Köşe Yazıları

Genç Bursaspor Ülkenin Gündeminde

Genç Bursaspor Ülkenin Gündeminde

Genç Bursaspor bana göre en zor deplasman maçını kazandı.

Agresif futbol oynayan Keçiörengücü tüm takımlara ters geliyordu.

Üstelik suni çim ile döşenmiş sahada sakatlanmadan dönmek muzcizeydi.

Bursasporun puan cetvelinde dokuzuncu sırada olmasına bakmayın.

Genç Bursaspor attığı 31 gol ile en çok gol atan ikinci takım oldu.

Aslında Bursasporun transfer tahtası açmasına da gerek yoktur.

Sadece takımdaki yıldız adaylarını takımda tutması yeterlidir.

Cezasız haftalarda oyuna sonradan giren Özer Hurmacının bile Bursapora yapmış olduğu katkı tartışılır. Bu sıra devre arasındayız.

Maçlar başlar başlamaz bize göre iki önemli final maçına çıkacağız.

Türkiye kupasında şanımıza düşen Antaşyasporu elemeliyiz.

Fenerbahçeden ve çok eskilerde Gençlerbirliğinden tanıdığımız Ersun Yanalın planlarını bozmalıyız.

Bu maçta genç Bursaspor kadar Mustafa Er hocaya da büyük iş düşecektir. Ersun Yanalın taktik faullerini iyi biliriz.

Bu taktik faullerden sonra yaptırdığı kontra atakları da hiç unutmadık.

Süper Ligde düşme hattına yakın konumda olan ANtalyaspor Türkiye kupasında da çeyrek finallere çıkmak isteyecektir.

Antalyaspor kupa maçı Bursaspor için çok önemli hale gelmiştir.

İkinci devrenin ilk maçı da Adanademir spor oynanacaktır.

İlk yarının ilk maçında Adana Demirspora Bursada yenildiğimizi hatırlamalıyız.

Bu maçın rövanşınu da Adana’da almalıyız.

Genç Bursasporumuza güveniyoruz.

Günün Sözü

Hile oyunu kazandırsa da

Kaderi değiştiremez.

ÖĞRENME VE HAFIZAYA ALMA

ÖĞRENME VE HAFIZAYA ALMA

Ders çalışma işi bilginin öğrenilip hafızaya alınması işlemidir aslında. Burada öğrenme konusu aslında çok karmaşık bir şeydir. Çoğu öğrenci öğrenip öğrenemediğini ölçemeyebilir. Konuyu ne kadar öğrendi? Hangi seviyede öğrendi? Yeterli mi? Çoğu soruya tatmin edici cevap vermek zordur.

Beynimizin mükemmel fakat mükemmel olduğu kadar da karmaşık bir yapısı vardır. Konuyu tam mı öğrendik? Yarım yamalak mı öğrendik? Diye düşünmek yerine en güzeli o konuyla ilgili testler çözüp doğru yanlış oranına bakılmalıdır.

Bana göre öğrencimizin ilerde gireceği sınavın zorluğuna göre ortalama zorlukta bir testten %85 ve üzerinde doğru soru çözebilen bir öğrenci konuyu ana hatlarıyla ve sınav için yeterli olacak şekilde öğrenmiştir. Kalan %15’lik kısmı test çözerek ve deneme sınavlarına girerek eksikliklerini tamamlamalıdır.

Öğrenme işi görsel olabileceği gibi işitsel ya da her ikisi şeklinde de olabilir. Ders konularının iyi öğrenilmesi için bazı kurallar vardır.

-İyi bir dinleyici olmalıdır.

-İyi bir izleyici olmalıdır

-Dinlerken ve izlerken aklını tamamen o konuya vermeli, çok iyi odaklanmalıdır.

-Göz ve kulak sağlığımız yerinde olmalıdır. Çok net olarak duymalı ve görmeliyiz.

-Öğretmenimiz konuyu anlatırken hayaller kurmamalıyız. Tüm dikkatimizle dinlemeli ve hocamızın anlattıklarını kafamızda canlandırmalı o konunun dünyasında gezinmeliyiz. (Zaten bir çalışma yaparken ya da bir kişiyi dinlerken kurulan hayaller genelde hiçbir şeye fayda sağlamaz. Örneğin size bu satırları yazarken tatil planı yapmam yada akşam yemeğini düşünmem gereksiz boş bir iştir. Bana hiçbir getirisi olmayacağı gibi kafamı dağıtıp verimimi de düşürür. Tatil zamanı tatil yemek zamanı yemek çalışma zamanı çalışılan konu düşünülmelidir.)

-Öğretmenimizi dinlerken dikkat kesilmeli az da olsa gergin şekilde oturmalıyız. Özellikle online dersleri çok rahat şekilde oturarak dinleyen öğrenciler verim alamamaktadırlar. Ders çalışma esnasında oturuşun bir kuralı vardır. Bu kural hem sağlık hem de verim açısından önemlidir. Şöyle ki, bacaklarla gövde arası 90 derece olacak şekilde gergin bir biçimde oturulmalıdır. Açı 90 dereden ne kadar azalırsa ya da ne kadar artarsa verimde o derece düşmektedir.

Bir konuyu detaylarıyla beraber öğrendikten sonra hafızamıza da almamız gerekir. Hatta şöyle diyelim hafıza otomatik çalışır hafızaya almak için ekstra çaba harcamamıza gerek yoktur. Fakat hafızamızın da kuvvetli olması gerekir. Hafızayı kuvvetlendirme ile ilgili videolarımıza Youtube da ‘hafıza kuvvetlendirme ömer karaman’ yazarak ulaşabilir yada aşağıdaki videomuzu izleyebilirsiniz.

 

 

 

Tüm konuları detaylarıyla öğrenip güçlü bir hafızaya sahip olmanız dileklerimle,

Eğitimle ilgili soru veya sorunlarınız için lütfen mail atınız…

 

Matematik Öğretmeni & Eğitim Danışmanı

Ömer KARAMAN

İletişim= omerkaraman2003@hotmail.com

 

 

 

YARIM YAMALAK!

YARIM YAMALAK!

 

İnsanoğlu açısından hezimetle sonuçlanan bir yılı geride bıraktık.

2021’i çok şen bir halde karşılayamamak da bir önceki seneyi hezimetle kapattığımızdan olsa gerek.

İstediğimiz kadar duygularımızı coşkulu tutmaya çalışsak da ve dahası birbirimize umut pompalamaya çalışsak da bunda ne kadar başarılı olduğumuz konusunda çok emin değilim açıkçası.

Üstelik herkesin yüzüne yapışmış olan yılgınlık ifadesi hakimken! Hatta çoğu kimse umutlarından ve hayallerinden çoktan vazgeçmiş bile!

“Yeni seneye yeni umutlarla girilir” söylemi bile tavan arasında sakladığımız ve sadece birkaç kelimeden oluşan alelade cümle kıvamında kaldı!

Çoğumuzun içinde bir yerlere gitme isteği var. Biraz nefes alabilme isteği. Bulunduğu durumdan ve konumdan ve hatta yaşadığı hayattan hoşnutsuzluk halleri var.

Ve işin kötüsü bu kez neyi, nasıl değiştireceğimizi bilemez haldeyiz. Çünkü olayların gidişatı bizim elimizde olmaktan çok öte. Pek çok şeyi kendi irademizle değiştiremeyecek kadar güçsüzüz.

Bireysel hayatlarımızla ilgili yapmak istediğimiz pek çok şeyi pandemi illetinden dolayı yapamıyor olmanın üzerimize sinmişliği var!

Çoğumuz, “aman boş ver ne olursa olur” gamsızlığında yaşamak istesek de en gamsız olanlarımız bile bu oyunu ancak birkaç gün sürdürebiliyor. Zira, koşullar ve gerçek yaşam bu duygunun uzun süreli olarak belleklerimizde kalmasına bile izin vermiyor.

Hal böyle olunca, pandemili yaşam her geçen gün biraz daha ömür enerjimizden birşeyler götürüyor.

Diyeceksiniz ki bütün suç pandemide mi? Elbette değil. Uzun zamandır ülkede yaşanan dar boğaz, karmaşıklık ve bunların getirdiği ani ekonomik dalgalanmaların yarattığı yoksunluk ve yoksulluk hissi pandeminin bizlerde yarattığı depresyonu daha da sağlamlaştırdı.

Yani sizin anlayacağınız pandemi tuzu biberi oldu!

Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını bilenlerdenim. Bunun olmasını her ne kadar istesem de eskiye dönüş yapamayacağımızın farkındayım.

En basitinden bir örnek vermem gerekirse; geçenlerde çıktığım yürüyüşte benimle eş zamanda yürüyüşe çıkan bir anne ve çocuğunun yanında kısa bir merhaba için durduğumda, çocuk arabasındaki iki-iki buçuk yaşındaki çocuğun maskeme olan bakışını asla unutmayacağım!

Defalarca, gözlerini dikerek bir maskeme bir de gözlerime uzun uzun ve bomboş baktığını da unutmayacağım!

Normal şartlarda bir çocukla karşılaştığımda mutlak suretle ona bir gülümse atar ve şayet tanıdığım birinin çocuğu ise, dokunarak ona sevgimi gösterirdim. Ve karşılığında aldığım muhteşem gülümsemesi ile birlikte verdiği mutluluk pozu beni benden alır götürürdü.

Pandemi bize, bir çocuktan alabileceğimiz sımsıcak, katıksız ve dünyanın tek sahici sevgisi olan çocuk saflığı sevgisini bile çok gördü!

Bu duyguyu yaşamaktan da mahrum kaldık!

Hele ki ben gibi sevgi ile beslenen insansanız bunun ne demek olduğunu daha iyi anlarsınız.

Ne benim gülümsemem etkiledi çocuğu ne de söylediğim tatlı sözlerim. Nasıl etkilensin ki? Yüzümü gözlerime kadar kaplayan bir maske ile neyi görüp de etkilenebilir ve sevgiyi tadabilirdi ki? Keza ağzımın içinde gevelenen ve maskeden dolayı uğultulu bir şekilde çıkan ses karmaşasına nasıl bir karşılık vermesini bekleyebilirdim ki?

Bizler neyse neydik de yeni yetişecek olan nesilin normalin bu olduğunu düşünerek yaşamda yer bulmaya çalışmaları çok üzücü.

Ve yaşadığım bu durumdan dolayı hissettiğim üzüntüyü paylaşmak için çocuk sahibi olan birkaç arkadaşımla yaptığım konuşmada söylemleri hep aynı oldu; çocuklarımız gergin, agresif, hırçın, huzursuz ve asabi…Ve hepsi de çocuklarının pandemiden sonra bu şekilde huy değiştirdiğini söylüyor.

Yeni senede pandeminin bir an önce bitmesi ilk, vatandaşın refah içinde yaşaması için gerekli adımların atılması ise ikinci dileğim.

Esen kalın.

D Vitamini Hakkında Her Şey

D Vitamini Hakkında Her Şey

Ülkemizde D vitamini eksikliği yaygın olarak görülmektedir. Yapılan çalışmalara göre kadınlarda D vitamini eksikliği erkeklerden daha fazla görülmektedir.

D vitamini yağda çözünen bir vitamindir. Vücuda yeterince yağ alınmadığı zaman emiliminde sorunlar oluşabilir. D vitamininin en önemli görevi erişkinlerde kemiğin yeniden yapımı ve mineralizasyonu için kalsiyum fosfor emiliminin düzenlemesi ve bağışıklık sistemini destekleyerek bazı hastalıklara karşı koruyucu etki göstermesidir. Çocuklarda ise normal büyüme, kemik ve dişlerin gelişimi için oldukça önemli bir vitamindir.  D vitamini eksikliğinde sık sık hastalanma, yetişkinlerde bel ağrısı, çocuklarda raşitizm, yaşlılarda kaslarda ağrılar ve hareket kısıtlılığı görülebilir.

D vitamininin %90 ını güneş ile vücudumuz sentezlerken %10 luk kısım besinlerle karşılanıyor. Peki hangi besinlerden D vitamini alınabilir? Uskumru, somon balığı, yumurta sarısı, süt, yulaf, brokoliden D vitamini karşılanabilir.

‘Herşeyi yapıyorum ancak bir türlü kilo veremiyorum’ diyorsanız D vitamini seviyelerinize baktırmanız gereklidir. Yapılan bir çalışmada obez kadınlara 12 hafta boyunca D vitamini takviyesi verilmiş,  sonucunda ise D vitamini seviyelerinin artmasıyla vücut yağlarının azaldığına ulaşılmıştır. D vitamini eksikliği varsa yeteri kadar güneşlenmeye dikkat edilmelidir, eğer yetersizse doktor kontolünde takviye alınmalıdır. Kıyafetliyken veya camın arkasından vitaminin emilimi gerçekleşmemektedir bu yüzden güneşe direkt maruz kalınmalıdır ancak zararlı ışınlardan korunmak için 11:00-16:00 saatlerinde güneşten kaçınılmalıdır.

İYİ BİR LİSE NEDEN ÖNEMLİ?

İYİ BİR LİSE NEDEN ÖNEMLİ?

İyi bir lise = İyi bir üniversite denilir hep duymuşsunuzdur. Gerçekten de öyle. Lgs hazırlık öğrencilerimizin çoğu durumun farkında değil ama durum çok kritik aslında. Maalesef ülkemiz gelişmekte olan yani henüz gelişememiş bir ülkedir. Hal böyle olunca ekonomiden sağlığa, tarımdan sanayiye her alanda büyük zorluklarla yaşamak zorunda kalıyoruz. Bu alanlardan biri de maalesef eğitim.

Şu anda Lgs hazırlık öğrencilerim eğitim hayatında, lisede ve üniversitede ne tarz sıkıntılarla karşılaşacaklarını bilmiyorlar. Eğer Lgs ye hazırlanan 8.sınıf öğrencimiz iyi bir liseyi kazanamaz ise ne sıkıntılar yaşar? Kaliteli bir lisede okumayan öğrenci hangi sorunlarla uğraşmak zorundadır? Gelin tek tek göz atalım.

-Kaliteli lise dediğimiz çoğu Anadolu Lisesi ya da Fen Lisesi köklü liselerdir. Onlarca yıldır eğitim veriyordur. Dolayısıyla öğretmenleri tecrübeli ve sistemleri oturmuştur. Sizi üniversiteye nasıl hazırlayacaklarını bilirler.

Sıradan liselerde ise böyle bir imkânınız yoktur. Öğretmeniniz yeni mezunda olabilir emekliliği gelmiş biri de olabilir. Üniversite giriş sınavına nasıl hazırlık yapacağınızı kendiniz planlamazsanız sonradan sıkıntıya düşebilirsiniz.

-Kaliteli liselerde kendini yetiştirmiş geliştirmiş öğretmenler vardır. Çünkü meraklı ve bilgili bir öğrenci topluluğu tabir yerinde ise öğretmene kök söktürmektedir. Onlarca farklı kaynaktan çözemedikleri bir sürü detaylı soruyu öğretmenlerine çözdürerek onlarında sınav heyecanını tatlı tutarlar. Buralarda ders çalışmayan öğretmen barınamaz.

Klasik liselerde ise çalışkan öğretmen bulmanız çok zordur. Çünkü çalışmayan düşük puanlı öğrenciler arasında o tarz öğretmenlerde şevklerini zamanla yitirirler. Ne güzel demiş atalarımız. Üzüm üzüme baka baka kararır.

-Kaliteli liselerde dersler konular en ağır ve detaylı şekilde işlendiğinden dolayı az bir gayret veya ufak bir tekrar çalışması ile öğrencimiz belki de iyi bir üniversitenin ortalama bir bölümünü rahatlıkla kazanabilir.

Sıradan liselerde ise konular genellikle en temel ve basit giriş bilgileri ile işlenir, Dolayısıyla eğer iyi bir üniversite kazanma hayaliniz var ise ya akşam okul dönüşü o günkü tüm konuları tekrar detaylarıyla çalışmalı ve çok sayıda soru çözmelisiniz. Tek başınıza konu öğrenmek ne kadar da zordur bir bilseniz. Yani okuldan üzerinize çok büyük yükler kalır. Ya da hayalleriniz hayal olur.

-Kaliteli bir lise demek kaliteli üniversite demektir. Etiket demektir. Etiket demek günümüz iş dünyasında anahtar demektir. Etiket çoğu kapıyı açan bir anahtardır. Özelikle köklü ve ekonomiye damga vurmuş firmalar artık hangi üniversite mezunlarını işe alacaklarını açıklamakta ve sıradan üniversitelerden mezun olanların başvuruları dahi kabul edilmemektedir.

Sıradan liselerin etiketi yoktur. Adını kimse bilmez. Benim okuduğum lisenin adı değişmiş. Kabataş Lisesi yüz yıldır Kabataş Lisesi adıyla hizmet veriyor. Yani sıradan lisenin bırakın etiketini bazen adı bile silinip gidiyor.

Liste daha da uzatılabilir. Geleceğinizi daha sağlam inşa etmek adına gelin Lgs hazırlık sürecinde sıkı bir çalışma yapıp, kendinize kaliteli bir lisede yer edinin. Yoksa çok sıkıntıya düşeceğiniz belli. Ben lisede de sıkıntıya düşmem sıradan bir üniversiteyi kazanırım diyorsan; şunu bil ki sürekli kaçıp ertelediğin o çalışmamanın sıkıntısı seni hayatta karşılayacak. Hem de çok yükseklerden hızla gelen dev bir çığ gibi. Yıkıp geçecek hayallerini.

Lgs ye nasıl verimli bir şekilde çalışıp en iyi liseleri kazana bilirsin? Bir kaç tane Lgs Türkiye şampiyonunu yetiştirmiş bir öğretmen olarak sana tavsiyem internete gir. Youtube da ‘Lgs hazırlık Ömer Karaman’ diye yaz. Karşına onlarca videom çıkacak. Başlıklara göre ilerleyebilirsin. Lgs hazırlık temel eksikliği konu anlatımlarından, Lgs de ful yapmanın yollarına kadar hiçbir bilgimi gizlemeden orada anlattım. Zaten bilgisini gizleyen zamanla cahil kalır.

Sıkı sıkıya çalışıp iyi bir liseyi kazanmanız dileklerimle, hoş çakalın..

 

 

 

Eğitimle ilgili soru veya sorunlarınız için lütfen mail atınız…

 

Matematik Öğretmeni & Eğitim Danışmanı

Ömer KARAMAN

İletişim= omerkaraman2003@hotmail.com

(Sınavlarda üstün başarı için, mutlaka Youtube Ömer Karaman kanalımızı takip ediniz)

 

“KALİTE KARAKTERLİLER BAŞA KARAKTERSİZLER DIŞA VE ŞİİR’İM”

“KALİTE KARAKTERLİLER BAŞA KARAKTERSİZLER DIŞA VE ŞİİR’İM”

Bu ülkede yıllardır okul sayılarına bakıyoruz. Şu kadar ilkokul var, şu kadar lise açıldı, şu kadar üniversite kuruldu. Şu kadar mühendis, şu kadar doktor, şu kadar avukat, öğretim üyesi var. Elbette sayıların aratmasının önemi var. Ne kadar okul, ne kadar okumuş insan olursa o kadar iyi. Ama bir de kalite var olması gerekir. Yedi yaşında köyündeki evinden çıkıp okula gitmeye başlamış, 15-18 yıl okumuş, üniversite diploması almış ne kadar çok gencecik insanımız var. Ancak bu kadar yıllık eğitimde o insanlarımızın birçoğunda kaliteden değişiklik meydana getirmemiş ise çok düşünmek gerekir.

Bu gibi eğitimli insanlara bir yandan belli seviyede bir genel kültür kazandırmalı, bir yandan da onları medenî hâle getirilmeli; giyim kuşamlarında, konuşmalarında, davranışlarında bir fark oluşturulmalıdır. Edinilen bilgi ve kültür insanların görünüşlerine, davranışlarına, konuşmalarına yansımalı; onları çevrelerinde saygı, sevgi uyandıran kişiler hâline getirmeli. Böyle köklü bir eğitim verilerek sağlanmalıdır. Bu acıdan bakılınca sonuç olarak ülkenin sosyal hayatına, iş ve ticaret hayatına, özellikle siyaset hayatına ve benzeri konularına yansır. En çok da siyaset hayatında görünürlük yaratır. Siyasilerde, yöneticilerde, bürokratlarda belli bir kalite görmek isteyen ülke insanlarına güveni artırır ve çok sevindirir.

 

Kalitesizlikten yakınanların tutumları kendilerinde görmezler. Hem kalitesizlikten yakınırlar, hem de özel sohbetlerde filanın veya falanın ne kadar seviyesiz olduğunu söylerler, onlara karşı tepki ortaya koyarlar kendilerini düzeltmezler. Tepki koymak bir yana en küçük iltifatta onların yanında yer alırlar. Bir makam veya mevki teklif edildiği zaman hemen kabul ederler ve birileri o makamdan sizi aldım dediklerinde kabullenmezler; hiçbir şeye ciddi tepki göstermezler. Bir davet, bir ödül söz konusu olduğu zaman koşarak giderler; sormazlar kendilerine ben bu kaliteyle bir arada olamam. demezler. Bu durumda kendileri de kalitesizliğe ortak olurlar.

 

Kalite kavramının yanına bir de karakter kavramı ortaya çıkıyor. Hiçbir makama, mevkie, çıkara aldırış etmeyen, onları elinin tersiyle iten, kudret sahiplerinden korkmayan karakterli insanlara ihtiyaç var. Ülkemizdeki kaliteli insanların sayısı hiç de az değil. Onların hepsi dik durmayı becerebilse eminim ki; kudret sahipleri de şöyle bir düşünmek ihtiyacı duyarlar ve kalitesiz davranış ve konuşmalarından vazgeçerler.

 

Önemli olan, kaliteli insanların onlara yanaşmamaları, mümkün olduğu kadar onları yalnızlaştırmalarıdır. Kalitesizliği, halkçılık gibi takdim ediliyor. Külhanbeyi gibi davranmak, köylü gibi konuşmak, benzer hareketleri halkçılıkmış gibi gösterilse de aksi tutum ve davranışlar da halka tepeden bakmak olarak yorumlanıyor. Kalitesizliğin halkçılıkla hiçbir ilgisi yoktur. Bizim köylümüz de işçimiz de esnafımız da okumuş insanların hâl ve hareketlerinde, konuşmalarında farklılık olmasını ister; okumuşluğun onlarda bir değişiklik yaratmış olduğunu görmek ister. Hem kaliteli olmak, hem de köylüyle, esnafla, işçiyle kaynaşmak mümkündür. İdeal olan da budur. Esasen karakteri sağlam ve kaliteli olan insanlar tevazu sahibi olurlar ve hiç kimseye tepeden bakmazlar.

 

Bu kaliteli insanların ve karakterlilerin çoğalması eğitimin yükselmesi ile vatanının insanına öncü rehber olarak; liyakat ta insan gücü çoğalır ülke geleceği her alanda gelişir ve güçlü milletin devletle-tiyle önem kazanır . “Sağlıklı, karakterli toplum! Sağlıklı kaliteli zihinlerde olur.”

DÜN’DE BİZİM GELECEK’TE BİZİM

Güzeldir ülkemin insanları

Ağada bizim garibanda bizimdir.

Sevgi hürmet olsun birliği

Doğuda bizim batıda bizimdir.

*

İstiklal marşımız varlığında ahengi

Benzeri yoktur ülkemin dengi

Bayrağında al kandır rengi

İstiklalde bizim zaferde bizim.

*

Tarih birliği çağlar söyleriz

Her rengimizle zorlukları aşarız

Yedi bölgesinde mevsimler yaşarız

Meyvemside bizim ağaçta bizimdir

*

Doğusunda yaylarında karı var

Toroslarda renkli çiçeği var

Zeybeği dadaşının barı var

Çengisinde bizim bağlamada bizimdir.

*

Der Mehmet birlikte hayırdır

Gönülde tek yürek olmaktır

Sevda vatan gücümüz iridir

Dünde bizim gelecekte bizimdir.

Y.T:12.12.2018

Eski Azot’tan iki vefat

Eski Azot’tan iki vefat

2020 yılında kabus gibi günler geçirdik.

Büyük depremler yaşadık.

Yıkıcı sel baskınları ile karşı karşıya geldik.

İçimiz yana yana haftalarca süren orman yangınlarını takip ettik.

Ama en önemlisi yüzyılın salgını koronavirüs ile tanıştık.

Koronavirüs döneminde insan hayatının bir istatistik bilgi haline dönüştüğünü anladık.

Kayıpların her gün çevremize ulaştığını üzülerek ve ürkerek gördük.

Nitekim 2020 yılının bitmesine kısa bir süre kala Azot sanayi eski genel müdürü Yücel Özden’i kaybettik.

Rahmetli Yücel Özden, Ortadoğu teknik üniversitesi mezunu idi.

Planlama kökenli bir mühendisti.

1973 yılında Ecevit ve Erbakan tarafından kurulan koalisyon döneminde Azot sanayine genel müdür olarak atanmıştı.

Siyasi baskılara karşı direnmiş ve şirket yönetimini şirket içinn kurmuştu.

Bende rahmetlinin Genel müdür olduğu dönemde daire başkanı olarak atanmıştım.

Rahmetli Yücel Özden, Anayasa mahkemesi eski başkanlarından Yekta Güngör Özden’in kardeşidir.

Rahmetli Özden, Azot sanayii genel müdürlüğünden sonra Tekel genel müdürlüğü yapmıştı.

Yücel Özden bir  dönem, Ulaştırma bakanlığı müsteşarlığı da yapmıştı.

Emeklilik döneminde uzaktan da olsa irtibatımız kesilmemişti.

Çok sağlıklı ve enerjik gözüksede, koronavirüsün pençesinden kurtulamadı.

2020 yılının son günlerinde bir eski Azot mensubunu daha kaybettik.

Eski hukuk başmüşaviri Gül Şengezer’de rahmetli oldu.

Gül hanım şeker ve tansiyon hastasıydı.

Kendisiyle yaklaşık 20 yıl mesai arkadaşlığım olmuştu.

Bir çok komisyon, kurul ve heyetlerde birlikte çalışmıştık.

Allah’tan her ikisine de rahmet diliyorum.

Eğer bir hakkım kaldıysa helal ediyorum.

Günün Sözü,

Vicdan denen şey,

Birinin bizi gözlediğini ihtar eden sestir.

“Mendecer”

Eski Azot'tan iki vefat
Eski Azot’tan iki vefat

SINAV KAYGISI NASIL GİDERİLİR?

SINAV KAYGISI NASIL GİDERİLİR?

Korku bir tehlike veya tehlike düşüncesi karşısında duyulan kaygı, üzüntü durumudur diye tarif edilir. Sınav korkusunda üzüntü hali daha az belirgin olmakla beraber ağırlıklı olarak kaygı, endişe durumu hâkimdir. Kaygı, endişe durumu korkunun artması halinde, panik haline gelebilir ki bu en tehlikeli haldir.

Öğrencimiz sınav esnasında bırakın soruları dikkatlice okuyup çözmeyi, bazen kâğıdı bembeyaz ve boş görür yani soruları bile göremez. Sınav kaygısını bu derece ya da buna yakın hisseden bir öğrencinin Lgs veya Ayt gibi sınavlarda iyi okulları kazanması düşünülemez. Dahası hayatta başarılı olması da çok çok zordur. Çünkü aşırı korku ve panik zamanla öğrencide özgüven eksikliğine sebep olur.

Sınav korkusu yaşayan öğrencilere ‘korkma, endişelenme, biz sana güveniyoruz vs.’ sözlerle destek olmak isteyen anne babalar çoğunlukla başarıya ulaşamazlar. Çünkü sorun ebeveynlerin genellikle farkında olmadığı bir yerdedir. Aslında öğrencilerimiz bile neden sınav stresi sınav korkusu yaşadığını bilmemektedir.

Sınav korkusu ve paniğinin ana kaynağı genellikle konuların içindeki ufak tefek eksikliklerdir. Size tuhaf geldi değil mi? Müsaade ederseniz size izah etmeye çalışayım.

Sınav kaygısı yaşayan, sınavlara panik halinde giren bir çocuğunuz varsa ona şu soruyu yöneltin lütfen.

Yarın sabah bir sınava girecek olsa ve konusu da şöyle olsa; 1 den 10 a kadar olan sayıların toplanması, yani 5+6 gibi yada 9+4 gibi sorular sorulacak olsun. Böyle bir sınav için;

—-Öğrencimiz gece sınav stresinden uykusuz kalır mı?

—- Hayır.

—-Sınav sabahı yediği kahvaltıyı değiştirir mi?

—-Hayır.

—Sınavda hiç heyecanlanır mı?

—-Tabii ki de hayır…

—-Sınavda aşırı derecede panik yaşayıp çarpıntı, yüzünde gerilme olur mu veya karnına ağrılar saplanır mı?

—-Tabii ki yaşamaz.

Gördüğünüz gibi öğrencimiz hiç sıkıntı yaşamadı çünkü tamamen bildiği hâkim olduğu yerlerden sınav yapıldı. 1 den 10 a kadar olan sayıların toplamı her öğrencinin çok rahat yapabildiği işlemlerdir. Peki, öğrenciler neden sınavda strese girer? Cevabı çok basit çünkü konulara tam hâkim değildir. Yani ya sınav konularını bilmiyor ya da genel olarak konuyu öğrenmiş olsa bile konu içinde eksik bıraktığı, tam olarak çalışıp öğrenmediği bazı eksik noktalar var.

Örneğin üslü sayılar konusunu genel olarak biliyor ama negatif üs konusu hoşuna gitmediği ya da zor geldiği için yeterince çalışmamış ya da detaylı soruları çözmek için uğraşmamış, böylelikle üslü sayıların alt ünitesi olan negatif üs konusunu kavrayamamıştır. Dolayısıyla arada bir aklına geliyor ya sınavda çıkarsa diye… Sonra köklü sayılardan başka bir bölüm eksik kalmış, çarpanlara ayırmadan 2-3 yer eksik kaldı. Hayda! onlarca eksik konu ve yüzlerce defa sene içinde korku dolu düşünceler… Ya bu eksik kalan konudan soru çıkarsa diye iç geçirmeler… Üstelik tüm bu eksiklikleri sadece matematikten düşünmeyin Türkçe, Fen, Sosyal vs. her bir eksiklikle öğrencimizin içine korku düşmüştür. Sınav paniğini o yaşamasında kim yaşasın? Tabii ki panikleyecek tabii ki karnına ağrılar girip belki de korkudan soruları bile göremeyecek.

Hâlbuki her konuyu detaylarıyla beraber öğrense yani konu içinde eksiklik bırakmasa, kendisine zor gelen ya da çalışmak istemediği, sevmediği konuları da çalışsa bu sorun hiç yaşanmayacaktır. Konulara hâkim olduğu için tam bir özgüven içinde rahatça sınava girip, güzel netler yapıp yüksek puanlar alacaktır.

 

 

 

 

Toparlayacak olursak sınav stresi yaşamak istemeyen veya yaşayan öğrencilerimiz çözüm olarak konu içlerinde eksiklik bırakmamalıdır. Yani zor gelen her konuyu çalışmalı onu zorlayan her soruyla canla başla mücadele etmelidir. Şu konuyu sevmiyorum, şu soru tipini beğenmedim diye üşengeçlik yapmamalı tüm konuyu her ayrıntıyı detaylarıyla beraber öğrenmelidir. Bakın o zaman zerre kadar sınav korkusu kalıyor mu?

Konularını en ince ayrıntılarına kadar öğrenip sınavlarda üstün başarılar elde edip hayatta hak ettiğiniz yerlere gelmeniz dileklerimle. Hoşça kalın.

Eğitimle ilgili soru veya sorunlarınız için lütfen mail atınız…

 

Matematik Öğretmeni & Eğitim Danışmanı

Ömer KARAMAN

İletişim= omerkaraman2003@hotmail.com

(Sınavlarda üstün başarı için, mutlaka Youtube Ömer Karaman kanalımızı takip ediniz)

Bursaspor Yılı Galibiyet ile Kapattı

Bursaspor Yılı Galibiyet ile Kapattı

Maçlar oynandıkça genç Bursaspor artık her maçta bir yıldız oyuncu çıkarmaya başladı.

Gücünü ekonomik kullanmayı ve maçın tüm dakikalarına yayması becermeye başladı.

Eskişehir spor maçının yıldız futbolcu ise Cüneyt Köz idi.

Cüneyt Köz’ün atılan her iki golde de payı büyüktü. 40 metreden attığı kontra bir pas ile Burak Kapacak’ı gol yoluna sokmayı başardı.

Burak Kapacak da attığı nefis gol ile bu güzel asistan hakkını vermiş oldu.

Ali Akman’ın artık çakılı bir santrafor görüntüsünden kurtulduğunu görüyoruz.

Göztepe ile yapılan kupa maçının kahramanı Batuhan Kör ise son iki maçta durgun bir görüntü verdi. Sezon başında tecrübeli takımların çocuk gibi gördüğü genç Bursaspor’un ertık agresif bir oyun sergilediğine tanık oluyoruz.

Doğru ve hızlı top çevirmeyi beceren bu genç Bursaspor’a maçların yetmişinci dakikasından sonra hiç bir takım dayanamaz.

Ama Eskişehirspor maçının son dakikalarında büyük sıkıntılar yaşadık.

Şimdiye kadar hiç galibiyet alamanış Eskişehirspor’un Bursaspor maçlarında çok hırslı ve çok agresif oynadığını görüyoruz.

Nitekim uzatma dakilarında az daha maça ortak oluyorlardı.

Bu kadar genç ve üst derecede yetenekli bir kadro her zaman bir araya gelmez.

Bu kadroya sadece idman sahasında eğitim vermek yetmez. Hepsini psikososyal açıdan da eğitmek gerekir.

HEpsi bir anda hem ülke gündemine hem de Avrupa gündemine oturdular.

Birbirleri ile olan rekabetin hem kendilerine hem de takıma zarar vermeden oluşması gerekir.

Burak Kapacak’ın attığı golden sonar verdiği beden dili mesajıve Batuhan Kör’de iki haftadır görülen durgunluk dikkatle yorumlanmalıdır.

Günün Sözü

Ders alınmış başarısızlık

Başarı demektir

Forbey

Sevgili öğrencim;

Sevgili öğrencim;

Bu mektup sana. Sen hatırlamazsın. Annen ve baban senin dünyaya gelmeni tatlı bir heyecanla bekliyorlardı. Acaba kız mı erkek mi? Diye düşünürlerken bir yandan da sana kıyafet, beşik hazırlama ve seni en güzel şekilde büyütme derdine düşmüşlerdi.

Sen doğduğunda dünyalar onların olmuş tarif edilemez bir mutluluk yaşamışlardı. Seni imkânlarınca beslediler büyüttüler ve kendini koruyamadığın zamanlarda seni koruyup kollamaya çalıştılar. Bebeklikten çocukluk yıllarına, çocukluktan okul yıllarına kadar hiçbir menfaat gözetmeden bir tek karşılık beklemeden sana gözleri gibi baktılar. Hele annen, cennetin ayaklarının altında olduğu annen; deyim yerinde ise senin için saçını süpürge etti. Gecelerini gündüzlerini sana feda etti. Belki yaptığın bir sürü kabahati üstlendi sırf baban kızmasın sen korkma ve üzülme diye.

Bak şimdi okul çağındasın ve ailenin senin eğitiminle ilgili bebekliğinden beri kurduğu bir tek hayali var. Okuyup öncelikle kendi ayakları üzerinde durmanı, daha sonra ise vatanına, milletine ve tüm insanlığa faydalı olmanı istiyorlar. Bütün çabaları bütün istekleri sadece bu ve emin ol senden hiçbir menfaat beklemiyorlar.

Sana bakıyorum da… Elinde telefon tablet ders çalışmıyorsun. Adeta dijital bağımlı olmuşsun. Annen baban seni zorlayıp elinden alsa, seni ders çalışman için masaya oturtsa bu defada dersi anlayamıyorsun. Çünkü aklın telefonda kalıyor, bilgisayardaki oyunu düşünüyorsun sürekli, onları düşünmekten kendini derse vermiyorsun. İstiyorsun ki hep rahat olayım hep geçiştireyim. Sınavları kazanmaya değil, günü kazanmaya çalışıyorsun

Bugünü atlatma derdindesin. Yarın ne yapacağınla ilgili ne bir fikrin nede planın var. Belki de yarın ders çalışmaya başlarım diyorsun ama hep bahsettiğin ders çalıştığın planlı programlı olduğun o yarınlar yıllardır gelmedi bir türlü. Sıkı sıkıya çalışmaya bir türlü başlayamadın. Ne olacak senin bu halin?

Bak aslanım, bak prensesim okul hayatı dediğimiz kısa bir yoldur ve tekrarı yoktur. Bu yolun sonunda başarılarla dolu mutlu bir hayata kavuşmakta senin elinde. Bahaneler üreterek, tembelliğe devam ederek, sistemi eleştirerek düşük kalitede bir hayat yaşamak ta senin elinde.

Zaman su gibi akıp gidiyor kendini zorla otur derslerine sıkı sıkıya çalış. Kendine büyük hedefler koymalı büyük işler başarmalısın. Annen baban ve öğretmenin olarak sana güveniyoruz.

Zekisin potansiyellisin güçlüsün bunları biz biliyoruz fakat bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmez ya da kullanmaz isen hayatta başarılı olamazsın. Derdest olur gidersin. Yani mahvolursun.

Daima sabırlı azimli ve iradene sahip ol. Günlük çalışmalarını aksatma. Her çalışmanı vaktinde zamanında tamamla.

Her yıl sınavlara milyonlarca öğrenci giriyor, yani bu konuları çalışmak öğrenmek zorunda kalan sadece sen değilsin. Ayrıca ilimle uğraşmanın tadı dünyada başka hiçbir şeyde yoktur. Ah bir dünyasına girebilsen neler yaşayacaksın. Sen zannediyor musun ki gece gündüz çalışan öğrenciler zorla çalışıyor? Keyif almasalar bu kadar uzun süre çalışabilirler mi? Tabii ki de müthiş keyif alıyorlar.

Sen ders çalışmaktan keyif almıyorsan henüz alışma safhasındasındır. Kendini belli bir süre zorla çalışmaya alışırsın. (Masa başında kalıp çalışmaya alışmalarıyla ilgili benim öğrencilerime kullanıp müthiş faydasını gördüğüm bir teknik vardır. Youtube Ömer Karaman kanalımdaki videomuz aşağıdadır)

Sevgili öğrencim bu tavsiyelerimi defalarca oku, iyice hafızana al ve uygula kazanan sen olacaksın inşallah. İçindeki potansiyeli cevheri bizde biliyoruz sende biliyorsun bunu ortaya çıkartmaya ne dersin. Gel bu yolda beraber yürüyelim annen baban yakınların ve Ömer hocan elinden geldiği kadar sana destek vermeye hazır. Zorlandığın yerleri işin içinden çıkamadığın şeyleri bana yaz. Ben sana yardım için buradayım…

Unutma sıkı sıkıya çalış sorunlarla karşılaşırsan klavyenin bir tık uzağındayım. Seni seven ve sana saygı duyan öğretmenin Ömer karaman

Matematik Öğretmeni & Eğitim Danışmanı

Ömer KARAMAN

İletişim= omerkaraman2003@hotmail.com

(Sınavlarda yüksek başarılı olmanız için, mutlaka Youtube Ömer Karaman kanalımızı takip ediniz)