Köşe Yazıları

Dolar Dünya’da Düşüyor Bizde Tırmanıyor,  Neden!

Dolar Dünya’da Düşüyor Bizde Tırmanıyor,  Neden!

 

Amerika 1970’li yıllardan beri askeri ve siyasi gücünü kullanarak Dünya ticaretinin rotasını eline geçirdi.

Bu ekonomik gücün kaynağı petrol ve ürünlerinin Petro-Dolar olarak pazarlanmasındandı.

Bu yüzden Amerikan Doları dünyanın her yerinde geçerli hale gelmişti.

Amerika’nın bastığı ve tüm dünyaya ulaştırdığı Dolarların altın karşılığı yoktu.

Amerika Hazine Bakanlığı tahvilleri ile bu açığı kapatıyordu.

Güçlü Pentagon etkili ve baskıcı siyaset ile Doları dünyadaki bütün Milletlerin Merkez Bankalarına

10 yıl önce yapılan bir araştırmada dünyadaki Merkez Bankalarındaki dövizlerin %72’si Dolardı.

Bir yıl önceki  yapılan araştırmada ise dünyadaki Merkez Bankalarındaki Dolar oranı %59’a düşmüştür. Dolara olan talep düşünce Amerikan Hazinesi büyük panik yaşadı.

Çünkü Dolara olan talep %50’ler seviyesine düşerse Doların dünyadaki ekonomik gücü sorgulanacaktı. İşte tam bu noktada Pentagon devreye girdi ve bir anda hem Rusya hem Ukrayna kışkırtılarak Pentagon’un istediği ortam yaratıldı.

Bu senaryo gereğince hem AB ülkeleri hem de Baltık ülkeleri korkutuldu.

Kuf bir güç haline gelmiş Nato’ya taze kan verilmiş oldu.

Ardından Tayvan bahane edilerek Çin Devleti’ne sataşıldı.

Bütün bu hamleler son yıllarda çaptan düşen Dolar egemenliğini devam ettirmek içindir.

Peki  Dolar dünyada sorgulanırken neden bizde hep değer kazanmaktadır?

Bunun sebebi Türk kökenli ve yabancı kökenli finans spekülatörleridir.

Bu kesimler ekonomik , siyasi ve toplumsal krizleri çok yakından izlerler ve vakti zamanı geldikçe kendi çıkarları için kullanırlar.

Türk bankalarından yüksek miktarda (TL) kredi çekip yüksek miktarda döviz satın alarak dövizi tırmandırırlar.

Bizdeki Doları ekonomik şartlardan ziyade fırsatlar tırmandırmaktadır.

 

Günün Sözü

“Tecrübe yediğimiz kazıkların bileşkesidir.”

Konfüçyüs

 

Vicdan Yoksa Enflasyon Düşmez

Vicdan Yoksa Enflasyon Düşmez

Yıllık bazdaki temmuz ayı tüketici enflasyonu %79,30 olarak gerçekleşti.

Üretici temmuz ayı enflasyonu arasındaki makas, iyice açıldı.

Nerdeyse iki katına çıktı.

Bu tablodan toptancıların ve patronların henüz zam yapmaya doymadıklarını görüyoruz.

Geçmiş yıllarda yaz aylarında sebze ve meyvenin bollaşması nedeniyle enflasyon oranlarında önemli ölçüde düşmelere tanık olurduk.

Bazı Haziran ve Temmuz aylarında enflasyonun eksiye düştüğünü görmüştük.

Ama hala gözü doymayan fırsatçıları ve stokçuları durduramıyoruz.

Devletin kanunları ile ve dini telkinlerle bu fırsatçıların hızını kesemiyoruz.

Fırsatçı kesimin bir bölümünü her yıl ramazan aylarından tanıyorduk.

Yaklaşık 2,5 yıl süren salgın hastalık döneminde daha organize olarak piyasaya çıktıklarını gördük.

Şimdi ise çevremizdeki savaşlar nedeniyle yeni  hesaplar yaptıklarını hissediyoruz.

Bu fırsatçı kesimde vicdan yoktur.

Seçim tarihi yaklaştıkça bu fırsatçı ve stokçu kesimin daha acımasızlaştığını ve daha pervasızlaştığını hep birlikte göreceğiz.

Çünkü bu kesimin vicdani değerleri aşınmıştır.

Bu kesim fırsatçılığı ve haksız kazancı bir sistem haline getirmiştir.

Bu kesim her türlü ticari işlerde oluşturdukları tedarik zincirleri ile devleti yıldırmış vatandaşı ise soyup soğana çevirmiştir.

Tek hedefleri yeni yeni krizler yaratmaktır.

Bu toptancılar ve patronlar krizleri yaratırlar ve beslerler.

Üstelik ekonomik ortamdan en çok şikayetçi olanlarda bu kesimdir.

Ekonomi yönetiminin %144,61 üretici enflasyonunu iyi analiz etmesi gerekir.

Günün Sözü

Anlatamam derdimi dertsiz insan

Dert çekmeyen dert kıymetin biri

Aşık Veysel

 

VAMPİR Mİ?  KELEBEK Mİ?

VAMPİR Mİ?  KELEBEK Mİ?

“Ne güzel, bu yaz her yer kelebek dolu” dedim Şile’ deki yazlık verandamda otururken.

Sonraki günlerde iskelede, bir akşamüstü ağaçların hışırtısının altına sığınmış keyif yaparken orada da gördüm aynı cins kelebekleri.O zaman da gülümseyerek baktım onlara.

Üzerinden birkaç gün geçti…Bu kez vakit akşamüstü saatlerini epey geçmiş, yaz sofrası kurulmuş, aile efradı keyifle masadaki yerlerini almışken,aynı kelebekler toplaşıverdi masanın etrafına. Sadece yemek masası olsa iyi! İskeledeki masa üstü lambasını mesken tutmuşlar meğer!

Huzurla yemek yemek ne mümkün! Salatalara ve tabaktaki yemeklerimize anında ortak olmalarıyla birlikte tanıştığımız bu kelebeklerin insanlarla birlikte yaşamak konusunda ısrarcı olduklarını masa başındakiler olarak o gece anladık!

Düne kadar “Ayy ne güzeller” diyerek sevdiğim kelebekler bu kez çıtayı daha da yükselterek, açtığımız araba kapısından ve evin aralık kalan sinekliğinden içeriye öyle bir süratle dolmaya başladı ki, onlara olan sevgimin tek taraflı olduğunu anlar hale geldim! Zira neredeyse istilaya uğramış gibi hissetmeye başladım kendimi! Sanki biz insanoğlunun alanlarını bir bir işgal etmek ister gibi halleri vardı bu kelebeklerin.

İlerleyen günlerde, yeşille mavinin buluştuğu ve Karadeniz iklimine sahip olan güzel köyümdeki evde, açık havada otururken bacaklarımın ve kollarımın sözüm ona sivrisinekler tarafından ısırıldığında tanık oldum. “Bunda ne var ki?” demeniz doğal ancak bunca yıldır ben böyle bir sivrisinek ısırığı ne gördüm ne yaşadım!

Sivrisinek ısırığı değil, derinizde resmen oyuklar oluşuyor her ısırıkta…

Nihayetinde karşıma çıkan bir haberde anladım ki, meğer sempatiyle baktığım kelebekler kelebek değilmiş! Ülkemize Gürcistan’ dan giriş yapan istilacı bir böcek türüymüş. Bizlere bu ısırıkları yapan, oturduğumuz yerde huzur vermeyen, soframıza ısrarla ortak olan da onlarmış.

Tevekkeli şimdiye kadar gördüğüm kelebekler farklı renk ve ebatta iken bunların hepsinin de aynı renk ve neredeyse aynı ölçüde olmaları dikkatimi çekmişti.

Sonradan öğrendiğim kadarıyla sevilesi bulduğum kelebeklerin lakabının “Vampir Kelebekler” olarak nam saldığını, sadece bizim gibi Karadeniz iklime yakın oturan insanoğlunu değil, bitkileri de sömürdüklerini öğrendim.

Şu an için Şile, Beykoz ve Sarıyer taraflarında konuşlandıkları da tespit edilen bilgiler arasında.

Bahsi geçen yerleşim yerlerinde ikamet eden herkesin bu durumdan benim gibi muzdarip olduklarını ve rahatsızlık boyutunun aşıldığını öğrenince yalnız olmadığımı bilmek beni sevindirdi. Zira çokluğun çıkardığı ses, resmi kurumlar nazarında bir çözüm bulunmasına delalettir.

Her ne kadar ailece, çözümü evi ilaçlatmakta bulsak da bunun geçici ve lokal bir çözüm olduğunu düşünüyorum.

Hâsılı; her kelebeğin kelebek olmadığını da bu yaşta öğrenmiş oldum!

Bakalım, hayat daha neler öğretecek?

Esen kalın.

     Amerika Dünya’yı Ele Geçirmek İstiyor

     Amerika Dünya’yı Ele Geçirmek İstiyor

Küresel sermaye, Amerika’nın önderliğinde, başta Karadeniz, Ege Denizi ve Doğu Akdeniz olmak üzere tüm dünyada yeniden yapılanma konusunda kolları sıvadı.

Öncelikle kendisine itaat etmeyen liderleri hedef alıyor ve yeni keşfedilen enerji kaynaklarının başına çöküyor. İşe Karadeniz’den başladı.

Amerika Karadeniz’de yaşanılan Rusya-Ukrayna Savaşı ile bir taşla birkaç kuş vurmuş oldu.

Başlangıçta her iki ülkeyi de kışkırttı ve savaşa hazırladı. Ukrayna’yı büyük destek vaadiyle kandırdı. Aynı zamanda “Ukrayna Nato üyesi değildir.” diyerek Rusya’nın önünü açtı.

Aslında, amacı Nato’nun beyin ölümü gerçekleşti diyen Avrupa Birliği’nden öç almaktı.

Nitekim savunma gücü ve enerji imkanları olmayan Avrupa Birliği’nin “Kof” bir güç olduğunu cümle aleme göstermiş oldular.

Ayrıca Ukrayna –Rusya savaşı uzayabilir ve yayılabilir havasını yarattılar.

Bu korku ile Finlandiya ve İsveç’te Nato’nun kollarına kendilerini attılar.

Amerika Savaş alanında direkt olarak Rusya’ya karşılık vermedi ama Rusya’ya karşı dünya çapında bir anbargo uygulanmasının önderliğini yaptı.

Amerika önce Romanya’yı ardından Yunanistan’ı üs haline getirmişti.

Şimdi Ukrayna’yı da onların arasına katacak.

Amacı, Karadeniz, Ege Denizi ve Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarına yakın olmaktır.

Şimdi Asya kıtasına el attı. Çin’i Asya kıtasındaki kendi komşuları ile markaja almak istiyor.

Singapur, Malezya, Güney Kore, Japonya ve özellikle Tayvan gezileri ile Çin’i tahrik etmeye başladı. Özellikle, Tayvan ziyaretindeki ısrarı ilişkileri gerginleştirdi.

Asya gezileri Başkan Biden yerine Temsilciler Meclisi Başkanı Pelosi tarafından gerçekleştiriyor.

Amaç küresel sermayeyi egemen kılmaktır.

 

Günün Sözü

Heykeltraş mermere ne ise öğretmende çocuğa odur.

ADDİSON

Bizdeki ve Batıdaki Koalisyonlar

Bizdeki ve Batıdaki Koalisyonlar

 

Çok ortaklı koalisyonlar, ilk bakışta çok demokrat ve çok katılımcı bir konum sergilerler. Masada altı ortaklı ve masa dışında da bir ortaklı Millet İttifakı şimdilik bu tarife uyuyor. Ama Millet İttifakı’nın konumu hakkında yorum yapmadan önce çok ortaklı Avrupa koalisyonlarına bir göz atalım.

Kısa bir süre önce, üç partiden destek gelmediği için İtalya Başbakanı istifa etmişti ve bu gelişme sonucunda meclis fes edildi.

İtalya’da yeniden seçime gidilecek. Hollanda’da da seçimlerden 299 gün sonra hükümet kurulabilmişti. İspanya’da ise hükümet kurulabilmesi için 246 gün harcanmıştı. İsrail 2019 yılından beri beşinci kez seçime gitmek zorunda kaldı. Bütün bu siyasi çalkantılar her partinin farklı bir ajandası olduğu için yaşanıyor.

Ortaklar çabuk uzlaşamıyordu. Hükümetler  karar almakta zorlanıyordu. Uygulamalar gecikiyor kamu hizmetleri aksıyordu. Ortaklar arasında krizler yaşanıyordu. Hükümetler istifa etmek zorunda kalıyordu. İtalya, hep çok ortaklı hükümetlerle yaşadı. Parlementer sistemin zaaflarını gidermek için çok uğraştı ama başaramadı. Fransa, artık başbakanlık makamının gereksiz olduğuna alıştı.

Peki, geçmiş yıllarda bizim kurduğumuz koalisyonlarda neler yaşandı? İlk hatırladığım koalisyon, (MSP-CHP) koalisyonuydu.

Rahmetli Ecevit, Adalet ve Milli Eğitim Bakanlıklarında çok hassastı. Rahmetli Erbakan ise Maliye Bakanlığı ve Yatırımcı Bakanlıkların peşindeydi. Savunma Bakanının ismi Genel Kurmaydan geliyordu. Rahmetli Türkeş’in öncelikleri ise (MİT) ve İstatistik Başkanlıklarıydı.

Mesut Yılmaz başkanlığındaki üçlü koalisyon toplanmakta zorluk çekiyordu. Erbakan ve Çiller arasındaki koalisyona zamanın Cumhurbaşkanı Demirel müdahale etmişti. Bir dönem Milliyetçi Cephe Koalisyonlarında Bakanlıkları , devlet kurumlarının ve devlet bankalarının paylaşımı çok gergin ve çok çetin geçmişti. Haziran 2023 seçimlerinden sonra benzer olaylar yaşanacak mı yaşanmayacak mı şimdilik bilmiyoruz.

Günün Sözü

“Düşüncelerde hastalıklar gibi bulaşıcıdırlar.”

-A.Maurius

YENİŞAKRAN

YENİŞAKRAN

 

Kuzey Ege’ nin şirin bir mahallesi.

“Bir mahalle olur da nasıl köşe yazısına konu olabilir?” diyebilirsiniz. “Ege’ de mahalleden bol ne var ki!” dediğinizi de duyar gibiyim.

 

Gel gelelim bu şirin mahalle alelade mahalleler gibi değil!

 

Hemen açıklayayım; Kuzey Ege’nin mavi sularına kıyılarını açmış, yelken sporunun bile yapılmaya başlandığı, az sayıda ama keyifli restoran ve kafelerinin denize nazır masa-sandalye ve dekorlarıyla süslenmiş şirin bir mahalle.

Mahallenin kıyı şeridi bir köprüyle ikiye bölünmüş gibi sanki. Köprünün hemen altına sığınıvermiş olan rengarenk balıkçı tekneleri ayrı bir güzellik katmış Yenişakran’ a. Bir tablonun içinde kalmışsınız da o tablonun içinden çıkmak istemezmişsiniz gibi…

 

Ben buranın sahil kesimiyle haşır neşir olmak istediğim için ana yolun böldüğü mahallenin yukarı kısmından bahsetmek istemiyorum yazımda. Zira beni büyüleyen kısım, halen azimle bakir kalmakta ısrarcı olan plajı ve o plaja atılmış olan şezlonglar…Sizi temin ederim buradaki hizmet kalitesinin Bodrum ve Çeşme gibi ün salmış yazlık bölgelerden gram eksiği yok. Üstelik fiyatlar Bodrum ve Çeşme’ nin tatil fiyatlarından çok daha makul.

 

Akşamın bir vakti çıktığınız sahil yürüyüşünde yol boyunca açılmış olan esnaf tezgahlarını da görünce, tıpkı benim gibi herkesin keyifleneceğinden eminim.

 

Yerli halkı güler yüzlü, sevecen ve misafirperver. Bu sıcaklık, bizler gibi İstanbul’ un kalabalık tozunu yutmuş ve adeta robotlaşmış olan, buz gibi insan ilişkilerinin arasında yaşayan büyük şehir insanları için bulunmaz bir nimet gibi geliyor insana.

 

Hemen ayak üstü kurulan sohbetler, “hadi bi’kahve içelim” e dönüşünce, dışı beni saran, içi ise buranın insanlarını yakan bir sohbet başlıyor ister istemez.

 

Bu kıyı mahallesinin insanına dokununca bin ahh işitmek beni üzse de sohbetin sonunda; “Türkiye gerçeği!” demekten kendimi alamıyorum. Zira burada da ekonomik darboğaz milletin yakasına yapışmış durumda. Ev fiyatları almış başını gidiyor! Makul ölçülerde kiralık ev bulmak neredeyse imkansız. Bir anda 3-4 katına çıkan kiralık ve hatta satılık gayrimenkul fiyatları eski-yeni kiracı dinlemeksizin yaz ortasında kara kara düşündürür hale gelmiş buranın kiracılarını. Keza esnaf da aynı dertten muzdarip! Maliyetlerin katlanarak havalarda perenda attığı mamul fiyatlarına karşın, buraya gelen ziyaretçilerin ürünlere sadece bakıp bakıp elleri boş gitmeleri hepsinin canını sıkan esas konu.

 

Esnafın pek çoğunun ürünlerini geçen yazın fiyatları ile etiketlediklerini ama buna rağmen satışlarda geçen senelere göre hatırı sayılır bir düşüş olduğunu söylemeleri üzücü. Hasılı; esnaf burada da can çekişiyor!

 

Bu gidişatın sonunda ne olur, nasıl olur bilmiyorum ama gittiğim her yerde aynı tabloyla karşılaşmak doğa ananın muhteşem görselinin verdiği huzuru bile gölgeliyor!

 

Bu arada Yenişakran’ dan bahsetmişken, Yenişakran’ın Aliağa’ nın bir mahallesi olduğunu da söylemeliyim. Aliağa mı Yenişakran mı diye soracak olursanız da, tereddütsüz, %100 Yenişakran derim.

 

Yolunuz düşerse burayı pas geçmeyin! Keşfetmeye ve görülmeye layık bir sahil şeridi. Hele ki benim gibi sükuneti seven bir yaz tatili anlayışınız varsa Yenişakran tam sizlik.

 

Son olarak, yazımı okuyup da yol uğratmayı düşünenlere kısa bir dip not: bütün Ege kıyılarında olduğu gibi Yenişakran’ ın da poyraz rüzgarının meşhur olduğunu söylemeliyim.

 

Ege’ nin sert poyrazına inat, içinizdeki rüzgar daima meltem essin.

 

 

Esen kalın.

Umudumuz Bursaspor Altyapısında

Umudumuz Bursaspor Altyapısında

 

Bu sezon izleyeceğimiz  Bursaspor, profesyonel futbol liglerinde bir ilke imza atacak.

Kadrosunda yer alan futbolculardan 37 adedi alt yapıdan geliyor.

Bu sezon hedefi 1.lige dönmek ve genç yeteneklerimizi Türk futboluna katmak olacaktır.

Bursaspor’un kamp dönemi 2 Ağustos’ta Afyon’da başlayacak.

Kamp döneminde birkaç hazırlık maçı yapacağını öğrendik.

Genç Bursasporluları faulsüz ama temaslı futbola alıştırmalıyız. Temaslı futbol hem ülkemiz futbolunda hem de dünya futbolunda yeni bir tarz , yeni bir tercih olmuştur.

Hakemlerin de  VAR sisteminde faulsüz temaslı futbola geçit verdiğini görüyoruz.

Bu inceliği genç Bursaspor’a  iyi anlatmalıyız. İyi öğretmeliyiz.

Ayrıca, ikinci bölgede yapılacak birkaç hazırlık pasından sonra dikine futbolu tercih etmeliyiz.

Genç ve hızlı iki bek ile genç ve hızlın iki kanat oyuncusu her maçı lehimize çevirebilecektir.

Bu sistemi iyi beceren Antalyaspor’un maçlarını hatırlamalıyız.

Bu sezon Bursaspor ile birlikte 2.Ligde farklı bir grupta mücadele edecek olan İnegölspor’u da takip edeceğiz.

İnegölspor’un iddialı bir kadro ile ve yeni tesislerle sezonu açtığını gördük.

Bursa kamuoyu olarak iki takımı da merakla izleyeceğiz. Her ikisinin de başarılı bir sezon geçirmesini diliyoruz.

İnegölspor’a İnegöl Belediye Başkanının özel bir ilgi gösterdiğine yakından tanık oluyoruz.

Benzer bir ilgiyi de  Bursa Büyükşehir Belediye Başkanından da bekliyoruz.

Çünkü Bursaspor Bursa için bir markadır.

 

Günün Sözü

“Eğer yürüdüğünüz yolda bir engel  yoksa o yol sizi hiçbir yere götürmez.”

-B.Shaw

Tahıl Koridoru ve Bir Anı

Tahıl Koridoru ve Bir Anı

 

1984 yılı Ağustos ayında , sanayi görevlisi olarak Sovyetler Birliği’ne gitmiştik.

O yıllarda Ukrayna Devleti  yoktu. Ukrayna  Sovyetler  Birliği içindeydi.

Azot Sanayi Gemlik Fabrikası için Odessa ve özellikle Yuzni Limanları çok önemliydi.

Uluslararası ihale yöntemi ile Sovyetler Birliği’nden ithal ettiğimiz amonyak ham maddesi fiyat olarak da stok maliyeti olarak da çok avantajlıydı.

Her ay, Yuzni Limanı’ndan iki veya üç parti sekiz bin tonluk amonyak ithal ediyorduk.

Sekiz bin tonluk amonyak yüklü tankerler, 24 saatte Gemlik Rıhtımı’na ulaşıyordu.

Bu ulaşım avantajı nedeniyle Gemlik Gübre Fabrikamızdaki üretim düzeyi çok seviyeye ulaşıyordu . Aradan yaklaşık 40 yıl geçti.

Odessa, Yuzni ve Maripul Limanları’nın buğday, gübre ve yağ sevkiyatları içinde çok önemli olduklarını anladık.

Hele Ukrayna’nın bir tahılın deposu olduğunu öğrenmiş olduk.

Pakistan, Lübnan, Tunus ve Katar’ın buğday konusunda Ukrayna’ya bağımlı olduğunu okuduk.

Savaş nedeniyle Ukranya’da bulunan 20 ile 25 milyon ton buğday stoklarda kalmıştı.

80 adet gemi Ukranya  Limanları’nda mahsur kalmış yükleme yapılmasını bekliyordu.

Cumhurbaşkanı  Erdoğan  ısrarla tahıl koridoru açılmasını gündeme getiriyordu.

Sonuçta, Birleşmiş Milletler genel sekreterinin katılımıyla bu koridorun açılmasına karar verildi. Ukranya, Rusya ve Türkiye diğer katılımcı ülkeler oldu.

Türkiye stratejik bir konumda olduğunu, tahıl koridoru anlaşması ile de ispatlamış oldu.

Bu anlaşmanın kazasız ve belasız uygulanmasını diliyoruz.

 

Günün Sözü

“Doğru bir adam, Tanrı’nın en soylu eseridir.”

A.Pope

 

Enerji Yokluğu Avrupa’yı Vuracak

Enerji Yokluğu Avrupa’yı Vuracak

 

1.Dünya Savaşı’nda , İngiliz devlet adamı Churcill “Bir damla petrol, bir damla kandan daha önemlidir.” demişti. Bu anlayış, günümüzde de artarak devam etmektedir.

Küresel sermayenin yeni  hedefi, enerjiyi ve buğdayı tekeli altına almaktır. Amaç, tüm enerji üretimini  ve dağılımını kontrol altına almaktır ve düşman taraf olarak gördüklerini, enerjiden mahrum bırakmaktadır çünkü enerji yoksa üretim de yoktur. Enerji yoksa işsizlik vardır.

Ukrayna Savaşı’na katılmasının ise iki sebebi vardır: Birincisi, el altından destek vermesine rağmen  Rusya’nın uluslararası alanda itibar kaybetmesine vesile olmuştur. İkincisi ise Karadeniz’de, Ege Denizi’nde ve Doğu Akdeniz’deki muhtemel enerji kaynaklarına, yakın olmayı amaçlamaktadır. Bu vesile ise, Yunanistan’da dokuz üs kurmuştur ve bu projesindeki ilk adımı atmıştır. Ayrıca önemli bir tahıl ambarı olan Ukrayna’da da Yunanistan’da da aradığı liderleri bulmuştur.

Küresel sermaye, itaat etmeyi kabul eden liderlerle çalışmayı amaçlar itaat etmek istemeyenler ise enerji ve buğday mağduriyeti ile cezalandıracaktır.

Rusya’nın enerji konusunda Avrupa’yı zorlaması, Cezayir ve özellikle Azerbaycan’ı ön plana çıkarmıştır.

Bu yılın kış aylarında ve önümüzdeki yılın ilk altı ayında kibirli ve ayırımcı bazı Avrupa ülkelerinde bir çöküş yaşandığını göreceğiz.

Enerji yokluğu üretimi düşürecek ve işsizliği arttıracaktır. Enerjisiz ve savunmasız. Avrupa Birliği zor bir yıl geçirecektir.

Günün Sözü

“Adaletin bulunmadığı yerde herkes suçludur.”

Puverger

Gemlik’in Simgesi İzzet Kaptanı Kaybettik

Gemlik’in Simgesi İzzet Kaptanı Kaybettik
Gemlik’in Simgesi İzzet Kaptanı Kaybettik

Rahmetli İzzet Kaptan ile uluslar arası ikinci Gemlik Zeytin Festivalinde tanışmıştım.

Festival yönetimi tarafından Gemlik’i içeride ve dışarıda temsil edenlere plaket verilmesi öngörülmüştü.

Plaket verilmesi  uygun görülenler arasında Uludağ üniversitesi Dekanlarından Prof. Dr. Hasan Batmaz vardı.

Gemlik’in doktor amcası Dr. Naci Okur vardı.

Borusan yöneticisi Bülent Kurt ‘da vardı.

Medya sektörtünden Süheyle Yılmaz ve Belma Belen vardı.

Ve Gemlik’in efsane kaptanı izzet Kaptan’da oradaydı.

Plaket töreni sırasında hepimiz platforma çağırılmıştık.

Hem de bir birimizle tanışmıştık.

Hem de toplu halde meydandaki Gemlik halkına tanıştırıldık.

Gemlik halkının İzzet Kaptana özel bir ilgi ve sevgi gösterdiğine hepimiz tanık olmuştuk.

Rahmetli İzzet Kaptan plaketini alırken ve konuşma yaparken sahildeki evlerin ışıklarının yanıp söndüğünü görmüştük.

Çünkü 1962 yılından beri körfez turu yapan İzzet Kaptan sahildekilerle hep bu şekilde selamlaşmıştık.

Mesleğine on yedi  yaşında 4 metrelik 4 kişilik kayığı ile başlamıştı.

1990 yılında ise 22 metrelik 165 kişilik bir tekneye sahip olmuştur.

Gemlik sınırını aşmıştı.

Önce İstanbul ve Adalar turları ile başladı.

Daha sonra Ayvalık, İzmir, Marmaris, Dalyan, İzmit ve Gölcük seferlerine ulaştı.

Kısacası rahmetli İzzet Kaptan sadece Gemlik’te değil bütün sahillerde unutulmayacak bir isim bırakmıştır.

Allah Rahmet Eylesin ruhu şad olsun.