Köşe Yazıları

YİĞİTLER UNUTULMASIN

YİĞİTLER UNUTULMASIN
25 Mart 2009 tarihinde helikopter tuzak kazasıyla Kahramanmaraş’ta hayatını kaybeden, Şehit; Muhsin Yazıcıoğlu, ölümünün 13. yıl dönümünde de unutulmama adına yazdığım şiirim .

Belirsiz ölüm alın yazısı olsa gerek, Zalimin zulmü, Hakk’ı unutturamaz ve inançla davasına bağlar. Bu uğrunda can vermek baş tacı olur. Zindan karanlıklarında vuramadıkları gemi; Bir kaza süsüyle, Göksun, Keş dağında, belirsiz tuzakla kar altında bırakılan, üşüyen bedenden can aldılar. İman ışığında, Allah için kul olan beden her daim hazırdır.

Rahmetlinin önemli bir sözü: Vatan aşkı maya gibidir. Sütü bozukların sütte mayası tutmaz. İnanmadığım yolda milyonlarla yürüyeceğime, inandığım yolda tek başıma yürürüm. Tüm şehitlerimize, Allah’tan, Rahmet ruhu şad olsun mekanları cennet olsun. Asla unutulmasın. “AMİN”

SÖNSÜZLÜĞA GÖÇTÜ ÜŞÜYEN BEDEN
Zindanda işkenceyle çıkmayan can
Kar altında üşüdü beden.
Kahpe tuzağa düştü canan
Musalla taşında üşüdü beden.
*
Kuşlar gibi uçarak gitti
Yalan dünya oyun oynadı
Sonsuzluk sahibi böylemi dedi
Karlar altında üşüyen beden.
*
Ayrılık ocağına ateşi doldu
Alın yazısına kader mi oldu
Aşkı vatandı hayali göçtü
Keş dağında üşüyen beden.
*
Der Mehmet Yiğit ölmedi
Nice sevenleri sıraya girdi
Zalimin zulmüne boyun eğmedi
Sonsuzluğa göçtü üşüyen beden.
Y.T:25.03.2022
Şair- Yazar- Karlı Dadaşı.
Mehmet Kantar.

Bursaspor galip ama tehlike sürüyor

Bursaspor galip ama tehlike sürüyor

Evimizde oynadığımız Balıkesir spor maçının ilk yarısında çok gergindik.

Adeta topla buluşmaktan kaçıyorduk.

Topla buluştuğumuz anlarda ise bir an önce toptan kurtulmaya çalışıyorduk.

Lig sonuncusu olan Balıkesir spor ise maça çok rahat başlamıştı.

Orta sahayı kontrol altına almıştı.

Ve Bursaspor sahasına adam kaçırmaya başlamıştı.

Bu dakikalarda Bursaspor üç farklı yenik duruma düşebilirdi.

Bir süre sonra bu şaşkınlığı atlattık.

Buna rağmen ilk yarıyı mağlup kapatmaktan kurtulamadık.

İkinci yarıda üçüncü bölgeye top taşımaya başladık.

Maçı çevirme arzusunda olduğumuzu ortaya koyduk.

Belki de lige tutunmamızı sağlıyacak bu maçı galip bitirmeyi başardık.

Balıkesir spor galibiyeti, Bursa sporda kaybolan güven duygusunu geri getirmiştir.

Lig sonuncusu Balıkesir spor ise Bursaspor mağlubiyetinden sonra ligde kalmayı mucizelere bırakmıştır.

Küme düşme hattında ve hemen yakının da çok önemli takımlar var.

Düşme hattında yer alan Altınordu’nun son haftalarda çok kritik maçlar kazandığını biliyoruz.

Ayrıca Galatasaray’ı kupadan eleyen Denizlispor da küme düşme hattında yer alıyor.

Küme düşme hattının biraz üstündeki üç takıma bakalım.

Bu bölgede bir kaç puan farkla Kocaelispor, Gençlerbirliği ve Tuzlasporu görüyoruz.

Milli maç arasından sonra iki çok önemli maç var.

Birisini biz Keçiörengücü ile oynayacağız.

Kocaelispor ile Denizlispor arasındaki maç da kıran kırana olacaktır.

Günün sözü

İçteki kiri su değil,

Ancak gözyaşı temizler.

“Mevlana”

MUTLULUK – MUTSUZLUK ve ŞİİRİM

MUTLULUK – MUTSUZLUK ve ŞİİRİM

Mutluk konusu insanın ortak değerleridir. Hangi kültürden milletten olursa olsun, her insanın arzusu mutlu olma ve kabul görme çabası içinde olması ve mutluluğun en önemli kaynağı kabul görmesidir.

*

Bazı insanlar kabul ihtiyaçlarını para, başarı, mevki, ün yapma gibi görürler, sürekli kazanmak isterler, düşünmezler aşırı isteklerin kaybetme riski olduğunu ve böyle bir düşünce nasıl mutsuz olacakları ve hırsları geleceğine nelere mal olacağı ve ne yıkımlar yapmaya iteceğini anlamaya çalışmazlar.

*

İnsan ilişkileri önemli insan, insanlar ilişkiler içinde var olması konusunda, örneğin bir kişi tek başına oturup etkinlik yapsın veya grup halinde sohbet ve etkinlik yapılsın, hangisi daha mutlu olur. Tabi ki grup halinde sohbet edenler. Çünkü paylaşımcı ve daha faydalı olduğundan , zamanın nasıl geçtiğini anlamazlar.

*

Dünya Mutluluk Endeks araştırma raporu onuncu yılında, bu yılda üst sıraları, İskandinav ülkeleri yine ilk sıralarda, Türkiye ise 112 ci oldu.  Bir önceki raporda 104’üncü sırada yer alan Türkiye sekiz basamak gerileyerek 112’nci oldu. Liste değerlendirilirken ülkelerin kişi başına düşen gelir, özgürlük, sağlık ve sosyal yardım imkanları, yolsuzluk karnesi, eğitim ve alım gücü gibi kriterleri baz alınarak değerlendirme yapıyorlar.

*

Örnek ülkemizdeki % 60 dar gelirli var, emekliler içinde % 40 emekli açlık sınırının çok altında aylık alanlar ve durum ne halde görünüyor, emekli olma sadece yaptığı iş yerinden ayrılmadır. İnsanın vücut sağlığı el verdiğince üretmeli, bu tecrübeli düşüncelerden faydalanmalı, emekli gerektiğinde gezmeli ve gerektiğinde dinlenmelidir. Bu insanları hayata bağlama yerine, hayallerini yıkmak mutsuzluğu çoğaltır. Fakat gelin görün ki yıllarca devletine veya özel sektörde çalışıp üretmiş, vergisini her ay ödemiş, bedenleri yıpranmış tam rahat etme, mutlu olması varken, yaşlılığında başta ekonomik şartlardan dolayı bırakın dolanmayı temel gıda ve ısınmada dahi yeterli yeyip ısınamıyor, bu yaşlı insanlar nasıl mutlu olabilir. Bu insanları hayata bağlama yerine, hayallerini yıkmak olur. Önemli söz olan ,”İnsanı yaşat ki devlet yaşasın”

*

Kötülüklerin büyüğü devletleri iyi yönetemeyen insanlardan gelir derler. Çok doğru söylenmiş sözdür. İnsan kendini beğenmesi, doğru yaptıklarıyla beğenmesi olmalıdır. Kişiliğinde bir değer olarak görmek, kendi aklını beğenmek insanın özünde vardır. Fakat nefsine yenilmeden kulluğunu unutmamak gerektirir. Esenlikler, Sağlıklı, mutlu yarınlar dilerim.

ANSINLAR DİYE

İnsan denilen üç cinsiyetli

Birincisi şeytanla kurar ittifakı,

Atmış havayı, edebi haysiyeti,

Kendinden başkası olmasın diye.

*

İkincisi süslü ballı sözleri,

Allah dese de başkadır içi,

Menfaat uğruna atar taklayı,

Kendinden başkasının olmasın diye.

*

Üçüncüsü dünyada sayısı azaldı,

Allah rızasına tümden bağlandı,

İki cihan terazisinde dengeli,

Dünya mükafatı kapayım diye.

*

Bazıları ahlaktan çıkmış zararlı

Evlilik yuvasını yıkmış zavallı,

Haram kazançla atar havayı,

Çapkın cinsler desinler diye.

*

Bazıları ortamın akan suyunda,

Gösteriş hastası olmuş mayada.

Dolaşırlar ararlar orada burada,

Aydın insanım bilsinler diye.

*

Bazıları elli yaşını geçmiş,

Hal dinlemez yolu şaşmış,

Kendi benliğinin esiri olmuş,

Kendini modern bilsinler diye.

*

Bazıları yaşlanınca isyan ederler,

Bakarsın çareyi neşterde bulurlar.

Kırışan cildini gerdirir durur,

Görüntüde güzel desinler diye.

*

Bol paralılar özel gezerler,

Süper yıldızlı saraylar tutar,

Yanında arkadaşım diye gerilirler,

Ne nazik insanlar desinler diye.

*

Bazıları gönüllü sözde bilime,

Aklı menfaat dümen içinde,

Düzende ezberci yabancı kelime,

Kültürlü insan desinler diye.

*

Bazıları şöhreti basamak eder,

Hak adaleti hepten unutur,

Cümle aleme tepeden bakar,

Meşhur oyuncu bilsinler diye.

*

Bazıları ahlak, edepten yoksun,

Politika uğruna yaptıkça vurgun,

İhaneti salmış salyası keskin,

Siyasette varlığı bilsinler diye.

*

Bazıları kıyamet mahşerini anlamaz,

Mezarlardan taşları söker dinlemez,

Mermerden yaptırır gösterir yobaz

Büyük insanmış desinler diye.

*

Mehmet bunlar saymakla bitmez,

Çoğunluğu doğru sözden anlamaz,

Gaflet alemine dalmışlar bilinmez,

Sözde kendilerini ansınlar diye.

Y.T: 23.02.2001.

TAŞ DEĞMESİN AYAĞINA!

TAŞ DEĞMESİN AYAĞINA!

Bir süredir gömdüm kafamı kuma, görmezden, bilmezden, duymazdan geliyorum her şeyi. Her şeyi dediysem, ülkede olan biten her şeyi…

Nesini görüp bilip duyayım ki? Hangi birini?
Trajikomik bir hal alan hangi hallerimizi şöyle derinlemesine, içimi döke döke anlatayım? Hepsi, her şey akıl dışı bir hal alıp sıradışı olmuşken neyi söyleyip neyi yazayım?

Hangi anormali düz akılla masaya yatırıp anlatayım? Günlük değişen erzak fiyatları mı? 100 m2’lik, hepi topu 2-3 kişinin yaşadığı eve gelen bin liralık doğalgaz faturalarını mı? Yoksa dudak uçuklatan ve hangi insafa sığdığını bilmediğim elektrik faturalarının okkalı tarafını mı?

Ya da belki altın fiyatıyla yarışmaya aday olan benzin ve mazot fiyatlarını mı yazmalıyım? İsyanları oynayan ve böyle giderse kapatacaklarını söyleyen benzin istasyonu sahiplerini mi?

Ne bileyim, belki de burnundan soluyan ve her geçen gün ekonomik darboğazın altında ezildikçe ezilen yurdum insanını yazmalıyım.

Kepenklerine kilit üstüne kilit vuran esnafı mı, sağlık sektörünü mü, yoksa -sözüm ona- izi bile kalmayan pandemiyi mi?

Ve hatta belki de ülkeyi bırakıp hemen yanıbaşımızda her attığı adımın bizi de ilgilendirdiği Rusya’yı ve Ukrayna meselesini mi yazmalıyım?

Hangisinin ucundan tutup yazayım? Hangi konu şu satırları okuyan kaç okurun iştahını açar, yüzünü gülümsetir?

Hiçbiri…

Zira her biri kafamı kuma gömmeme sebep olan iç karartıcı ve buhranlı gerçekler.

Bütün bunların arasında kendimi annemin sözlerinin kucağına atmakta hiç de haksız sayılmam!

“Ayağına taş değmesin”

Muhteşem bir anne duası. Sanki etrafıma koruma kalkanı ören bir dua…Beni, olumsuz dünya ve hayat gerçeklerine karşı adeta zırhlarla kuşatan bir dilek. Üstelik anne yüreğinden gelen bir dilek. Anne dilinden dökülen tesirli bir dua.

Söylenen bu üç sihirli kelimeyle sırtımın yere gelmediği düşüncesinde olduğum günlerdeyim.Ve bu cümlenin verdiği huzurla hayat yolunda yürümenin verdiği hislerle, etrafımdaki keşmekeşe karşı umursamaz hallerdeyim.

Keşke…Ah keşke ülkemin de bir anası olsa da tıpkı annemin bana dediği gibi; “Ayağına taş değmesin!” dese, diyebilse…

Taş değmesin ayağınıza!

Esen kalın.

18 Mart 1915 ve Bugün Yaşadıklarımız

18 Mart 1915 ve Bugün Yaşadıklarımız

Geçmişte Almanya Çarlık Rusyasına karşı savaş ilan etmişti.

Daha sonra da Osmanlı Devleti ile ittifak anlaşması imzalanmıştı.

Bu anlaşmadan sonra Alman ve Osmanlı gemileri Karadenize açılmış ve Rus limanlarını bombalamıştı.

Bu ortak saldırıdan sonra Çarlık Rusyası Osmanlı devletine de savaş ilan etmişti.

Bizde bir anda İngiltere, Fransa ve Çarlık Rusyasının düşmanı olmuştuk.

Ama bu gün aynı noktada değiliz.

Geçmiş tarihimizden ders çıkardık.

Ukrayna, Rusya savaşının başlangıcında taraf olmadığımızı açıkça ilan ettik.

Komşularımız Ukrayna’dan da, Rusyadan da  vazgeçmeyiz dedik.

Ne Amerika’nın, ne AB’nin, nede Nato’nun çizgisine girmedik.

Rusyaya karşı uygulanacak çok geniş kapsamlı yaptırımları benimsemediğimizi açıkca söyledik.

Ukraynanın toprak bütünlüğüne de saygı duyulmasını her fırsatta vurguladık.

Kısacası geçmiş tarihimizden ders çıkardığımızı herkese hatırlattık.

Şimdi dönelim 18 Mart 1915 tarihinde yaşadığımız büyük zaferimize.

Çanakkale’ye demirleyen dönemin 94 parçalık donanmasını 26 mayınla paramparça etmiştik.

Çanakkale deniz savaşında hezimete uğrayanlar, Gelibolu’daki 5 noktadan karaya çıkabilmişti.

Orada da Kurmay Albay Mustafa Kemal sahne almıştı ve düşman Anafarta ve Conk Bayırı savunmaları ile geri çekilmek zorunda bırakılmıştı.

2022 Mart ayında fırsatçı devletlerin yine işbaşında olduklarını görüyoruz.

Savaşın her iki tarafını da tebrik ettiler.

Umut verdiklerini yalnız bıraktılar.

Her gün yaygınlaştırdıkları anbargo uygulamaları ile zenginliklerine zenginlik katttılar.

Bu fırsatçı ülkelerin Kuzey Irak’ta ve Kuzey Suriye’de yaptıklarını hiç unutmayalım.

Ve komşularımızdan hiç vazgeçmeyelim.

Günün sözü;

Yaş da aşk gibidir.

Saklanamaz.

“Thomus Dekcer”

 

ÇANAKKALE ZAFERİ VE ŞİİRİM

ÇANAKKALE ZAFERİ VE ŞİİRİM

Tarihimizin en önemli zafer günlerinden birisi olan 18 Mart 1915. 107 nci Yılını kutlayarak şehitlerimizi anmak ve Dünyanın bazı yerlerin dede anılmaktadır. Türk tarihine adını altın harflerle yazılmış, Baş Komutan dünyada saygın lider Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları, Türk milletinin ta kendisidir. 18 Mart 1915 tarihinde şanlı mücadelesi, gururu, hüznü ve vefayı bir arada hissettiriyor. Kahraman Mehmetçiğin dünyanın en güçlü donanmalarına geçit vermeyerek “Çanakkale Geçilmez” denilerek tarihin en önemli kurtuluşu olan. Çanakkale Destanı’nın 107 nci Yılı kutlanan destanıdır.

*

Kahraman Türk ordusunun Çanakkale Cephesinde verdiği mücadele yalnızca, Türk tarihinin değil bütün dünya tarihinin akışını etkilemiştir. Çanakkale zaferinin galibiyeti dünya ülkelerinin güç dengelerini değiştirmiş ve yüce Türk milletinin belirleyici ve yönlendirici gücünü bir kere daha gözler önüne sermiştir. Türk milleti topraklarını korumak için şahlanan muhteşem destanını yazmıştır.

*

Türk Milleti, mukaddes vatanımızın korunması için canlarını veren şehitlerini ve gazilerini hiçbir zaman unutmayacak, onların bıraktıkları kutsal mirasa, vatanımıza ve bayrağımıza onurla sahip çıkacaktır.18 Mart zaferlerin en büyüğü, günlerin en anlamından öte, inanç, azim, yiğitlikle pekişmiş destanın yazıldığı tarihi olan Çanakkale Zaferidir. “Zaferiniz kutlu olsun”

*

Türk milletinin Çanakkale’de elde ettiği zafer, bütün dünyaya verilmiş bir insanlık dersidir. Bu destansı zaferin temelinde güçlü bir inanç, büyük bir vatan aşkı ve özgürlük tutkusu vardır. Çanakkale şehitliğinin her siperinde ayrı bir destanı, başlatan askerlerimiz, düşmana karşı verdiği mukaddes mücadeleyi zaferle sonuçlandırmış, dünya tarihine  en önemli mesajını vererek “Çanakkale Geçilemez!” ilkesini bir daha silinmemek üzere yazdırmıştır. “Dur yolcu bilmeden gelip bastığın bu toprak bir devrin battığı yerdir”. Çanakkale zaferimiz kutlu olsun, Rabbim Türk milletine bir daha o günleri yaşatmasın ve Tüm şehitlerimizin ruhları şad mekanları cennet olsun, Gazilerimize sağlıklı yaşam nasip eylesin. “AMİN”

“ÇANAKKALE “

Çanakkale bu cihanda tek olansın,

Tarih şahit yazıldı senin destanın,

Ya istiklal! Ya ölüm yeminlerin,

Çanakkale hürriyete giden yolsun sen.

*

Seni bitirdik diyen zalim güçler,

Karşında düşmanın çok toplar tüfekler,

Senin donanman hakka imanlı erenler,

Çanakkale geçilmez denilen yersin sen.

*

Nice yiğitler yılmadı cenkler devinden,

Koştu senin bağrına çıktı evinden,

Sen onlara açtığı alevli yolundan,

Çanakkale sen bayraklaşan yersin sen.

*

Toprağına düşmüş nice yatan şehitler,

Yağmur yağınca sularında kanları kokar,

Meydanında parlayan kızıl o akşamlar,

Çanakkale sen bayraklaşan yersin sen.

*

Bir destan okunuyor senin mazine,

Okurken gözüm dolar geçen gününe,

Şehidim, vatansın, bayraksın böyle biline,

Çanakkale yedi düvelle cenk ettiğin yersin sen.

Y.T: 14.03.2018

9 ve 12 Mart 1971 de neler oldu

9 ve 12 Mart 1971 de neler oldu

1970’li yıllarda Amerika ve Sovyetler arasında yaşanan inanılmaz bir rekabete tanık olmuştuk.

Amerikanın sovyetler Birliğininde her ülkenin içinde kendine yakın çizgilerde taraftarları vardı.

Türkiye gibi stratejik konumda olan ülkeleri kendi ortaklıklarına almak için büyük mücadele vermişlerdi.

İşte 1971 yılının Mart ayında bu iki süper gücün çarpıcı rekabetini ülkemizde yaşamıştık.

1970’li yıllarda ülkemizde emekçi kökenden gelen önemli ölçüde bir sol potansiyel oluşmuştu.

Ama çoğunluk olan sağ kesim hem Amerika ve Nato’nun yanındaydı.

Bu iki gücün perde arkasındaki mücadelesi 1971 yılının Mart ayında gün ışığına çıkmıştı.

Uluslararası solun desteğiyle Türkiye’de teşkilatlanan sol kesim ilk güç denemesini 9 Mart 1971 tarihinde askeri bürokrasi üzerinden yapmıştı.

O günkü sol kesimin asker içinde ki en güçlü adamı Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur paşaydı.

Uluslararası sol güçler, Türkiye’de Afganistan ve Suriye modeli bir askeri darbe istiyordu.

Sağ kesimde ise Amerikanın ve Nato’nun desteklediği Faik Türün paşa vardı.

12 Mart 1971 günü iki kesim arasında sağlanan mecburi mütabakat sonucunda 12 Mart muhturası verilmişti.

Siyasete mola verildi.

Ve Dünya bankasından getirilen Atila Karaosmanoğlu liderliğinde teknisyenler hükümeti kurulmuştu.

Başbakanlığa atanan Nihat Erim demokrasinin üzerini ipek bir şal ile örtmüştü.

Sözün kısası siyasi iktidar askıya alınmış, bürokratik iktidar iş başı  yapmıştı.

Geç kurulan hükümetler bol ortaklı, koalisyonlar ve yıpranan hükümetler pusuda bekleyen bürokratik iktidarın iştahını kabarttı.

Zamanı gelince bürokratik güçler durumdan vazife çıkarırlar.

Sonuçta teknisyenler hükümeti veya ara rejim hükümetleri ile karşı karşya kalırız.

Seçmenimizin Türkiye’nin son 50 yıllık siyasi geçmişini iyi analiz etmesini tavsiye ederiz.

Günün sözü;

Bü dünyaya anlatılmak için değil,

Anlamak için geldik.

“Ernest Rınan”

SEVİYORUM…

SEVİYORUM…

Kırgınlıklarımı,
Çocuksu taraflarımı,
Doğru bildiğimi o anda söyleme huyumu,
Düşüncelerimi sırf biri “Aman üzülmesin” diye saklamadan dile getirmeyi,
İki yüzlü olmayan, şeffaf hallerimi,
Kimseden menfaat ummadan yaşamayı,
Elimdekine sahip çıkmayı,
Bana ait olanla yetinmeyi,
Yapmacıklıktan uzak olmayı,
Her düştüğümde daha da güçlenerek ayağa kalkmayı,
“Birileri öyle istiyor” diye değil, “ben böyle istiyorum” diyerek yaşamayı,
Umutsuz değil umut dolu yaşamayı,
Ağlamayı değil gülmeyi,
Kim ne derse desin yolumdan dönmemeyi,
İnandığım şey uğruna mücadele etmeyi,
İnanmadıklarımı ise yok saymayı,
İç sesimi dinlemeyi,
Hatalarımı,
“Boşver” diyebilmeyi,
Alnımdaki kırışıklıkları,
Şakağıma düşen akları,
Kendimle vakit geçirmeyi,
Canımı sıkanlardan uzaklaşmayı,
Üzenden, yorandan bir çırpıda gitmeyi,
“Olduğu kadar, olmadığı kader” sözündeki teslimiyete kendimi kaptırmayı,
“Su akar yolunu bulur” daki SU olmayı,
İnce ince konuşmayı,
Verdiğim kararları,
Gittiğim yolları,
Gidemediğim diyarların merakını,
Geçmişten ders almayı,
Bugünden pay çıkarmayı,
Yarınlardan umutlanmayı

Velhasıl; kendimi seviyorum hem de çok…

Hatalarımla, günahlarımla, sevaplarımla…
Sessizliğimin içinde sesimi dinlemeyi seviyorum.

Ben, bendeki beni seviyorum.

Siz de kendinizi sevin. Olduğunuz gibi, olduğunuz kadar…

Esen kalın.

ON İKİ MART 1918 ERZURUM DÜŞMAN İŞGALİNDEN KURTULUŞUNUN 104. YILI KÖŞE YAZIM VE ŞİİRİM

ON İKİ MART 1918 ERZURUM DÜŞMAN İŞGALİNDEN KURTULUŞUNUN 104. YILI KÖŞE YAZIM VE ŞİİRİM

12 Mart Erzurumlunun yüreğinde ayrı bir yeri olan dadaşa yapılan zulmün kara günü olup, imanla azimle bir karış toprağını düşmana teslim etmeyen zalime dik başını kaldırdığı gündür. Aynı zamanda Türk milletinin bağımsızlığa çıkış yol haritasıdır.

*

Ruslar ve onların yardakçıları Ermeniler 93 harp bilinen. Türk, Rus savaşı Yıl 1877 Kasım ayında; bu harpın karanlık yüzü, Aziziye, Tabyasının savunmasını yapan, Türk askeri derin uykudayken, Rus askeriyle anlaşmalı çevre köylerden gelen Ermeni çetelerinin, sinsi baskınıyla, askerlerimizi kahpece şehit ederek arkasından, Rus kuvvetleri savunmasız kalan tabyaya yerleşir.

*

Bu baskından kurtulan asker Mehmet onbaşı yaralı halde zorlukla sabaha karşı “ERZURUM’A” vararak, kara haberi ulaştırır, minarelerden sabah ezanı yerine, Moskofun tabyalara girdiği haber sesleri yükselir. Bir anda Erzurum halkı ayaklanarak, yaşlısı, kadını, sokağa çıkarak tüfeği olan, tüfeğini alır, olmayan tırpan kazma, balta, eline ne geçirdiyse, Aziziye ye doğru koşarlar ve kenar mahallede oturan, bir taze gelin vardır. Kocası cephede, bir gün önce ağabeyi cepheden, ağır yaralı gelmiş kollarında can vermiş. Moskof Aziziyeye girdi seslerini duyar. Bu gelin ağlayan üç aylık yavrusunun karnını doyurur, uyutur, beşiğine yatırır, gelin bebeğine derki yavrum, seni bana “ALLAH” verdi bende seni Rabbime teslim ederim, ağabeyimin intikamını almaya gidiyorum, diyerek nacağını, kapıp, koşarak, halkın önüne geçer. Aziziye tabiatlarına varılır. Ruslarla göğüs göğse kavga başlar ve iki bin Rus askerini yandaş Ermeni çetelerle öldürülür. Fakat çok şehidimiz ve yaralımız vardı; O yaralılar arasında, darbe alan, kanlar içinde yaralı olan, o taze gelinde vardı yere yıkılmıştı, onun adı Nene Hatundu.

*

Zafer kazanılır. Fakat Rus ordusunun hedefi Doğu Anadoluyu tekrar istila etme planı  ve YIL 1914 – 15 ve 1916 yıllarında; Kars, Sarıkamış işkâl ederek 1916 Erzurum’u işkâl edip, bu acılı yıllar tekrar yaşandı; Rusların korunmasındaki Ermeni çeteleri insanlık dışı çocuk yaşlı demeden vahşi katliamlar yaparak büyük Ermenistan hayalleri düşü, Rus yetkililerin seyriyle kendi toprağımızda soykırım ve zalimce vahşice zulüm yaparak hiç değişmezler. Bu zalimler dünde aynı, bugünde aynı gelecekte değişmeyecekler.

*

Ermeni Rus zulmünün haberini alan, Su şehirde bulunan üçüncü ordu komutanı, Fehim Paşa 10 Ocak 1918 de birinci Kafkas ordu komutanı, Kazım Kara Bekir Paşa Erzincan ve Erzurum’a doğru hareket emrini verir. Türk askeri uykusuzluğa, açlığa, kışa bakmadan, zor şartlarda ilerleyerek, 1918 de öncü kuvvetler, Erzincan’a varırlar, alevler içinde şehit edilen canlar. Erzincan kurtarılır. 25 Şubat 1918 Aşkale 26 Şubat Erzurum’a ilerlerken kol ordu karargâhını Alaca köyüne taşır.

 

Kazım Kara Bekir Paşa 10 Mart hareket emrini vererek, 11 Mart Ilıca, 12 Mart Erzurum esaret günleri son bulur ve tüm Doğu Anadolu, Rus ve Ermeni çetelerinden, temizlenerek ana vatana katılmasıyla, 12 Mart 1918 Erzurum düşmandan kurtuluşu dadaş için değil insanlık adına önemli bir kurtuluş günüdür. İnsanlık dışı her türlü işkence ve katliamları yapanları geldikleri yere gönderilir.

*

Erzurum kurtuluşu. Cumhuriyete giden, yolun en önemli kilo metre taşı oldu. Mustafa Kemal Atatürk 23 Temmuz, 1919 da Erzurum Kongresini gerçekleştirerek Erzurumlunun, hemşehrisi ve mebusu oldu. Kurtuluşa giden yolun çıkışı 12 Mart 1918 de düşman işkâlından kurtarılan Erzurum’dan geçmiştir. Erzurum kurtuluşundan, üç yıl sonra 12 Mart 1921 de Mehmet Akif ERSOY.  Mehmetçiğe armağan ettiği şiiri istiklal marşı olarak kabulü oldu. Türk milleti için önemli varlığı olmasında anlamı oldu. Müslüman Türkün, birliğinde diriliğinde daim eyle. Ezanları bayrağıyla ebediyete kadar devamını nasip eyle. Zalime korku mazluma güç eyle. Tüm Şehitlerimizin minnetle anarak, Ruhların şad mekanları cennet olsun.“ AMİİN “

CAN DADAŞ OLDUK

Vatanın kurtuluşu için düştük yollara,

Şehit, gazı verdik, Albayrağ’a sarıldık.

Tarih şahit boyun eğmedik düşmana,

Cenk meydanında birlikte Dadaş olduk.

*

Uğrunda şehit düştük kefen giymedik,

Yaralandık sarıldık tek vücut olduk,

Gündüz gece çenk ederek yürüdük,

Düşmanı kıran yiğitlerle Dadaş olduk.

*

Nenem Hatun moskofun kellesini indirdi

Allah nidasıyla cenk meydanı inledi

Şanlı Türk tarihine mertliği yazıldı

Düşmanı ezen canlarla Dadaş olduk.

*

Kahramanlar en önde hücuma geçti,

Bayrağın rengini al kanlarıyla boyandı

Şehitlik şerbeti, Azizeye kalesinde içildi,

Küffarın kellesini alanlarla Dadaş olduk.

*

Mart on ikisinde kurtuluşa varıldı,

Ermeni çete başları bedenden ayrıldı

Vatan uğruna çok şehitler verildi

Serhat şehrin kurtuluşunda Dadaş olduk.

*

Doğunun sınır taşı, Erzurum dadaşı,

Ülkemin her köşesinde yaşar kardeşi,

Türkü, Bektaşi’si, Kürdün vardır şehidi,

Ayrımcılık yapanları sildik Dadaş olduk.

*

Bacılar, Analar elinde balta satırı,

Destur haktan erenler etti yardımı,

Gök kubbe altında yerler dinledi,

Nice şehitler vererek Dadaş olduk.

*

Der Mehmet Rabbim verdi kuvveti,

Türk tarihini yazdı zalimler inledi,

Dadaşa tuzak kuranlar gördü halini,

Hürriyet aşkına can Dadaş olduk.

Patron ve Toptancı Enflasyonu % 105.01

Patron ve Toptancı Enflasyonu % 105.01

Şubat ayı tüketici enflasyonu % 54.44 olarak geçekleşti.

Şubat ayı üretici enflasyonu ise % 105.01 düzeyini buldu.

İki ay önceki üretici enflasyonuna baktık % 54.62 olduğunu gördük.

Yani patronların ve toptancıların enflasyonunun iki ayda iki kat arttığına tanık olduk.

Zam yapmaya doymayan fırsatçıların, salgın hastalık ve savaş ortamından yararlandığını görüyoruz.

Enflasyonda en büyük etkinin enerji fiyat artışlarından kaynaklandığını biliyoruz.

Çünkü pandeminin başlarında 30 dolar düzeyindeki bir varil petrol bu günlerde 114 dolara fırlamıştır.

Enerji fiyatlarındaki artışlar nedeniyle ekonomi yönetimine fazla yüklenemeyiz.

Ama Aralık ayından beri tahıl ürünlerinde gümrük vergileri kaldırılsın demiştik.

Karar Mart ayının ilk haftasında alındı ve seçmen üç aydan beri fırsatçılar tarafından soyuldu.

Ayçiçek yağı ithalatında geç kalındı.

Sevkiyat savaş ortamına takıldı.

Yine Aralık ayından beri sebze ve meyve ihracatını kısıtlayın demiştik.

Hala bu konuda alınan bir karar yok.

Savaş nedeniyle Rusya ve Ukrayna’ya sevkiyat yapılamayınca sebze ve meyve fiyatları % 50 seviyesinde ucuzladı.

2021 yılında Rusya’ya 1 milyar dolarlık ve Ukrayna’ya 217 milyon dolarlık ihracaat yapmıştık.

Toplam ihracatımız ise 225 milyar dolar idi.

Rusya ve Ukrayna’ya ihracaattan vazgeçip bu sebze ve meyveleri iç pazara verseydik seçmenimiz daha ucuza meyve sebze tüketecekti.

Ekonomi yönetiminde böyle değişkenliklere uyum sağlayacak ve hızlı kararlar alacak bir kadro göremiyoruz.

Ayrıca sebze ve meyve, petrol, gıda ile tahıl ürünlerinde daha etkili denetim yapılmasını öneriyoruz.

Etkin denetim yapılmadığı takdirde tek haneli enflasyona inmek imkansızdır.

Etkin denetim yapılan bir ortamda üretici enflasyonu % 105.1 düzeyine erişemez.

 

Günün sözü;

Delilik aynı şeyi, tekrar tekrar yapıp, farklı sonuçlar beklemektir.

“A.einstein”