Köşe Yazıları

Avrupa Birliği Çaptan Düştü

Avrupa Birliği Çaptan Düştü

Avrupa Birliğinde üye sayısı arttı ama küresel alanda bekleneni veremedi Zaman içinde hantallaştı. Birlik içinde güç savaşı başladı.

İngiltere bu gelişmeleri iyi analiz etti ve birlikten ayrılmaya karar verdi.

Almanya ekonomisi zayıf ülkelere cömert davrandı.

Ama zaman içinde küresel alanda çaptan düştü.

Amerikanın Deutche Bank ve Wolswagenin parasal olarak cezalandırılmasına tepki veremedi.

İtalya ise futbol dışında her alanda geriledi.

İspanya ise küresel alanda küme düştü.

Uluslararası alanda tek sesi çıkan AB üyesi ülke Fransa oldu.

Fransa da her attığı konuda karşısında Türkiye’yi buldu.

Biz şu dönemde AB üyesi olsaydık bu gün bölgesel alanda yakaladığımız etkinliği yakalayamazdık. Rusya ile ve lideri Putin ile bu derece yakınlaşamazdık.

Karadenizde Doğu Akdenizde ve Libyada bu günlerde yaptığımız hamleleri yapamazdık.

Azerbaycana askeri ve manevi desteğimizi veremezdik.

Avrupa Birliğinin kriterleri ve telkinleri dışına çıkamazdık.

Öğretmeni, hemşireyi, teknisyeni ve sivilleri katleden bir örgüte ” özgürlük savaşçıları” diyen AVrupa Birliği ile bir arada olamazdık.

Türk ve İslam düşmanı ırkçı Avrupalı üyelerle aynı ortaklıkta yapamazdık.

Kıbrıs’In birleşik devlete dönüşmesi konusunda yapılacak baskıları kaldıramazdık.

Özgürlük ve demokrasi ambalajına sarılmış birlik kriterleri ile Yugoslavya benzeri bir parçalanma sürecine itilirdik.

Bazı ekonomik ve siyasi çevreler bu tespitlerimizi abartılı görebilir.

Ama Yugoslavyada yaşananlar ortadadır.

 

Günün Sözü

Çok dinle, az konuş

Bigs

 

NEDEN İSYAN NOKTASINA GELDİK?

NEDEN İSYAN NOKTASINA GELDİK?

 

Sizler için başlığı tam da bu olan, hatta içeriği başlığından daha kıymetli olan bir köşe yazısı yazmak niyetindeydim bu hafta.

 

Hem de ne içerik!

Zehir zemberek ama yüzde yüz doğru tespitleriyle birlikte neden halk olarak isyan noktasına geldiğimize dair bir yazı olacaktı. Şayet, son anda yazmaktan vazgeçmeseydim!

 

…Ama haftaya söz…Bu köşede, bu satırlarda boylu boyunca uzanmış bir yazı metni bulacaksınız; bir Tıbbi Mikrobiyoloji Doktorunun merceğine takılarak, Korona virüs ve toplum olarak pandeminin bizi neden bu hale getirdiğine dair… Üstelik bu doktor ABD’ de yaşıyor olmasına rağmen, bizlerden biri olan ve aynı zamanda NOBEL TIP ÖDÜLÜ adayı bir doktor.

 

Gururumu daha da okşayan şey, bu kadar mühim bir ödüle aday gösterilen doktorun kadın olması! Bunu ayrımcılık yapmak için söylemiş değilim. Sadece, bir kadın olarak bizden de güçlü, öncü ve başarılı kadınların çıkabileceği örneğinin bana verdiği mutlulukla söylüyorum.

Merakınızı daha da arttırayım; doktorumuz zehir gibi bir kadın! Bilgi, donanım ve zeka olarak beni kendine hayran bıraktı.  Üstelik, taa Houston’ larda yaşıyor olmasına rağmen, kullandığı mükemmel Türkçesi  örnek olacak türden!

 

Gelelim, onunla ve demeçleriyle ilgili yazıyı neden pas geçtiğime…

 

Etrafıma şöyle bir baktım. Kendi çapımda haftanın bitimine doğru sosyal bir bilanço çıkardım! Kimlerin halet-i ruhiyesi ne alemde, çoğunluk haftayı hangi psikolojik etkilerle geçirmiş , nasıl bir hafta yaşamışız diye.

 

Çıkardığım bilançoya göre ise elimde kalan, bir yığın umutsuzca söylenmiş sözler, çaresizlik hisleri içinde olan bir toplum, yıkık dökük ve geleceğe güvensiz bakan ruhlar, yaşama karşı isteksizlik, ekonomik yüklerin verdiği bıkkınlık ve pandemi yılgınlığı….

 

Hal böyle olunca ben de yazımın rotasını değiştiriverdim ister istemez. Çünkü Tıbbi Mikrobiyoloji Doktorunun verdiği demeçte tam da bunlardan ve pandemiden bahsediliyordu, hem de uzun uzadıya…

 

Bu sebepten zaten daralmış olan ruhlarınıza bir de ben ekleme yapmak istemedim açıkçası.

 

Kıssadan hisse diyerek bu haftaki köşe yazımı Nazım Hikmet ile kapatmak istiyorum. Olur ya, belki minik bir kulple de olsa “umut” ekmiş olurum yüreklere, üstadın aracılığıyla;

 

“İnanın güzel günler göreceğiz çocuklar,

Güneşli günler göreceğiz…

Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar,

Işıklı maviliklere süreceğiz…”

Nazım Hikmet Ran

 

Esen kalın.

“MHP SEVDALILARI RAHATSIZ VE ŞİİR’İM”

“MHP SEVDALILARI RAHATSIZ VE ŞİİR’İM”

MHP Üç hilal sevdalısı ve Başbuğun partisi düşüncesine bağlı dava insanları yönetim kadroları, İl ve İlçe yönetimlerinde görev almış teşkilat mensupları ,Cumhur ittifakın gidişatından rahatsız, eski milletvekilleri rahatsızlıklar idealist düşünce içinde olan ülkücülerin tespitleri bu gidişattan rahatsızdır.

*

İktidarın bal kaymağını AKP’liler yiyor, MHP tabanı ve birçok yönetimi bundan rahatsız, Sarayın kadrolarından birçok maaş alanlardan rahatsız,  kamu ve özel şirket yönetimlerine ballı maaşlarla atananlardan, MHP tabanı rahatsız. Birçok dev yatırımlar ihalesi AKP’nin yandaşı müteahhitlere verilmesinden MHP tabanı rahatsız, benzeri birçok konulardan rahatsızdır.

*

Andımız, T.C. rumuzu kaldırılıyor, milliyetçilik ayaklar altına alınıyor, MHP tabanı rahatsız. İşe alınmalarda AKP’lilere kapılar sonuna kadar açık, MHP’liler düşük maaşlı işlerde taşeron şirketlerde tesadüfen iş bulabiliyor, MHP tabanı rahatsız. Pandamı kredileri AKP’li esnaf, tüccar, sanayiciye dağıtıldı, MHP tabanı rahatsız. MHP nin birçok yetkililerin bu gibi konulardan rahatsızlıkları seslendirilmeleri, haklı sebeplerden dolayı en doğal haklarıdır.

*

MHP aşığı, yönetimleri, taraftarları, üyesi veya üye olmayan tabanı yıllarını bu partiyi iktidara taşımak için oyunu veren, MHP’liler soruyorlar. Bu kayıtsız şartsız destek, neyin nesi, kabak tadı vermeye başladı.  AKP çöküşünün sebeplerinde bunca hatalarında ülkenin % 65 insanın darlıkta, sıkıntıda, birçok sebeplerden dolayı MHP neden onunla birlikte düşüşü olsun?  Bu yönetimin ortağı MHP

değil neden göz göre göre oy kaybetsin? AKP başarılı olursa kendi oylarını artırdım diyerek algılar yaparak devam edecek, MHP’nin oyları artmasın diye AKP teşkilatları içinde faaliyetler yapılan sebepler varken neden hala bu ortaklığı devam ettirir. MHP Ya iktidar ortağı olsun, yanlış, gidişata dur diye bilsin veya bu destekten vazgeçsin, muhalefet yapsın doğru olan bu değil midir.

*

MHP ye gönülden bağlı tüm yetkili ,tecrübeli, değerli, milliyetçi, ülkücüler. Cumhur ittifak desteğinin MHP gibi köklü bir partinin yıpranmasına, yanlış gidişata dur denilmesi için gerekçeleriyle genel başkan, Devlet Bahçeliye giderek anlatılması, doğru olanda budur. MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, bu isyanı neden duymuyor? Yakın bazı ballı şahsiyetler, Sayın Bahçeli’nin gerçekleri öğrenmesin ‘mi istemiyor ve kongre yapılıyor sonrası aynı ekip içinde bazıları yola devam ediyor.

*

İç bünyedeki akil insanların düşünceleri dinlenmiyor mu! Cumhur İttifakı gidişatı ülke kamuoyunda çokça konuşlan, ilgili MHP teşkilat yetkililerine sempatizan vatandaş tarafından, sorulan hep aynı bahsedilen konulardır. MHP geniş kadroları olan bir parti ve birliğini sağladığı an iktidara en hazır partidir. Tüm milliyetçi, ülkücü hareketin özlemi ve hayalleridir. Yeter ki ! Özlenen birlik oluşsun ve bilge yönetim kadrolarına göreve güvenle, doğrular içinde getirilsin, gerisi çalışmayla gelir. Tüm MHP üç hilale özünden sevenlere selam olsun ve çok özlenen birlik doğsun.

OLGUN HALLER GELSİN ARTIK

Boş lafları bırakalım,

Kem sözler bitsin artık.

Yalandan vaz geçelim,

Senlik benlik gitsin artık.

*

Hayallere neden dalalım,

Vakit’in değerini bilelim,

Yaşamak anlık anlayalım,

Öfkeyi nefreti atalım artık.

*

Kederler çileler çekilir,

Zamanı hüzünlü eder,

Tükenmek bilmez keder,

Nefret kinler bitsin artık.

*

Kaba olgun bilmeyenler,

Zayıfı ezerek geçenler,

Yüzleri hiç utanmazlar,

Zulümleri yok olsun artık.

*

Ateşte kurular yanar,

Fitneler yaşları deler,

Öfke gönülleri yıkar,

Karlı olan gelsin artık.

*

Son durağa Yaklaşmadan,

Eller ayaklar çekilmeden,

Gönüller yapmayı dilen,

Olgun haller gelsin artık.

  1. T : 24.03. 2021

Play Off Umudumuz Bitti

Play Off Umudumuz Bitti

Bursa’da oynadığımız Altay maçını kaybettikten sonra play off umudumuzun çok azaldığını yazmıştık.

Geçen hafta deplasmanda oynadığımız Ümraniye spora da yenilince play off umudumuz yok olmuştur.

Genç Bursasporun sempatik havası kayboldu.

Türkiye kupasında Göztepe’yi elerken, 4 gol birden atan Batuhan kör sessizliğe büründü.

Emirhan ile birlikte Trabzonspor’un takibine girdiğini duymaya başladık.

Görünen o ki, bu sene yıldızı parlayan genç Bursaspor transfer sezonunda darma dağın olacaktır.

Durmadan elektrikleri kesilen bir takımın gelecek vaad eden genç futbolcularını takımda tutmak zordur.

Ali Akman ile başlayan kopma sezonun bitiminde devam edecektir.

Vakıfköy’den yenileri gelir diyemeyiz.

Bu kadar üst yetenekli ve bu sayıda bir grubu her zaman yakalayamayız.

Yetenekli bu genç grubun beklentilerini karşılayamadık.

O zaman daha iyi imkanlarla bir başka kulübe giderlerse kızamayız.

Stadı ve kulüp binasını elektiriksiz bırakan futbolcularına ve kulüp çalışanlarına olan borçlarını ödeyemeyen Bursaspor’dan fazla bir şey bekleyemeyiz.

Eğer bu altın madenine Bursa Büyükşehir belediyesi veya önemli bir iş adamı sahip çıkmaz ise seneye birinci ligin sıradan bir takımı haline düşeriz.

Eskişehir spor, Kocaelispor ve Sakarya spor örneklerini hep hatırlamalıyız.

Günün sözü,

Servetin geride bıraktığı mutlu günlerindir.

“anonim”

Polis Teşkilatı 176 Yaşında

Polis Teşkilatı 176 Yaşında

10 Nisan 1845 yılında kurulan polis teşkilatımızın 176.yaşını kutladık.

176 yıllık bir çınar olan bu dev teşkilatın, sorumlulukları her yıl daha artmış ve daha da şekillenmiştir.

İletişim ve teknoloji çağı polisimizi yeni suçlarla tanıştırmıştır.

Devlet düşmanlığı ve demokratik haklar arasındaki incecik çizgi, görev yapan teşkilat mensuplarını yormaktadır.

Koronavirüs tedbirlerini denetlemekte teşkilatın sorumluluğunu ve görev yükünü arttırmıştır.

Seyirci ile oynanan maçlarda çok  yorulan teşkilat mensupları, seyircisiz oynanan maçlar yüzünden biraz dinlenme fırsatı bulabilmiştir.

Çocukluğumuzdan hatırladığımız bekçi kadrolarının yeniden devreye girmesi, teşkilata destek olmuştur.

Polis teşkilatımız güvenlik konusunda ve toplumsal olaylarda baş rolde yer almaktadır.

Korona salgını bittikten sonra teşkilatın görev alanı daha da genişleyecektir.

Salgın hastalığının bireyler üzerinde bıraktığı izler bireysel ve toplumsal travmaları arttıracaktır.

Bireysel özgürlükler toplumsal olaylar ve demokratik haklar ölçüyü kaçırdığında teşkilatın görevi artacaktır.

Vatandaş olarak görevimiz, polis teşkilatımızın görevine destek olmaktır.

Halk olarak dolandırıcıların tuzağından ve sahte içki kullanımından uzak durmalıyız.

Stadyumlardaki holigan kavgalarından uzak kalmalıyız.

Teşkilatın zaten işi başından aşmıştır.

Teşkilata verilecek en büyük detsek kanunlara ve kurallara uymak olacaktır.

Kısacası polis teşkilatımızın çok zor ve çok hayati görevler yaptığının farkında olmalıyız.

Ve teşkilatı yıpratmaktan kaçınmalıyız.

 

Günün sözü;

Hayati insana bağışlanmamış,

Ödül verilmiştir.

“Syrus”

 

HER ŞEY NORMAL!

HER ŞEY NORMAL!

Bildiğiniz gibi, İstanbul’ da yaşayan bir vatandaşım ben.
Bunu özellikle neden belirttiğimi alt satırları okuyunca daha iyi anlayacağınızdan hiç şüphem yok.

Yazımı yazmaya niyet ettiğimde öncelikle bol köpüklü bir Türk kahvesi yaptım kendime ki satırlarımı daha bir keyifle yazayım istedim. Bu eylemi yaptığım esnada bir anda sulu kar indirdiğini fark ettim. Üstelik sabah uyandığımda gökyüzü pırıl pırıl parlıyorken… Kahvemden ilk yudumu henüz almıştım ki klavyemin tuşlarında bıraktığım, harflerin üzerindeki parmak izim kurumadan sulu kar yerini bir kez daha ayna gibi parlayan güneşe bıraktı!

İnanın, ben bu yazıyı bitirene kadar bu doğa olayı devir daim olarak sürdü gitti…

Ve her seferinde mutfak penceresinden baktığım pazar esnafı da tezgahlarını toplayıp açmaktan helak oldu.

Zaten normal şartlarda cumartesi günleri kurulan pazarın, pandemiden ötürü bazen cuma günleri bazense cumartesi günleri kurulması pazar esnafının akıllarını yeterince karıştırmışken, bir de hava durumunun beş dakikada bir olan geçişli halleri pazarcı dostları epey hırpaladı.

Diyeceksiniz ki: “Allah’ ın işine karışılmaz!” Elbette karışılmaz. Bu, istisnasız hepimizin kabulü olan bir gerçek.

Ama ya pandeminin pik yapmasının çok ötesinde olan günlerden geçerken hâlâ pandemi yokmuş gibi davrananlara ne demeli!

Çalışmaya mecbur olup hayatın içinde olan herkes pandeminin öldürücü gücünden korkarken, pazardaki tezgah üstü ürünleri elleyerek almanın, her birini sıvazlamanın ve pazar esnafının vatandaşa bunun için izin vermemesinden dolayı çıkan kavgalara ne demeli?

Pandeminin başlamasının üzerinden bir sene geçmişken ve en sağlam iradeye sahip olanlarımız bile beklemenin, içe kapanmanın yarattığı sabrın sınır noktasındayken, bazılarımız niye hâlâ ısrarla bir şeyleri dokunarak, tek tek elleyerek almakta ısrarcı olur, anlamış değilim!

İnanıyorum ki bu bir senelik süreçte hepimizin uzak ya da yakın tanıdıklarından en az bir kişiyi bu illete kurban etmişliği vardır! Mesela ben şu son bir sene içinde bir değil, kaç kişileri kaybettim Covid-19 uğruna…Bu yaşıma kadar hiç almadığım kadar ölüm haberi aldım, üst üste…

Peki hâlâ niye ısrar ediyoruz bazı alışkanlıklarımızı değiştirmemekte? Niye halen eski yaşamlarımızı sürdürmekte inat ediyoruz?

Hayat akışında hâlâ her şeyin normal olduğu düşüncesiyle sorumsuzca hareket ederek, sadece kendi canlarını değil, etrafındakilerin de canlarını tehlikeye atanlara sormak istiyorum; “Sizce yaşadığımız şu süreçte her şey normal mi? Şayet cevabınız -Evet- ise söyleyecek sözüm yok! -Hayır, tabii ki normal değil- diyorsanız o halde lütfen normal olmayan şartları benimseyerek, günün koşullarına ayak uydurup yaşayın ki bizim gibi evlerine tıkılıp kalanların da bu fedakarlığına değmiş olsun!

Bir an önce hayatlarımızın normalleşmesi dileğimle…

Esen kalın.

Genç Bursaspor Bu Kadar

Genç Bursaspor Bu Kadar

Bursa’da oynadığımız Altay maçı play off hedefimiz için çok önemliydi.

Aslında 9.dakikada Batuhan Kür’ün kaçırdığı gol felaketin habercisi oldu.

Nitekim 3 dakika sonra Altay öne geçti.

Altay maçında genç yetenekle ile tecrübeliler arasındaki farkıda gördük.

Genç Bursaspor yapılabileceklerin en iyisini yaptı.

Ama altyapıdan takıma yerleştirilen 25 oyuncu ile hedefe ulaşmak mümkün olmuyor.

Eskişehir sporda altyapıdan 23 oyuncu ile maratona başlamıştı.

Ama birinci ligin yıpratıcı ve acımasız temposunda yıkıldı gitti.

Sezonun bitmesine 6 hafta kala ikinci kümeye düşmesi kesinleşti.

28 maçta toplam 8 puan alan ve kalesinde 68 gol gören Eskişehir spor futbolseverlerin yüreklerini sızlattı.

Eğer bu sezon ilgi çeken genç Bursaspor bu sene dağılırsa, bizimde Eskişehirspor’dan farkımız kalmaz.

Geçmişte Türkiye’ye damgasını vuran Eskişehirspor Sakaryaspor ve Kocaelispor’dan ibret almalıyız.

Önümüzde bir Samsunspor örneği de var.

Bir holding takıma destek verdi.

Önce ikinci ligden birinci lige çıktı.

Şimdi de eski hocamız Ertuğrul Sağlam liderliğinde süper lige çıkmak üzereler.

Bursaspor ise yıllardır kendine sahip çıkacak bir holding bulamıyor.

Bursa belediyesi de, Bursalı işadamları da Bursaspor’dan kaçıyor.

Parasızlıktan stadın ve tesislerin elektrikleri kesiliyor.

İşte böyle bir ortamda, Genç Bursaspor playoff hedefinden bir adım daha uzaklaştı.

 

Günün sözü,

Nasihat vermek kolay,

Örnek olmak zordur.

Rechefavcaull

 

Kent-Üniversite Etkileşimi

Kent-Üniversite Etkileşimi

Üniversiteler günümüzde toplumsal gelişimin merkezinde yer almaktadır. Üniversitelerin akla ilk gelen görevleri araştırma yapmak, bilgi üretip sunmak ve öğrencilerin mesleğe adım atmasını sağlamaktır. Ancak öğrencilere sağladığı bu imkanların yanı sıra üniversitelerin kuruldukları kentlere de bir çok açıdan katkı sağlaması beklenmektedir. Özellikle ülkemizde bu düşünce ile her kente bir üniversite açılmıştır.                                               

  Öğrenciler için üniversite bir eğitim ve araştırma yuvası, kent halkı içinse sosyal ve ekonomik kalkınmanın en önemli araçları olarak görülmektedir. Özellikle kentlerde üniversite ve öğrenci harcamalarından kaynaklanan yerel bir piyasa var olmaktadır. Örneğin üniversitelerin yerel ekonomik hayata canlılık getirmesi, kültür ve sanat aktivitelerinin de artmasına ve böylelikle fiziksel çevrenin gelişmesi yönünde de olumlu bir baskı oluşturacaktır. Kent-Üniversite etkileşimini tetikleyen birçok unsur vardır. Başlıca unsurlar demografik, sosyal ve kültürel, ekonomik, sanayi gibi başlıklardır. Bunlar tabii ki bölgeden bölgeye farklılık göstermekte ve her kentte aynı etkiyi bırakmamaktadır.                                                     Üniversiteler kentlerde kuruldukları ilk zaman demografik etkiler söz konusudur. Bu etki gün geçtikçe de artan bir etkidir. Çünkü üniversitelerin zamanla büyümesi, öğrenci ve öğretmen sayılarının artmasıyla doğru orantılıdır. Böylelikle nüfus ve göç yapısında büyük değişimler gözlenmektedir.

Kent-Üniversite etkileşimini tetikleyen bir diğer unsur ekonomidir. Üniversiteler kuruldukları kentlerin ve bölgelerin ekonomileri için mühim bir unsurdur. Üniversiteler eğitim, iş, kültür ve insan kaynakları açısından önemli olmakla kalmayıp ülke ekonomisinde de büyük etki yaratmaktadır. Bu kurumlar yaptığı harcamalar ve bünyesinde bulundurduğu personel ve öğrenciler sayesinde bölge ekonomisine katkı sağlar. Personel ve öğrencilerin sosyal yaşantılarında yapmış oldukları harcamalar, kent ekonomisi açısından önemlidir.

Kentte bulunan öğrenciler üniversitelerin tatile girmesiyle birlikte kendi şehirlerine dönmektedir. Bu durumda üniversite şehirleri sessizliğe bürünecek ve sermayelerinin en büyük kaynaklarını kaybetmiş olacaklardır. İçinde bulunduğumuz pandemi sürecinde üniversitelerin büyük çoğunluğu uzaktan eğitim ile öğrenimlerine devam etmektedir. Bu durum ekonomik kaynağı öğrenci olan şehirler için büyük bir kayıptır. Hatta yüz yüze eğitimi isteyen üniversite öğrencilerinin yanı sıra işletme sahiplerinin de “üniversiteleri artık açın” isyanları ile de karşılaşmaktayız.

Diğer bir ele alabileceğimiz unsur üniversitelerin sanayiye etkileridir. Üniversiteler, öğrencilerinin stajları vasıtasıyla bulundukları kentlerde sanayi sektörüne büyük katkı sağlamaktadır. Yalnızca yapılan stajlarla da değil; akademik personelin yaptığı araştırma ve çalışmalar, farklı bilim dallarına yönelim vb. birçok alanda yapılan çalışmalar ile sanayi sektörüne destek vermektedir. Kentin gelişimi için sanayi-üniversite işbirliği büyük önem arz etmektedir.

Kent-Üniversite etkileşimine katkı sağlayan son unsur da sosyal ve kültürel yapıdır. Genelde bu unsur Anadolu kentlerinde açılmış üniversitelerde etkilidir. Doğal ve tarihi güzelliklerinin bulunması kente gelen insan sayısını sayıca arttırmaktadır. Üniversitelere yerleşmek için gelmiş öğrenciler ve ailelerine kentin ziyaret edilerek tanıtılması kentin sosyal ve kültürel olarak değişmesine büyük katkı sağlar.

Kesin olarak görülmektedir ki üniversiteler kuruldukları kentlerin sosyoekonomik, kültürel ve özellikle sanayi sektöründe önemli tesirler yaratmakta, kentin ticari hayatına canlılık kazandırmakta ve şehirleşme sürecini hızlandırmaktadır. Üniversiteler, hem toplumsal değişim hem de toplumsal olarak kalkınmada olsun önemli katkılar sunar.

Kent-üniversite etkileşiminde doğru hareket edilirse hem öğrenci hem de kent kazançlı çıkabilir. Öğrencilerin staj yapabilmeleri, öğrenciye kendini geliştirme ve kanıtlama imkânı sunarken, kente sanayi sektöründe çalışacak nitelikli eleman yetiştirmesini sağlar. Kent ekonomisinde de büyük farklar yaratır.

Üniversiteler kurulurken kentte kendini düzeltmeye başlar. Çevre düzenlemeleri, kültürel etkinlik alanları (tiyatro-sinema salonları, resim sergileri vb.), sportif ve eğlence mekanlarının açılması gibi. Bu düzenleme sayesinde farklı şehirlerden gelen akademik personel ve yüzlerce öğrenci, kent halkıyla iç içe yaşamaya daha kolay uyum sağlar ve kendi sosyal alanlarını oluşturabilirler. Bu oluşturdukları sosyal alanlar ile uyum sağladıkları kentin hem sosyokültürel hem de ekonomik olarak gelişmelerine büyük destek sağlarlar. Ayrıca en önemlisi herkes için rahat, yaşanabilir bir kent olmayı başarırlar.

 

Afet Ertürk

Hangisi daha kötü (Faiz mi-Döviz mi)

Hangisi daha kötü (Faiz mi-Döviz mi)

Faiz oranı kar artışı ve enflasyon oranı arasındaki dengeyi oturtamaz isek, ekonomiyi krizden kurtaramayız.

Faizin verdiği zararı ekonomik aktörlerle açıklamak gerekir.

Bir baş imamın söylediği gibi faizin zararını günah ile açıklarsak, mevcut krizi daha da derinleştiririz.

Faize karşıyım demek sorunu çözmez.

Yüksek faiz nedeniyle, yatırımcılar kaçıyor demek de yetmez.

Faizi baskı altında tuttuğumuzda döviz kurlarının nasıl kontrolden çıktığını hatırlamak gerekir.

Yüksek faiz, yatırıcıya zarar veriyorsa, hızlı artan döviz kurları da sade vatandaşı vurmaktadır.

Döviz büfelerinin tabelalarında bir anda tırmanan döviz kurları anında çarşıya ve pazara yansımaktadır.

Hele işin içinde sadece mali kriz değil, birde siyasi kriz varsa döviz fiyatları çılgınca artar.

Böyle bir ortamda siyasi muhalefet yapmakta sorumluluk ister.

Çünkü tırmanan döviz kurları, iktidar partisinden daha çok sade vatandaşa zarar vermektedir.

Sayın Cumhurbaşkanının, faizle ilgili düşüncelerini ekranlarda paylaşmak yerine, ekonomik toplantılarda paylaşması çok daha doğru olacaktır.

Rahmetli Erbakan başbakanlık yaptığı dönemde, kamu kurumlarını yüksek faizden kurtarmak için para havuzu projesi planlamıştı.

Yani çok karlı olan Petkim, çok zarar olan Azot’a makul ölçüde bir faizle mali destek verecekti.

Ama faiz lobisi bu proje hayata geçmeden rahmetli Erbakan’ı başbakalıktan etmişti.

Rahmetli Özal ise faiz lobisi ile savaşmaktan çekindi.

O dönemde bende Azot sanayide görev yapıyordum.

Bir tonu 100 dolar oln nitrat gübresinin maliyeti içinde 40 dolar faiz payı vardı.

Bu maliyet tablolarını zaman zaman bağlı olduğumuz Işın Çelebi ve Adnan Kahveci’ye sunmuştum.

Ekonomik işleri uzmanlarına bırakmalıyız.

Çok şık ve zamansız atamalarla ekonomik kadroları tedirgin etmekten kaçınmalıyız.

 

Günün Sözü;

Ruhunu kaybeden, dünyayı kazansa ne çıkar.

“Victor Hugo”

HAYAL Mİ? – GERÇEK Mİ?

HAYAL Mİ? – GERÇEK Mİ?

Herkes mutlu, mesut…
Caddeler pırıl pırıl, taç takılmış gibi sanki yol kenarlarına.
İnsanlar pür neşe muhabbette…
Dahası, herkes birbirine gülümseyerek selam verip sevgiyle sarılıyor.

Hiç kimsenin ekonomik sıkıntısı yok, mali kaygılar zaten yok!
Refah düzeyi tavan!

Suç yok, suçlu yok!
Adalet kusursuz!
Eğitim dört dörtlük; fakiri de zengini de aynı okullarda okuyor.

Her evde en az bir otomobil ve…
Her evin bacasından şen kahkahalar tütüyor!
Herkesin kahvaltı sofrasında 4-5 çeşit peynir!
Bütün sofralarda haftanın en az iki akşamı etle donatılmış protein dolu besinler yer alıyor!

“Bir sonraki aya işten çıkarılır mıyım?” korkusu yok…

Hele ki kadın, erkek, çocuk hiç kimsenin can güvenliği kaygısı yok!

Piknik alanlarına henüzcecik dikilmiş olan çiçekler çatır çatır koparılmıyor dalından ve ormanlar yakılmıyor!
Kitapçıların önü desen, adeta kitap okumak isteyenler tarafından kuyruk olmuş durumda!

Herkes birbirine karşı hoşgörülü ve anlayışlı…
Her yerde huzur hakim.
Aç yok, açlık yok…
Yardıma muhtaç kimse yok!

Salgın yok, hastalık yok, hele pandemi hiç yok.
Maskeler de yok…

Yüzlerde yarınlara güvenle bakabilmenin tatlı rehaveti hakim.
Çekişme, sürtüşme, sen-ben kavgası yok.
Herkes konuştuğunu anlıyor, anladığını ise özgürce konuşuyor!
Dillere kilit vurmak yok, sus pus olmak yok.

Herkes eğitimli, kültürlü ve görgülü…

“Ay sonunu nasıl getiririm?” derdi de yok kimsenin!
“Günlük iaşemi nereden çıkarırım?” tasası da!
…….
…….
Şaka şaka!

Sevgili okurlarım, böyle bir dünya yok!

Yine de hayallerimizde bile olsa gerçeklerden bir süreliğine uzaklaşmanın ne zararı var ki, değil mi?

Pembe hayallerinizin gerçeğe dönüşmesi dileğimle…

Esen kalın.