Köşe Yazıları

  HİÇBİR ŞEY YAPMAMA SANATI “ NIKSEN”

  HİÇBİR ŞEY YAPMAMA SANATI “ NIKSEN”

 

Her birimiz modern dünya insanları olarak yoğun tempo içerisinde meşgul olmaktan bir hayli mutlu gibiyiz. Öyle ki bu meşguliyeti bir başarı olarak görmeye başlayıp, hiçbir şey yapmayan insanların vasıfsız, kendini geliştirmeyen, kendisine önem vermeyen, biraz da kültürel olarak bizlerden daha düşük olduğunu düşünmeye başlıyoruz. Yoğun iş temposunda kısacık bir iznin nasıl değerlendirebileceğine dair kafamızda birçok planlar yapıp “Kendim için şuraya gideceğim, şu kitabı okuyacağım, şu filmi izleyeceğim, gitmek istediğim bir yer vardı, görmek istediğim bir yer vardı, öğrenmek istediklerim, sporum…” derken aslında dinlenmemiz gereken zaman dilimini yine bir şeyler yapmaya, üretmeye çalışmaya yani bir meşguliyet sağlamaya adamış oluyoruz. Hiçbir şey yapmamak kavramı bize o kadar uzak ki bir yerlere gitmediğimizde, bir şeyler yapmadığımızı hissettiğimizde kendimizi adeta varoluşsal bir boşluğun içinde buluyoruz…Ne kadar meşgulsek o kadar başarılı o kadar işe yarar ve o kadar değerli hissediyoruz aslında. Bunu yaparken de ne kadar yorulduğumuzu kendimizi ne kadar ihmal ettiğimizi göremiyoruz. Bu durum bizi tükenmişliğe sürüklediği için pek çok uzman hiçbir şey yapmadan dinlenmeyi tavsiye ediyor.

Tüm dünyada hiçbir şey yapmama sanatı o kadar yayılmış ki bununla ilgili yazılan birçok kitap makale ve çekilen birçok film var. Örneğin Andrew Smart “The Art and Science of Doing Nothing” (Hiçbir Şey Yapmama Sanatı ve Bilimi) kitabında hiçbir şey yapmamanın psikolojimiz üzerindeki olumlu etkilerinden bahsediyor. Yine Dany Laferrière’in “L’Art presque perdu de ne rien faire” (Neredeyse Kaybolan Hiçbir Şey Yapmama Sanatı) adlı kitabında yazar, hareketsiz kalma sanatı, anı yakalama sanatı ve mango yeme sanatından bahsediyor. “The Art of Doing Nothing: Simple Ways to Make Time for Yourself” (Hiçbir Şey Yapmama Sanatı: Kendinize Vakit Ayırmanın Basit Yolları) isimli kitapta Veronique Vienne şekerleme yapmak ya da meditasyon yapmak gibi hiçbir şey yapmamaya yönelik birçok öneri paylaşıyor.

Belki de bizlerin de bu yoğun tempodan kendimizi biraz olsun uzaklaştırıp gerçek bir dinlenmeye, gerçek bir molaya gerçekten “Hiçbir şey yapmamaya” ihtiyacımız vardır. Hollandalıların deyimiyle Niksen! Uykumuzda bile rüya gördüğümüzü ve bir şeyler yaptığımızı düşününce hiçbir şey yapmamak kulağa neredeyse imkansız geliyor. Akıllı Yaşam bölümünde Niksen’i mercek altına alan New York Times’da Niksen “Motoru çalışan ama bir yer gitmeyen araba” olarak tanımlanıyor. Niksen kısaca bilincinizi serbest bırakarak, az ve neredeyse hiç enerji harcamadığınız ve yalnızca “boş” zaman geçirdiğiniz aktiviteler; hareketsiz uzanmak, duvarı izlemek ya da pencereden dışarı bakmak gibi. Kısaca günümüzde zamanını boşa harcamak, tembellik ve aylaklık yapma gibi tanımladığımız aktiviteler.. 

Peki  neden Niksen’e  ihtiyaç duyuyoruz ya da duymalıyız? Hiçbir şey yapmamak şu an toplumumuzda tembellik, aylaklık işe yaramazlık gibi görünse de bizleri birçok açıdan geliştiren ve ilerleten bir durum. Nasıl mı? Mesela kendinizi tamamen dinlendiğiniz bir anda hayal ettiğinizde aslında orada yaratıcılığınızı ne kadar geliştirebileceğinizi, hayal gücünüzün sınırlarını ne kadar zorlayabileceğinizi görüyorsunuz. Teknolojinin  bu noktada bizi engellediğini söyleyebiliriz. Hiçbir şey yapmadığımızı düşünürken elimizdeki telefonlarla sosyal dünyada takılı kaldığımızda aslında yaratıcılığımızı da engellemiş oluyoruz. Yani aslında Niksen’nin amacı bizi bir boşlukta bırakmak değil de yaratıcılığımızı, üretkenliğimizi, hayal gücümüzü geliştirmeye ve problem çözme becerilerimizi kuvvetlendirmeye yönelik diyebiliriz.

Bu yazının sonunda her birimizin kafasında aynı soru: “Hiçbir şey yapmıyorken ne yapabiliriz?” Öncelikle sadece kendinize zaman ayırmaya karar verdiğinizde yani hiçbir şey yapmak istemediğinizde bunu birileriyle paylaşmaktan ya da bunu söylemekten utanmayın, çekinmeyin. Bazen sadece yalnız başınıza yürümek, evinizde küçük bir kestirme yapmak, mum ışığında  gözlerinizi kapatıp hayal kurmak istersiniz. Niksen  dediğimiz şey tam olarak da bu! Kendinize zaman ayırmayı ihmal etmeyin ve bunu yaparken de illa bir şeyler üretiyormuş, bir şeylerle meşgulmüş gibi bir aktivitede bulunmanız gerektiğini hissetmeyin, sadece mola verin ve biraz dinlenin.

Uzman Klinik Psikolog Durusıla KAHRAMAN GÜR

Randevu ve bilgi icin; 0541 290 16 90

@uzmanpsikologdurusilagur

Tüketici Ve Üretici Makası Daralıyor

Tüketici Ve Üretici Makası Daralıyor

2023 yılı Nisan ayı tüketici enflasyonu, %43 olarak gerçekleşti.

2023 yılı nisan ayı üretici enflasyonu ise, %52 olarak kayıtlara geçti. Tabloya baktığımızda, tüketici ve üretici enflasyonlarındaki makasın , daraldığını görüyoruz.

Bilinçli alışverişin yaygınlaşması, fırsatçıları zorlamıştır.

Bu yüzden hem tüketici hem de üretici enflasyonlarında, kayda değer düşüşler, yaşanmıştır.

Hazine bakanlığınca, uygulamaya sokulan kar korumalı mevduat sistemi, döviz hesaplarını çözememiştir.

Ticaret bakanlığında, tedarik zincirindeki denetimlerde, yetersiz kalmıştır.

Sayın Erdoğan, rahmetli Turgut Özal gibi, çekirdek bir kadro kuramamıştır.

Rahmetli Özal ANAP’ı kurmadan önce, Ekrem Pekdemirli, Hüsnü Doğan, Işın Çelebi, Mustafa Taşar, Mehmet Keçeciler ve Adnan Kahveciden oluşan, bir çekirdek kadro oluşturmuştur.

Cumhurbaşkanı  Erdoğan ise, birlikte çalıştığı ekonomi uzmanı Mehmet Şimşek’in, İngiltere’ye dönmesini engelleyememiştir.

Ekonomiyi yönetmek için, yeterli sayıda uzman kadrolara ihtiyaç vardır.

Rahmetli Özal çok bilgili olmasına rağmen, dört eğilimden oluşturduğu çekirdek kadrosunu, yıllarca bir arada tutmayı, başarmıştır.

Yeniden seçildiği takdirde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da bir çekirdek kadro oluşturacağını düşünüyoruz.

 

Günün Sözü

İnsanları harekete geçirmek için iki manivela vardır;

Menfaat ve korku.

“Nopolyon”

Emekçinin Bayramının Ardından

Emekçinin Bayramının Ardından

Geçmiş yıllarda, yapılan miting yeri tartışmaları, 1 mayıs emek bayramının önüne geçiyordu.

Emeğin bayramını kutlarken, ideolojik gerginlikler arasına, sıkışıp kalıyorduk.

Salgın hastalık tedbirleri, gerginlik ortamını, ortadan kaldırdı.

Türk iş yönetimi, eski gündemine göre daha etkin bir konuma geldi.

Disk sendikasının ideolojik çizgisi ise, sendikanın kuruluş amacının, hep önünde yer aldı.

Hak-iş ve memursen sendikaları ise, gereğinden fazla hükümetlerin yanında görünüyorlar.

1960-1970’li yıllarda, görev yapan sendika yönetimleri, grev uygulamalarına çok yatkındı.

Ülkenin her yöresinde, grev uygulaması vardı.

Çok yaygın ve uzun süreli grevler yüzünden, büyük miktarlarda üretim kayıpları yaşamıştık.

O yıllarda, yüksek ücret sendikacılığına önem verilmiştir.

Aslında birinci öncelik, emekçinin iş güvenliğini sağlamak olmalıdır.

Bu günkü Türk-iş yönetiminin, ücret pazarlıkları konusunda, katı bir tutum sergilediğine, tanık oluyoruz.

Ama işlerinden çıkarılan Belediye çalışanları konusunda, etkili bir tavır içinde olduklarını, göremiyoruz.

70 yıldan beri, sendikal kurumlarla birlikte yaşıyoruz.

Sendika yöneticilerinin, zaman zaman siyaset içinde etkili görevler aldığını biliyoruz.

Ama hala iş güvenliği ve kıdem tazminatları konusunda, emekçinin haklarını koruyan yasalar çıkaramıyoruz.

 

Günün Sözü

İyi ve muhteşem arasındaki fark sadece, biraz daha gayrettir.

“C. Lerence”

 

Bahar, gözlerinizin ışıltısını söndürmesin

Bahar, gözlerinizin ışıltısını söndürmesin

Havadaki ısı ve nem değişimi, uçuşan polen tozları gözleri tehdit ediyor.Doğayı canlandıran bahgar,  gözlerinizin ışıltısını söndürmesin.

Havadaki ısı ve nem değişimi, uçuşan polen tozları gözleri tehdit ediyor. Gözlerde yanma, kızarıklık, sulanma, kaşıntı gibi belirtilerin ciddiye alınması gerekir. “En fazla çocukları ve erkekleri tehdit eden göz alerjilerinin geç tedavi edilmesi, kalıcı göz bozukluklarına davetiye çıkarıyor.”

 

Bahar, gözlerinizin ışıltısını söndürmesin
Bahar, gözlerinizin ışıltısını söndürmesin

Gözleri sürekli kaşımak diğer birçok faktörle birlikte, yüksek ve düzensiz astigmatizma gelişmesine , uzağı görmekte zorluğa yol açan keratokonüs hastalığı’nın oluşmasına neden olmaktadır. Bu hastalık, genellikle ergenlik çağında başlamakta , erişkin yaşlara kadar ilerlemesini sürdürebilmektedir.

Yenilenme ve arınmanın mevsimi ilkbahar, aynı zamanda pek çok alerjik hastalığın habercisi. Toz, polen ve sık değişen havalar, gözlerde sık rastlanan alerjik konjonktivite hastalığına zemin hazırlıyor. En fazla çocuk, genç, özellikle de erkekleri tehdit eden bu hastalığın ihmal edilmesi ise kalıcı göz bozukluklarına neden oluyor. Bu nedenle yanma, batma, sulanma, kızarıklık, güneşe karşı hassasiyet, ışığa bakamama gibi şikayetlerin ciddiye alınması ve tedavi edilmesi gerekiyor.

Alerjik konjonktivit en sık rastlanan alerjik göz hastalığıdır.  Gözün beyaz kısmını ve kapaklarının içini örten konjonktiva adı verilen zar tabakasının gözü tahriş eden alerjen maddelere karşı gelişen reaksiyonudur.

Genellikle çocuklukta başlar, İnsanların yaklaşık yüzde %15’inde alerjinin bir veya birkaç çeşidi görülür. Çevreyle direkt teması nedeniyle göz alerjik hastalıklara daha sık meyil gösteren bir organımızdır. Gözlerde, kaşınma, yanma, batma, kaşıntı, çapaklanma, kızarıklık, sulanma, ışığa karşı hassasiyet ve görme bozukluğu meydana getirebilir. Göz kapakları hafif şişmiş olabilir, kornea, aynı zamanda alerjik konjonktivitte diğer alerjik hastalıklarda olduğu gibi genetik özellikler ve çevre etkileşimi rol oynamaktadır.Sıklıkla vücuttaki diğer alerjik durumlarla beraber  burun akıntısı, hapşırma, burunda tıkanıklık ve kaşıntı gibi, alerjik rinit bulguları da olabilir.

Pencere açık uyumayın

Bahar ve yazla beraber alerjiyi artıran etkenlerden birisi de ultraviyole ışınlarıdır. Fazla miktarda maruz kalındığında güneşin dik geldiği dönemlerde ultraviyole ışınları ciddi oranda gözümüze zarar verir. Bu dönemlerde mutlaka filtreli güneş gözlüğü kullanılmalı, gözler bol bol soğuk suyla yıkanmalı ve yatarken pencereler kapatılıp yatılmalıdır.

Gözleri rahatlatmak için suni gözyaşı

Hastalarımızı rahatlatmak için topikal damla şeklinde ilaçlar veriyoruz. Suni gözyaşı damlaları hastalarımızı rahatlatacaktır. Ayrıca alerjiye neden olan etkenden uzak durma alınacak önlemler arasında yer alır örneğin kır polenlerin ağaç ve bitkilere ait polenlerin olduğu Yerlerden uzak durmak korumada etkili diyebiliriz.’’

300 Milyar Dolarlık Kredi ve Bir Anı

300 Milyar Dolarlık Kredi ve Bir Anı

Kılıçdroğlu; 300 milyar dolarlık krediyi buldum getirdim deyince, ben de 30 MArt 1977 tarihinde Paris’te imzaladığımız 103 milyon Franklık banker kredisini hatırladım.

103 Milyon Franklık kredi Bangue De Lındochine Et De Suez tarafından Gemlik Amonyak Fabrikası için verilmişti.

Bu kredi anlaşmasını, pahalı resimlerin sergilendiği bir odada proje müdürü Gürkan TAYLAN ile birlikte imzalamıştık.

Paris Büyükelçiliğimizde görevli Ekonomi Müşavirimizde kefil olarak imzalanmıştı.

Kredinin geri ödeme süresi  çok kıısaydı.

Gemlik Amonyak Fabrikasının bütün kritik makina ve teçhizatını Fransadaki imalatçılardan almak zorunda kalmıştık.

Siparişlerin yüzde 10 peşinatlarının öz kaynaklarımızdan idenmesi şartı vardı.

İkinci bir yüzde 10 ödeme ise yine öz kaynaklardan malzemenin yüklenmesi anında yapılıyordu.

O dönemde devletçi bir ekonomik yapımız vardı.

İşte bu banker kredileri bizi 24 Ocak 1980 kararlarına götürmüştür.

Artık serbest piyasa ekonomisi uygulanmaya başlamıştı.

Türk Parasını Koruma Kanunu yürürlükten kaldırılmış ve döviz kurları serbest bırakılmıştı. Kılıçdaroğlunun önce parayı getirdim, sonra yatırımı getirdim dediği bu kredinin perde arkasındaki lartları henüz bilmiyoruz.

Ama yapılacak yeşil enerji yatırımları ile Türkiyedeki kömür madenleri ve doğalgaz üreticileri arasında bri menfaat çatışması yaşanacağını çok net görüyoruz.

Belki de yeşil enerjinin bir anda Amerika ve Avrupa gündemine sokulmasının sebebi kömür üretiminde yükselen Çini durdurmak içindir.

Günün Sözü

Ne kadar yaşadığımız değil

Nasıl yaşadığımız önemlidir

Balley

 

SEÇİM Mİ VAR!

SEÇİM Mİ VAR!

İlk defa bu kadar coşkusuz, durgun ve isteksiz bir seçim dönemine rast geldiğimi düşünerek bu başlığı attım.

Sorudan ziyade şaşkınlığımı belirtmek istedim, vurgulayarak.

Bana mı öyle geliyor, yoksa sadece benim bakış açımdan mı kaynaklı bu hissiyat düşüncesiyle sağa sola da sordum; ülkede seçim havası var mı sizce diye.

Sorduğum, konuştuğum herkesin aynı fikir ve gözlemde olması bu konuda yalnız olmadığım rahatlığını verdi bana.

Çünkü gerçek bu! Birkaç cılız afiş, büyük şehirlerde yapılan bir iki miting ve birkaç kuru medya reklamı…Hepsi bundan ibaret.

Halk da ise gram coşku yok! Veya ülkenin gelecek beş yılı belirlenecek heyecanı yok. Neredeyse bütün hislere gem vurulmuş gibi!

Sosyal medya platformlarında da durum bundan pek farklı değil. Tabii bunda özgürce fikirlerin paylaşılamaması ve konuşulamamasının da büyük etkisi olduğunu düşünüyorum.

Sosyal medyaya bakınca fikir özgürlüğünde geldiğimiz son durum yüreğimi burkuyor.

Hatta öyle ki, adaylar bile kendi reklamlarını bireysel sayfalarında sadece kendileri yapıyor. Kimse onların adını paylaşan, öne çıkaran sahiplenmeler içinde olmuyor.

Sadece tek bir videoda umutlanıyorum; sokak çekimleri sırasında hasbelkader, şirinlik olsun ve muhtemelen karşılığında sempatik ve nokta atışlı! bir cevap alınacağı düşüncesiyle mikrofon uzatılan 5 ya da 6 yaşlarındaki bir kız çocuğunun verdiği cevaba gülümsüyorum, içim coşuyor!

Uzatılan mikrofonun ucundaki “Cumhurbaşkanı kim olsun?” sorusu üzerine, sağdan soldan birkaç muhterem ablamızın! çocuğun kolunu dürtmelerine rağmen 5-6 yaşlarındaki evladın cevabı değişmiyor; Atatürk…

Duygulanıyorum…Bir daha bir daha izliyorum.

Buyrun size seçim coşkusu.

Tekrar konu başlığına dönecek olursam, niye bu kadar isteksiz, gönülsüz ve heyecansız olduğumuzu sorduğum kişilerden üç aşağı beş yukarı aynı cevapları alıyorum.

“Bu düzen böyle gelmiş böyle gider. Nasıl olsa bu seçimde de birşey değişmeyecek. Aynı tas aynı hamama mahkum edileceğiz…” cümleleriyle dolu umutsuzluk kokan bir sürü serzeniş, yılgınlık, bıkkınlık var ruhlarda.

Geçim derdi hariç seçim hiçkimsenin umrunda değil! Ne reel hayatlarda ne de sosyal mecra hayatlarında.

Kimbilir, belki de bu yüzdendir insanların pek çoğunun fikirlerini beyan etmek yerine çiçek böcek paylaşarak kafalarını kuma gömmelerinin sebebi.

Gelecek seçimlerin seçim tadında olması ümidiyle ülkemizin adına çıkacak olan sonucun şimdiden hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Esen kalın.

Büyük Fotoğrafta Ne Görüyoruz

Büyük Fotoğrafta Ne Görüyoruz

Her insan, farklı bir senaryodur.

Dünyaya geldiğimizde, bize sunulan büyük fotoğraf, biz yaşadıkça şekillenmektedir.

Yüce Tanrı bize, al şu kalemi kendi geleceğini kendin yaz dese, nasip olandan daha iyisini yazamayız. Devletlerin yaşamı da böyledir ve var oldukça şekillenmektedir.

Geçmişte dünya konjonktörüne uymak için, sınır komşumuzu, en büyük düşman olarak kabul etmiştik.

Dostlukları ve ortaklıları on binlerce kilometre uzaklıkta aramıştık.

Ama büyük fotoğrafta daha dikkatli baktığımızda, dostluk kurmak mecburiyetinde olduğumuzu, daha iyi anladık. Aslında, devlet hayatı da insan hayatı gibidir.

Yol haritalarımız, her zaman iyiye veya her zaman kötüye ayarlı değildir.

Sezgilerimiz ve tecrübelerimizle, iyi sonuçlar elde etmeye çalışırız.

Geçmişte, bizi kominizmden kurtaracak zannettiğimiz Amerika destekli Nato efsanesi, artık bitmiştir. Nato kendi ortakları için, en büyük bölücü tehdit haline gelmiştir.

İtaat etmeyen ortaklarını, hedef alarak kabul eden, güvenilmez ortak haline dönmüştür.

Şehitler verdiğimiz Kore Savaşlarında, bize övgüler yağdıran Amerika ve Nato’nun bu gün bizim için, en tehlikeli ortak olduğunu görüyoruz.

 

Günün Sözü

Hoşlanmadığına sabretmedikçe,

hoşlandığını ele geçiremezsin.

“Hz. İsa”

Travmatik Göz Yaralanmaları

Travmatik Göz Yaralanmaları

Göz tüm vücut yaralanmaları içinde % 10’ luk oran ile en çok yaralanan organlarımızdan biridir. İnsanların % 1’i hayat boyu en az bir kez göz kazasına maruz kalır.

Kazada göz duvarı bütünlüğü bozulmaz ancak göz içi dokularında darbenin şiddetine bağlı kaza meydana gelir ise kapalı göz yaralanmasından söz edilir. Kaza sırasında delici veya kesici bir alet ile göz bütünlüğü bozulur ve gözde yırtık oluşur ise açık göz yaralanmasından söz edilir.

Travmatik Göz Yaralanmaları
Travmatik Göz Yaralanmaları

KAPALI GÖZ YARALANMALARINDA NE GİBİ HASARLAR OLUŞUR?

Göze hızla çarpan büyük cisimler gözü yırtmadan önemli hasarlara neden olabilirler. Bu şekilde göz içerisindeki sıvı hareketlerinde etkisi ile direk travma bölgesi dışında göz önünde ve arkasında bir seri patolojik bozukluklar meydana gelir. Bunların başlıcaları retina ödemi, retina pigment epiteli, göz içi kanamaları, retina yırtıkları ve diyalizlerdir.

Hem darbenin olduğu bölgede hem de gözün arkasında retina ödemi olur. Ödemlenen retina beyazlaşır. Göz arkasında ödeme bağlı geç dönemde delinme meydana gelebilir. Makula deliği denilen bu olayda görme oldukça azalır.

GÖZ İÇİNDE KANAMA OLUŞUR MU?

Kapalı travma sonucu gözün çok zengin olan damar yapılarından oluşan kanamalar gözün vitreus boşluğunu doldurur. Kanama vitreus boşluğunda pıhtılaşır. Bu pıhtının vitreus boşluğundan temizlenmesi bazen aylar sürer. Uzun süre çekilmeyen kanamalarda takip ultrasonografi ile yapılır. Temizlenmeyen göz içi kanamalarında ve ultrasonografide retina ayrılması görülür ise acil vitrektomi operasyonu yapılır.

AÇIK GÖZ YARALANMALARI NASIL OLUŞUR?Açık göz yaralanmaları genellikle kesici aletlerle oluşur. Göz duvarının bütünlüğü bozulmuş, göz içi dokular göz dışı ile temas eder hale gelmiştir. Bazı açık göz yaralanmaları gizlidir ve üzeri konjonktiva adını verdiğimiz ince bir zar ile örtülü olduğu için tanınması zordur. Düşük göz içi basıncı varlığı, konjonktiva altında ödem ve kanama gizli bir açık göz yaralanması olabileceğini düşündürür. Bazı yüksek hızlı cisimler göze çarptıktan sonra göz arkasından dışarı çıkar. Perforasyon adı verilen bu kazalar daha ağır göz yaralanmalarıdır. Açık göz yaralanmalarında retina ayrılması (dekolman) ve proliferatif vitreoretinopati riski hemen daima mevcuttur. Retina giderek ayrılır ve yaralı hasta maalesef görmesini tamamen kaybedebilir.

AÇIK YARALANMALARDA GÖZDE İLTİHAPLANMA OLABİLİR Mİ?

Yaralanmalardan sonra %3 ile %30 arasında değişen oranda endoftalmi adını verdiğimiz ağır göz içi iltihapları oluşur. Tüm dokular mikroorganizmalar ile enfekte olur. Yaralanma ne kadar kirli aletler ile olur ise, o kadar çok endoftalmi olma şansı olur.

Enfeksiyona neden olan bakteri ne kadar güçlü ise enfeksiyon o kadar erken başlar ve şiddetli olur. En kötü enfeksiyon kırsal yaralanmalar sonucu olur. Tahta ve toprak ile karışık cisimlerin neden olduğu yaralanmalar çok güçlü mikropların göze yerleşmesine neden olabilir. Bu gibi durumlarda açık göz süratle tamir edilmeli ve mikropların üremesine engel olacak antibiyotikler kullanılmalıdır. Şu an elimizde mikropların üremesini engelleyecek çok güçlü antibiyotikler vardır. Bu antibiyotikler göz içine enjekte edilir.

Ancak bazı durumlarda koruyucu tedaviye karşın mikroorganizmalar üremelerine devam eder ve çok ağır endoftalmi adını verdiğimiz göz içi enfeksiyonu başlar. Ağır endoftalmiler de en önemli tedavi vitrektomidir. Vitrektomide göz içindeki vitreus boşluğu yıkanır. Mikroorganizmalar ve iltihabı yapan toksinler gözden uzaklaştırılır.

GÖZE YABANCI CİSİM GİRİNCE NE YAPILIR?

Göz içine giren yabancı cisimlerin çoğu metalik ve manyetik yabancı cisimler (YC)’lerdir. Göz içinde belirli süre kalan YC’lerin bazı önemli yan etkileri oluşabilir. Özellikle organik YC’ler enfeksiyon hatta endoftalmi oluşturabilir.

Demir ve Bakır içeren yabancı cisimler oldukça fazla göz içi reaksiyonlarına neden olurlar ve göz sakinleştikten sonra çıkarılmaları gerekir. Bakır içeren YC’lerde bazen endoftalmi düşündürecek derecede yoğun iltihaba neden olabilir.  Demir ve alaşımların oküler dokular da oluşturduğu kronik toksisite ise “siderozis” olarak isimlendirilir. Gözdeki demir hemen her dokuya etkiler. İriste renk değişimi, glokom, lens ön kapsülünde demir birikintileri, retinada pigmenter retinopati şeklinde seyreden tablo gelişebilir.

Amerika ve Dolar İtibar Kaybediyor

Amerika ve Dolar İtibar Kaybediyor

Amerika petrol ve ürünlerinin petro dolar olarak satılmasını sağlayarak dünya ticaretinin rotasını ele geçirdi.

Aslında bastığı ve bütün dünyaya yaydığı dolarların altın karşılığı yoktur.

Askeri ve siyasi gücünü kullanarak bu ödeme sistemini dünyaya kabul ettirmiştir.

Ama son yıllarda siyasette ve ekonomide eski gücünü kaybetti.

Ortaklık yaptığı ülkeler bile dolarla ticaretten vazgeçmeye başladılar.

Ülkeler kendi paraları ile birbirleriyle ticaret yapmaya başladılar.

Ayrıca dünya merkez bankalarındaki rezerv para içinde dolar oranı düşmeye başlamıştır.

Bunu fırsat bilen Amerika,  Ukrayna, Rusya savaşının devam etmesi ve yaygınlaşması için her türlü senaryoyu uygulamaktadır.

Savaş sırasında sattığı silahlarla ekonomisini ve doların itibarını korumaya çalışsa da başarılı olamamıştır.

Şimdi Rusya ve Çin korku salarak ortaklarını baskı altına almayı amaçlamaktadır.

Sizleri koruyorum bu yüzden masraflarım arttı diyerek ortaklarını haraca kesmeyi denemektedir.

Sipariş ettiğimiz F35 leri teslim etmemiş üstelik parasını da iade etmemiştir.

F16 lar konusunu da bir siyasi oyun haline getirmiştir.

Koruma bahanesi ile Yunanistan’ı işgal etmiştir.

Trakya da kurduğu 9 üs ile bizi de rahatsız etmiştir.

Ortaklarının ve başka ülkelerin Çin, Rusya ve Hindistan ile ilişki kurmasından korkmuştur.

Hele Suudi Arabistan ile Çin arasındaki ticaret anlaşması Amerika’yı iyice korkutmuştur.

 

Günün Sözü;

Şeytan işlerini gördürmek için,

işsiz elleri seçer.

“Isaac Vats”

İki Bayram Coşkusu

İki Bayram Coşkusu

2023 yılının 23 Nisan bayramı ile Ramazan bayramının üçüncü günü çakıştı.

Bizde iki anlamlı bayramı aynı günde kutlamış olacağız.

23 Nisan 1920 ilk ve gerçek halk meclisinin açıldığı gündür.

Savaş kararlarını da bu meclis vermiş, Lozan anlaşmasını da bu meclis onaylamıştır.

İşte o meclis bu günlerde arayıp ta bulamadığımız meclistir.

İşte o meclis ve kalıcı Türk devletinin temelini atmıştır.

İşte o meclisin aldığı kararları unutmayalım ve K.Suriye, Doğu Akdeniz ve Ege denizi için uygulanacak politikalarımızda dik duralım.

Bu sene 23 Nisan bayramını da Ramazanı da buruk bir atmosferde kutluyoruz.

Çünkü asrın felaketi niteliğindeki depremler hepimizi derinden sarsmıştı.

Belkide bu iki bayramın çakışması ile hepimize bir mesaj verilmiştir.

Ramazan bayramı ile nefsine hakim ol, yardımlaşmadan ve dayanışmadan kaçınma diyordu.

Son zamanlarda toplumumuzun en önemli sorunu olan fırsatçılığı hoş görmüyordu.

Ayrıca devletine ve toprağına sahip çık diyordu.

Geçmişte yurdumu işgal etmiş olan düşmanlar yine çevrende dolaşıyor, dikkatli ol diye halkımızı uyarıyordu.

Kısacası bu çifte bayram, hem milli duygular bakımından, hem de dini inançlar konusunda hepimize çok önemli mesajlar vermiştir.

Bu günlerde hepimiz vatan sevgisini evlat sevgisinin üzerinde tutan nene Hatunu hatırlamalıyız.

Yüce Tanrımız hepimize sağlıklı, huzurlu ve şuurlu bayramlar nasip etsin.

 

Günün sözü;

Ayna bir şeye tamah etseydi,

Bizim gibi münafık olur,

Her şeyi olduğu gibi göstermezdi.

“Mevlana”