Köşe Yazıları

YAVAŞ YAVAŞ DEĞİL, HIZLI HIZLI ÖLÜYORUZ!

YAVAŞ YAVAŞ DEĞİL, HIZLI HIZLI ÖLÜYORUZ!

“Yavaş yavaş ölürler seyahat etmeyenler.
Yavaş yavaş ölürler okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoşgörüyü barındırmayanlar.

Yavaş yavaş ölürler bir yabancı ile konuşmayanlar.”
Pablo Neruda’ nın hayatımın belli dönemlerinde bayıla bayıla okuduğum dizelerinden alıntıdır herbir satır.

Yazımın girişine aldanıp da edebi ya da şiirsel bir yazı ile huzurunuzda arz-ı endam edeceğimi zannetmeyin!

Tam aksine, konu şiirsel olmaktan çok uzak…

Kadın cinayetleri söz konusu olur da nasıl ve hangi şiirsellikle yazılabilir ki zaten?

Kaldı ki “Kadına dokunma!” dedik, anlatamadık.
Kadın haklarını iğneden ipliğe ele aldık ama ele aldığımız konuları beyinlere bir türlü aktaramadık! “Kadın da bir canlıdır! Hiçbir canlı başka bir canlıya zarar veremez!” dediysek de yine de kendimizi dinletemedik. Hâsılı; ne dediysek ne yaptıysak olmadı, olduramadık!

Üstelik Pablo Neruda’nın dediği gibi yavaş yavaş da ölmedik, süratle ve hunharca öldürüldük. Canice, vahşice ve hatta kimi zaman haince pusu kurularak, kimi zaman da ulu orta öldürüldük.

Ve biz kadınlar, kızlar bunları yaşarken, yani pare pare dağılıp, lime lime doğranıp, gıdım gıdım ölürken kimse sesini çıkarmadı! Halktan gelen sesler hariç yukarıdan usuleten söylenen cılız birkaç kelimenin dışında kimsecikler şarlamadı, gürlemedi.

Konuya el atması gerekenler, parmak uçlarıyla tuttular meseleyi. Ivır zıvır, gerçeklikten uzak ve reele dönüştürülmeyen, laf olsun torba dolsun diye söylenmiş gelişi güzel sözlerden öteye gitmedi hiçbiri… Ve yine yapanların yanlarına kâr kalarak, yaptırımlar asılsız çıktı.

Hem bu vahşete hem de suça hüküm verecek olan yetkili merciler ise Neruda’ nın söyleminin tam aksine, vicdanlarında hoşgörünün H’ sini barındırmaktan çok öte olmayı tercih ettiler!

Ha bir de… Neruda’ nın medeni ve insani bir zihinle söylediği ve dillere pelesenk olan meşhur şiirinde adı geçen “Bir yabancı ile konuşmayanlar” kısmı ise acı acı gülümsetti beni! Zira bu ülkede yabancıyı bir yana bırakın, ölüm tehditi ve tehlikesi en yakınımızdan gelir oldu; sevgilimizden, kocamızdan, nişanlımızdan… Bizi öldürenler maalesef sözde bizi en çok sevdiğini söyleyenler!

Sonuç olarak, bizler ölmemek ve öldürülmemek için başka ne yapsak ne desek ne söylesek bilemedik. Dilimizdeki sözcükler de bitti, alıp verdiğimiz nefes de tükendi.

Öldürülmek kabullenemeyeceğimiz bir durum olduğuna göre bunu ortadan kaldırabilmek için ne yapmalıyız ne etmeliyiz bilmiyoruz ama umarım birgün birileri sesimizi duyar da bizler de emniyet içinde, her an ölüm korkusu yaşamadan hayattaki varlığımızı sürdürebiliriz.

Umarım!

Esen kalın.

ENFLASYONLA MÜCADELE TAKİM OYUNUDUR

ENFLASYONLA MÜCADELE TAKİM OYUNUDUR

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 20 Aralıkta yaptığı model açıklaması, döviz fırtınasını dindirmişti.

235 milyar Dolarlık döviz mevduatından, 7 Ocak itibariyle, 107,6 milyar liralık bir çözülme oldu.

Bir hamlenin olduğunu, ama yeterli olmadığını gördük.

Yeni ekonomik modeli, sadece faizi düşürmek olarak düşünürsek yanılırız.

Çünkü ekonomide, tek aktör faiz olamaz.

Tabloda, Borsa, Döviz, Altın, İthalat, İhracat, Enerji ve Amarikan Merkez Bankası, (FED) vardır.

Cumhurbaşkanımız, enflasyona sebep olarak faizi gösteriyor.

Bazen enflasyonun artış sebebi, İhracat bile olabilir.

Mesela bu sene, 225 milyar Dolarlık ihracat ile, rekor kırdık.

Yaş sebze ve meyve ihracatında da, rekor kırdık.

Ama, hepimiz sebze ve meyve fiatlarının, yüksek olduğundan şikayetciyiz.

O zaman, sebze ve meyve ihracatını kısıtlamalıyız.

İzne, bağlamalıyız. Önemli olan, sebze ve meyve ihracatında, rekor kırmak değildir.

Önemli olan, iç piyasada sebze ve meyveyi çoğaltmak ve halka ucuz sebze meyve yedirmektir.

Mevcut sistem, bürokrasiden kopmuştur.

Ekonomik denetimler, yetersizdir.

Üretici enflasyonu (% 79,89 ) oluyorsa, sadece faiz indirimi yapmak yetmez.

Aralık ayında, (% 161,85 )’lik zam yapan petrol şirketini ve (% 122,76) lık zam yapan elektrik kurumunu , denetlemek gerekir.

Bu denetimi yapacak olanlar, bürokratik kurumlardır.

Ekonomide başarı ve enflasyonla mücade için, sadece Cumhurbaşkanının takibi ve Hazine Bakanı ve Yardımcısının, gayreti yetmez.

Beştepe, ilgili bakanlıklar ve bürokrasi, takım oyunun içinde olmalıdır.

Mevcut sistem, konjektör gereği güvenlik, sağlık ve diyanet konularına yoğunlaşmıştır.

Şimdi, ekonomik bürokrasiye ağırlık verme zamanıdır.

Rahmetli Özal, ekonomik bürokrasiye büyük önem vermiştir. Ekonomik tedbirler, yeni önceliklerimiz olmuştur.

Yönetimin yapması gereken ilk eylem, bürokratik kadrolara ve denetim kurumlarına önem vermek olmalıdır.

Denetimlerdeki başarı, ancak bu yöntemlerle sağlanabilir.

GÜNÜN SÖZÜ

Dikkat et, sözlerin sana ihanet edebilir .

” Barcocia”

Bursaspor Acı Çektiriyor

Bursaspor Acı Çektiriyor

Gaziantep deplasmanında penaltılar sonucunda kupadan elenmiştik.

Ama iyi mücadele etmiştik.

Ve gelecek için umutlanmıştık.

Daha sonra ikinci devre başladı ve ilk maçımızı İstanbul’da Adanaspor ile oynadık.

Bu maçı kazanabilseydik düşme hattının epey üstüne çıkabilecektik.

Ama çok amatörce goller yedik.

Saha ve adam markajı konusunda çok zayıf olduğumuzu gördük.

Bir saha liderinden yoksun olduğumuzu anladık.

Maç boyunca geri pas yapan, yana oynayan ve ikinci bölgede çok top kaybeden bir Bursapor seyrettik.

Kale sahası içinde kaleci ve defans oyuncuları arasındaki uyumsuzluk iki gol yememize sebep oldu.

Defansın içinde bir ağabeye ihtiyaç olduğunu anladık.

Oyuncular için hala ideal mevki buşamadığımızı anladık.

Batuhan Kör’ün fizik gücü, yüksek uzun boylu rakip defans elemanları arasında ezildiğini görüyoruz.

Kanat oyuncusu olarak kontraatak futbolda daha yararlı olacağını düşünüyoruz.

Ayrıca Vakıfköy kökenli bir çok futbolcunun biraz isim yaptıktan sonra Bursaspor’dan olaylı bir şekilde kopmasını içimize sindiremiyoruz.

Vakıfköy’de futbol dersi ile birlikte aidiyet ve bağlılık derslerinin de verilmesinden yanayız.

Ali Akman’ın İsmail Çokçalış’ın ve Emirhan’ın ayrılış biçimlerinde iki tarafında hatalı olduğunu düşünüyoruz.

Aidiyet duygusu olmayan futbolcular kıran kırana mücadele etmez.

Düşme hattında yer alan kader arkadaşımız Denizlispor büyük bir sıçrama yaptı.

Galatasaray’ı İstanbul’da kupadan eledi.

Üç fark geriye düştükten sonra muhteşem bir geri dönüşle Kocaelispor’u da yendi.

 

Günün sözü;

Hiç kimse senden iyi değildir.

Ama sen ortaya bir şey koymazsan,

Sende hiç kimseden iyi değilsin.

“D.Laived”

 

HAYATIN AKIŞI…

HAYATIN AKIŞI…

“Bazen temizlemek, süpürmek ve tozunu almak gerek hayatın!
Yeniden başlamak…
Değişmek…
Devir daim olanı değiştirmek,
Rutinleri yıkmak!
İpeğin kozasından çıkmasını sağlamak,
Kanatlarını bir başka göğe doğru çırpmak,
Ve dümeni başka bir rotaya kırmak gerek bazen…
Usulca,
Sessizce,
Ve sevgiyle…
Umutla, yeni başlangıçlara yelken açmak gerek bazen” demiştim birkaç gün önce sosyal medya hesabımda yaptığım paylaşımda.

Malumunuz, sosyal medya hesapları en az güncel hayatın aktivitesi kadar önem arz eder oldu. Hele ki pandeminin başlamasıyla birlikte sosyal mecralara olan bu ilgi daha da arttı.

Kendi iç hesaplaşmamdan bir kesit idi yukarıdaki satırlar. Zihin jimnastiği yaptığım bir günümden geriye kalanlardı…Kişisel olarak ele aldığım konuyu sonrasında genele yayarak global hale getirmeye karar verdim! Elbette yine kendi kendime… İçten içe, kabaca düşünerek.

Hayat akışını bireysellikten çıkarıp önce ülke insanlarına yaymak istedim. Hemen ardından ise dünya geneli olarak profili genişlettim.

Ülke gündemine kuşbakışı baktığımda;
Devir daim olanı değiştirmek!
Rutinleri yıkmak!
Yeniden başlamak…
Değişmek,
Dümeni başka bir rotaya kırmak ve yeni başlangıçlara yelken açmak fikri çok cazip geldi!

Hele ki yurdum insanı ekonomik şartlar altında ve bozuk düzen hakkında bu derece yorulmuş ve yıpranmışken!

Değişimin zamanının geldiğini ve hatta değişmemek için ayak direndiğini fark edince tadım kaçtı! Neden, niye, niçin direniyoruz bizi üzen, yıkan, batıran ve fakir bırakan bir sisteme, anlamış değilim!

Düşündükçe kalbimi karalar bağladı! Ve anladım ki ülkemiz adına hayatın akışını değiştirmek pek de kolay değil! En azından zihinler akilane olana kadar!

Bu anlamda umudumu kestiğim ülkemden yola çıkarak, düşsel ve fikirsel olarak yaptığım yolculuğumu bu kez dünya geneline çevirdim. Pandemiyle kırılan dünya ülkelerinden de pek haz etmedim dersem yalan olmaz! Keza iç savaşlar, politik çekişmeler, küpünü doldurmaya çalışan dünyanın dev şirketleri ve onların altında ezilen diğerleri…Derken, bu örnekler de hoşuma gitmedi.

Hâl böyle olunca, kendi iç muhasebemin masum ve kendine yeten ve bir o kadar da huzurlu alemine kaçarcasına geri döndüm!

Ülkem ve sair ülkeler kötü gidişata birgün dur derler mi bilemem ama ben payıma düşen hayatın tozunu almak, süpürmek, temizlemek ve yeniden başlamak kısmına çoktan adım attım.

Dümenimi başka bir rotaya doğru kırdım ve yelkenlerimi yeni bir okyanusa doğru açtım…

Siz bu satırları okurken hayata açtığım yeni penceremden size el sallıyor olacağım, yol almış bir şekilde…

Esen kalın.

Piyasa Ekonomisi ve Özelleştirmeler Halkımızın Aleyhine Oldu

Piyasa Ekonomisi ve Özelleştirmeler Halkımızın Aleyhine Oldu

Kasım ayı tüketici enflasyonu %21,31 olmuştu.

Aralık ayı tüketici enflasyonu ise %36,08 oldu.

Yani bir ay içinde yaklaşık %15 gibi bir artış gerçekleşti.

Aralık ayı tüketici enflasyonu ise %54,62 olmuştu.

Aralık ayı üretici enflasyonu ise %79,89 olarak gerçekleşmişti.

Yani bir ay içinde üreticiler %26’lık bir zam daha yaptılar.

Bu zamların hangi mal ve hizmetlerden kaynaklandığına baktık.

En yüksek zam oranları özel sektöre ait kuruluşlardan gelmişti.

Mesela rafine petrol ürünlerine %161.88 oranında zam yapılmıştı.

Aklımıza Türaşın özelleştirilmesi geldi.

Enerjide %122,76 oranında zam yapılmıştı.

Hemen aklımıza Türkiye elektrik kurumu geldi.

Ekmeğe de, una da çok zam yapıldı.

Zam listesinde una yapılan zammın %44.08 düzeyinde olduğunu gördük.

Bu arada devletimizin bünyesinde olan kamu kurumlarının yaptıkları zamlara da baktık.

Haberleşmeye yapılan zam ise %3,65 düzeyinde kalmıştı.

Belediyelerin bünyesinde olan su zamlarını inceledik.

Suya yapılan zam ise %1.57 oranındaydı.

Devlet kurumları ile özel sektör fabrikalarının uyguladıkları zamları mukayese edince özel sektörün halkımıza çok acımasızca davrandığını anladık.

Devletin ve belediyelerin ise halkımızı koruduğunu not ettik.

Özelleştirmelerin halkımızı fakirleştirdiğini tespit ettik.

Devletin gücünü azalttığını hissettik.

Stratejik fabrikaları bünyesine katan özel sektörün rekabetten koptuklarını ve tekelleşmeye meylettiklerini görüyoruz.

Başta enerji sektörü  olmak üzere özelleştirilen kamu kurumlarını özlüyoruz.

 

Günün sözü;

Aşk altın değildir, saklanmaz.

Aşığın bütün sırları meydandadır.

“Mevlana”

Üretici Enflasyonu %12.31, Tüketici Enflasyonu %54.62, Makas Çok Açık

Üretici Enflasyonu %12.31, Tüketici Enflasyonu %54.62, Makas Çok Açık

3 aralıkta açıklanan Kasım ayına ait enflasyon rakamları şöyleydi.

Üretici Enflasyonu %12.31,

Tüketici Enflasyonu %54.62

Tüketici enflasyonu oranı vatandaşımızın memurun ve emeklinin yaşamına girmiş bir enflasyon oranıdır.

Yani halkımızın yaşadığı hayat pahalılığıdır.

Üretici enflasyonu ise holdinglerin, büyük toptancıların ve ticaret erbabıdır enflasyon oranıdır.

%54.62 bir bakıma büyük sermayenin yaptığı zam oranıdır.

Şimdi bu çok yüklü zam büyük ve küçük esnaf kesimi kanalıyla tüketiciye yani bize taşınacaktır.

Aslında bu kadar yüksek zammı esnaf kesimi bir anda tüketici kesime taşımak istemez.

Ama patron kesimi zam yaptığı ürünleri aracı esnafa dayatarak satmaya başlayacaktır.

Aradaki esnaf ise patron kesimi ile tüketici arasına sıkışmıştır.

Esnafın vatandaş karşısındaki savunması ise sattığı malı eski fiyattan yerine koyamıyorum şeklinde olmaktadır.

Kabahati dış odaklarda aramayalım.

Mevlananın dediği gibi kabahat bizdedir.

Yıllardır Ramazan fırsatçıları ile yaşadık.

Pandemi nedeniyle salgın hastalık fırsatçıları ile tanıştık.

Şimdi ise dövüz kuru fırsatçıları ile karşı karşıyayız.

Döviz kurlarının etiket fiyatlarını zorlamasının sebebi patronların (%54.62) lik zam oranlarıdır.

Peki hızlı kur artışını ve yüksek fiyat artışlarını nasıl önleyebiliriz.

%54.62 oranında enflasyona veya zamma sebep olan tüm sanayi ve ticari şirketlere yoğun biçimde denetim uygulamalıyız.

Sorun marketteki fiyatları takip etmekle çözülmez.

 

Günün sözü;

Cümleler doğrudur , sen doğru isen.

Doğruluk bulunmaz, sen eğri isen.

“Yunus Emre”

 

 

 

UMUTLU BİR YIL…

UMUTLU BİR YIL…

 

En azından ben 2022′ nin böyle olmasını diliyorum.

 

Eski sene yeni seneye devrederken tahtını, eş dostun bütün söylemleri, yüz ifadeleri hep aynı! “Eskisinden ne hayır gördük ki yenisinden ne bekleyelim?”

 

Sadece eş dost değil, millet olarak mutsuz ve umutsusuz. Her birimiz ruh gibiyiz! 2022′ ye girerken kimimiz mali kaygıların derdinde, kimimiz kovid-19′ la tanışmanın ve karantina altına alınmanın perişanlığında, kimimiz ise geleceğinin belirsizlik dolu düşüncelerinin esaretinde.

 

Bir tane bile gülen yüz yok. Bir tane bile “Yeni Yıl” coşkusuna kapılan yürek yok. Sosyal hesap paylaşımları bile iç karartıcı, soluk, zifiri karanlık…

 

Caddeler, mağazalar bomboş. Önceki yıllarda sokakları ve hatta neredeyse mahalle aralarını süsleyen konfetiler yok. Kupkuru her yer… Tatsız, cansız, silik…

 

Velhasıl kelam mutsuz bir millet olduk. Umutsuz ve somurtkan. Bize yakışmayacak katılıkta…Sevimsiz, neşesiz.

 

Sene biterken herkes cebinin derdine düşmüş! Kimsenin gözü birşey görmez, kulakları hoş lakırdıları duymaz olmuş.

 

Ne diyeyim; bizi bu hale getirenler utansın! Hepimizi  umutsuzluk gemisine bindirerek meçhule sürükleyenler utansın!

 

Herşeye rağmen 2022′ ye mutluluk gözlüklerini takarak bakanlardan biri olarak, yaşadığımız gri günlerin bir gün biteceğine dair inancımı koruyor ve gelecek günlerin toplumumuz adına daha yaşanabilir olacağının ümidini taşıyorum.

 

2022′ nin herkese sağlık, mutluluk, refah ve sevinç getirmesi dileğimle…

 

Esen kalın.

İslam Ekonomisinde Faiz ve Bir Anı

İslam Ekonomisinde Faiz ve Bir Anı

1970’li yılların ortalarındaydı.

Kıbrıs Barış harekatımız nedeniyle ambargo uygulaması altındaydık.

Döviz kıtlığı en üst yöneticimize 70 cente muhtacız dedirtmişti.

Gemlik amonyak fabrikasının kritik malzeme ve techizatını İngili ve Fransız kredileri ile ithal ediyorduk.

Bu arada üretim yapan Samsun Azot fabrikamızda vardı.

Fabrika devreye girmişti, ama öğütülmüş fosfat kayası ithal etmek zorundaydık.

İşte bu noktada İslam kalkınma bankası devreye girmişti.

O dönemde bu bankada iki tanıdık isim görev yapıyordu.

Yetkili tanıdık isim rahmetli Korkut Özal’dı.

Korkut Özal İslam Kalkınma bankasında yönetim kurulu üyesi olarak görev yapıyordu.

Diğer tanıdık isim ise Abdullah Gül idi.

Bankanın önemli bir uzmanıydı.

Şimdi gelelim bize kredi veren ülkelerin şartlarına.

İngiliz ve Fransız kredileri çok yüksek faizli krediler değildi.

Ancak geri ödeme dönemleri çok kısaydı.

Ayrıca kredi veren bankalar ithal edilecek malların kendi ülkelerinden satın alınmasını şart koşuyorlardı.

Fransız kredisini 1977 yılında Paris’te büyük elçilikteki ticari müşavirimizle birlikte imzalamıştık.

Yaşamım boyunca hiç kişisel kredi kullanmadım.

Ama kamu görevi bizi 103 milyon franklık bir yatırım kredisi imzalamaya mecbur etmişti.

İslam kalkınma bankası kredisi anlaşmasında faiz şartı yoktu.

Ama kar payı olarak talep edilen oran ise batıdaki faiz oranlarından farklı değildi.

Sayın Cumhurbaşkanımız gibi hiç kimse faizden yana değildir.

Zaten Peygamberimizde veda hutbesinde yüksek faizi haram kılmıştır.

Ama genel ekonomik şartlar içerisinde faizle dövizle altınla borsa ile ve enflasyonla birlikte yaşamak zorundayız.

Bu ekonomik aktörlerden sadece birini yok sayamayız.

Ama alacağımız akılcı tedbirlerle kontrolden çıkanın zararlarını azaltabiliriz.

Günün sözü

Para iyi bir hizmetçi, kötü bir efendidir.

“A.Dumas”

 

 

Bursaspor Düşme Hattında

Bursaspor Düşme Hattında

Kocaelispor ve Bandırma spor’a mağlup  olup Manisaspor’la da berabere kalınca bir anda kendimizi düşme hattının içinde bulduk.

17 maçta 9 mağlubiyet almıştık.

17 maçta 28 gol yedik ve en çok gol yiyen üçüncü takım olduk.

Şimdi düşme hattının içinde Denizlispor, Keçiörengücü ve Balıkesir spor ile birlikte kaderimizle baş başayız.

Menemenspor maçına böyle bir olumsuz ortam içinde başladık.

Bir ilçe takımı olan Menemenspor’u bu güne kadar hiç yenememiştik.

Yeni hocamız Tamer Tuna ile ilk maçımıza çıktık.

Tamer hoca ilk kez Batuhan Kör’e ilk onbirde yer vermişti.

Batuhan Kör, Menemenspor maçında çok müsait bir kaç pozisyon bulmuştu.

Biraz şanslı ve birazda becerikli olabilseydi, Bursaspor Menemen’de maçı koparmıştı.

Aslında takım değeri olarak Bursaspor’dan çok aşağıda olan Menemenspor’da yakaladığı bir kaç fırsattan yararlanamadı.

Kısacası ilk yarıyı düşme hattında kapattık.

İkinci yarı da ilk maçımızı Adana’da Adanaspor ile 8 Ocak’ta oynayacağız.

Playoff hattına çok yakın konumda olan Adanaspor çok zorlayacaktır.

Bu maçıda kaybedersek artık faturanın hocalara değil yönetime kesileceğini  zannediyoruz.

Bursalı futbolseverler olarak Eskişehirspor’un konumuna düşmekten korkuyoruz.

İşadamlarımızdan umudumuzu kestik.

Büyükşehir belediyemizden sorumluluk bekliyoruz.

Günün sözü;

Başarıyı en kötü şekilde kullanmak,

Onunla övünmektir.

“mavpassant”

YENİ EKONOMİK MODEL İŞ BALINDA

YENİ EKONOMİK MODEL İŞ BALINDA

Ekonomik krize girdiğimiz dönemlerde, hep suçluyu başka yerde ararız.

Bazen dış odakları suçlu bulduk.

Bazen ise kabahati iç odaklara yükledik.

Halbuki ekonomik aktörler kötü değildi.

Bankalarımızda 235 milyar dolarlık döviz hesabımız vardı.

Üretimimizde önemli artış vardı.

İhracaatta rekor kırmıştık.

Çift haneli büyüme hızını yakalamıştık.

Cari açığıda kontrol edilir hale getirmiştik.

Bütün bu ekonomik rakamlara rağmen döviz kurlarını kontrol etmekte zorlanıyorduk.

Gergin siyaset ortamı krizi daha da tırmandırıyordu.

Muhalefet liderleri gergin açıklamalarla ve kamu ve özel kurumlara yaptıkları siyasi ziyaretlerle krizin daha da tırmanmasına vesile oldular.

Hükümet kanadı ise cesaretli ve hızlı tedbirler alabilecek bir ekonomik kadro oluşturamadı.

Bir kaç sene içinde 4 ekonomi bakanı ve 3 merkez bankası başkanının değişmesi hükümetin en önemli hatasıydı.

Aslında ekonomik veriler muhalefet kanadının söylediği kadar umutsuz değildi.

Kamu oyu ile paylaşılacak tatmin edici bir tedbirler paketi krizin hızını kesecekti.

Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gece yaptığı bir konuşma dövizi yeniden eski yerine döndürmeye yetti.

Şimdi kur korumalı TL mevduat sistemi ile dövizin hızı kesilmiş oldu.

Ama uygulamanın çok önemli olduğunu unutmayalım.

Dövizin hızını kesen bu büyük hamlenin akılcı tedbirlerle donatılması gerekir.

Çünkü döviz kurları tansiyon gibidir.

Bünye kabul etmez ise yeniden bir kıpırdanma kaçınılmaz olur.

Yeni dönem hepimiz için hayırlı olsun.

Günün sözü;

Kitapsız bir evruhsuz bir vücut demektir.” (Cicero)