Köşe Yazıları

HİPERAKTİF ÖĞRENCİLERDE DERS ÇALIŞMAYI KOLAYLAŞTIRICI TAKTİKLER

HİPERAKTİF ÖĞRENCİLERDE DERS ÇALIŞMAYI KOLAYLAŞTIRICI TAKTİKLER

Enerjisini yenemeyen, kıpır kıpır, yerinde duramayan hiperaktif bir çocuğunuz ya da öğrenciniz mi var? Bir türlü masa başına oturup ders çalışamıyor mu? Siz zorlayıp oturtsanız bile hareketsiz kalamıyor ve sürekli bir şeyler mi yapıyor? Elini tutsanız kolunu oynatıyor, kolunu tutsanız, ayaklarıyla debeleniyor, bir türlü defter kitaba bakamıyor, konsantre olamıyor mu? Bu yüzden ne okulda ders dinliyor nede evde masa başında kalıyor değil mi?

Genellikle böyle bir durumla karşılaşan anne babalar çocuklarını psikolog ya da psikiyatriste götürüp ilaç tedavisine başlarlar. Fakat hiperaktivite ilaçları genellikle tedaviye dönük olmayıp belli bir saat öğrenciyi sakinleştiren ilaçlardır ve gözlemlerime göre öğrenciyi sakinleştirdiği kadar da aklının ve zekâsının çalışmasını yavaşlatan ilaçlardır. Yani bu ilaçlar bir yandan öğrenciyi durgun hale getirirken diğer taraftan da beynini durgunlaştırmaktadır. Özellikle yeni nesil soruların sorulmaya başlandığı şu süreçte bu akıl durgunluğuyla beraber öğrencimizin iyi bir yerleri kazanılması düşünülemez. Bu işin daha görünen birinci kısmıdır. İkinci kısımda ise özellikle belirtilmek istenmeyen ama hepimizin çok iyi bildiği gibi çoğu ilaçlar genellikle kimyasaldır ve belli oranlarda vücuda zararları vardır. Artı alışkanlık yapabilir… vs. Yani ilaç kullanmak bu işteki en son çare olmalıdır.

Yerinde duramayan, masa başına oturup ders çalışamayan, çocukları olan ailelere benim de tavsiyelerim vardır. İlk tavsiyem eğer mümkünse çocuklarınıza evde spor için ufak tefek aletler alıp gün boyu 15-20 dakikalık periyotlar halinde spor yaptırın ki çocuğunuzdaki bu hareketlilik genellikle enerji birikmesidir. Bu şekilde spor yaparak enerjisini harcamış olsun. Mesela sabah öğle akşam günde 3 defa şöyle 20 dakika kadar spor yapsın, yorulsun sonra sakin sakin çalışacaktır. Zaten çok hareketli çocuk çok zekidir zekâsından yerinde duramaz. Bir masa başına oturup çalışabilse göreceksiniz o potansiyelle neler yapabildiğini.

Eğer öğrencimiz spor yapmak istemiyor ya da böyle bir imkanınız yoksa size ikinci tavsiyem şu olacaktır. Size en yakın kırtasiyeye gidin iki tane hamur silgi alın. Kırtasiyeci bilir hamur silgiyi. İnternetten de bakabilirsiniz. Bunlar renk renktir ilgi çekici renk almayın lütfen ikisi de aynı renk olsun ve varsa gri olsun. Ne yapacağız bu hamur silgileri? Öğrencimiz masa başında iken bir şey okurken ya da yazı yazarken diğer elinde hamur silgi olacak ve sürekli onu tek elinde sıkacak. Hamur silgiyi asla yazı yazdığı eline almayacak. Yazı yazdığı elde mutlaka kalem olacak, kalem olmayan diğer elinde hamur silgi olacak. Onu sürekli sıkarak enerjisini atacak böylelikle dersine konsantre olacak.

Deneyin yöntemimin etkisine şaşıracaksınız. Lütfen yazımızı paylaşarak bu bilgilerin diğer ailelere de ulaşmasını sağlayınız. Bu konu ya da eğitimle ilgili takıldığınız başka sorular ya da sorunlar varsa bana iletişimden ulaşabilirsiniz…

Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere hoşça kalın…

Matematik Öğretmeni & Eğitim Danışmanı

Ömer KARAMAN

İletişim= omerkaraman2003@hotmail.com

(Eğitimdeki sorunlara tanım değil çözüm arıyorsanız Youtube Ömer Karaman kanalımızı takip ediniz)

 

 

Genç Bursaspor Ülke Gündeminde

Genç Bursaspor Ülke Gündeminde

Genç Bursasporumuzu Ümraniye spor maçından sonra sahada yeteri kadar mücadele etmedikleri için eleştirmiştik.

Ama ardı ardına öyle iki maç oynadılar ki bir anda Türkiye gündemine oturdular.

Bu sene çok iddialı olan Samsun sporu yendiler.

Ve ardından Göztepeci İzmir’de oynadıkları maçta kupadan elediler. Bu iki önemli sonuç, genç Bursasporcu bir anda ülke gündemine taşımış oldu.

Artık her maçta bir veya iki genç oyuncumuzun yıldızlaştığını görüyoruz.

İlk maçlarda golcümüz Ali Akman vitrindeydi.

Ardından Samsun spor ve Göztepe maçlarının kahramanı Batuhan Kör zirveye çıktı.

Bir kupa maçında bir süperlik takımına attığı dört gol ile hem Bursaspor tarihine geçti.

Hem de bir genç oyuncu olarak kupa maçları tarihine geçmiş oldu.

Alınan iyi sonuçlarda genç kalecimiz Atabek’in de ağırlığı olduğunu kabul etmeliyiz.

Ayrıca takımın maç yaptıkça oturduğunu görüyoruz.

Ve futbolcuların hangi mevkide daha verimli olduklarını da gözlemliyoruz.

Şimdilik hem forvette hem de defansta hava toplarında eksik kaldığımızı görüyoruz.

Ali akman pivot santrafor olarak en ileride tek kalıyor ve çok eziliyordu.

Şimdi iki ayağı ile de iyi topa vuran Batuhan devreye girdi.

Ali Akman’ın dar alandaki kıvraklığına ve fırsatçılığına da ihtiyacımız var.

Batuhan gibi iki ayağı ile ceza sahası dışından iyi topa vuran oyuncuya da ihtiyacımız var.

Bir kaç maç daha böyle gidersek en azından play of hesaplarına başlarız.

Günün Sözü

Para nasıl parayı çekerse

Başarı da başarıyı çeker

Chamfort

SU İÇSENİZ YARIYOR MU?

SU İÇSENİZ YARIYOR MU?

Çevremizde yediğime içtiğime dikkat ediyorum ancak su içsem yarıyor diyen insanlar mutlaka olmuştur, olacaktır da. Eğer siz de onlardan biriyseniz bu yazımı dikkatlice okuyun, nerde hata yaptığımızı görelim. Su içsem yarıyor durumunun esasta birkaç nedeni var:

  1. Daha önceden çok düşük kalorili ya da sadece detokstan oluşan diyetler yapmış olabilirsiniz. Organlarımızın çalışması için almamız gereken belli bir enerji miktarı var. Bu enerji kişinin yaşı, cinsiyeti, boyu ve kilosuna göre, bunların yanında vücuttaki kas miktarına göre değişiyor. Diyelim ki standart olarak bir beslenme uzmanına danışmadan 1000 kalorilik bir diyete başladınız. Vücudun çalışması için gerekli enerji (namıdeğer bazal metabozlima hızı) 1500 kalori. Ne olacak? Metabolizmanız yavaşlamaya başlayacak… Düşük kalorili diyetler hayat boyu uygulamaya uygun olmadığı için bir süre sonra diyeti bırakacaksınız. Eskiden 1500 kalori yakan vücudunuz artık 1000 kalori yakar hale gelmiştir. Bu nedenle aradaki 500 kalorilik fark eski döneminize göre size “su içsem yarıyor“ dedirtecektir.

 

  1. Düşük kas ve yüksek yağ oranları bu durumun temel sebebi olabilir. Vücuttaki kas miktarı arttıkça metabolizma hızı da artmaktadır. Sporun hemen ardından siz dinlenmeye geçseniz bile kaslarınız bir süre daha çalışmaya devam eder. Vücuttaki kas miktarının fazla olması metabolizma hızını arttıracağı için küçük kaçamaklarda bile kilo almanız sona erer. Diyet sürecinin sporla desteklenmesi ideal ağırlığa inildiğinde verilen kilonun korunması ve dengeleme aşamasında da metabolizmayı hızlandırma açısından oldukça önemlidir.

 

  1. Sütün yağı faydalıdır ancak menopoz durumu söz konusu olmadığında… Çok rica ediyorum şimdi ama ninelerimiz dedelerimiz tereyağı yiyorlardı demeyin. Çünkü kendileri her gün tarlalarda çapa sallayor, tohum ekip mahsülü biçiyordu. Bizler ne yapıyoruz? Aynı fiziksel aktivite bizlerde var mı? Ne yazık ki yok. Sütün yağını bırakın küçük kaçamaklarımızı bile telafi edemiyoruz şu sıra. Peki neden menopoz durumu özellikle? Menopoz sonrası kadınlarda hormonel değişikliklere bağlı olarak kandaki kolesterol değerlerinde artış eğilimi yaşanır. Vücut metabolizma hızı yavaşlamaya gider. Bu sebeple özellikle menopoz dönemine dikkat.

 

  1. Düzensiz ve yetersiz beslenme. Spor falan yapmıyorum ama ben sadece sebze yiyorum, ekmeği de kestim… Bu cümleler ya da benzerleri mutlaka tanıdık gelmiştir. Yediğimiz her yemeği sindirmek için belli bir miktar enerji harcıyoruz. Bu enerjiye besinlerin termik enerjisi deniyor. Bu enerji besinlerin içeriğine göre değişiklik gösteriyor. Kimini sindirmeye çalışırken daha fazla kimini sindirmeye çalışırken ise daha az enerji harcıyoruz. Bu noktada bize sindirim sürecinde en fazla enerji harcatanlar proteinler. Yani ana başlığı ile etler. Eğer beslenme planınızda yeteri kadar et yoksa bu da daha az enerji harcamanıza yol açabilir. Eğer yeterli et yemiyorsanız besinlerin termik enerjisinden mahrum kalıyor olabilirsiniz.

 

  1. Yetersiz su tüketimi. Yetersiz su tüketimi vücutta açlık hissi yaratabiliyor. Siz yemeğe yöneliyorsunuz ama aslında vücudunuzun suya ihtiyacı var. Bir süre sonra yoğun baş ağrıları geliyor. Belki de tam o anda fark ediyorsunuz gün içinde yeterli su içmediğinizi. Benim tavsiyem mutlaka kendinize ait bir şişe / büyük bardak edinin. Ayrıca günde ne kadar su içiyorsunuz mutlaka takibini yapın.

ANALİZ…

ANALİZ…

 

Acısıyla tatlısıyla bir yılı daha deviriyoruz.

 

2020 yılı için sözün “tatlı” diye tabir ettiğim kısmı pek uymasa da yine de “olanı olduğu gibi kabul etmek” felsefesiyle aradaki üç beş tatlı günü de sahiplenmek geçiyor içimden.

 

Her yıl sonu olduğu gibi bu yıl sonuna doğru ilerleyen son günlerde de yine durum analizi yapıyorum . Seneye dair…

 

Hayatım için, sevdiklerimin hayatları için, ülke adına ve son olarak dünya genelinde olup bitenler üzerine.

 

Açıkça söylemem gerekirse, bu yaşıma kadar insanoğlunun bu derece tuttuğunun elinde kaldığı bir yıl görmemiştim!

 

Olağan dışı bir yıl!

Karışıklığın içinde bir düzenin,

Sistemsizliğin içinde tuhaf bir sistemin var olduğu bir yıldı.

 

Kişisel olarak olumlu bakmayı seven biri olarak, kendi hayatımdan muzdarip olmasam da bütüne baktığımda insanlık adına oldukça zor bir yıldı.

 

Kavram kargaşalarının yaşandığı bir sürü yeniyle tanıştık mesela yıl içinde.

Bu yeniliklerin yanı sıra kimi zaman endişe duyduk, kimin zaman korku…

 

Kimi zaman çaresizlik hissi yaşarken, kimi zamansa oluruna bıraktık herşeyi!

 

2020 senesi, tüm insanlık adına tarif edilemez duygulara yol açan durumların yaşandığı bir yıl olarak tarihe geçecek.

 

İlk defa bu senenin sonunda derin analiz hesaplarına girmeden kapatacağım yılı…Zira, yıla dair olan da belli olmayan da! Hatta günahıyla sevabıyla yıl boyunca sizinle bu satırlarda buluşarak, olanı olmayanı, iyisini kötüsünü yeterince yazdığımı düşünüyorum.

 

Belki de bu sebeptendir derin analizlerin içine dalmadan, 2020 defterini usulca, sessiz sedasız kapatma isteğim.

 

Yeni senede umutlarınızın yeşermesi dileğimle.

 

Esen kalın.

İnsülin direnci nedir?

İnsülin direnci nedir?

İnsülin vücudumuzda pankreasta üretilen bir hormondur, görevi karbonhidratlı besinler tüketildiği zaman kanda dolaşan hali olan glikozu kandan hücrelere götürüp kullanılmasını sağlamaktır. İnsülin direncinde vücutta insülin üretiliyor ancak üretilen insüline karşı vücut bir direnç geliştirerek sanki insülin yokmuş gibi görerek kullanmıyor ve kandaki glikoz yağ olarak depolanıyor. Bel  çevresinde yağlanma, çok sık acıkma, az yemek yemeye rağmen kilo alma, yemekten sonra tatlı yeme isteği gibi problemler yaşanıyorsa bir hekime başvurarak kan şekeri, insülin direnci ve hemoglobin A1c dediğimiz son 3 ayın şeker ortalaması kontrol ettirilmelidir.

İnsülin direnci nasıl yenilir?

İnsülin direncinin temel nedeni yanlış beslenmeyle birlikte kilo almaktır, sağlıklı beslenip kilo verildiği zaman insülin direnci ortadan kalkacaktır.

Basit şeker içeren gıdalar tüketilmemelidir. Sofra şekeri, çay ve kahvede, reçellerde, içeceklerdeki ilave şeker, tatlı ve pastalardaki şeker basit şekerdir. Meyve suyu da bir basit şekerdir, çünkü meyve yendiği zaman lifle birlikte tüketilip bağırsakları daha geç terk etmektedir ancak suyu tüketilip posası tüketilmediğinde kan şekerini hızlı yükseltmektedir, bunun karşılığında kanda insülin miktarı artarak insülin direnci tetiklenmektedir.

Bunlar yerine sağlıklı karbonhidratlar tercih edilmelidir. Buğday, karabuğday, tam yulaf tam taneli ekmekler, sebzeler, meyveler ve süt ürünleri olabilir, tabi ki bunların da miktarlarına dikkat ederek tüketilmelidir.

Peki ara öğün tüketilmeli midir?

Eğer doğru tercihler yapılacaksa tüketilebilir, örneğin leblebi ve kuru meyve, bir bardak süt ve herhangi bir meyve gibi sağlıklı tercihler yapılabilir.

Her öğünde proteinli besinler tüketilmelidir, kan şekerini yükseltme hızı (glisemik indeks) yavaş olduğu için, şekerin aniden yükselmesine engel olur.

Her gün mutlaka egzersiz yapılmalıdır çünkü hareket etmek hücrelerin insüline olan duyarlılığını arttıracaktır ve insülin direncini geriletecektir.

Sağlıklı günler dilerim…

LGS VE AYT SINAVLARI YAKLAŞIYOR…

LGS VE AYT SINAVLARI YAKLAŞIYOR…

Eğitim çağındaki çocuklarımızın hayatını şekillendirecek en önemli sınavlar yaklaşıyor fakat çoğu öğrencimiz hâlâ işin bilincinde değil. Kimisi üşengeçlikten ders çalışmıyor, kimi ise temeli zayıf olduğundan dolayı çalışamıyor. Sınavların önemine vakıf az bir yüzdeye sahip öğrenci ise sıkı sıkıya, tabir yerinde ise gece gündüz çalışıyorlar. Bu yazıyı yazmaktaki amacım son gruptaki zaten kazanma yolundaki öğrencilere hitap etmek değildir. Asıl amacım çalışmak istediği halde temeli zayıf olan öğrencilere çeşitli tavsiyeler vermektir. İlk gruptaki üşengeç öğrenciler kendilerini zorlamalıdır. Bunun başka yolu yoktur.

Tembellik esasen bir ruhsal hastalıktır. Hem de insanlık tarihinden beri devam eden bir hastalık… Öyle ki belki de milyonlarca hastalığa çözüm bulundu hatta şimdiki çözümsüz sanılan kanser, AİDS gibi hastalıklar da mutlaka çözülür ama maalesef tembelliğe ne bir hap nede bir çare bulunmuştur. Bulunması da çok zordur. Çünkü kişinin kendi iradesi ile ilgilidir ve mutlak surette oturup çalışarak yenilebilir. Öğrencimiz 3-5 gün kendisini zorlayıp ders çalışınca beyin yavaş yavaş çalışmaya alışacaktır. (Üşengeç öğrenci masa başında kalmaya nasıl alışır hangi alıştırmaları yapmalı diye merak ederseniz Youtube da ‘ders çalışma isteği nasıl gelir? Ömer karaman’ yazarak videomuza ulaşabilirsiniz.)

Temeli zayıf olduğu için konuları kavrayamayan öğrencilerimize dönecek olursak. Bunlar acilen, en kısa zamanda matematik temel eksikliklerini gidermelidirler.

Lgs hazırlık öğrencileri temelleri zayıf ise bir an önce sırasıyla 4 işlem, işlem önceliği, üslü sayılar, kesirler, ondalık sayılar, veri analizi ve açılar konularını öğrenmelidirler… Bu şekilde temel eksiklikleri giderilmiş olur ve 8.sınıf konularını öğrenmeye başlayabilirler.

Tyt ve Ayt hazırlık öğrencileri eğer temelleri zayıf ise sırasıyla öncelikle sayı kümeleri sonra sayı basamakları, bölme bölünebilme, 4 işlem, işlem önceliği, rasyonel sayılar, üslü sayılar, köklü sayılar, açılar, üçgenler ve Ayt için özellikle fonksiyonlar, polinomlar, ikinci dereceden denklemler konuları da çok iyi şekilde öğrenilmelidir. Bunları öğrendikten sonra rahatlıkla üniversite sınavına hazırlık için matematik ve geometri çalışmaya başlayabilirler.

Matematikten temel konuları bilmeyen öğrenciler sınav konularını öğrenemezler, bazı bilgileri öğrenseler bile maalesef işlemleri düzgün yapamadıkları için soruları çözemezler. Bu nedenle sınavlara hazırlanan öğrencilerin en acil ihtiyaçları bu konuların detaylıca öğrenilmesidir.

Bununla ilgili en etkili ve en hızlı çözüm özel ders alarak çalışmaktır. Maddi imkânı yeterli olmayan öğrenciler ise mutlaka Youtube gibi bir kanaldan videoları mutlaka yazarak izleyip çalışsınlar. Sosyal medyadan ya da okuldan online ders yapıyorsanız özellikle matematik dersini yazarak çalışınız. Matematik izlemeyle öğrenilecek bir ders değildir.

Haziran ayı yaklaşmakta günler çok çabuk geçmektedir. Bir başka husus da konuların yetişmesidir. Hem konular kısa zamanda bitirilmeli hem de yeterince deneme sınavı çözülerek eksiklikler belirlenmeli ve giderilmelidir. Bunu sağlamanın tek yolu sağlam bir günlük çalışma programının yapılmasıdır. (Program konusu çok detaylı bir konu olduğu için burada yer veremeyeceğim. Siz değerli okurlarımdan talep gelirse bir başka yazımda bu konuyu açıklayıp detaylandıra biliriz…)

Liselere ve üniversitelere hazırlık yapan sevgili öğrenciler; size birkaç tavsiyem olacak lütfen bunları doğru kabul edip uyunuz…

—Masa başına oturduğunda mutlaka bir programın olsun. Plansız programsız ders çalışmayın.

—Kendinize sadece bir tek hedef koyun; konuları detaylarıyla öğrenmek. İnanın ki bu hedef sizi Türkiye şampiyonluğuna bile taşıyabilir.

—Tüm konuları tüm detaylarıyla birlikte öğrenin ve bol bol test çözün,  çözemediğiniz soruları mutlaka çözdürün.

—Her hafta bir denemeye katılın ve eksik konularınızı not alarak mutlaka konuları tekrar çalışıp öğrenin.

—İyi okulları kazanmak için günde 5-6 saat ders çalışın.

—Günlük 8 saat uyku ideal uyku süresidir fakat en az 7 saat uyuyun.

—Hoşunuza gitmeyen ya da zorlandığınız yerleri daha fazla çalışın. Unutmayın ki diğer öğrencilerde buralarda zorlanacak ve bu konuları öğrenip ilerleyenler başarıya ulaşacaktır.

Ömür boyu girdiğiniz tüm sınavlarda başarılı olmanız dileklerimle.

Matematik Öğretmeni & Eğitim Danışmanı

Ömer KARAMAN

İletişim= omerkaraman2003@hotmail.com

(Youtube, Instagram ve Facebook da Ömer Karaman yazarak eğitimle ilgili daha fazla içeriğe ulaşabilirsiniz.)

Çerkezköy’den Kalkan Tren Nereye Gitti

Çerkezköy’den Kalkan Tren Nereye Gitti

Aralık ayının ilk haftası Türkiye’nin gelecekteki yol haritası için çok önemliydi.

Avrupa Birliği ve Amerika dirsek teması içinde, Türkiye’ye ambargo koymaya çalışırken Türkiye de boş durmamıştır.

Çerkezköy’den Çin’e hareket eden 42 vagonlu tren koymak istenilen ambargoya cevap niteliğindeydi . Türkiye artık tam üyelik masalıyla 40 yıl Avrupa Birliği kapılarında beklemekten bıkmıştır.

Türkiye artık stratejik ortak masalıyla aldatılmaktan ve ithal etmeye zorlanmaktan ciddi şekilde rahatsız olmuştur.

Çerkezköyden Çine giden 42 vagon AB nin de Amerikanın da dişe dokunur bir ambargo kararı almasını engellemiştir.

Amerika bir kaç bürokratımıza ambargo koymak dışında devletimize ambargo koymaya cesaret edememiştir.

AB ise Yunanistan, Fransa ve Avusturyanın oyununa gelmemiş, kararı mart ayına ertelenmiştir. Aslında bizim yeni bir eksen arayışımız bir macera merakı değildir.

AB nin ve Amerikanın düşmanca davranışları nedeniyle bir mecburiyet olmuştur.

Amerika’nın YPG ve FETÖ terör örgütlerini sahiplenmesi Türkiye’deki itibarını bitirmiştir.

AB nin de doğu akdenizdeki tutumu ortaklık arzumuzu yok etmiştir.

Aslında yeni dünya düzeninde Türkiyenin AB ve Amerika ile stratejik ortak olmasının çok önemi kalmamıştır.

Bizim bölgemizde sevilen ve sayılan bir konumda olmamız yeterlidir.

Bölgesel güç sayılmak bizim için yeterlidir.

İşte bu özelliğimiz bizi Rusya ile ortaklığa itmiştir.

İranda gelişmelerden ders çıkarıp bu birliktelikte yer alacaktır.

Çerkezköyden kalkan ve Çine giden tren ise bize ipek yolu ticaretini ve Çin devleti ile olacak dostluğu getirecektir.

Türkiye kamuoyu bu gelişmeleri böyle okumak gerekir.

Günün Sözü

Sorgulanamayan bir  yaşam

Yaşanmaya değmez

Sokrates

ÇOCUKLARIMIZI TABLET, TELEFON VE BİLGİSAYAR BAĞIMLILIĞINDAN NASIL KURTARALIM?

ÇOCUKLARIMIZI TABLET, TELEFON VE BİLGİSAYAR BAĞIMLILIĞINDAN NASIL KURTARALIM?

Öncelikle pandemi sürecinden dolayı hepimize geçmiş olsun. Gerçekten de çok zor bir süreçten geçmekteyiz. İnşallah kısa sürede atlatırız. Pandemi bir yandan ölümlere sebep olurken bir yandan da çoğu öğrencinin eğitim hayatının bitmesine sebep oldu maalesef. Özellikle gün boyu dışarı çıkamayan ve online dersler için tablet, telefon ile daha fazla içli dışlı olan öğrenciler ister istemez artık oyun ve sosyal medya bağımlısı oldular. Oyunlarda yapılan hamleler ve hareketler çok hızlıdır ve oyunlar çok eğlencelidir. Öğrenci oyundan kalkıp masa başına geçtiğinde, derslerde aynı hızı ve eğlenceyi göremediğinde hem eğitimden soğuyor hem de ilgisini çekmediği için dikkat eksikliği yaşamaktadır. Bu da çoğunlukla eğitim hayatını zayıflatmakta ve öğrencilerin konuları güzelce öğrenip iyi okulları kazanmasına engel olmaktadır. Yani bir nevi öğrencinin eğitim hayatı bitmektedir.

Peki, ne yapmalı? Nasıl hareket etmeliyiz? Bu bağımlılıktan öğrencileri kurtarabilir miyiz? Ya da etkilerini en aza nasıl indirebiliriz?

Telefon, tablet ve bilgisayar alışkanlığı bir bağımlılık olduğu için anne-babanın cihazlara el koyup yasaklaması maalesef sonuç vermemekte öğrenci daha fazla bağlanmaktadır. Çözüm bulmak için sorunun ana kaynağına inmeliyiz. Nedir sorunun ana kaynağı? Öğrenci neden oyun oynamakta ya da internette vakit geçirmektedir. Kabaca değerlendirirsek iki tane ana neden vardır. Birinci neden keyif alması yani eğlenmesidir. İkinci neden ise alışkanlık haline gelmiş olmasıdır. Demek ki biz çocuklarımıza keyif alacakları, hoşlarına gidecek ve her gün yapmak isteyecekleri alışkanlıklar kazandırmalıyız.

Size çocuğunuzu bağımlılıktan kurtarmanız için bir teklifim olacak. Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre bilgisayar veya telefon oyunları dediğimiz internet tabanlı oyunlar günde 2 saati geçmediği sürece zararlı değilmiş. Hatta oyun oynamak 2 saati aşmadığı müddetçe beynin ve zekânın gelişmesine faydalı oluyormuş. Bizim anne, baba ve öğretmen olarak tek yapmamız gereken çocuklarımız en fazla 2 saat oyun oynamalarını ya da sosyal medyada takılmalarını sağlamaktır. Bunu düzenlemenin tek yolu oyun oynamayı ya da teknolojik aletleri günde belli saatlerde izne bağlamaktır. Benim tavsiyem ve öğrencilerimde çok olumlu sonuçlar aldığım yöntemi açıklayayım.

Öncelikle 2 saati tek seferde kullandırmıyoruz. Oyun ve sosyal medya iznini 1 saat, 1 saat şeklinde 2 ye ayırıyoruz. İlk 1 saatlik hakkını gün içinde veriyoruz yani sabahtan akşama kadar EBA online dersler vs. planına göre arada bir zaman olmalı. Ama ne 1 saatten az olmalı nede çok olmalı. İkinci 1 saat ise öğrencimizin gece yatmadan önceki son bir saatidir. Örneğin gece 23.00’de yatağa giren bir öğrenci ise tablet, bilgisayar veya telefonu 22.00 gibi vermelisiniz.

Neden yatmadan önceki son bir saat veriyoruz. Kullanım hakkı bitince ümidini kessin ve yatağına gidip uyusun. Zaten uyku saati de gelmiştir. Oynamak için çokta ısrarcı olamaz o saatte, fakat akşamın erken saatleri kullandırırsanız tekrar canı çekecek ve sizi rahatsız edip oyun oynamaya çalışacaktır. Bu kullanım saatleri dışında kesinlikle tablet bilgisayar ve cep telefonu anne ya da babada olmalıdır. (Bilgisayarın kablosu sökülüp alınabilir)

Bu sistemin tam oturması belki 1-2 haftanızı alabilir ama neticede öğrencimiz hem tablet, telefon ve bilgisayarı 2 saatten fazla kullanmadığı için faydasını görür ve zekâsı açılır. Hem de gün boyu ful oyun yerine sadece 2 saat zamanı gideceği için kalan vakitte derslerini çalışıp okul başarısını artırır. Böylece bir taşla iki kuş birden vurmuş oluruz.

Saygıdeğer anne babalar bu oyun hastalığı neredeyse tüm Türkiye’de tüm öğrencilerin en büyük eğitim sorunudur. Bu nedenle lütfen bu tekniğimizi kullanarak bu beladan çocuklarımızı kurtarıp avantaja çevirelim. Tekrar ediyorum tablet, telefon ve bilgisayar günde toplam 2 saat kullandırılacak ilk 1 saat online ders yada öğrencinin gün içi çalışma programına göre istenilen saatte fakat bölünmeden ve aşmadan tam 1 saat olarak verilmeli. Son 1 saat ise yine bölünüp aşma olmadan öğrencimizin yatışından 1 saat önce olmalı. Öğrencimiz uykusu gelmiş ve ümidi kesilmiş halde yatağa geçip uyumalıdır.

Lütfen bu yazıyı tüm grup ve kişilerinizle paylaşın emin olunuz ki eğitim çağında çocuğu olan tüm tanıdıklarınız bu konuda çare aramaktalar. İnşallah bu yöntemim sizlere de onlara da faydalı olur.

Oyun ve sosyal medyanın zararlı durumlarını faydalı hale getirebilmeniz ve artık çocuklarınızın kendilerini oyuna değil derse verebilmeleri ümidiyle. Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere hoşça kalın…

Matematik Öğretmeni & Eğitim Danışmanı

Ömer KARAMAN

İletişim= omerkaraman2003@hotmail.com

(Youtube, Instagram ve Facebook da Ömer Karaman hesaplarımızı takip ediniz.)

 

TÜRK’ÜN TÜRK EDEBİYATI  VE ŞİİR’İM

TÜRK’ÜN TÜRK EDEBİYATI  VE ŞİİR’İM

Milletin ismi Türk’tür edebiyatına, Türk edebiyatı denilir. Bazı kendini bilmez zihniyetler bilinçleriyle karışık tartışmalar geliştirilerek oyun içinde oyunlarla ısrarla. Türkçenin edebiyatı diyerek edebiyatımızı anlamını manasızlaştırmak isterler. Bu iddiaları yapan zihniyetler bilmelerine rağmen. Türk Dil Kurumu hâlen Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü­’nün. Türk dili, Türk edebiyatı, Türk lehçe ve şivelerinde birçok esere ve belgeler var, araştırsınlar, yanlış zihniyetlerinden vaz geçsinler ve sanal ortamda pehlivanlık yaparak türkün edebiyatını hor görerek gençliğimizi zehirlemesinler.

“Türk ne? Türkçe ne? Türkçülük ne?” sorularının cevabını “Türkçülük ne?” sorusunun cevabını Ahmet Bican Ercilasun Hoca’dan ve birçok edebiyatçı, tarihçi araştırmacı doğa-yen bilge insanlarımızın eserlerinden okusunlar :”Türkçülük, Türk milletini yükseltme ülküsünün adıdır. Türk, milletini, yükseltmek ve büyük bir çoğunluğun, Türk soyundan gelen, Türk dilinin kollarından birini konuşan tarihin belirli dönemlerini Türk adıyla ve ortak olarak yaşayan tarihî veya Türk vatanlarından birinde doğup büyüyen, özü Türk olan bir kültürü paylaşan insanların oluşturduğu sosyolojik topluluklardır.

Bu tarifler içinde ortak olan beş unsur vardır: Soy, dil, tarih, vatan, kültür. Bu ortak unsurların tamamı veya bir kısmı, hatta bazen sadece birisi, bir insanı Türk yapar. Önemli olan insanın kendisini, ortak unsurlardan dolayı, Türk kabul etmesidir. Elbette ortak unsurlar arttıkça insanların kendini bir milletten kabul etme ihtimali artar. Ancak sadece bir ortaklığa dayanarak kendini Türk kabul eden hiçbir kimseyi de, Türklüğün dışında kabul etme hakkına sahip olunmaz.

Türkçülük, Azerbaycan-Ermenistan savaşından sonra “Turan” kavramı tekrar gündemde “Turan” idealini evvelden beri önemli ve bugünün dünyasında dehada önem kazanmıştır. Turancılığa karşı çıkanların kiminin, Türklüğe alerjisi ve haçlı zihniyetleri, kimi ise, eski Sovyet ve Çin yayılmacılığının uşaklığından hâlâ kurtaramamış olmaları, bazıları İslam adı altında fitne içinde olanalar. Turancılık kendilerince “ırkçılık, gericilik” görürler. Bütün Türklerin birbiriyle barışık olmasının, birbiriyle dayanışmasının adı olmasını kabullenmezler. Turan birliği kime dokunuyorsa, karşı çıkanlar ve onların uşaklarıdır! Ahmet Bican Hoca, Kazakistan’ın lideri Nursultan Nazarbayev’den şu sözleri aktarıyor: Ne mutlu Türklere, büyük bir tarihleri var! Fakat aynı zamanda ne acı! Bugün paramparça olmuşlar. Üstelik kardeşlerinin bir kısmı da yaban pençeleri altında, işkenceler altında. Bir bölümü de Türklüğü unutup gitmişler.

Yenidünya düzeninde küresel güç efendilerinin emirleriyle tek din adı altında oluşumlar hızla yayılması ve ülkemizde birinci hedefler dahilinde olup. Türk varlığını edebiyat ve kültür değerlerine inkârcı zihniyetlere hizmet etmekle meşguller. Sonuç olarak dört bin yıllık bir tarih ve kültürünü ileli ebet varlığı hep devam edecektir… “Turan birliği yükselişinden”. “Ne mutlu Türküm diye her daim denilecektir”.

BU EZANLAR SUSMAYACAKTIR

Vatan sevenler elde kelepçe

Finoları dolaşır her yerde

Hainler baş oldu düzende

Yiğitler horda dağılmış halde.

*

Ey türkün evladı sen safsın

Gönlün açarak aldanma sakın

Mertsin özünde olmaz yalanın

Düşme oyununa kahpe düzenin

*

Türkün adı yüce bir addır

Elinde rehber kur-an kelamdır

Sevda kılavuzu peygamberidir

Türk İslam ülküsü yaşayacaktır.

*

İnanç sabırla sığın Allah’a

Güç verir kollar yollarda

Zalime korku mazluma yarla

İleli ebet vatan yaşayacaktır.

*

Mehmet der maksadım haktır

Vatan olmazsa haller yamandır

Bayrak dalgalansın namusum ardır

Bu ezanlar minarelerden susmayacaktır.

Y.T:28/06/ 2018

Hazreti  Mevlana’yı Anıyoruz

Hazreti  Mevlana’yı Anıyoruz

Her sene 7-17 Aralık günleri arasında Mevlana haftasını kutluyoruz.

İslam dininin merkezine vicdanı liyakati ve adaleti yerleştirdiği için H.Z. Mevlanayı bu gün daha çok arıyoruz.

Yaklaşık 700 yıl önce ” Kalbini yıkayıp arıtmamışsan habire abdest alıp namaz kılmaktan fayda bekleme ” şeklindeki tespitini bu gün çok daha iyi anlıyoruz.

Kısacası, islam dinini yaşamak için ve yüce ahlaka ulaşmak için sadece büyük camiler yapmak ve namaz kılmak yetmez.

Hakkın, hukukuk, dayanışmanın, hoşgörünün ve şeffaflığın ön plana çıkarılması şarttır.

Tabi eşitliği de vitrine koyulması gerekir.

Hazreti Peygamberimiz  de veda hutbesinde bu şartlara uymuştur.

Veda ederken” Ey müslümanlar yerine ey insanlar diyerek” hitap etmiştir.

Yaşadığımız çağda islam dininin özünü anlamadığımızı söylemeliyiz.

Kutsal kitapta bir kişiyi öldüren bütün insanlığı öldürmüş sayılır derken bu gün iki islam ülkesi mensuplarının acımasızca birbirlerini öldürdüklerini görüyoruz.

Ve herkesin suçu bir başkasına attığını gözlemliyoruz.

Aslında suçlu biziz, hepimiziz. Bakın H.z  Mevlana suçluyu nasıl bulmuş.

” Ey yiğit yazgıya bulma bahane, yükleme kendi suçunu başkasına, suçunu gör.

Dön etrafında kendinin kendindendir.”  Eğer suçluyu aramaya çıkarsak okların bize döndüğünü görürüz.

Yazımıza başlarken H.z. Mevlananın temiz kalp ve vicdan konusundaki vurgusuna değinmiştik. Aslında bu günlerde islam dinini yaaşrken dinin gerçek direğinin vicdan adalet ve liyakat olduğunu görüyoruz.

Kıldığımız namaz ve yaptığımız ibadet bizim Allah’a karşı olan sorumluluğumuzdur.

Yani Yüce Allah ile kul arasındaki bir konudur.

Ama vicdanlı olmamız liyakatli davranmamız ve adaletli duruşumuz tüm insanları ve tüm insanlığı ilgilendirmektedir.

Yüce Allahımıza canı gönülden bir şükrümüz bile yeter.

Onun bizden istediği birbirimize vicdanlı ve adaletli davranmamızdır.

Mevlana bu noktayı 700 yıl önce anlamıştır ve  temiz kalplere ve vicdanlara vurgu yapmıştır.

Keşke bu günlerde yaşasaymış.

Günün Sözü

İnsanları hep yargılarsan

Onları sevmeye zaman kalmaz

Tapınak Yazısı