Köşe Yazıları

Doğa Kendini Temizliyor

Doğa Kendini Temizliyor

1989 yılı ağustos ayında petro – kimya

Kurumumuzun daveti üzerine SSCB’ye gitmiştik.

Moskovo’daki bürokratik işlemler tamamlanınca

Odesa’daki  amonyak tesislerini gezecektik.

Yetkililer  bir gün için Petersburg’a gitmenizi

İstedik dediler.  Moskovadan gece treni ile

Petersburg’a ulaştık.  Bütüm gece gür

Ormanlar arasında yol almıştık. Petersburgda

Çok ünlü ve kubbesi altın yıldız kaplamalı

Kilise müze karışığı o muhteşem bina

İle karşı karşıya geldik.

Ayrılacağımız günün sabahı meydandan

Gelen gürültü ile uyandık. Meydanın tümü

Tazyikli sular ile yıkanıyordu.  Bir kısım turistler ise

Kiliseyi görmek için kuyruğa giriyordu.

Bizler meydanların ve ana caddelerin

Tazyikli sular ile yıkanmasına pek tanık olmamıştık.

Ama koronavirüs salgınından sonra cadde ve

Meydan yıkama çalışmalarını biz de görmeye başladık.

Fomara’da Kent meydanında , İnegöl’de ve Gemlik’te de

Temizlik işini görüyor ve duyuyoruz.

Doğa, koronavirüs sebebi ile bize ihmal ettiğimiz

Görevlerimizi hatırlatmaktadır. Hava kirliliğinde bile

Büyük oranda iyileşme görüyoruz.

Bursa’da %37, Urfa da % 58 ve Erzurumda % 51

Oranında kirliliğin azaldığını okuyoruz.

Denizli’de Pamukkale ‘ deki beyaz travertenlerin

Bile renkleri temizlenmiş.

40 yıldan beri kirli akan Nilüfer çayımızın bile

Temiz aktığını duyuyoruz.

Kısacası doğamız kendi kendini temizlerken

Biz de kayıplara uğruyoruz.

Bu gün bir virüs yüzünden ölüm kalım

Savaşı veriyoruz. Pek yakında belki kuraklık

Tehlikesi yaşayacağız. Her yeri delik deşik ettik.

Yer üstündekileri bırakın yer altı sularını bile

Bitirmek üzereyiz. Susuzluk ve açlık

Tehlikesi korona virüsüne benzemez.

O zaman hepimiz birbirimizi yemeye başlarız

Günün Sözü

Tanrı dolu ellere değil

Temiz elllere bakar

Syrus

 

 

 

 

 

 

 

1 Mayıs ve  Bir Anı

1 Mayıs ve  Bir Anı

Geniş ailemiz içinde bir de sendika

Başkanımız vardı.

Dayım Recep Tecik 1959-1960 yılları

Arasında Bursa’da Teksif şube başkanlığı yaptı.

Bir önceki başkan Recep Kırım dı.

Daha sonra Demokrat Partiden Bursa

Milletvekili seçilmişti. İyi bir hatip olan

Merhum dayımın da milletvekili olmasını bekliyorduk.

Ama 27 Mayıs darbesi olunca tüm kurumlar darmadağın oldu.

Sendikalar askıya alınmış ve dayım da

Merinos fabrikasındaki işine geri dönmüştü.

O zamanki sendikacılık rahmetli Ecevit’in çabaları ile

Yeni yeni ortaya çıkan işçi haklarının peşindeydi.

Ayrıca sendikalar hükümet ve devletle içi içeydi.

1966 yılında Kütahya Azot fabrikasında çalışırken

Petrol İş sendikası ile birlikteydik.

1960- 1970 li yılarda Petrol İş sendikası her kesimden

Oluşan üyelerini tatmin eden bir yapıdaydı.

İdeolojik tutku yerine emekçi için mücadeleyi

Hedef seçmişti.

Hükümetlerle aynı fotoğrafta görünmese de

Her zaman devletin yanında yer alıyordu.

Yani bu günün sendika anlayışından farklı

Bir yol haritası vardı.  Her konuda hükümetin

Yanında yer alan Hak İş gibi değildi.

Ayrıca her konuda hükümet karşıtı olan

DİSK sendikası gibi de değildi.

Toplum sağlığının ekonomik dengelerin

Ve siyasi hedeflerin çok kırılgan olduğu dönemlerde

Tüm sendikaların birinci hedefi sadece

Emekçi hakları olmalıdır. Sendika yönetimleri

Siyasetin ve iş dünyasının kumpaslarından ve

Telkinlerinden uzak durmayı başarmalıdırlar.

Hükümet karşıtlığı ile devlet karşıtlığı

Arasındaki ince çizgiyi fark etmelidirler.

Aslında emek içi çalışmak hem dinen

Hem de ilmen en kutsal görevdir.

Ama ideolojik sloganlarla ve ideolojik

Saplantılarla hiç bir hedefe varılamaz.

Emekçinin hakalrına zarar verecek her

Türlü eylem ve söylemden uzak durmalıyız.

Birinci önceliğimiz ücret yerine iş güvenliği olmalıdır.

 

Günün Sözü

Yapacağım deme

Yaptım de.

Plautus

 

FİLM GİBİ!

FİLM GİBİ!

Sevgili okurlar, geçen haftadan bu haftaya bıraktığım gibisinizdir umarım.
Tuhaf bir giriş oldu değil mi?
Haklısınız ama son iki ay içinde değişen hayatlarımızda bir süre konuşmadığımız, iletişim kurmadığımız çevremizle ilk temas cümlelerimiz haline geldi bunlar.
Belli aralıklarla telefonlaştığımız kişilerin, telefonu ilk açtığımızdaki ses tonları endişeli ve kaygılı olurken, ancak bir bulaşma riski veya o kişinin yakın çevresinde bir ölüm kalım hali yaşanmadığını öğrendikten sonra rahatlayabiliyor ve normal seyrinde bir görüşme yapabiliyoruz.
Film gibi yani!
Değişim sadece bununla kalsa iyi ama zaten hepimizin bildiği ve yaşadığı durumlar söz konusu olduğu için uzun uzadıya yazmayacağım.
Tabii bir de dilimize pelesenk olmuş maske konusu var ki; evlere şenlik!. Sosyal alanda maske takmak zorunlu fakat alabileceğimiz bir yer yok!
Açıklamalara göre; vatandaşın maske ihtiyacı karşılanıyor olsa da bunun sadece bir açıklamadan ibaret olduğunu milyonlar olarak artık hepimiz biliyoruz. Tam bir komedi yani. Trajedi içinde komedi!
Bu konuya da kalemimin ucuyla değiniyor ve böylece esas konuya gelmek istiyorum.
Yani yazı başlığımdaki “film gibi” kısmına.
Son iki aydır neredeyse adapte olduğumuz dönüşen hayatlarımızda şunun farkına vardık ki kasım 2019′ dan bu yana dünyada bir şeyler değişime uğruyordu zaten.
Ve bizler, geçtiğimiz senenin kasım ayından itibaren basında gördüğümüz ve duyduğumuz Çin’ den gelen haberlerin gözlerimizde ve kulaklarımızda sadece bir kaç dakika kalmasına izin verdik.
Basit bir filmi izlerken bile nasıl hafızamıza kazıyorsak, Çin ile ilgili haberleri senaryosu iyi yazılmış bir film değeri kadar dikkate almadık!
Senaryo demişken, şu an gerçekte yaşanılanların hayal dünyası kuvvetli ve kalemi sağlam bir senaristin elinden çıktığını düşünüyorum bazen. Sanki alt yapısı kusursuz yazılmış bir film gibi her şey!
Yaşamlarımızda ciddi değişimlere yol açan bu salgını şayet bundan bir kaç sene önce değil, sadece bir kaç ay önce biri size demiş olsaydı inanır mıydınız?
Hepimizin adına dürüstçe ben cevap vereyim bu soruya; “hayır inanmazdık”.
Gerçekten bu illeti hiç kimse bilmiyor muydu yoksa dünyada bilen 3-5 kişi var olabilir miydi? Bütün bu olanlar “başlangıç” adına iyi yazılmış bir senaryo mu yoksa? diye sormadan edemiyorum.
Tabii ki bu düşüncelerin içine kendimi durup dururken atmışlığım falan yok ama izlediğim bir film peşi sıra bu soruları getirdi aklıma.
Hangi film ve kurgulanmış hangi senaryo bu kadar yalın ve birebir olarak gerçekleri anlatabilir?
2011 yılında çekilmiş ve izleyiciyle aynı yılda buluşmuş olan SALGIN filminden bahsediyorum. Bir Hollywood yapıtı. Normal şartlarda Hollywood’un bu tarz fantastik-bilim kurgu türdeki filmlerinde abartma ve aşırıya kaçma huyunu bilen bilir. Hatta müptelâları bunun sadece bir film olduğu farkındalığıyla der ki; ” çok abartmışlar bu kadar da olmaz ama adı üstünde bilim kurgu filmi!” diye.
Bu film, işte tam da bu düşünceyle izlenmişti seyirciyle buluştuğu yıl. Hakkında tıpkı benzeri salgın filmleri edasıyla yorumlar yapılmıştı izleyici tarafından; “olası dışı ama güzel…Sahneleri olağanüstü vb. “
Gel gelelim bahsi geçen bu filmin bugün yaşananlarla birebir örtüşmesi tüyler ürpertici! Kelimeyi bir kez daha üzerine basarak yazma ihtiyacı duyuyorum; ” birebir” . Abartısız, yalansız her şey bugün olduğu gibi!
2011 senesinde yayınlandığında gözlere bayram ettiren, gerçek dışı bir film misali izlenen bu film, nedense bugüne olduğu gibi ışık tutuyor!
Bu filmi o tarihte izleyenlerle şimdi bir daha izleyenler, haklı olarak bundan dokuz sene öncesinde “abartılı ve belki de saçma”  yorumunu yaparken, şimdi ise tabiri caizse küçük dilini yutuyor gördüğü tıpkılık karşısında!
Filmi izlemiş biri olarak ben de sorgulamıyor değilim; bugün yaşadıklarımız gerçekten de bazı kesimler tarafından ustaca yazılmış bir senaryonun ürünü mü? diye.
Zira yıllar öncesine ait hiç bir kurgu, gerçek kadar gerçek olamaz!
Eğer böyleyse, değişen hayatlarımızdaki sorunlar devede kulak olarak kalır, yaşanan insan kıyımlarının yanında!
Hangi hedef için olursa olsun bunun böyle olmaması için kendimi ikna etmeye çalıştığım günlerdeyim. Keza, aklım ve yüreğim insanoğlunun bu kadar kötü olabileceği fikrini kabullenmek istemiyor bir türlü.
Daha fazla sözü uzatmadan diyorum ki bu filmi izleyin ve kendi değer yargılarınızı oluşturun.
Unutmayın; Hollywood, 2011 yapımı, SALGIN isimli film.
Sonra mı?
Filmi izledikten sonra bu köşede bir daha buluşalım sizinle.
Hiç birimizin birer kurban olmadığı inancıyla esen kalın.

3 MAYIS TÜRKÇÜLER GÜNÜ, ÖNEMİ VE ŞİİR’İM”

3 MAYIS TÜRKÇÜLER GÜNÜ, ÖNEMİ VE ŞİİR’İM”

İnsanların önemli yaşam değerleri milli ve manevi kutsal değerler ve düşüncenin ardından koşmalarıdır. İnsan, şeref ve haysiyeti için muhteşem saydığı, inandığı bir gaye uğruna ölmesini bilendir. 3 Mayıs 1944’te Türk milliyetçileri-Irkçılık- Turancılık suçlamasıyla tabutluklara konuldular, işkenceler gördüler. Fakat bu zulümlere, çilelere rağmen onlar bildikleri, inandıkları, yoldan sapmadılar. 3 Mayıs Türk milliyetçiliğinin varlık iradesini ortaya koyuşunun tarihi vesikaların-dandır. Türklüğün ismine yakışır bir hareket tarzıyla ortaya çıkan bu irade, dönemin siyasi gelişmelerine karşı milli bir dayanışma olması ve bu vatanın hakiki sahiplerinin öz evlatlarının varlık iradesin-indir.

*

Dönemin siyasi iktidarı tarafından zorbaca icra edilen, milli ve manevi değerleri hedef alan tüm çabalar, Türk milleti tarafından derin tepkiler koyarak; Bu tepkiler, Hüseyin Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Zeki Velidi Togan, Muzaffer Eriş, Reha Oğuz Türkan, Osman Yüksel Serdengeçti ve diğer idealist, Türk milliyetçilerin üstün gayretlerini, Türk milleti anlamıştır. 3 Mayıs hadisesinde gösterilen fedakar ve asil başkaldırı, siyasi irade tarafından gayri hukuki müdahale ve tatbikatlarla susturulmaya çalışılmaları ortaya konulan asil kararlılık karşısında, bu zulümler aciz kalmıştır. Bu kutlu mücadele, inançla sahiplenilmiş bir davanın yıllar öncesindeki azmin, kararlılığın her türlü zorluğa üstün geleceğini ispat etmiştir.

*

3 Mayıs 1944, Türk milliyetçiliğinin inanmış ve adanmış gerçek dava adamlarının elinde yarına ışık tutacak bir meş’ale misali, Türklük bilincinin tarihi bir abidesi olarak tarihe mal olmuştur. Türk milliyetçileri, tek parti döneminin totaliter kadrolaşmaya zemini hazırlamasına, milli ve manevi değerlere karşı şiddetli bir tavır takınmasına başkaldırarak çekilen çileler ve ıstıraplar karşısında asla yılgınlığa düşmeyen Türk’e sevdalı yürekler, gür bir sedayla inançlarını dile getirmeye devam etmişler, Türk milliyetçiliğinin sarsılmaz bir inançla bugünlere taşınmasında mihenk taşı olmuşlardır.

*

Türk milliyetçiliğine; bugünde dolaylı yollarla siyasi iktidar, medya ve sözde aydınlar tarafından içten ve dıştan yürütülen, kapalı saldırılara karşı, Başbuğ sevdalısı, ülkücü Hareket dün olduğu gibi bugünde mücadelesini dik duruşuyla devam edecektir. Bu tavır ve dik duruş, Türk milletinin bugününe ve geleceğine içten ve dıştan her türlü tehlikelere karşı tedbiriyle Ülkenin asıl turan hedefine ulaşmasında amacıdır.3 Mayıs ruhunun milliyetçi ve ülkücü yüreklerde bütün heyecanla, samimiyetiyle vücut bulmasını arzu idealidir. Başta Başbuğumuz Alparslan Türkeş olmak üzere ahirete intikal etmiş vatan ve millet sevdalısı bütün dava erlerine, Ülkücü şehitlere ve tüm şehirlerimize en derin duygularla, Ruhları şad; mekanları cennet kabirleri nurla dolsun gazilerimize sağlık versin. Her zor günler geçer evde kal sağlıklı ol… “3 MAYIS TÜRKÇÜLER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN “

BUGÜN TÜRKÇÜLER GÜNÜ TOYUM VAR BUGÜN

Türkün duygusu, Türk için azizdir candan,

Ülkü ideali için can verdiler bedenlerden,

Amaç, inanç, istiklal, bayrağı, ille’ de vatan,

Bugün Türkçüler günü toyum var bugün.

*

Turan ideali tuğ gölgesine bozkurtlar gelsin,

Tüm Türk soylu boyları, obalar toplansın,

Tanrı, Altay dağlarında yollar şenlensin,

Bugün Türkçüler günü toyum var bugün.

*

 

Darbelerle gönülde yatan ülkü izi silinmez,

Onlar yazdı destanı okunsun kutlu yolunuz,

Diktiler gönüllere bayrağı bir daha inmez,

Bugün Türkçüler günü toyum var bugün.

*

Der Mehmet Türkün duygusu coştu yürekten

Esarete boyun eğmedi geçmişte Kürşat’tan,

Tarih şahittir bu kutlu soyunun adından,

Bugün Türkçüler günü toyum var bugün.

“1 MAYIS İŞÇİ BAYRAMI ÖNEMİ VE ŞİİR’İM”

“1 MAYIS İŞÇİ BAYRAMI ÖNEMİ VE ŞİİR’İM”

Dünyada birçok ülkelerde emeğin birliği ve dayanışma günü kutlanarak, resmi tatil ve bayram olarak ta kutlanır. Bu kutlamalar dünyada 120 yıldır bizde Osmanlıda başlayarak T.C. ti 100 yıldan beri kutlanıyor. 1980 darbesiyle sekteye uğratıldı ve 2000 yılıyla tekrar kutlamalar başladı 2009 yılında B.M.M Meçli-si kararıyla yasalaştırılarak resmi tatil ve işçi emekçi bayramı olarak kutlanıyor. Kanlı ve karanlık Taksim Meydanı 1 Mayıs 1977. ?  O yılları yaşayan, gören ve Emekli Sandığı Büyük Tarab-ya otelinde çalışan, okuyan birisiydim. İşçi kesimi memur kesimi içinde devlet kurumlarında özel sektörün fabrikalarında, orta-öğretim ve yüksek-öğretimde, nasıl olduğunun ortamını bilen birisiyim.  O günlerde benim gibi binlerce genç doğduğu toprağından, kopmuş iş ve aş okuma arzusuyla ülkenin, büyük şehirlerine gelerek hayata tutunması ilerisinde ailesine, yakınına ve ülkesine faydalı bir birey olma arzusunda. Fakat büyük şehirlere Anadolu’dan gelen, dar gelirli genç insanlar üzerinden bazı uşak, art niyetli emperyalist emellere alet etmek için saf gönülleri kendi saflarına katmak, çeşitli algılarla hazırlanmış tuzaklarla ve taraf toplayarak istekleri tıkırında gidiyordu.

 

O yıllarda isimlendirilen gruplar şöyle! Solcular içinde( Devrimciler, İlericiler, Özgürlükçüler,  benzeri adlarla aşırı birçok gruplar oluşumu ve bu grupların bazıları emperyalist ülkelerin kudüm-ünde oldukları açıkta olsa görünende ) Sağcılar denilen gruplar ( Başta Ülkücülerdi bu grup temel düşüncesi doktrinleri görüşleri Türk ve İslam Ülküsü adıyla harekat içinde çeşitli mesleki gruplar halinde, örgütlenmiş amaçları, Vatan, Bayrak, Millet savunma ilkesiyle görüşleri vardı. Bu gruplar içine de zamanla çeşitli emperyalist oyuncular sızarak ülke evlatların birbirine kırdırmak için var güçleriyle çalışmalar vardı. Misal o günün emniyet görevlileri incelemeleri sol taraftan, katledilen bir gencin ölümü ve sağ taraftan öldürülen, gencimiz aynı kurşunla öldürülmüş katiller kurşunuydu. O günlerin birde Akıncı ve İslamcı grup vardı. Birçoğu inancı doğrultusunda hürce yaşamak için söylemleriyle ortada olmak için duran bir grup, fakat bunların içinde İslam ve inanç üzerinden geçinen çok yönlü plan hedefleyen cemaat ve bezer faaliyetlerle her alanda taraf bulan ticaret yapan! Türk devletini benimsemeyen, kendi anlayışlarına ters olan yerine basamak olarak sözde şeriat devleti olmasını isteyen görüş vardı. Bunlar diğer aşırı gruplar gibi ortak noktada birleşiyorlardı tehlikesi daha etkiliydi tıpkı bu günün fetösü, İşidi, benzerleri gibi olanlardır.

Bu üç grubun çoğunluğu % 95nı vatan sevdalısı ortak istekleri her alanda hürriyet içinde insanca kardeşçe, hak, hukuk, adalet içinde demokrasi eşit vatandaşlıkla birlik beraberlik anlayışıyla ülkelerinin gelişmiş müreffeh bir ülke olmasını arzula-yandı. Ne yazık ki bu gruplar içinde % 5 işbirlikçi uşaklar emperyalist efendilerine her yönüyle etkin hizmetlerinde olup ülkenin birçok genci kara toprağa giderek ülkeyi kargaşaya sürükleyen güdümlü gruplardı. Devlette bu bölücü gruplar konusunda ve terörün yönlü faaliyetlerinde de çok fazla teknik bilgileri olmayışı fırsat bilinerek bir mayıslara varıldı. 1980 ihtilal yolunu açarak darbesine davetiyesi oldu yine olan gariban vatansever evlatları yağlı urganlara gitti oyuncular oyunlarını oynayarak değişik kurgularla; bu günlerde aynı oyun, aynı sahne, aynı figüranlarla devam ederek hedefleri “Türkün vatanını yok etmektir.” .Allah’ım bizleri o günleri tekrar yaşatma birliğimizi güçlü kıl. O gün 1 Mayıs şiirimi yazdım. Saygılarımla.

“BİR MAYIS İŞÇİ BAYRAMI KUTLU OLSUN”

Bu ses emekçinin birliği gününden,

Bugün 1 Mayıs işçi bayramı kutlu olsun.

Özgür yaşamak hak adalet özleminden,

Bugün 1 Mayıs işçi bayramı kutlu olsun.

*

Ülkenin dört bir yanından geldiler,

Kol kola omuz omuza yürüdüler,

Amaçlar aynı insanca yaşamak dediler,

Bugün emekçinin bayramı kutlu olsun.

*

Kim demiş birlikte dayanışma boşuna,

Tek istekleri emeğin yolunda saflaşma,

Emek sömürü düzenine dik olma,

Bir Mayıs emekçinin bayramı kutlu olsun.

*

Nasıl unutulsun o kanlı günü,

Ellerde flaması anlında ter kokusu,

Yürüdüler yiğitler neşeyle o günü,

Bir Mayıs işçi bayramı kutlu olsun.

*

Senaryo yazıldı planlar çizildi hazırdı,

Oyunlar sahnede aktörler yola çıktı,

Maşalar silahlandı yerlere alındı,

Bir Mayısta kanlı katliam taksimde oldu.

*

Efendilerin emri çok canlar yaktı,

Emeğin akan kanı yere serpildi,

Bu katliama faili meçhul denildi,

Bir Mayıs işçi bayramı kutlu olsun.

Y.T:01/05/1978

Salgın İnsanları da, Devletleri de Etkiledi

Salgın İnsanları da, Devletleri de Etkiledi

Salgın dönemimde beynimize kazınan, “Sosyal Mesafe” alışkanlığımızdan, uzun süre vazgeçemeyeceğiz.

Kalabalık halk otobüslerine ve kalabalık metrolara binmekten kaçınacağız.

Stadyumlarda ve özellikle sinemalarda, eski kalabalıkları göremeyeceğiz.

Kısacası, hastalık ve hijyen birinci önceliğimiz olacaktır.

Çünkü bu nesil, tüm dünyada ve aynı zamanda ölümcül bir salgını birlikte yaşıyor.

Hepbirlikte ve her akşam, binlerce ölümü dehşetle izliyoruz.

Bu salgın tüm dünyada yaşanan savaş ve gerginlikleri geri planda bıraktı.

Futbolda ve Siyaset alanında, uzun süredir sürdürülen nefret politikaları bu ara hız kesti.

Bundan sonra, oynanacak derbi maçlarında, misafir takıma hitaben “Senide seni seveni de sevmiyoruz” pankardı asmayız heralde.

Bu virüs, uzun süredir ihmal ettiğimiz insani değerleri hepimize hatırlatmıştır.

Bu salgın orta yaşlılar için bir kabus oldu.

Ve Fatih Terim örneğinde olduğu gibi, insanların kendileri ile yüzleşmesini sağladı.

Bu virüs, hepimize, sağlık çalışanlarımızın kıymetini öğretti.

Hem insani yönden, hem hukuki yönden, sağlık çalışanlarına sahip çıktık.

Bu virüs, görevden alınması konusunda pek çok tehlike atlatan Trump’un ikinci kez seçilme şansını zora sokmuştur.

Ölüm sayısının yüksek olması ve tedbirler konusunda gecikmesi Trump’un karizmasını çizmiştir.

Yıllardır, kibirli ve pervasız bir karakter sergileyen Trump, aciz duruma düşmüştür.

Hala, kendini Büyük Britanya zanneden İngiltere, sağlık çalışanları için kişisel koruyucu ekipman bulamamış, çöp torbaları ile görev yapmak, mecburiyetinde kalınmıştır.

Almanya dışında, hiç bir Avrupa devleti, sağlık hizmeti ve sosyal hizmetler konusunda yeterli olamamıştır.

Günün Sözü

Düşünceler de, Hastalık gibi bulaşıcıdır.

“Armouris”

 

Bu 23 Nisan Farklı Oldu

Bu 23 Nisan Farklı Oldu

23 Nisan TBMM’nin açılışının 100. Yılını

Çok görkemli bir şekilde kutlamayı planlamıştık.

Ama koronavirüs salgını buna müsade etmedi.

Aslında bu durgun dönemde o günkü

Meclisin yapısını ve aldığı kararları

Analiz etme fırsatı da bulmuş olduk.

23 Nisan 1920 tarihinde kurulan ik mecliste

Kültürler farklı, yaşantılar farklı, kıyafetler

Farklıydı ama ilkeler aynıydı.

İlk iş olarak Mustafa Kemal başkan seçilmişti.

Ve İnönü savaşlarının, Sakarya meydan savaşlarının

Büyük Taarruz’un kararlarını bu meclis vermişti.

Ayrıca 1923 Ağustos ayında Lozan Barış

Antlaşmasını bu meclis onaylamıştı.

Aslında çocuklara aramağan edilmesinin amacı

Yeni sistemin yeni nesillere tabandan yerleşmesini sağlamaktı.

Birinci Meclis kurulduğu zaman düşmanlarımız;

İngiltere, Fransa, İtalya, onların maşası olan Yunanistan

Ve ülkemizdeki işbirlikçileri idi. Bu meclisin

Birleştirici gücü ve Mustafa Kemal’in liderliği

Bu günkü devletimizin kuruluş yolunu da açmıştır.

Aslında bu gün de benzer bir senaryo ile karşı karşıyayız.

Bazen ABD, bazen Rusya ve İran, zaman zaman

Fransa Güneydoğu sınırlarımz ile oynamaya çalışıyorlar.

Masada kartları yenide karıp yeni haritalar

Çizmek isteyenlerin hesaplarını Kuzey Suriye

Herakatlarımız ile bozmuş durumdayız.

Birdenbire ortaya çıkan Koronavirüs tüm dünyayı

Haraca kesen mafya devletlerin kof

Devletler olduğunu ortaya çıkardı.

Birbirlerine düştüler ve ölümcül salgından

Pay çıkarmanın hesabına düştüler.

Bu koronavirüs salgınını en az hasar ile atlatırsak

Yeni düzen içinde daha imtiyazlı bir yere oturacağız.

Varil petrol  66 dolardan 24 dolara düştü.

ABD de ise petrol fiyatları eksi fiyatlara düştü.

Koronavirüs kof devletleri de kof birlikleri de yıkıp geçti.

Gün bizim olacak ama birlk olmakz zorundayız.

 

Günün Sözü

Başarıyı en kötü şekilde kullanmak

Onunla sadece övünmektir.

Maupassant

ANKARA’ da 23 NİSAN 

ANKARA’ da 23 NİSAN

 

Sevgili okurlar, yazımın başlığına bakarak 23 nisanda ANKARA’da olduğum fikrine kapılmanızı istemem. Keza korona gerçeği böyle bir yolculuğa geçit vermeyen bir canavar!

Fakat seçmiş olduğum bu başlığın büyük bir önemi var hayatımda.

Anlatayım;

Ben çocukluk yılları Ankara’da geçmiş birisiyim. Ankaralı olduğum için falan değil. Eğer memur bir babanın çocuğu iseniz yurdun bütün şehirleri size aittir zaten. Bir bakmışsınız kâh Malatya’dasınızdır kâh Balıkesir’ de ya da kâh Zonguldak’a uzanmışsınızdır.

Bir türlü yosun tutamazsınız gittiğiniz yerde ya da o yosun tam sarmıştır da hayatınızı, işte o sırada babanıza verilen bir tayin mektubuyla başka bir şehirde buluverirsiniz kendinizi, yeniden yosun bağlamak isteyen taşlar gibi.

Velhasılı, bu sene tarih 23 NİSAN’ı gösterdiğinde anılarım beni ister istemez çocukluğuma götürdü; yani Ankara’ya.

Şanslı olarak, babamın en uzun görev yaptığı yer oldu Ankara. Evet, bu bir şanstı biz çocuklar için. Çünkü özellikle 23 nisanlarda her tören sonrası ANITKABİR’e giderdik ATA’mıza minnetimizi sunmaya. Sanki el öpmeye gider gibi hissederdik o gidişlerimizi!

Büyük bir sevgi, gurur ve özlemle.

O’na yakın olarak yaşayan şanslı çocuklardık biz.

Aza kanaat eden, sahip olduklarıyla mutlu olabilen ve hayatın adab-ı muaşeret kuralları öğretilerek, erdemli olmanın bir velinimet olduğu söylenerek yetiştirilmiş çocuklardık.

Bu 23 Nisan’da o döneme, o dönemdeki insanlara ve hayata doğru kısa bir yolculuk yaptım. Bu seneki 23 NİSAN buna vesile oldu.

Hatta bir keresinde hiç unutmuyorum; bir ay boyunca gösterisine hazırlandığımız okul merasiminde bahara uyarlanmış kırmızı beyaz kıyafetlerimizin içinde kar yağmıştı da o soğuk ve yağan kar bile okul bahçesinde yaptığımız 23 NİSAN şenliğimizi engelleyememişti.

Evlerimizde kalmak mecburiyetinde olduğumuz bu yıl, açıkçası 23 Nisan’ın buruk geçeceğini düşünüp bir parça moralim bozulmuştu. Zaten eskileri yad etme isteğim de bu burukluğun getirisiyle oldu aslında.

Hani derler ya; ” nerede o eski bayramlar” diye…Ama gelin görün ki hiç de düşündüğüm gibi sessiz, ıssız ve şenliksiz geçmedi bu sene bayram! Tam aksine; belki de çocukluğumun 23 Nisanlarından beri ilk defa bu kadar keyifle, gururla ve coşkuyla kutlandı.

Nasıl mı?

Yaşadığım sitede sabah saat onda başlayan ve bütün siteyi kaplayan marşlar, vatan sevgisini çağrıştıran türküler, şarkılar, ATA’mızın tarihi konuşmasının megafondan bangır bangır her hücremize nüfuz edercesine hem yüreklerimizde hem kulaklarımızda çınlaması… Sitedeki her karışın bayraklarımızla, dalgalanan ATA posterleriyle ve kırmızı beyaz balonlarla süslenerek yakalanan muhteşem ambians ve günün gecesinde atılan havai fişekler 23 NİSAN’ı layıkıyla kutlamamıza olanak tanıdı. Balkonlardan da olsa bu şenliğe yek vücut katılan site sakinleri olarak bir avazda kutladık şanlı bayramımızı.

Bu sene 23 NİSAN çok farklıydı benim için. Geçmişimle bu günümü birleştirdiğim, tadına doyulmaz hazlar bıraktı ruhumda. Nasıl ki çocukluğumun 23 NİSAN’larını unutmadıysa zihnim, sanırım ölünceye kadar bu 23 NİSAN’ı da unutmayacak.

Her gününüzün bayram sevinciyle geçmesi dileğimle.

 

“23 NİSAN 1920 ULUSAL EGEMENLİK ÇOCUK BAYRAMI ÖNEMİ ve ŞİİR’İM”

“23 NİSAN 1920 ULUSAL EGEMENLİK ÇOCUK BAYRAMI ÖNEMİ ve ŞİİR’İM”

Türk milleti tarih boyunca Türk ve İslam birliği için vatanı uğruna canından ve kanını akıtarak birlik ve beraberliğini koruyarak, mazlumun yanında zalimin, karşısında olup hoşgörüsüyle kardeşlik duygusuyla, bugünlere kadar gelerek adını tarih içinde, Türk milleti olarak yazmıştır. Türk milleti tarihte yaşamış olduğu savaşlardan, acıları kederleriyle derin yaralar alsa da insanımız, acılı ve sıkıntılı geçmişini birliği için bir ruh haliyle beraber olmayı hep başarmıştır. 23 Nisan 1920 Tarihi Türk milleti için önemli bir tarih olup, halkıyla bütünleşen o zor dönemleri aşarak bağımsızlığına kavuşan, halkın desteğiyle adına demokrasi içinde, Türkiye Cumhuriyet Devleti diyerek, Türkiye Büyük Millet Meclisini açar. Kurucusu olan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarıyla birlikte; 23 Nisan 1920 Ulusal Egemenlik ve çocuk Bayramı diyerek, Türk halkının çocuklarına armağan edilir.

Dünyada ilk çocuk bayramı olarak kutlanır. Türk Milleti vatanında milli ve manevi değerlerini gelecek nesillere ivedilikle hatırlatarak daim kılar. Tüm şehitlerimiz; Allah’tan rahmet ve Gazilerimize sıhhat en derin duygularla minnetle anarak bir daha bu vahim durumları. Türk milleti yaşamaması için Rabbimden niyaz ederim. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun. Bu korona virüs belasını yenmek için. Evinde kal; Güvende ol, Türk gençliği; Sorumluluk al, varlığını bil, gelecek hayatın için sağlıklı kal, Ailen için, çevren için, ülken için, geçici olarak bir süre evde kal, zorlukları yen sabırla evinde kal, “Sevgi ”Allah tarafından insana verilen büyük bir nimettir. Kiminin elinde heba, kiminin elinde vefa olur. Umudunu yitirme şu hayatta bir şeyin bitişi, her zaman başka bir şeyin başlamasına sebep olmuştur. “Neylerse Mevla’m eyler gerisi yalan eyler.”

23 NİSAN ÇOCUK BAYRAMI BUGÜN

Sevinçle hazırlandı ülkemin çocukları,

23 Nisan çocuk bayramı bugün.

Yeniden bir dirilişin varlığı,

23 Nisan çocuk bayramı bugün.

*

Bugün ülkemin çocukları neşeli,

Tüm dünya duysun sesimizi,

Milletin meclisinde ilan edildi,

23 Nisan çocuk bayramı bugün.

*

Mustafa Kemal meclisten duyurdu,

Çocuk bayar mı adı konuldu,

Tüm çocukların sevgisi oldu,

23 Nisan çocuk bayramı bugün.

Y.T: 18 Nisan 2018

Her İşin Başı Sağlıkmış

Her İşin Başı Sağlıkmış

Mart ayının ortalarına doğru ölümcül

Koronavirüs ile tanıştık.

İlk vaka yaşandığında Sağlık bakanımızın

Bu konudaki çalışmalarının ve hassasiyetlerinini

Henüz farkına varamamıştık.

Ama o ilk vakanın bir ay içerisinde hem ülkenin

Her tarafına hem de dünyanın bir

Ucuna ulaştığını gördük.

Bu virüsü en iyi hünerinin temas olduğunu

Artık çok iyi biliyoruz.

Başlangıçta bu salgını Çİn’e has

Bir hastalık olarak görmüştük.

Ama zaman geçtikçe bu ölümcül virüs

Işık hızıyla tüm dünyayı peçnesine almış oldu.

Her akşam çeşitli ülkelerden gelen

Binlerce ölüm haberini dehşetle izliyoruz

Kısacası çok hızla yayılan ölümcül bir

Salgının kuşatması altındayız.

Devletimizin sağlık ekonomik ve sosyal alanlarda almış

olduğu tedbirleri memnuniyetle karşılıyoruz.

Büyük devletlerin özellikle sağlık hizmetleri ve

Sosyal hizmetler konusunda çok yetersiz

Kalmalarını hayretle izliyoruz.

Siyasi muhalefeti sağlık hizmetleri açısından

Yapmaktan kaçınılmalıdır.

Nefret ve itibarsızlaştıma politikalarından ve

Anlayışından özellikle salgınla mücadele

Döneminde vazgeçmeliyiz.

Hızlı kararlar almak ve bu kararları hızlı

Bir şekilde uygulamak açısından

Başkanlık sisteminin önemini

Bu salgın döneminde daha iyi anladık.

Bazı televizyon kanallarında ve bazı

Köşe yazılarında yağıldığı gibi fedakarca

Yapılan sağlık hizmetlerini küçümsemekten

Vazgeçmemiz gerekiyor.

Bu mücadelenin bir hükümet programı olmadığını

Bir devlet mücadelesi olduğunu kabul etmeliyiz.

Geçmişte kamu görevi yaptığım dönemde birinci

Öncelik sırasında mazot fiyatı ve gübre fiyatı vardı.

Özal başa geçince ekonomi özelleştirmeler ve

Piyasa ekonomisi ön plana çıkmıştı.

Daha sonraki dönemlerde birinci sıraya enerji sektörü oturdu.

Ama şimdi her şeyin başının sağlık olduğunu çok iyi anlıyoruz.

Günün Sözü

Servetin Geride Bıraktığın Mutlu Günlerindir

Anonim