

 

Koskoca İstanbul…Kaç milyonluk şehir… “Türkiye’ nin kalbi” dediğimiz devasa kent…Bugün gördüğüm manzaraya göre caddeleri ve sokakları bomboş şehir haline gelmiş bir metropol.

 

Gittiğim bölge Anadolu yakasının en işlek caddelerinden biri olmasına rağmen kuş uçmuyordu sanki, hem de günün en aktif saatleri dediğimiz saatlerinde.

 

Açıkçası bu sessizlik karşısında hem çok sevindim hem de çok şaşırdım. Sevindim; çünkü insanların pandemiyi ciddiye aldığını görmenin güzel olduğunu düşündüm. Şaşırdım; çünkü bunun olabileceğini, yani aktif iş gününde ve günün en işlek saatlerinde “kuş uçmaz, kervan geçmez” modda bir İstanbul göreceğime hiç ihtimal vermiyordum.

 

Yoğunluktaki farklılıklar ilçeye ve konuma göre değişkenlik gösterse de genel olarak, İstanbul’ da insanların bu denli pandeminin ciddiyetini kavramış olmasından dolayı mutluyum.

 

Diğer illerimizde durum tam olarak nedir, bilmemekle birlikte, umarım oralarda da vatandaşlar aynı hassasiyet içindedirler.

 

Canınızın, sağlığınızın ve yaşadığınız hayatın kıymetini bilerek, tedbirleri uygulamaya devam etmeniz dileğimle…

 

Esen kalın.

YÜKSEK VERGİ, FAİZ, SATILAN TOPRAKLAR VE ŞİİR’İM

YÜKSEK VERGİ, FAİZ, SATILAN TOPRAKLAR VE ŞİİR’İM

Yüksek vergi altında ezilen ülkenin % 70 vatandaşı sefayı süren %20 zengini ve yabancılara satılan topraklar. Türkiye’nin son 10 ayda dışarıya ödediği faiz 178 milyar dolarmış. Nereden bakarsanız bakın, memleketin ekonomik olarak sebebi tek kanıtı bile olabilir. Peki; Türkiye dışarıya neden bu kadar bağımlı, neden bu kadar faiz veriyor ve en önemlisi de bu kadar para kimden çıkıyor? AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte neredeyse her yıl birçok yeni “vergi” ilave ediliyor. Her yeni vergiden, aynı sorular yanıt arıyor; Acaba yeryüzünde verginin vergisi alınan kaç ülke vardır? Halkı bu kadar vergi zulmü altında ezilen kaç memleket vardır?  Müteahhitlerin milyarlarca liralık vergi borcunun silinmesini de kimse unutmuyor. Sabır tavsiye edilerek yeni zamlar geliyor. Bu ülkede konunun araştırmacıları diyor ki!  414 çeşit vergi var diyorlar. Türkiye de, millete kaşıkla verdiğini kepçeyle geri almak konusunda birinciliği kimseye kaptırmıyorlar ve yılbaşından itibaren tüm vergilere kesin zam gelecektir.

Son beş yılda 18 milyon 464 bin 149 metrekare toprak satılmış. 2020’nin ilk 6 ayında ise 3 milyon 141 bin 911 metrekare toprak yabancılara satılmış. ABD vatandaşına son beş buçuk yılda 355 bin 995 metrekare toprak satılmış. Çin vatandaşına 254 bin 927 metrekare toprak satılmış. Rusya Federasyonu vatandaşına 225 bin 890 metrekare toprak satılmış. Yunanistan vatandaşlarına 100 bin 919 metrekare toprak satılmış. İsraillilere 220 bin 922, Ürdünlülere 1 milyon 177 bin 780 metrekare toprak satılmış. Bu durum vahim değil-midir?

 

Bu günlerde katar çok konuşulmasıyla, Katarın yüz ölçümü, 11.571 km², 2 milyon 900 bin kişilik nüfusa sahip olan Katarlıların görünmez  ticari beyini, İngilizler. Bu Katarlılar ülkemizden 1 milyon 177 bin 780 metrekare toprak satın almış. Araştırılan raporlar devamında detayların başta, Ali Haydar Hakverdi’nin sitesinden görebilirsiniz. Son üç, dört yıla kadar zenginlerin sefa sürdüğü, israf pik yaptığı, ülkesinde örtünenler, Avrupa’da yayılan prenseslerin, çapkın veliahtların ülkesi olarak bilirdik Katar’ı. İşte o Katar son üç, dört yıldır 20 milyar dolardan fazla parayı ülkemize göndermiş. Yat, kat, arazi, toprak, yalı, saray, kanal, şirket, holding, tank-palet vs. karşılığında almış, ticaret yapar doğru; fakat kamuya ait aldığı önemli yerlerin satış bedelleri belirsiz kamuoyunun şüpheleri, ilgili siyasetin öfkeleri-de bundandır. “her halde”!

 

Bazı yetkililer çok söyler. “Filistin toprakları satılık değildir” diyenlere sormazlar mı? Türk’ün toprağı satılık mıdır? Ve yine demezler mi! Bu ağır vergilerle nereye gidiliyor. Halkın % 45 çok zorda, %25 darda %10 fena değil, %20 bana dokunmayın keyfim yerinde, ülkeyi yönetenler farklı algılar, farklı sözlerde, düzen bu faizi, vergiyi, anlayın böyle, bu halk çok darda…

ÇEVİRDİ BENİ:

Şu kahpe dünyanın bakın haline

Dost iken düşmana çevirdi beni.

Köküme gaz döken kara cahiller

Yelkensiz kaptana çevirdi beni.

*

Gönül dertli bakışlar başka

Konuşma sus derler anla

İki çehre hepsi başka

Doğru olmayana çevirdi beni.

*

Dost yüzümü doğru değil dediler

Sahte yüzler doğru hale döndüler

Temiz yürekler hep aldandılar

Dilsiz bir ağıza çevirdi beni.

Y.T::29.07.2009.

Parlamenter Sisteme Geçmek Kolay mıdır?

Parlamenter Sisteme Geçmek Kolay mıdır?

Pek çok konuda başarılı işler yaptık.

Ama sistem konusunda bir orta yol bulamadık.

Aslında Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin çok kritik konularda hızlı ve riskli kararlar aldığını görüyoruz.

Ayrıca; güçlendirilmiş parlamenter sistem isteyenlerin ise hala bu tarifin içini dolduramadığını izliyoruz.

Uygulanan yeni sistemde tatmin edecek bir denetim mekanizmasını olmadığını biliyoruz.

Meclisteki gensoru hakkının muhalefetin elinden alınmasını da doğru bulmuyoruz.

Peki, önümüzdeki seçim sonucuyla parlamenter sisteme dönmek mümkün mü?

Muhalefet tarafı önümüzdeki seçimleri kazansa bile sistemi değiştirmekte zorlanacaktır.

Çünkü Anayasayı değiştirecek ( 100 vekil) milletvekili sayısına sahip olmak zorundadır.

Çoğunluğa sahip olmak ta yetmeyecek ve bazı referandumları da kazanmak zorunda kalacaktır.

Belki de Cumhurbaşkanı seçiminin eskiden olduğu gibi meclisin içinden yapılmasını isteyeceklerdir. İşte bu huşu ve yeni sisteme monte edilen bazı yetkiler yeni bir referandum konusu olabilecektir.

Muhalefet çok büyük bir çoğunluk sağaltsa bu zorlukları aşabilir.

Ama sadece 50+1 çoğunluk yetmez. 400 ün üzerinde milletvekiline sahip olmak gerekir.

Aksi takdirde ülkemizde siyasi ve toplumsal kargaşa yaşanır.

Peki, bu işin doğrusu Nadi dersiniz. Başkanlık sistemidir.

Beş tepeye bağlı gibi değil meclise bağlı bir hükümet gereklidir.

Seçmen milletvekili ve bakan iletişimini harekete geçirebilen bir sistem şarttır.

Mümkünse bakanlar kurulunun tamamı meclisten seçilmelidir.

Bu dönemde ülkemize doğru ve hızlı kararlar alabilecek denetime açık bir başkanlık sistemi gereklidir. Güçlendirilmiş parlamenter sistem içi boş kalmış bir tariften ibarettir.

Günün Sözü

Hayatın güzel olması için

Eksiksiz olması şart değildir

Funicella

 

“CHP NEDEN İKTİDAR OLAMIYOR VE ŞİİR’İM”

“CHP NEDEN İKTİDAR OLAMIYOR VE ŞİİR’İM”

Cumhuriyet Halk Partisi, ilk kurucusu, Genel Başkanı Mustafa Kemal Atatürk.İlk Cumhur Başkanı, Türkiye Cumhuriyeti tarihine dayanan kökleriyle çok önemli bir siyasi parti. Bu açıdan, Türkiye Cumhuriyeti’nde CHP’nin yeri ve önemi asla küçümsenemez. Ancak, bugün geldiğimiz noktada CHP, halktan kopmuş, muhalefet etme niteliğini ve yeteneğini yitirmiş, bir avuç seçkinin egemenliği ve denetimine girmiş bulunan bir parti durumuna sokulmuştur.

 

Zamanla değişen toplumsal koşullar ve toplumun beklentileri anlamayan, gerçeği görmeyen, bir ana muhalefet partisi CHP. Geldiği nokta yıllarca aynı değişeni yok. CHP, seçimlere yalnızca seçim dönemlerinde odaklanan yapısı, iç çekişmelerle enerji ve zaman kaybetmesi ve ülke sorunlarına gerçekçi çözümler üretememesi nedeniyle bugünkü yapısıyla, Türk milletinin çoğunluğu olarak temsilde ve değerlerinde iktidar alternatifi bir parti olarak görülmemektedir.

 

19 yıldır AKP iktidarda yaptığı birçok yanlışlara karşı CHP elle tutulur bir plan dâhilinde program sunamıyor, sunsa da toplumun her kesimine anlatamıyor ve mevcut iktidarla hep kavga, gürültüler içinde zaman geçiriyor. CHP nin.TV Programlarında bazı milletvekilleri, il başkanlarının konuşmalarına bakıldığında sanki seksenler öncesi söylemler, düşünceler bazen hayıflanmalar aynı görüntü veriyorlar. Tartışmalar geçer gider, geriye milletin göz-bebeği, kutsal değerlerini inciten o açıklamalar kalır rakip siyasi partilere istediği kozları vermiş olunur. Milletimizin ortak değerlerine kullanılan hastalıklı dili ve arkasındaki kirli anlayışı, millet asla kabullenemez olur.

CHP Tüm teşkilatlarıyla iktidar olmayı düşünü-yorsalar önce, Türk milletini bir bütün içinde görerek, Mustafa Kemal Atatürk’ün çizgisinden sapmadan cağın koşullarına göre fikir üreterek milletin her kesimine değer verip ulaşması ve halkla iç içe olup, sorunları anlayıp bütünleşerek, teşkilatlarıyla 12 ay çok çalışırsa; o’ zaman bu millet çoğunluğunun güvenini kazanarak iktidar yollarını açar. Türkiye’de yıllarca seçimlerin kazananı, herhangi bir siyasi parti olmaktan çok, kasabalar ve kent varoşları olmuştur. Seçmen çoğunluğu anlamında ezici bir üstünlüğe sahip hale gelen kasabalar ve kent varoşları belirlemesi seçimleri kimin ya da kimlerin kazanacağının da belirleyicisi olmuştur.

 

Bunu anlayamayan siyasi partilerin ilerideki seçimlerde başarı şansı da az olacaktır. Özellikle kent seçkinlerine dayalı siyaset yapma noktasından uzaklaşamayan CHP’nin bu değişimi görmesi ve ana muhalefet partisi olduğunu unutmaması ve az olalım koltuklarda kalalım anlayışı terk ederek, her şeye muhalif olmakla ana muhalefet olunmaz. Sonuç olarak, Bugünkü yapısı ve kadrosuyla CHP’nin elitiz siyaset anlayışından kurtulamazsa iktidar alternatifi olması pek görünmüyor. “ATATÜRK’ÜMÜN SÖZLERİ”

“Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir…” Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk Milletine canımı vereceğim. Ne mutlu Türküm diyene…

ATATÜRK GELİYOR BİZLERE DOĞRU

Yol verin ağalar yol verin beyler

Türkün ordusu geliyor bizlere doğru

Cenk meydanında yaralı bağrı yanıklar

Atatürk kararlı geliyor bizlere doğru.

*

İstanbul boğazını zor şartlarda aşarak

Düşman takibini atlatıp hedefe koşarak

Karlı dağlardan yolları aşıp geçerek

Kemal Atatürk geliyor bizlere doğru.

*

Düşündü bu kararını vardı Samsuna

Haykırıp coştu anlattı doğruyu halkına

Büyük kurtarıcı dedik biz buna

Kahraman önder geliyor halkına doğru.

*

Erzurum’a vardı aldı doğru kararı

İçte dışta düşmanlar gördü zararı

İstanbul duyunca kızdı etti feryadı

Mustafa Kemal geliyor millete doğru.

*

Ay doğar ufukta kızarır yeri

İzinden gidelim biz onun bari

Değildir bu işler kimsenin kari

Mustafa Kemal geliyor bizlere doğru.

*

Görmez misin yer altında yatanı

Birlikte kurtardık bu güzel vatanı

Herkes sever doğru yolda gideni

Atası koşarak geliyor millete doğru.

*

Gençlere emanet eyledi bu vatanı

Mutlu oldular onun izinden gideli

Korksunlar bu vatana düşman olanı

Türk milleti şahlandı atasına koşuyor.

*

Her zaman olacak altın isminiz

Şanlı tarihte yaşayan ebedi fikriniz

Ufuklara yazılı kalan gül adınız

Türk milleti gönülden atasına koşuyor.

*

Kâinat durdukça atam sen yaşa

Milletine inandın azimle çıktın başa

Biz seni görünce düştük telaşa

Atatürk geliyor sevgiyle bizlere doğru.

*

Bu millet hiç unutmaz Atasını

Zalime korku mazluma verdi sevgini

Yere batsın vatana ihanet edenleri

Atatürk geliyor zaferle bizlere doğru.

Y.T:30.08.2018

Efsane Maradona’yı Kaybettik

Efsane Maradona’yı Kaybettik

Maradona’nın ölümü sadece dünyadaki futbol severleri değil, herkesi üzdü.

Güneydeki Napoli şehrini şampiyon yaptı.

Kuzaydeki ünlü Roma, İnter ve Milan takımlarının fiyakasını bozdu.

Çok hızlıydı, çok çevikti ve çok yaratıcıydı.

Hem renkli bir kişilikti.

Hemde lider bir karakterdi.

Çok genç yaşlarda hem Arjantin milli takımının ve Napoli takımının kaptanlığını yaptı.

Oynadığı oyundan da keyif almıştı.

Seyredenlere  de keyif vermişti.

Toplumun içinde bir birey olduğunu hiç unutmadı.

Fidel Kastro’ya çok yakındı.

Irak’ı kuşatan ve çok kan dökülmesine sebep olan Amerikan başkanı baba bush’a çok kızmıştı.

Hem ülkesinde, hemde dünyadaki siyasi ve toplumsal olaylara karşı tavırlarını sergilemekten hiç çekinmedi.

Futbol oynarken de, futbolu bıraktıktan sonra da sorumlu bir birey duruşundan vazgeçmedi.

Yaşamı içinde bir çok insani yardımlar yaptı.

Çok tepkilerde aldı.

Adli cezalarda aldı.

Kısacası ünlü futbolcu Pele gibi sessiz ve sakin bir yaşamı tercih etmedi.

Duygularını siyasi ve toplumsal tercihlerini sergilemekten kaçınmadı.

Müthiş bir top tekniğine sahipti.

Adeta bit top cambazı gibiydi.

Bir dünya kupası maçında santra çizgisine yakın bir yerden aldığı topla tüm ingiliz takımını çalımlayarak attığı gol belkide bütün zamanların en güzel golü olmuştu.

Çabukluk, kıvraklık ve yaratıcılık bu golün içindeydi.

Futbol oyununda trübünler en yüksek mahkeme gibidir.

Ve bu mahkemeler, kararlarını adli mahkemeler gibi yıllarca bekletmez.

Futbolcunun yaptığı çok güzel bir hareket anında çılgın gibi alkışlanır.

Kötü hareket ise anında yuhlanır.

İşte Maradona bu mahkemeden çoğunlukla çılgınca alkışlanarak çıktı.

Toprağı bol olsun.

Günün Sözü,

Kadınlar sevmedikleri adama hiç acımazlar.

“A.Dumes”

 

 

STRES ve KİLO ALMA İLİŞKİSİ

STRES ve KİLO ALMA İLİŞKİSİ

Stres, günlük yaşantımızda çok sık kullandığımız ancak etkilerini tam olarak bilmediğimiz kelimelerden biri. Olumsuz olarak yaşadığımız olayların ya da belirsizliklerin vücudumuzda oluşturduğu fiziksel ve psikolojik tepkiye stres diyoruz. Peki vücut bunu nasıl anlıyor? Üzüldüğünüzde yemek yemeseniz bile neden kilo alıyorsunuz ya da daha kolay hasta oluyorsunuz? Sebebi Kortizol.

Gelin bu hormona yakından bakalım. Kortizol hormonu vücutta özellikle kronik stres varlığında yoğun şekilde salgılanan bir hormondur. Sınava hazırlanmak, kısa sürede zayıflamaya çalışmak, iş yerindeki satış baskıları, geçirdiğiniz bir ameliyatın ardından yaşadığınız iyileşme süreci ve hatta aylardır hepimizi eve kapatan ve sevdiklerimizi kaybetme korkusu yaşatan koronavirüs… Küçük ya da büyük birçok etken siz farkına varmasanız bile bedeninizde stres oluşturur. Psikolojik ya da fizyolojik olarak stres altındasınız ve vücudunuz yoğun miktarda kortizol hormonu sentezliyor. Şimdi neler olacak?

Kortizol hormonu vücudunuzda yağ depolanmasına neden olur, özellikle üst beden yağlanmalarınızı arttırır. Kan şekerinizi sürekli yüksek tutmak için uğraşırken vücudunuzda protein yıkımını tetikler. Bunun yanı sıra bağışıklık sisteminizi baskılar ve siz hastalıklara daha açık hale gelirsiniz. Ne yazık ki bu kadarla kalmıyor. Üzüldüğünüzde mideniz yanıyor mu? Kronik stres durumunda kortizol hormonu mide asidinizin normalden daha fazla salgılanmasına neden olur ve bu durum mide yanmaları, ileri düzeylerde ise mide ülseri olarak karşımıza gelir. Yaşlılarımız için durum daha da kötü olabiliyor çünkü kortizol hormonu kemiklerden kalsiyumu çekerek kemik erimelerini hızlandırabiliyor, ödem ve yüksek tansiyona sebep olabiliyor.

Bir lanet gibi bahsettiğimiz bu kortizol/kortizon hormonunun tabii ki güzel etkileri de var. Örneğin organ nakli olan kişilerde bağışıklık sistemi kortizol hormonu ile baskılanarak vücudun yeni organı kabul etmesi sağlanıyor. Kortizol hormonu vücudunuzda olmazsa bağışıklık sistemi kendi hücrelerinize saldırıp otoimmün hastalıkların ortaya çıkmasına sebep olabilir. İşin özeti iki ucu keskin bıçak kortizol hormonu. Benim tavsiyem ise mümkün olduğu kadar stresten uzak durmanız.

Stresi azaltmak için birkaç öneri; dans etmek, sanatla ilgilenmek, sevdiğiniz kişilerle şu dönemde telefonda da olsa sohbet etmek, hafif düzeylerde egzersiz yapmak, masaj, meditasyon yapmak ya da ibadet etmek, güzel kokular eşliğinde ılık bir duş almak vücudunuzun stres düzeyini azaltıp sizi rahatlatabilir.

 

ORTA DOĞUNUN GELECEĞİ YİNE KARIŞIK TÜRKİYE’M TEDBİRLİ OL VE ŞİİR’İM”

ORTA DOĞUNUN GELECEĞİ YİNE KARIŞIK TÜRKİYE’M TEDBİRLİ OL VE ŞİİR’İM”

İranlı bilim insanı Muhsin Fahrizade suikastının. Türkiye’ye geçmiş bir hatırlatma yapıyor gibi? Türkiye’deki zengin toryum yatakları üzerinde çalışmalar yapan Prof. Engin Arık, 2007 yılında bir uçak kazasında, hayatının kaybetti. Türkiye Uzay Ajansının kurulduğunu gün, Uzay Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Berahitdin Albayrak, tren kazasında hayatlarını kaybetti.

 

Tübitak’ta çok önemli projelerde çalışan “3 ASELSAN” mühendislerinin ölümü, yine, Orgeneral Eşref Bitlis paşanın helikopter kazası, benzeri olaylar ve hepsi bir kapıya açılıyor. Türk bilim insanları, Türkiye’ye bilim ve teknoloji alanında açacakları çığır nedeniyle susturuldular. Olayların arkasındakilerle ilgili soru işaretleri aslında beraberinde cevapları da kendiliğinden ortada BOP Projeleri ve küreselci vahşi devletlerin efendileri ile küçük ortakları dizayn eden değil mi?

 

Muhsin Fahrizade suikastı Ortadoğu yeniden karışacak. Buna göre, ülkeyi yönetenler, her türlü tedbiri alarak, komşularla ilişkileri sıkı tutarak, iç güvenlik konularında tedbir; birliğimizi zedelemeden, ötelemeden, tüm milletin fertlerine hakkaniyet güven ve adaletini sağlayarak, güçlü birlik içinde yarınlara daha tedbirli ve zorlukları aşarak, yürümekle her alanda çağdaş gelişmiş, bölgesinde güçlü, Türkiye olmak Türk milletinin gelecek için hakkıdır. Esenlikler diler. “Sağlam zihin, Sağlam vücutta olur.”

BU ACIMASIZ DÜZENDEN HABERİN VAR’MI

Bu devrin çoktan mayası bozuldu,

Vurguncu düzenden haberin var’ mı?

Hakikat, adalet, tanınmaz oldu,

Bu vahşi düzenden haberin var’ mı?

*

Edep, hayâ, raflarda kaldı,

Beş vakitte soygun ayardı,

Gariban, yetim, hakkı yenildi,

Bu vurguncu düzenden haberin var ‘mı?

*

Bu kafayla gideriz yaya,

Manzara bu kalmadı hayâ,

Yeni nesil uymuş modaya,

Bu düzenin getirisinden haberin var ‘mı?

*

Teraziler doğruyu tartamaz oldu,

Görünce gidişatı endişem doğdu,

Yetime, fakire, kölelik oldu,

Bu köle düzenden haberin var ‘mı?

*

Ehli olmayan başa gelirse,

Yanlışlar doğru diye verirse,

Doğru olanlar hor görülürse,

Bu hukuksuz düzenden haberin var ‘mı?

*

Müslümanım der farzı unutur,

Din üzerinden geçimi sağlanır,

Cami içinde önlerde durur,

Bu kandırma düzeninden haberin var ‘mı?

*

Der Mehmet gamlıyım, tasalıyım,

Bu gidişattan korkar endişeliyim,

İkiyüzlüler devri ile boğuşurum,

Bu acımasız düzenden haberin var ‘mi?

Y.T: 06.03.2020

1900′ ler mi? – 2000′ ler mi?

1900′ ler mi? – 2000′ ler mi?

 

 

1900′ lü yıllar…

Birinci Dünya Savaşı,

İspanyol gribi,

Amerikan borsasının çöküşü,

Nazi iktidarı,

İkinci Dünya Savaşı,

Kore Savaşı,

Vietnam Savaşı…

 

Neredeyse 75 yılı içeren dönemde, dünya üzerinde ölen insan sayısı 65 milyona yakın.

 

Bunların arasında İspanyol gribi yani pandemi dönemi ve Amerikan borsasının çöküşü ile başlayan yıllar hariç, geriye kalan yıllar “katliam dolu” diyebiliriz.

 

Amerikan borsası ne alâka diyecek olursanız hemen söyleyeyim; bu, sıradan, öyle böyle bir çöküş olmaktan öte, dünyanın ekonomik buhran yaşamasına kapı açan bir çöküştü. Beraberinde açlığı, yokluğu, kıtlığı ve işsizliği getirdiği…

 

Diğer dönemsel felaketler ise yoksulluk ve kıtlıkla kalmayıp korku, barınma ihtiyacı, sefalet, gözyaşı, kayıplar, zorbalık, vahşet ve hüzün içinde, kara bulutlar altında geçen yıllardı.

 

Kimseden kimseye fayda olmayan, çaresizlik kıvranışlarıyla dolu yıllar …

 

Henüz biri bitmeden veya bitmeye yüz tutmuşken bir diğerinin kapıya dayandığı yıllar…

 

Bütün bunları neden yazdığıma gelince;

 

Teknoloji yok,

“Kap-getir!, al-getir!, iste-getir!” gibi telefonun ucuna bakan taleplerinize karşılık bulma şansınız yok,

Tek tuşla yapacağınız aramalarla sair ihtiyaçlarınızı giderme şansınız da yok!

“Hangi ara, nerede, ne zaman, durum nedir?” sorularının cevabını hemen alabileceğiniz interaktif bağlantı kanallarınız da yok.

 

Velhasıl; bu günle  kıyaslandığında o dönemin acıları daha şiddetli olduğu  gibi, günümüzde sahip olduğumuz hiçbir teknolojik, yaşamsal ve sosyal kolaylık, rahatlık ve konfor da yok o dönemlerde.

 

Diyeceğim o ki; o yıllardan daha kötü olamaz yaşadığımız pandemili günler.

 

Hepi topu maskenizi takacaksınız, mesafeye ve hijyen kurallarına dikkat edeceksiniz…

 

Kimse sizden, bizden “atomu parçala” talebinde bulunmazken, bizler de bir zahmet düğün, dernek,  komşu gezmesi, taziye, hasta ziyareti, açılış, gece eğlencesi ve sair buluşmaları yapmayıverelim lütfen!

 

Emin olun, bunları yapmak ya da yapmamak çok zor değil. En azından 1900′ lü yıllarda yaşananların yanında her biri toz zerresi kadar kalıyor!

 

Sizce de öyle değil mi?

 

Esen kalın.

KABIZLIK NEDİR? NASIL GEÇER?

KABIZLIK NEDİR? NASIL GEÇER?

Bağırsak hareketlerinin azalmasıyla birlikte tuvalete çıkma sıklığının azalması, 3 günden fazla tuvalete çıkamamak kabızlık olarak adlandırılır. Stresli bir hayat, katı gıdalarla beslenmek, gün içerisinde yeterince sıvı tüketmemek ve tuvalet ihtiyacını sürekli ertelemek kabızlığa neden olabilir. Kabızlık problemi başlamışsa ve hemen çözülmezse kronikleşebilir.

Peki kabızlık problemi nasıl önlenebilir?

1- Su tüketiminin artmasıyla birlikte bağırsak hareketlerini hızlanacaktır. Kişiden kişiye değişmekle birlikte ortalama olarak kadınlarda 2 litre, erkeklerde 3 litre kadar tüketilmelidir. Günlük su ihtiyacı 35 x vücut ağırlığı (kg) olarak hesaplanabilir.

2- Karbonhidrat içeren besinlerin tüketimi azaltılmalıdır. Bu tür besinler gluten içerir, bağırsaklarda şişerek bağırsakların suyunu içine çeker ve hareketlerini yavaşlatır. Börek, ekmek, bulgur gibi besinler barsak hareketlerini yavaşlatmaktadır.

3- Lifli besinlerin tüketimi arttırılmalıdır. Sağlıklı bir bireyin günde alması gereken diyet lifi 25 gramdır. Lifli besinlere kuru erik, kuru kayısı, buğday kepeği, keten tohumu, marul, lahana, taze meyveler örnek verilebilir. Bu tür besinlerin bağırsak hareketlerini hızlandırarak dışkılamayı arttırdığı kanıtlanmıştır. Ancak tüketim sıklıklarına dikkat edilmelidir.

4- Çay ve kahve tüketimi azaltılmalıdır. Bu içecekler vücuttaki suyu attığı için bağırsaklardaki su azalmış olur ve kabızlık oluşabilir.

5- Probiyotik besinler beslenmeye eklenmelidir. Yanlış beslenmeyle birlikte bağırsaklarda sindirime yardımcı olan bifidobakteriler öldürülmüş olur ve bağırsaklar yavaşlar. Probiyotik mikroorganizmalar sindirim sistemini düzenlemeye yardımcı olacaktır ancak doktor kontrolünde tüketilmelidir.

6- Her gün mutlaka yürüyüş yapılmalıdır. Hareket etmek metabolizmayı hızlandıracağı için bağırsakların çalışmasına yardımcı olacaktır. Beslenmenin düzenlenmesi, yeterli su tüketimi ve yürüyüş ile birlikte kabızlık sorunu ortadan kalkacaktır.

AB ÜLKELERİNDE ÜLKÜCÜ DERNEKLERE GETİRİLEN YASAK VE ŞİİR’İM

AB ÜLKELERİNDE ÜLKÜCÜ DERNEKLERE GETİRİLEN YASAK VE ŞİİR’İM

Avrupa’da başta. Fransa sonra. Almanya’da ülkücü hareketin her türlü faaliyetini takip için yasa tasarısı getiriyor. Almanya ülkesinde ülkücü hareketi, faaliyetlerini, sembollerini ve kuruluşlarını yasaklamak için harekete geçti. ‘Grauen Wölfe-Gri Kurtlar’ olarak adlandırdıkları Almanya’daki ülkücülere yasakla ilgili, Alman Federal Meclisi’nde görüşmeler yapılmış.

 

Yasakla ilgili önerinin altında Başbakan Merkel’in partisi CDU, Yeşiller ve FDP’nin imzası var. Sol Parti’nin de tasarıya destek vereceği kesin gibi. Fransa’nın bu yöndeki kararının Almanya için örnek olduğu belirtiliyor. Tasarı, üç partinin Meclis Grup Başkanları Ralph Brinkhaus (52), Rolf Mützenisch (61) ve Christian Lindner (41) tarafından hazırlanan iddialar. Avrupa’daki ve uluslararası alandaki partnerlerimizle birlikte “Ülkücü hareketin” Avrupa’daki etkisini azaltmak için gerekli tüm önlemleri almak anlamında derler.

 

Ülkücü hareketinin özellikle Almanya’daki faaliyetlerini sürekli ve yakından takip eden, Almanya’da, Yeşiller partisinde millet vekili olan. Cem Özdemir;İddiada bulunan sözde Ülkücüler, ırkçı milliyetçidir. Türklerin üstün ırk olduğuna ve aşırılık yanlılarını yasaklamak istiyoruz söylemlerle suçlamalar yaparak; bunlar ülkücüleri herhalde, Avrupa sömürü faşizmine, Nazilere benzetmişler, tarihe bir baksınlar kendilerini tarif etmişler.

 

Türk Milliyetçileri. Ülkücüler tek partili dönemde ve 12 Eylül’de büyük bir kıyım yaşadılar. Yok olmasın diye vücutlarını siper ettikleri devletinin hışmına uğradılar. İşkence hanelerde, hapislerde, idam hücrelerinde çok ağır bedeller ödediler. Şuan itibaren uluslar arası boyuta gizli bir el insanlık adına çirkef iftiralarla ülkücülere uluslar arası boyutta iftira çamurları atarak yükselme ve Türk dünyasını ve insanlık alemini uyandırma yönetme imkanlarına sahip olan ülkücüleri prangalara sarmak ve iftiralar atarak dünya görüşlerinin silmek isterler.

 

İlginç tesadüf, ülkücü hareket bu defa da kendi içinden taraf olduğu partiler içinden çeşitli oyunlar, tezgâhlar, çekişmesiyle engellenerek, iktidar giden yol talebinden uzaklaştırılmak isteniyor. Bu çirkin faaliyetler hem ülke içinde, Türk milletini köle gören gizli “BOP cular “ dış işbirlikçilerle faaliyet içinde sürdürülür gibi görünüyor. Fakat Avrupa Türk Federasyon Ülkücü Dernekleri gizli planlar içinde kapatma kadar varan sebepler oluşturuyorlar; bunlar malum zatlardır. Bunlar aynı zamanda Türkün vatansever evlatlarının sinsi düşmanlarıdır.

 

Ülkücü hareketin sözde önderleri bu tezgâhları görün ve daha fazla sempati olan taraftarlarınızı üzmeyin birlikte uzlaşın. Bu vahşi düzende, birlik olursanız dik olursunuz ülkemize zeval gelmeden ülkemizi yönetesiniz, Peygamber yolunda ve Cumhuriyeti kuran. “Atam Mustafa Kemal Atatürk” Başbuğ Alparslan Türkeş idealleri yolunda yürüyün ki, İlimde cağlara cağ katasınız. Ne mutlu Türküm diye haykırasınız. Sağlıcakla kalın yarınlar bizim olsun diyesiniz…

SELAM GETİRDİM TÜRK YURDUM SANA

Selam getirdim sevdalı yüreklerden,

Kafkas kartalı şeyh Şamilinden,

Kerkük’te hürriyet sevdalı candan,

Sibirya sürgünü Tatar kızından,

Selam getirdim selem, Türk kızım sana.

*

Türkistan Çeçen ya nice diyarlardan,

Şahadet şerbeti içen kardeşlerinden,

Yemen güllerinden sına çölünden,

Sarıkamış şehitleri buzlu yüreğinden,

Selam getirdim Türk yurdum sana.

*

Çanakkale’de barut kokan siperinden,

Uğrunda şehit düşen diyarlardan,

Bedirden, İstanbul Fatihinden, Atatürk’ten,

Öksüz boynu bükük kardeşlerinden,

Selam getirdim şanlı Türk tarihinden.

*

Bosna da katledilen şehitlerin kızlarından,

Bulgaristan Türkün sevdalı yüreklerinden,

Batı Trakya’dan, Şehit Ahmetlerden,

Doğu Türkistan Türkün feryadından,

Selam getirdim Türk yurdum sana.

Y.T: 23.20.1992