Köşe Yazıları

GEMLİK İÇİN -A- TİPİ MESİRE ALANI BİR İHTİYAÇTIR VE GÜZELDİN GEMLİK ŞİİR’İM

GEMLİK İÇİN -A- TİPİ MESİRE ALANI BİR İHTİYAÇTIR VE GÜZELDİN GEMLİK ŞİİR’İM

Bir şehir veya ilçe sınırlar içinde ya da yakınında, insanların günlük veya hafta sonları boş zamanları dinlenmeleri, eğlenmeleri, yemekli kır gezisi yapabilmeleri için kent ya da il yönetimlerince düzenlenmiş, ayrılmış alanlara mesire alanı diyebiliriz. Mesire Yerleri Yönetmeliği kapsamında mesire yeri; toplumun çeşitli dinlenme, eğlenme ve spor ihtiyaçlarını karşılamak, yurdun güzelliğine katkı sağlamak ve turistik hareketlere imkan vermek maksadıyla, gerekli yapı, tesis ve donatılarla kullanıma ayrılan, halkın günübirlik veya geceleme ihtiyaçlarını karşılayan, Rekreasyonel( – Yenileme ve boş zamanları değerlendirme içinde yapılanmış, düzenlenmiş makul alanlardır. )  ve estetik kaynak değerlerine sahip orman rejimine tabi sahaları olarak tanımıdır. 5 Mart 2013’te Resmi Gazete yayımlanan Mesire Yerleri Yönetmeliği kapsamında yer alan hükümlere göre mesire yerleri, A tipi mesire yeri, B tipi mesire yeri, C tipi mesire yeri olmak üzere çeşitlere ayrılıyor.

*

A tipi mesire alanı , Gemlik için en ihtiyaç olanıdır. Toplumun çeşitli dinlenme, eğlenme ve spor ihtiyaçlarını karşılamak, yurdun güzelliğine katkı sağlamak yerli, yabancı turistik hareketlere imkân vermek maksadıyla yüksek ziyaretçi potansiyeline sahip, günü birlik kullanım imkânı yanında gecelemeye de imkân sağlayan, çadır, karavan, motor-karavan ve kır evi, kır lokantası, kır kahvesi gibi çok katlı olmayan, doğa ile uyumlu yapı ve tesisler ile yöresel ürünler sergi ve satış yerleri, Kültür faaliyetleri, piknik üniteleri, kameriye, mangal yerleri ile diğer Rekreasyon-el, yapı ve tesisleri bulunması, A tipi mesire alanının ekonomik ve ilgi getirisi, Gemlik için çok faydalı olacağı inancındayım.

*

Gemlik, de hangi alanda düşünülmelidir: Birinci ve en uygun olan alan, eşsiz manzaraya sahip, Kel tepe ve radar bölgesinde ideal olanıdır. Bu alanın kamu kurumlara ait ise gerekilen mevzuat düzenlemesi yaparak, A tipi mesire alanı planı haline getirilerek, Gemlik Belediyesi işletmeciliğinde veya etkin bir kurumda olması ilaveten, Gemlik tarafına bakan kısma bir seyir terası ve Gemlik engeliler alanından gidişli ve dönüşlü teleferik sistemi yapılarak Gemlik için ilgi çekici yüksek ekonomik getirisi ve planlı ve bilinçli işletimiyle örnek bir alan olur, Bu gibi örnek yer, Ordu İlimizde uygulanıyor. Gemlik içinde çok uygun olacaktır. Karadan ulaşımı çift yönlü olması ve mesire alana giriş makul ücret alınarak uygulama yapılabilir… Eğer ki radar ve kel tepe tamamıyla olumsuzsa ikinci alan, Kurtul gölü tüm alanını planlı bir yapılanma yaparak aktif durma getirilerek, Yaz sezonları 24 saat belediye karadan ulaşım araçlarıyla ücretli ulaşım sağlanır ve bu ziyaretçiler içinde sembolik giriş ücreti alına bilir… Olmaz diye bir şey yok, Gemlik’te kamuda üst düzey yetkililerinden tutun, oturan, doyan tüm fertleri yetkili, yetkisiz herkes böyle bir mesire alanın olması başta dar gelirlisi ve herkesin isteyeceği bir yer ve ihtiyaçtır…  Umarım bu yazımla ilgili yetkili kesimler dikkate alarak, Gemlik için kalıcı sosyal ve kültürel hizmetleriyle bir eser yapılır. Saygılarımla…

GÜZELDİN GEMLİK

Unutuldu senin o doğan güneşin,

Söylenir ay tependen karşıya seyrin,

Geçmişinde o yeşilin, mavin denizin,

O günlerinde duruşun güzeldi Gemlik.

*

Dağın ovan doldu betonla senin,

Sahilinden gelen o yosun kokun,

Martılar, balığı, zeytinin, özündü senin,

Havan suyun görüntün yok oldu Gemlik.

*

İçinde yaşayan bir dostun olsaydı,

O geçmişini geleceğe güzel görseydi,

Yok, eder ‘mi aldığın nefes sevdanı,

Gözü yaşlı bahtı kara sen oldun Gemlik.

S.T: 03.04.2017

Bursaspor’un Play off Şansı Nedir?

Bursaspor’un Play off Şansı Nedir?

Geçen hafta kağıt kalem elimizde Hataysporun, Adana Demirsporun ve Erzurumsporun puan kaybı halinde neler olabileceğini hesap etmeye çalışmıştık.  Evimizde oynacağımız Menemenspor maçında berabere kalacağımız ise hiç hesaba katmamıştık. Sonuçta Akhisarspor dahil tüm rakiplerimiz 3 puan almayı başardılar. Neyseki Erzurumspor ALtay’I yendi de bizim play ofta kalmamızı sağladı. Çünkü ligin son haftasında şampiyon Hataysporun evine misafir olmak hiç te iyi bir fikstür değildir. Bu durumda ise son hafta Hatayspora yenilsek bile playoff şansımız devam edecek. Eğer Fatih Karagümrük ligden düşmesi kesinleşen Adanasporu yener ise gol averajı ile sırmadan üstümüze çıkıyor. Biz de 6. Olaral playofta yer alıyoruz. Rakiplerimiz ise Fatih Karagümrük, Akhisar  ve Adana Demirspor olacaklar.

Bu takımlar içinde en kolayı Fatih Karagümrük olarak görünse de şunu unutmamak gerekiyor. Karagümrük bu ligin en çok gol atan 2. Takımı durumunda.  ADana Demirspor ise açık ara en çok gol atan takım ünvanını almış durumda. Yılmaz Vural ile Akhisarspor ise herkese göre bu ligin en tecrübeli takımıdır. Yani her yönü ile baktığımızda play of için hiç bir açından  favori görünmüyoruz.  Playof oynayacaklar takımları incelediğimizde en iddialı takım olarak Adana Demirspor görünüyor.

Bursasporun sıkıntısı nedir diye baktığımızda ise en önemli sorun olarak gol kısırlığı ön plana çıkıyor. Menemenspor maçında attığımız 2 gol de penaltıdan geldi. Bursaspor bu sezon çok kritik bir sezon geçirdi. Başkan bulmakta bile zorlandık. Federasyon yönetrimizde bir hemşerimiz olsa da 3 puanımız silindi. Eğer bu sene süper lige çıkamaz isek gelecek senelerde bu seviyeye bile çıkmamız mucize olur.  Eskişehir ve Adanaspor bizlere örnek oluşturmalıdır. Bursa iş dünyası malesef Bursaspora sıcak bakmıyor. Artık bu işler üye aidatları ve yardım kampanyaları ile sürdürülemeyecek kadar büyük bir soruna dönüşmüştür.

Günün Sözü

Ruhunu Kaybeden

Dünyayı kazanca ne çıkar

Victor Hugo

 

ATA-TÜRKÜ ANLAMADAN NEDEN DÜŞMANLIK YAPILIR VE ŞİİR’İM

ATA-TÜRKÜ ANLAMADAN NEDEN DÜŞMANLIK YAPILIR VE ŞİİR’İM

Atatürk’ün sakalı, cübbesi, şalvarının olmadığına bakma. Nutku okuduğun zaman bir önder, o bir dindar, o bir lideri, o üstün donanıma sahip dünyayı iyi okuyan bilen bilge insan, dostu düşmanı iyi bilen bir lider, yüksek duygulu vatan sever ve birkaç lisan bilen, dünya kültürleri iyi tanıyan, kendi öz Türk kimliği ve İslam inancı dışında bir şey göremezsin. “Altının kıymetini sarraf bilir” der, atalarımız…

*

Koskoca bir imparatorluk yıkılıyor, o dönemin siyasileri işgalcilerin kontrolü altına giriyor ve Anadolu coğrafyası dört bir yandan işgal ediliyor. Eğer Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmasa, Anadolu yurdunda bir tane Müslüman Türk kalmayacaktı. İşte bu vaziyetteyken, bir avuç vatan severle yola çıkan, dağınık ve bitkin halde bulunan milleti toparlayıp tek bir yumruk haline dönüştüren, bir lider asla normal bir insan olamazdı. Ancak her yönüyle özel donanımlı, seçkin bir insan böyle bir gidişata dur diyebilirdi. Yıllarca Atatürk’e dinsiz dediler, dinsiz demek inanmayan demek… Allah’a ve Resul’üne iman etmeyen, manevi duyguların zirvesini yaşamayan bir insan, nasıl olur da Müslüman Türk milletinin vatanını, namusunu, inancını kurtarmak için her şeyini ortaya koyar ve her şeyden önemlisi bunu başarır? Hiç aklınız alıyor mu?

*

Bu soruları bugün çok rahatlıkla sorabiliyoruz ama dün birçoğumuz “dinsiz” iftiralarına inanıyorduk. Ta ki gerçek tarih ve yazarlarının belgeli yazıları var olması, atılan çirkin ifadelerin değersiz olması düşmanca iftiralardır… “Atatürk vatandır, Atatürk bayraktır, Atatürk birleştirici harçtır, Atatürk Türk milletin inancının hizmetkârıdır.” İngiliz ve Yunan istihbaratların ve de onların yerli tohumlarının fitneleriyle gözümüze yerleştirilen perdelerinin, Atatürk’e iftira oyunlarıdır. Bu vatanın her bir samimi evladı gibi, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran irade ancak böyle mükemmel bir şahsiyet olabilir “Bilinmesidir. Türk Milletini gerçek Atatürk’le buluşturan tarihi belge ve yazılarıyla kanıtlayan araştırmacı yazarlara vatan sevdalılarına sonsuz teşekkürler…

*

Ankara’da yaşayan Ahmet Kayhan bir Allah dostu ifadesi ‘Atatürk’ü iyi tanı, İslama sevdalı neferdir. Sen onun sakalının, cübbesinin, şalvarının olmadığına bakma. Nutku okuduğun zaman o sevda kimliğinin dışında bir şey göremezsin’ demiş. Bu insan silah arkadaşlarıyla bize bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti emanet etti. Bu devleti kurarken en güçlü yönü milletin ta kendisini garantiye aldı. Eğer bu devlet kurulmasaydı milletin şahsiyeti koruma altında olmayacaktı. Vatanımız teminat altında, devletimiz teminat altında, ordumuz teminat altında, her şeyimiz Mustafa Kemal ile teminat altında olmuştur. Dünyanın hiçbir yerinde görülmedi ki, kendi devletini kuran insan eleştirilsin, inkar edilsin. Ama bizde bütün bunlar oldu. Biz ise şimdi bütün bunları elimizin tersiyle silip atıyoruz ve günlük hakaretler yapılıyor…  Kaynak: Rahmetli. Prof. Doktor. Haydar Başın, Atatürk’ü anlamak yazı ve belgelerinden.

 

*

Atatürk kesinlikle misyoner faaliyetlerine, son derece karşı olan bir insandır. Bursa’da bir okulda iki tane kız öğrenci Hristiyan oldu diye okulu kapattı. Türkiye’de nüfus mübadelesi oldu. Anadolu topraklarına aldığımız insanlar Müslüman Türkler, Anadolu’da yaşayan gayrimüslimleri ise gönderdi. Bize tertemiz bir Anadolu emanet etti. Hayatı boyunca İslam ülkelerinden hiçbiriyle karşı karşıya gelip, bir tane mermi atmadı. Hep Batı alemine, Hristiyan dünyasıyla harp etti. Kim Mustafa Kemal Atatürk’e dinsiz diyorsa, bilin ki o bilinçsizdir. Atatürk hem dini duyguları bilen hem de milli duyguları hayata geçiren biri ve bu birliği beraberliği sağlayan, Atatürk bunu yaptı işte. ‘Ne mutlu Türküm diyene’ sözündeki maksat bu birliği temin etmektedir. Atatürk, gerçekten seçkin bir insandır ve Türkiye Cumhuriyeti kurucu lideridir. Kalkıp her gün hakaret ederek bir yerlere varılmaz her dönemin farklı özelliği vardır. Bu ülke çok bedeller ödeyerek kuruldu saygı ve sevgi olması en doğrusu, ayrıştırma kimlerin işine gelir bilinmesidir. Altını doğru değerini bilen ve ortaya çıkaran sarraftır. “NE-MUTLU TÜRKÜM DİYENE”

ATATÜRK GELİYOR BİZLERE DOĞRU

Yol verin ağalar yol verin beyler

Türkün ordusu geliyor bizlere doğru

Cenk meydanında yaralı bağrı yanıklar

Atatürk kararlı geliyor bizlere doğru.

*

İstanbul boğazını zor şartlarda aşarak

Düşman takibini atlatıp hedefe koşarak

Karlı dağlardan yolları aşıp geçerek

Kemal Atatürk geliyor bizlere doğru.

*

Düşündü bu kararını vardı Samsuna

Haykırıp coştu anlattı doğruyu halkına

Büyük kurtarıcı dedik biz buna

Kahraman önder geliyor halkına doğru.

*

Erzurum’a vardı aldı doğru kararı

İçte dışta düşmanlar gördü zararı

İstanbul duyunca kızdı etti feryadı

Mustafa Kemal geliyor millete doğru.

*

Ay doğar ufukta kızarır yeri

İzinden gidelim biz onun bari

Değildir bu işler kimsenin kari

Mustafa Kemal geliyor bizlere doğru.

*

Görmez misin yer altında yatanı

Birlikte kurtardık bu güzel vatanı

Herkes sever doğru yolda gideni

Atası koşarak geliyor millete doğru.

*

Gençlere emanet eyledi bu vatanı

Mutlu oldular onun izinden gideli

Korksunlar bu vatana düşman olanı

Türk milleti şahlandı atasına koşuyor.

*

Her zaman olacak altın isminiz

Şanlı tarihte yaşayan ebedi fikriniz

Ufuklara yazılı kalan gül adınız

Türk milleti gönülden atasına koşuyor.

*

Kâinat durdukça atam sen yaşa

Milletine inandın azimle çıktın başa

Biz seni görünce düştük telaşa

Atatürk geliyor sevgiyle bizlere doğru.

*

Bu millet hiç unutmaz Atasını

Zalime korku mazluma verdi sevgini

Yere batsın vatana ihanet edenleri

Atatürk geliyor zaferle bizlere doğru.

Y.T:30.08.2018

“15 TEMMUZ’UN ÖZETİ VE ŞİİR’İM”

“15 TEMMUZ’UN ÖZETİ VE ŞİİR’İM”

Türk milleti üzerine planlanmış cumhuriyet tarihinde büyük bir ihanet ve hain projenin adı. Türk milleti inanç kutsalına önem verdiği, İslam’a hizmet görünümünde Fetö denilen terörist ve ortakları çok iyi gizlenerek ve yetiştirilerek, Diyanet’in içine yerleştirilmiş ağlayan sızlayan taraf toplayan kurnaz bir maşa büyük planın; Siyonist hareketidir. Fetö’nün dedeleri, Irandan, Bitlis’e Bitlis’ten Erzurum’un, Pasinler ilçesi, Korucuk köyüne de yerleşerek din âlimi görünümlü Baba Ramız den olma, Anne Rabin den doğma 1938 dünyaya gelerek babası bir Ermeni soylu, Annesi Yahudi asıllı olması gelişen, bu durum bakılırsa aslına bağlı hizmet etmesi tesadüf olamaz. Bu anlamda plan senaryo başlıyor hafız olur, diyanete sızıyor , vaiz veriyor, mevkiler alıyor, işveren olur holdingler kuruluyor , eğitimci oluyor ,yüksek teknolojili okullar kuruluyor, İslam dini üzerinden fetvalar veriliyor, dar gelirli insanların gönüllü ve ileri derecede zekalı çocukları ellerinden alınıyor; kendine bağlı tapan kadrolar oluşturuluyor. Devletin tüm kurumlarının yönetimine üst düzeyde kadrolar yerleştiriliyor ve siyaset içinde aktif rol alıyor! Yönetiyor ve aktif dış destekle Türkiye’ye plan içinde yön veriyor ve 2002 den sonra gücüne güç katıyor. Bu öyle bir hal alıyor ki! Devletin vatansever görevli evlatları dahi sırasıyla kumpas iftiralarıyla söküp atılıyor. Bir nevi; dış güçlerin istediği haline getiriliyor ve bu gidişat geç anlaşılsa da tehlike varlıktan yok olma gidişatı olunca sözde yavaş yavaş çökertme taktiği yapılmaya başlanıyor.

*

Bu fetö terörü bunun farkına vararak ağababalarının talimatlarıyla 15 Temmuz terör hareketini uygulanması kararı alınarak katliam ve kalleş uygulamaları başlatıyor. Fakat unuttukları bir şey var! O’da Türkün geçmiş tarihinden ders almamışlar ki! Türk milleti 15 Temmuz gecesi ülkesinin sokaklarında büyük mücadelesini vererek devletinin tüm kurumlarını toplayıp tekrar yönetim makamlarına oturtuyor, 250 şehit binlerce gazi vererek tüm dünya emperyalistlerine onları maşası terör örgütlerine haykırdı dedi ki? Çanakkale geçilmez dedik geçemediniz. Şimdi yine haykırıyoruz Türkün vatanı bölünmez, bayrağı inmez, indirmeye kalkan eller kırılır, kirli oyun planlarınız batsın diyerek, Rabbim bu asil millete bir daha; bu çirkef vahşeti yaşatmasın ve tüm şehirlimize Allah’tan rahmet, Gazilerimize sıhhat, Türk milletine huzur, birlik içinde yükselmesini muzaffer eylesin.

 

15 TEMMUZ İHANETİ ASLA UNUTULMASIN

Hoca efendi deyip pazarlayanlar,

Ağlayınca ilaç gibi yutturanlar,

Fikirleri doğrudur elde tutanlar,

Türk yurdu yıkmak kolay mı sandınız.

*

Ecnebi Fetö’yü âlim tutturanlar,

Hasta fırıldağa göz yumanlar,

İslam’a fitne fesat sokanlar,

Bu milleti kolay lokmamı sandınız.

*

Oyunlar kurdun fitne yuvasından,

Talimat aldın içten dışardan,

Tarihi oldu on beş temmuz’ dan,

Bu vatanı satmak kolay mı sandınız.

*

Üzerine yüründü bu hainlerin,

Kaçacak delik bulamadı farelerin,

Destanı yazıldı benim ecdadımın,

Bu yurdu dağıtmak kolay’ mı sandınız.

*

Hastalığı yayılmış sinsi mikroplar,

Seni lehimleyip nakil edenler,

Türkü ayrı gayrı sananlar,

Türkün bayrağını indirmek kolay’ mı sandınız.

*

Yıllarca ipleri emrinde tutan,

İhanet ortaklı içimizde geçinen,

Yalan fetvalarla aldandık diyen,

Türk Milletini yıkmak kolay’ mı sandınız.

*

Ağladın yalanınla belanı buldun,

Yıllarca aklınla uşaklık ettin,

Ağaç oldum diyerek orman’ mı sandın,

Bu milleti çökertmek kolay mı sandınız.

*

İnsanlıktan çıkmış kinini kustun,

Soysuz olarak ortaya çıktın,

Şeytanı geçtin arkadaş oldun,

15 Temmuz ihanetini asla unutulmasın.

Y.T: 14.07.2018

AYASOFYA 86 YIL SONRA VERİLEN KARAR DOĞRU OLANDIR VE ŞİİR’İM

AYASOFYA 86 YIL SONRA VERİLEN KARAR DOĞRU OLANDIR VE ŞİİR’İM

Özgürlük bağımsızlık konusunda kimsenin sömürgesi olmamak için, bu kelimeler neler çağrıştırıyor zihnimizde anlamak bilmek adına, bunlara sahip olmak istiyorsak kaç yıllık esirliği bir kenara atıp silkelenmek gerek. Bir düşünsene senin tapun olan bir yere seni sokmuyorlar. Tapunun ne anlamı kaldı. Gayet yerinde bir karar oldu. Almanya, Fransa yunandır başka başka bir sürü ülkedir bunlar istedi diye kaç yıldır o cami kapalı. Bağımsızlığımıza vurulmuş bir darbedir bu. Tapusunda AB ye verelim tam olsun. Olması gereken oldu şükürler olsun. Oranın tamamen tekrar cami olması Türkiye’nin ve Türklerin 1453 yılından beri hakkıdır. Ayasofya’nın, fethin en büyük sembolü olduğuna işaret ederek, Türk vatandaşların çoğunluğunun Ayasofya’nın ibadete açılması kararını büyük bir heyecan ve mutlulukla karşıladığını ve neden geç kalındığının-da sorgular olduğunu ve bu mabedin siyasi rantlara alet edilmemesi ve siyaset üstü ortak istek olduğu da bilinmesidir.

*

Bir siyasi iradenin iktidarın öncelikli olarak yapması gereken, vatandaşlarının sorunlarıyla ilgilenmek ve bunlara en kısa zamanda çözüm üretmektir. Bu günlerin en önemli sorunlarından biride ekonomik sorunlardır, çünkü işin temeli ekonomidir; ekonomik sorunlar çözülmeden diğer sorunları çözmek mümkün değildir. Türkiye’nin işsizlik, borç, bütçe açığı, gelir darlığı ve adaletsizliği, tüketim daralması, üretim maliyetlerinin yüksekliği, icralar, her konuda ithalata mahkûm olma gibi birçok kangrenleşmiş ekonomik sorunlar vardır. Siyasilerimizin odaklandığı konular bunlardan farklı konulardır. Bugünlerin en önemli gündem maddeleri; çoklu baro düzenlemesi ve Ayasofya’nın ibadete açılması meselelerini siyaset üstü konular ve bu milletin sıkıntılarını göz ardı ederek tüm siyasilerin isteklerine algı yapılmasın ve bu yoksul vatandaşın ekonomik yönde derdi çok çözümler getirilsin…

*

Ayasofya Camisi’nde yapılacak değişikliklerle”24 Temmuz’dan itibaren ibadet yapmaya başladığımızda o resimlerin üzerini bir şekilde perdelemek ya da teknolojik imkânlardan yararlanarak ışıkla karartmak ve namazdan sonra da tekrar perdeyi açarak ya da o karartmayı kapatarak ziyaretçilerin ziyaretine sunmak şeklinde bir uygulama yapılır. 86 yıl sonra dünyadan bazı ülkelerden gelen tepkiler kendilerine göre bahaneleri ve 1934 yılında alınan Bakanlar Kurulu kararıyla müze olan Ayasofya’nın yargı kararıyla camiye çevrilmesinin, Türkiye dışında yankıları devam ediyor. Bu kapsamda UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesinde bulunan Ayasofya’nın camiye çevrilmesi başta Yunanistan, ABD, Avrupa Birliği ve Rusya olmak üzere uluslararası toplumda tepkiyle karşılandı. UNESCO, 1985 yılından bu yana Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan Ayasofya’nın statüsünün İlk inşa edildiğinde Ortodoks Hristiyanlar için bir manastır olarak planlanan Ayasofya, bu inanca sahip kişiler için de kutsal olarak kabul ediliyor. Bu nedenle Yunanistan ve Rusya en sert tepkiyi gösterenler arasında yer alıyor. Camiye çevrilme kararı açıklandıktan sonra konuşan Yunanistan Başbakanı Krikosu Miçodakisi, bu kararın sadece iki ülke ilişkilerini değil, Türkiye’nin AB sürecini de etkileyeceğini söyledi. Yunan Başbakanlığından yapılan açıklamada, “Yunanistan, Türkiye’nin Ayasofya’yı camiye dönüştürme kararını olabilecek en sert şekilde kınamaktadır. Bu karar, bu anıtı Dünya Mirası olarak kabul eden herkesi rencide eden bir tercih olmuştur. Elbette ki, bu karar, sadece Türkiye’nin Yunanistan ile olan ilişkilerini değil, Avrupa Birliği ile olan ilişkilerini de etkileyecektir” dedi. Rus Ortodoks Kilisesi de kararı “esefle karşıladıklarını” açıklamalar yapıyorlar… Geç onları ne derse desinler…

*

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Bağımsız bir ülkedir. Ayasofya’nın açılışı bağımsızlığımızla alakalı bir konudur, iç işlerimizdir. Dolayısıyla çeşitli ülkelerden bu konuyla ilgili yapılan açıklamalar çokta önemli değildir. Biz Ayasofya’yı en güzel bir şekilde ve insanlığın hayrına kullanma noktasında gayreti göstermeliyiz. İnsanlığın mirası olduğu için Ayasofya, camiye dönüştürüldüğü zaman bu özelliğini kaybetmiyor ki. sessiz ve öksüz minarelerinden yükselen ezan sesleri fezalar yeniden yükselecek! Şerefelerin yine Allah’ın ve O’nun sevgili peygamberi Hz. Muhammed’in aşkına, şerefine ışıl ışıl yanacak ve yine insanlığın ziyaret mabedi olacak ve tüm İnsanlığın ortak yeri olarak kalacaktır… Hayırlısı olsun…

 

MİNARELERİNDE EBEDİ EZANLAR SUSMAYACAK AYASOFYADAN

Türklüğün gururu İslam’ın tanışı Ayasofya,

Fatihin şeref abidesi incisi İstanbul’da .

Muhteşem yakıştı yanan ışıltın sana,

Yıllar sonra açıldın hoşsun sen Ayasofya.

*

Yine minarelerden  göklere ezanlar yükselecek,

İlahi nizamıyla Ayasofya’nın sesi çıkacak,

Yüzbinler eğilerek secdeye baş koyacak,

İhtişamlı görüntünle bir hoşsun Ayasofya.

*

Gönüllerden gök kubbeye yüksen nidaları,

Aşkla sedayla okunacak Kur’an sesleri,

Fethin, Fatih’in ruhuna yapılan duaları,

Mabedinle bir hoşsun sen Ayasofya.

*

Ey muhteşem mabet bizde unutulmazsın,

Bizler, Fatih’in torunları saftayız yeniden,

Tekbir, tahlil sedalarla kubbelerin altından,

Ezanlar yükselince hoş olacak Ayasofya’dan.

*

 

Mehmet der şiirimi yazdım gününden,

Hürriyet meşalesi olsun bu günden,

Fatih atamı rahmetle andık cihandan,

Minarelerinde ebedi ezanlar susmayacak Ayasofya’dan.

Y.T: 12.07.2020

HATIRLATMA!

HATIRLATMA!

Bugün hatırlama günüm!

Geçmişe dönerek birşeyleri hatırlamanın ya da hatırlatmanın gücüne inanırım. Konusunu, kişisini ayırt etmeksizin hafıza tazelemenin faydalı olduğunu düşünürüm. Çünkü geçmişte yaşanmış tecrübeler yeni günde hata yapmanın engelleyicisi olacaktır.

Özellikle pandeminin var olduğu sıradışı, zorlu ve uzun süreç alan dönemlerde bazı hatırlatmaların daha sık yapılması kanaatindeyim.

Yaşadıklarımızı unutmayalım diye, unutulmasın diye.

Anlaşılan o ki yazın sıcağı yaşadığımız güç pandemili kışı unutturdu bile şimdiden!

O halde pandemi uğruna nelerden vazgeçtigimize, neleri göze aldığımıza ve neleri hayatlarımıza kattığımıza yeniden bir göz atalım;

Pandemi döneminin kış günleri… Hepimiz evlere hapsolduk. İlk zamanlar bu durum bir oyunmuş gibi geldi ama zamanla bizi sıkmaya daraltmaya başladı ve ilk yasaklar bittiği anda kendimizi sokaklara attık. Sanki hayatımızda hiç sokağa çıkmamışcasına ne yaptığımızı ya da ne yapacağımızı bilmeden, çoluk, çocuk… Hastalığı unuttuk.

Peki, neden onca zaman eve kapandık? Hiç sorduk mu kendimize; koştur koştur sokağa çıkarken, yıllardır görüşmediğimiz arkadaşlarımızın kollarına atarken kendimizi…

Pandemiyi unutuverdik hemen. Çünkü arkadaşımızı, eşimizi, dostumuzu özledik, uzak diyarlarda oturan ve yüzünü sadece bayramdan bayrama gördüğümüz akrabamızı özledik…Onlarla bir kahve içip sohbet etmeleri özledik.

Peki, biz bu basit gibi gördüğümüz şeyleri yapmıyor muyduk daha önce?
Hayır… Pek çoğumuz zamanın çarkına ayak uydurup, koştur koştur sürdürdüğümüz hayatlarımızda bize yakın olan insanlardan bile tabiri caizse, kaçıyorduk! Bir kahve içmelik zaman bile ayıramıyorduk, ayırmıyorduk!

Ama nasıl olduysa pandemi dönemi özlemlerimiz depreşti, herkesi görmek istedik!
İş yerinde kavga ettiğimiz arkadaşlarımızdan tutun da şehrin öbür ucunda oturan akrabamıza kadar kollarımızı açtık ve koştuk. Çünkü neden biliyor musunuz? Biz evlere kapandığımız o dönemde şunu fark ettik; kapılarımızı kapatmışız herkese, evde yalnızız, eşler bile birbirleri ile aynı evde uzun saatler birlikte oturup zaman geçirmek zorunda oldukları için, bilmedikleri bir çok yönleri ile karşı karşıya kaldı. Neden mi? Çünkü; eşimizle bile dolu dolu oturup, bir sohbet etmiyorduk. Bir kahve içip saatlerce film izleme şansı yaratamıyorduk, yaratmıyorduk.

Kendi çocuğumuzu bile yeteri kadar tanımıyorduk hatta! Çocuklarımızın farklı becerileri farklı düşünceleri olduğunu öğrendik pandemili kış sürecinde..

Hafta sonu olduğunda bir akrabamız bize gelmek istediğinde “ah canım benim tabi ki seni görmeyi bende çok isterim ama çocuğun kursu var sonra da alışveriş derken akşam nasıl oluyor anlamıyorum, biz haftaya buluşsak” deyip, “bir hafta sonum var onu da evde misafir ağırlayarak geçiremem” diyorduk. Yalan mı?

Hele hafta içi en yakın arkadaşımız bir kahve içmeye gelmek istese “ işten gelmişim akşama kadar yorgun argın bir de bunun dırdırını çekemem” deyip, türlü bahanelerle sevdiklerimizi geri çeviriyorduk. Yalan mı?

Bizler adeta kendimiz için yaşar olmuştuk. Bencil olmuştuk, sevgisiz sanal alemlerde yaşar olmuştuk.

Hani derler ya, “insan görmeye hasret kaldım”, işte pandemi bize tam da bunu öğretti.
Peki ne oldu? O geri çevirdiğimiz arkadaşımızla can ciğer kuzu sarması telefon sohbetlerimiz oldu, sanal ortamda kahveler içip sohbet ettik saatlerce, daha çok hal hatır sorar olduk…

Çünkü biz kapılarımızı kapatmıştık dostlarımıza, eski ev oturmaları, yemekler, sohbetler ve muhabbetler kalmamıştı. Kaçar olmuştuk dostlarımızdan.

Sanki bir tokat yemiş gibi işi gücü bırakıp evde oturmaya başlayınca, bunu çok daha iyi anladık ve ilk fırsatta koştuk arkadaşlarımıza. Hastalığı hiçe sayıp sarıldık.

Ben şimdi, arkadaşlarımla telefonda sohbet etmek yerine maskemi takıp karşılıklı kahve içmek istiyorum. Yüzündeki gülümsemeyi göremesem bile gözlerindeki ışıltı beni hayata bağlıyor. Çocuğumla daha fazla vakit geçirmek, onunla oyunlar oynamak istiyorum. Bir kurstan diğerine koşturmak yerine evde resimler yapmak ve eşimle koltuklarımıza çekilip film izlemek ya da eski yılları yad etmek istiyorum.

Balkon keyfi yapmak istiyorum. Çiçekleri sulayıp onlarla konuşmak…

Değerlerimizi hatırlattın bize pandemi, geleneklerimizi göreneklerimizi. El öpmenin kıymetini hatırlattın. Eve gelen bir misafirin kıymetini hatırlattın.

Umarım tekrardan bu değerlerimizi unutmayız.
Kapılarımızı kapatmayız. Eşimize çocuğumuza ve bizi seven herkese daha fazla zaman ayırmayı alışkanlık haline getiririz, umarım!

Esen kalın.

BİR ANKET ve (ESKİ CHP)’DEN ANILAR

BİR ANKET ve (ESKİ CHP)’DEN ANILAR

Optimar Araştırma şirketi Mayıs ayında 26 ilde 1750 kişi ile bir anket düzenledi.

Halkımıza en önemli sorunları sordu.

Birinci sırada %50,2 ile ekonomik sıkıntılar çıktı.

Koronavirüs ikinci sırayı, terörle mücadele de üçüncü sırayı almış oldu.

Bu sorunları hangi parti çözer denildi.

Ak Parti %50.5 ile birinci sırayı aldı.

CHP %23,3 ile ikinci sırada çıktı.

Ekonomi kökenli Ali Babacan ise %1,5 oy ile çok gerilerde kaldı.

Ülke çapında etkin 21 aktör arasında oylama yapıldı.

Erdoğan birinci sırada, Süleyman Soylu ikinci sırada, Fahrettin Koca üçüncü sırada yer aldı.

CHP’li Mansur Yavaş, Kılıçtaroğlu ve İmamoğlu’nu gerilerde bıraktı.

Önemli ekonomik ve sağlık sorunları ile boğuşan Ak Parti’nin hala CHP’yi geride bırakmasının iki nedeni var.

Birinci neden MHP’nin hiç bir çıkar beklemeden ve kesintisiz olarak Ak Partiye destek vermesidir.

İkinci neden ise 20 senedir muhalefette olmasına rağmen hala halkın güvenini alamayan yeni CHP’dir.

Çünkü yeni CHP hükümete tepki ile devlete tepkinin sınırlarını hala ayırdetmiş değildir.

Yeni CHP’de Turan Güneş, Hikmet Çetin ve sğlıklı bir Baykal yoktur.

Eski CHP hükümet ile tartışsa bile, devlete ait projeye karşı olmazdı.

Bir kaç örnek verelim.

Eski CHP 40 yıldan beri beri terörle mücadele edilirken, Kandil’de üst düzey teröristlerle aynı fotoğrafta yer alan bir bayan partiliyi CHP İstanbul il başkanlığına atamazdı.

Eski CHP devletin Suriye’ye savaş açtığı bir dönemde iktidara bir tavır amacıyla Esed’le görüşme yapmak için Suriye’ye bir CHP heyeti göndermezdi.

Eski CHP Pensilvanya’da FETÖ ve Amerikalı sivil toplum örgütleri ile birlikte olan eski CHP mileltvekili Aykan Erdemir’le aynı fotoğrafta yer almazdı.

Eski CHP, Türkiye’yi doğu Akdeniz’de boğmaya çalışna Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesmine karşı Libya ile yaptığımız anlaşmaya karşı çıkmazdı.

Bu tespitlerimizi yazarken, Kıbrıs Harekatı sırasındaki Dış İşleri Bakanımız Turan Güneş’i hatırladık.

30 yaşlarında Devlet planlama başkanı ve başbakan yardımcısım olan “bürokrasinin pelesi” Hikmet Çetin’i hatırladık.

30 yaşlarında Enerji bakanı olan ve kurallara uymayan Ataş Rafinerisine “devletleştirme resti” çeken Deniz Baykal’ı hatırladık.

Yeni CHP’de ise iz bıarakn bir isme de, bir projeye de rastlayamadık.

 

Günün Sözü

Düşünmek görmektir.

“Balzac”

 

TIKA BASA VİRÜS!

TIKA BASA VİRÜS!

İçimiz dışımız, saçımız başımız, kaşımız gözümüz, sözün özü her yerimiz, hayatımızın her santimi korona virüs olmuşken, buyrun bir de buradan yakın!
Dünya Sağlık Örgütü’ nün gündeme bomba gibi düşen açıklaması ve koronanın, yaz sezonunun açılmasıyla birlikte dünya genelinde yeniden rakamları yükselten gerçekleriyle iki arada bir derede kaldığımız bir hafta yaşadık.
Dünya genelinde kısıtlamaların hafifletilmesi ve hatta bazı ülkelerde tamamen kaldırılması ve uluslar arası geçişlerin ülkeler bazında kademeli olarak açılmasıyla, koronanın yeniden ivme kazanacağı olasılıklar arasındaydı zaten.
Ancak hepimize “hoppalaaa” dedirten konu, Dünya Sağlık Örgütü’ nün yaptığı ve daha önce “domuz gribi” diye tanımlanan fakat bu kez onun farklı versiyonu olan yeni virüs!
Belirlenen yeni virüsün veya evrim geçirerek tekrar hortlayan eski domuz gribi virüsünün teknik ismini, bununla ilgili detayları ve semptomlarını burada yazmadan, konunun direkt genel hayatı ilgilendiren yönüne değinmek istiyorum.
Sizin de benim gibi “bir bu eksikti” dediğinizi duyar gibiyim.
Bundan aylar önce, dünyaca önde gelen bilim insanları, bildiğimiz çağın ve eski düzenin artık geride kalacağını, yepyeni bir çağa adım attığımızı öngörmüş ve hatta bu yeni çağa dudak altından ” biyolojik çağ” adını vermişlerdi.
Yani benim anladığım şu ki; bildiğimiz silahların yerini yeni silahlar almış gibi görünüyor!
Bunun da adı; “tanımlayamadığımız öldürücü virüsler”…Biri henüz bitmemişken hatta bitmesini bırakın onunla yaşamaya henüz alışamamışken, insanoğlunun başka bir virüs haberi alıyor olması üzücü.
Sizi bilmem ama benim aklımda yine deli sorular! Hem de onlarcası…
Ne yani bu virüsler durdu durdu da üst üste mi patlak vermeye meyil etti?
Veya bunların -sözüm ona- bir anda hortlamasına yol açan nedir?
Yüzyıllardır var olan domuzlar neden son yıllarda virüs kaynağı haline geliverdi? Veya kuşlar ya da virüslere sebep olduğu söylenenen adı geçen başka bazı hayvanlar?
Şimdi yazacağımı benim gibi bir bilim aşığı insana belki çok konduramayabilirsiniz ama bunu yazmadan bu yazıyı sonlandırmam olanaksız;
Acaba diyorum, yaradılıştaki sistem üzerinde sözde bilim adına! fazla mı kurcaladık bazı şeyleri?
Olması gereken ve olan yaradılıştaki orijinalliğin üzerinde gereğinden fazla mı oynadık veya oynuyoruz?
Ben bunları düşünmeden edemiyorum sevgili okurlar.
Siz ne derseniz?
Yoksa var oluştaki o muazzamlığı biz mi bozuyoruz?
Bazı şeyler olduğu gibi mi kalmalıydı? Özellikle genetik üzerinde yapılan türlü çalışmalar hiç yapılmamalı mıydı?
Dedim ya; aklımda onlarca deli soru!
Sosyal mesafeyi koruyarak yaşam sürmeyi alışkanlık haline getireceğiniz mutlu yaz günleri diliyorum.
Esen kalın.

“ÇİN’DEN TÜRKİYE İÇİNDE DOĞU TÜRKİSTAN UYGUR TÜRKÜ HAKKINDA TARİHİ YALANLAR FAALİYETİ VE ŞİİR’İM”

“ÇİN’DEN TÜRKİYE İÇİNDE DOĞU TÜRKİSTAN UYGUR TÜRKÜ HAKKINDA TARİHİ YALANLAR FAALİYETİ VE ŞİİR’İM”

 

29 Haziran 2020 Çin Büyük-elçilikten skandal broşür yayını… Doğu Türkistan’daki Müslüman soydaşlarımıza acımasız zulümler gerçekleştiren Çin yönetimi, soykırım faaliyetler inkarını topraklarımıza kadar taşıdı. Çin Halk Cumhuriyetinin kuruluş yıl dönümü vesilesiyle İstanbul’daki Çırağ-an Sarayında, Çin Ankara Büyük elçiliği tarafından hazırlanmış bir broşürde başlık Terörizm ve Aşırılıkla mücadele, İnsan haklarının korunması yazısında gizlice İslama saldırı ve Uygurların, Türk kökenli olmadığı ve sonradan zorla Kara hanlılar tarafından Müslüman yapıldılar ifadeleri tarihi saptırarak yalan asimilasyonları Türkün topraklarında rahatça söz konusu yapabiliyorlar ve kimseden ses yok… Çin zulmüne karşı sürdürülen Doğu Türkistan milli davası da sık sık ‘aşırı dincilik’ ve ‘terör’ yafta-lamalarıyla hakir gösterilmeye çalışılıyor. Çin, yıllardır sürdürdüğü buna benzer çirkin algı operasyonlarıyla Doğu Türkistan’daki sömürge ve zulüm faaliyetlerini, dünya kamuoyuna unutturmaya çalışıyor.

*

Bu skandal broşüre, Neden? Kimse tepki göstermez… Çin’in ahlaksız hamlesini gündeme taşıyan İsa Yusuf Alptekin Vakfı Başkanı Doç. Dr. Ömer Kul, davete katılan tanınmış isimlerin bu çirkin broşüre karşı tepkisiz kalmasını eleştirdi. Çin’in Ankara Büyük-elçiliği, Çırağ-an Sarayında verdiği  resepsiyonda aralarında milletvekilleri, üst düzey bürokratlar, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, gazeteci ve akademisyenlerin de olduğu davetlilere, 42 sayfalık bir broşür dağıttı. Bu broşürü davetlilerin herhangi birinin okuduğunu düşünmüyorum çünkü okunmuş olsa baştan sona , İslam dinini aşağılama ve Türklüğü yok sayma üzerine bina edilen bu propaganda broşürüne en azından tarih bilgisi olanlar itiraz eder, aralarından biri “bu olsa olsa Müslüman mahallesinde salyangoz satmaktır, bu ne cür’et” derdi. Çin’in algı oluşturma ve propaganda konularında ne kadar mahir olduklarını bilmeyenlere tavsiyemiz Çin Komünist Partisi zihniyeti sizi suya götürür susuz getirir, demedi demeyin. Yarın çok geç olmadan uyanalım, uyanık olalım, titreyelim ve kendimize gelelim” Türk devletini yöneten siyasi iktidar Çin ile her konuda yapılan anlaşmalara çok.çoook dikkat. Güzel ülkemin Güzel Bursa Gemlik insanları tüm iyilikler ve güzellikler sizlerin olsun,

*

GÖK BAYRAĞIM EBEDİ DALGALANSIN BENİM

Türkün öz yurdu doğu Türkistan’dan,

İşkence soykırım zulme uğrayan benim.

Vatanım, bayrağım, toprağım, esir edilen,

Çin zaliminin zulmüne uğrayan benim.

*

Doğu Türkistan Tarihte dinmedi göz-yaşın,

Oluk oluk aktı şehitler kanın,

Turan ellerinde sizi unuttular sanmayın,

Kızıl Çin ebedi düşmanım benim.

*

Kendi öz yurdumda çöl oldum,

Bahçemde renkli gülerim sarardı soldum,

Adım Türk, Müslüman olmak mı sucum,

Çin vampiri ezeli düşmanım benim.

*

Müslüman âlemi kopuk geçmiş kendinden,

Türk dünyası şaşkın bakar içinden,

Zalim Çin çekmiş seti başından,

Kavim gard aş duy sesimi benim.

*

Mehmet derki yurdumu kimse silemez,

Çin zalimine mazlumun ahları kalmaz,

Yeniden bir diriliş destanı yazacağız,

Gök bayrağım ebedi dalgalansın benim.

Y.T :12.03.2019

HAZİRAN BİTERKEN…

HAZİRAN BİTERKEN…

 

Ve nihayet 2020′ nin bir ayını daha tüketip bitirmek üzereyiz!

 

“Nihayet” diyorum çünkü tüm sempatimizle karşıladığımız 2020’nin pek de hayırla, uğurla ve keyifle geçip gitmemekte ısrarcı olduğunu hep birlikte tecrübe ediyoruz.

 

Dile kolay, altıncı ayını da devirmekte olduğumuz bu yılın bizlere sunduklarına bakınca neden bir an önce “geçip gitsin, bitsin artık” diyerek, neredeyse dualara gark olduğumuzu anlamamak mümkün değil.

 

İsterseniz birlikte suya sabuna dokunmadan, yamacından geçerek, haziran ayına kısaca göz atalım.

 

Bu ay da koronalı yaşam tam gaz devam ederken, hem ülkemizde hem de dünya ülkelerinde yaşayan milyarca insan bunalmanın ötesinde bir zihin yorgunluğu içindeydi.

 

Başından beri umursamayanlar yine umursamaz tavırlarla “eller havaya” modunda şuursuzca yaşamaya devam ederken, bu işin ciddiyetini anlayanlar, bilenler aynı hatta daha fazla bunalmış bir modla hem tedbirlere devam etti hem de bu illetten tek kurtuluşumuz olan aşının bir an önce bulunması için dualar ve dileklerde bulundu.

 

Haziran ayında bana göre diğer dikkat çekici durum ise şuydu; uzmanların dilinden “Süper hücre” kelimelerinin telafuzunu ilk defa duyduğumuz ay oldu bu ay. Artık nur topu gibi bir iklim değişikliğimiz var!

Bundan sonra bizi bırakmadan, ara ara kendini hatırlatacak olan başkaca sevimsiz bir değişim! En acı tarafı ise, kısacık süren bu süper hücre dediğimiz hava olayının can almış olması.

 

Aslında kendisiyle geçen senenin temmuz ayında tanışmış olmamıza rağmen, bununla ilgili tüm açıklamalar, olasılıklar ve bu afetin gerçekleştiği anlarda alınacak önlemlerin duyurusu için neden bir sene beklenmiş olduğunu anlayamadım! Bu da işin başka bir boyutu.

 

Yine haziran ayında kendinden bahsettiren irili ufaklı depremleri söylemeden geçemeyeceğim. Kaldı ki işin ehillerine göre büyük deprem kaçınılmazmış. Bu çarpık yapılaşmada buna dair önlemi nasıl alacağımız konusunda en ufak bir fikrim yok. Kaldı ki İstanbul gibi ,binaların üst üste bindiği bir şehirde hangi önlemi, nasıl alabileceğimiz konusunda diller suskun!

 

Sevgili okurlar, bu üç konu bile sanırım haziran 2020′ yi tanımlamaya yeter de artar bile. 2020′ den bir ay daha harcamış olmak, atlatılan bunca badireye bakıldığında “zafer” niteliği taşıyor bence!

 

Gerçi 2020′ nin yarısını aşmak üzere olduğunuz şu günlerde gelecek ay ve yıllarda bizi nelerin beklediğini bilmiyoruz elbette ama dileğim o ki; gelecek zaman dilimi şu geçirdiğimiz evreden daha ferahlatıcı olur umarım. Dilerim ” beterin beteri var” deyiminin karşılığını bulmayacağımız güzel aylar ve yıllar yaşarız.

 

Yaz günlerinde bir parça soluklanmanız dileğiyle,

 

Esen kalın.