Köşe Yazıları

Zamlı Maaşları Fırsatçılar Erittiler

Zamlı Maaşları Fırsatçılar Erittiler

Yılbaşında memura, emekliye ve asgari ücretliye yapılan artışları bekleyen fırsatçılar anında vicdansız zamlarını yapmaktan çekinmediler.

Son iki aydan beri düşme eğilimindeki tüketici enflasyonunu da yeniden dirilttiler

Aralık ayında tüketici enflasyonu %1,18 düzeyindeydi.

Ocak ayı tüketici enflasyonu ise bu fırsatçılar yüzünden %6,65 a yükseldi.

Fırsatçılar enflasyondaki yükseliş alışkanlığının canlı kalması için her yolu deniyorlar.

Yönetimin denetim konusundaki yetersizliğinden yararlanıyorlar.

Aralık ayı tüketici enflasyonundaki sert düşüş vatandaşın mal ve hizmet alımını kısması nedeniyle olmuştur.

Ama Ocak ayında zamlı aylıklarını alan vatandaşlar yeniden alışverişe yönelince fırsatçılara gün doğdu. Yönetim ticari piyasaya hakim olamadı.

Caydırıcı önlemler alamadı.

Caydırıcı denetimler uygulanmadı.

Kesilen cezalar fırsatçıları caydıramadı.

Tam aksi oldu. Fırsatçılara kesilen cezalar yeniden tüketiciye yansıtıldı.

Sözün kısası yönetim köklü denetimde yetersiz kaldı.

Kasa fişindeki fiyat ile raftaki malın fiyatını kontrol etmeye çalıştı.

Ama bataklığı kurutamadı.

Malın stok durumunu malın giriş fiyatını, malın satış fiyatını ve yapılan zamların tercihlerini incelemek lazımdır.

Ticaret Bakanlığı kontroller yapmak yerine istatistikler ilan etmeyi tercih etti.

Kısacası mevcut yönetim seçimler yaklaştığı için büyük marketlere büyük toptancılara ve palazlanmış esnaf kesimine ağır cezalar vermekten çekindi.

Vatandaşı insafsız fırsatçıların eline bıraktı.

 

Günün Sözü

Aşk altın değildir, saklanmaz

Aşığın bütün sırları meydandadır

Mevlana

Genç Seçmen Kimi Seçecek

Genç Seçmen Kimi Seçecek

Kadir Has Üniversitesinde 18-24 yaş arası gençlerin siyasi görüşleri konusunda her yıl bir araştırma yapılıyormuş.

Profesör Mustafa AYDIN ve akademisyen arkadaşları bu yıl aşağıdaki sonuçları bulmuşlar.

Gençlerin;

%23 , 1 i Milliyetçi, % 20,8 i Muhafazakar, %17,1 i  Siyasal İslamcı, %11,5 i Kemalist,  %5,4 ü Sosyal Demokrat, %5,4 ü  Ulusalcı, % 5 ,4 ü Liberal, %3,1 i Sosyalist, % 2,3 ü Ülkücü , % 2,3 ü ise kendisin apolitik olarak tanımlıyor.

Bu tablodaki dağılımdan gençlerin tek bir siyasi görüşe yığılmadıklarını anlıyoruz

Bu duruma ülkemizde seçime odaklı kurulmuş 3 ittifaktan; ve cumhur ittifakı ne de millet ittifakı 18-24 yaş aralığındaki yaklaşık 6 milyonu bulan gençlerin oyunu çantada keklik göremez.

Milliyetçi, Muhafazakar, ülkücü ve ulusalcı gençlerin bir kısımı cumhur ittifakını tercih edeceklerdir. Sosyal Demokrat, sosyalist, liberal ve kemalist geçnlerin büyük kısmı da millet ittifakını tercih edeceklerdir.

Her iki ittifakta da yer alan siyasal islamcı partiler ( AK Parti, Deva, Gelecek, Saadet- Yeniden Refah – Hüda Par gibi)  nedeni ile %17 gibi kendisini siyasal islamcı diye tanımlayan geçnlerin tercihleri merakla takip edilmelidir.

Küresel güç odakları 14 Mayıs seçimlerinde millet ittifakının yanında olacaklarını açıklamaktan çekinmediler. Mevcut iktidarı finansal açıdan iç güvenlik bakımından ve diplomatik uygulamalarda zor durumda bıraktıklarını açıkça görüyoruz.

Bu seçimleri Cumhur İttifakı kazandığı taktirde AB ile ilişkilerimiz ile NATO ortaklığımız çok ciddi bir biçimde sorgulanacaktır.

Mevcut iktidar sadece ülke içinde değil ülke dışındaki ralipleri ile de yarışmaktadır.

Günün Sözü

Ayakta  ölmek

Dizüstü yaşamaktan daha iyidir

Roosvelt

 

 

Biz NATO’ya Ne İçin Girmiştik

Biz NATO’ya Ne İçin Girmiştik

Yaklaşık 7, yıl önce NATO üyesi olmuştuk.

O tarihlerde iki kutuplu bir dünya düzeni içindeydik.

Bir tarafta Sovyetler Birliği Liderliğinde “Doğu Bloğu” vardı, diğer tarafta ise Amerika Liderliğinde NATO teşkilatı yer almıştı.

Biz ise Sovyet sınırında çok stratejik bir coğrafyadaydık.

Sovyet işgali ihtimali canlı tutularak bizde sınır bekçisi olarak NATO teşkilatına almışlardı.

Bu kış kominizm gelecek Sovyet saldırısı olacak ve din elden gidecek sloganları ile Tüm Anadoluda yoğun bir Sovyet Rusya düşmanlığı işlenmişti.

Zaten, aradan uzun kışlar geçmiş ne kominizm gelmişti, ne de dinimiz elden gitmişti.

Sovyet Rusya’dan saldırılar gelmediği gibi, iki devlet arasında takas usulü ticcaret anlaşmalarını bile yapmıştı.

Biz Azot sanayi olarak Amonyak hammaddesini, Zirai Donatım ise kimyevi gübreyi, Sovyet Rusya’dan ithal etmiştik.

Yani bir NATO ortağı olarak düşman ilan ettiğimiz Sovyetler Birliği ile ticaret ortağı olmuştuk.

Ortak olduğumuz NATO ise başta Sinop ve İncirlik olmak üzere ülkemizin her yerine üs kurmuştu.

Artık kendi güvenliğimiz konusunda bile NATO’Ya bağımlı hale gelmiştik.

Son yıllarda ise Amerika Liderliğindeki NATO’nun ülke bütünlüğümüzde oynadığını gördük.

Sık sık askeri darbelere ve siyasi suikastlara maruz kaldık.

Şimdi ise, eski düşman Rusya ile stratejik enerji ve savunma ortağı olduk.

70 yıllık ortağımız NATO ile hasım haline geldik.

 

—Günün Sözü—

Hiçbir miras doğruluk kadar zengin değildir.

“W.Shakespeare”

Hayırsız Ortaklarımızın İhanetine Uğradık

Hayırsız Ortaklarımızın İhanetine Uğradık

Siyasi tarihimiz boyunca hep dost bildiklerimizin ihanetine uğradık.

Osmanlı devleti zamanında alınan deniz kuvvetlerinin kışkırtılması ile Karadeniz’de Sovyet limanlarını bombaladık. Almanya’dan dost kazığı yedik ve savaşın faturasını bizler ödedik.

Koskoca Osmanlı İmparatorluğunun parçalanmasına sebep olduk.

Yaklaşık 70 yıl önce, Sovyet tehlikesinden korunmak için NATO’ya girmiştik.

Sovyet Rusya’dan saldırı beklerken Amerika ve NATO’nun ihanetine uğradık.

Amerika’nın NATO’nun PKK’ya silah, mühimmat ve eğitim verdiğini gördük.

Terörün en azgın olduğu dönemde bizi korumak için kurulan patriot savunma sistemlerinin söküldüğüne tanık olduk.

Kore savaşında, bizi cephede kullanan ve Sovyet sınırımızda bize bekçilik yaptıran Amerika ile NATO artık bizimle bağını kopardı.

Kendi kararımızı kendimiz aldığımız her konuda ortaklarımızın ihanetine uğradık.

1974 yılında kendi kararımızla Kıbrıs’a bir çıkarma yaptık.

Başta Amerika ve diğer NATO ülkeleri olmak üzere çok yaygın bir ambargoya maruz bırakıldık.

40 yıldan beri Avrupa birliği kapısında bekletildik.

Avutulmak için, Gümrük Birliğine alındık.

Zaman içinde, Gümrük Birliğinin avantajlarından, yoksun bırakıldık.

Sözün kısası ortak saydığımız NATO’ nunda Avrupa Birliğinde bize hep ayrımcılık yaptığını gördük.

Her askeri darbede ortaklarımızın ayak izlerine rastladık.

Bölücü terör örgütlülerine destek vermelerinden usandık.

Artık hayırsız ortaklıklardan bize bir fayda gelmeyeceğini öğrendik.

Bölgesel bir güç olarak komşularımızla birlikte olmamız gerektiğini anladık.

 

—Günün Sözü—

Ayıpsız dost arayan dostsuz kalır.

“Mevlana”

PORTUGA ve ZEZE’ den HAYAT GÖNDERMESİ!

PORTUGA ve ZEZE’ den HAYAT GÖNDERMESİ!

“-Neden hiç mutlu değilsin Zeze?

-Neden mutlu olmalıyım?

-Çünkü dünyaya bir kez geliyoruz.

-İyi ki bir defa geliyoruz Portuga!

-Neden?

-İkinci bir hayatı kaldıramazdım.”

 

Bu haftaki köşe yazımı ayırdığım konu bu!

 

Yooo, Brezilyalı yazar Jose Mauro de Vasconcelos’un Şeker Portakalı adlı dünyaca ünlü kitabı değil elbette!

 

Aynı adlı kitaptan yaptığım alıntı geçen haftaki bir haftalık Ege seyahatime denk düştüğü için girizgahı Zeze ve Portuga üzerinden yaptım, hepsi bu!

 

Hemen anlatayım;

 

Ben, mutsuz insanlar ülkesi olan İstanbul çocuğuyum! Teşbihte hata olmaz diyerek ülke ve çocuk kelimelerini aynı cümle içinde kullanmakta bir sakınca görmüyorum!

 

Gece gündüz robot misali koşturduğumuzdan mı, hayat şartlarının İstanbul metropolünde daha zor olmasından mı, yoksa insan ilişkilerinin mümkün mertebe minimuma indirilmiş olmasından dolayı mı bilemem ama İstanbul’ da yaşayan insanların genel profillerinin mutsuzluk ve hoşnutsuzluk üzerine kurulduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

 

Mutsuz yüzlü insanlar ülkesidir megakent. Asık ve yorgun yüzler…Solgun benizler, içi geçmiş haller…Bir selama yatkın olmayan yabancılaşmalar, “Az insan çok huzur” dedirten mentalite yumağı…İstanbul köyünün insan profili bu şekilde. “İster istemez!” diye de dip notumu hemen eklemek isterim. Zira burada, bu şehirde yaşam diğer şehirlere göre fazla çetrefilli!

 

Peki ya Ege öyle mi?

Mavi vurmuş kıyılarına kurban olduğum Ege öyle mi?

 

Değil, hem de hiç değil.

 

Zeze ve Portuga arasında geçen diyalog İstanbul’ da zorlama ile yaşayan bireylere ne kadar uyuyorsa, Ege insanından da o kadar uzak işte!

Birinde hasbelkader dünyaya gelmişiz, mecburen bu deveyi güdeceğiz ruhu hakimken, diğerinde, yani Ege insanında “madem geldik bu hayata, hakkını vererek yaşayalım” gülümsemesi ve düşüncesi hakim.

 

Bu sebepten pek severim Ege tarafına yaptığım yolculukları. Kasvet yok, asık suratlar yok, gam yüklü gemiler yok! “Yaşa yaşa bitmiyor bu hayat!” gibilerinden ağıt yakan sözler yok. Koştur koştur sürekli bir yerlere yetiş derdi yok. Selamı kelamı bol…Hatır sormalar yol…

 

Daha ne olsun?

 

Hayatının büyük bir bölümünü İstanbul’ a vakfetmiş bir Egeli olarak, iki bölge insanları arasındaki farkları görmek, görebilmek benim için çok kolay.

 

Yarı İstanbullu olarak bu şehirde kendimi her zaman ağır bir işçiye benzetmişken, Ege’ nin huzur ve sükunet kokan atmosferini özlemiyor değilim. Ancak yine de Zeze ve Portuga kadar karamsar olmayı da İstanbul gibi zor fakat bir o kadar da büyülü bir şehrin hak etmediği düşüncesindeyim.

 

Neticede yaşaması ne kadar zor olsa da, İstanbul İstanbul’ dur. Başka İstanbul yok! derken kalbimi ve ruhumu bir kez daha Ege’ nin gülen yüzünde bırakarak bir seyahatimi daha sonlandırdım.

 

 

Esen kalın.

Hayırsız Ortaklara Cesaret Vermeyelim

Hayırsız Ortaklara Cesaret Vermeyelim

Ukrayna-Rusya savaşı çıkmadan önce, NATO için “beyin ölümü gerçekleşti” denilmişti.

Lakin savaşın başlaması ile NATO ve Amerika bir anda dünyaya hâkim oldular.

Avrupa’nın tamamını avuçlarının içine aldılar. Çin devletinde de kendi sınırlarında sataştılar.

Rusya’ya işgalci dediler ama perde arkasında, enerji ortağı oldular.

Bize de NATO toplantılarında dost göründüler ama Kuzey Suriye sınırında PKK ve YPG örgütleriyle iş birliği yaptılar.

Bizim, hem NATO içinde olup hem de Rusya ile stratejik ortaklık kurmamızı hiç hazmedemediler.

Teröristlere destek olan, İsveç’e vize vermediğimizi bildikleri halde, İsveç’e NATO’nun kapısını açtılar. 1950’li yıllarda bizi Kore’de savaşçı olarak kullandılar.

Sovyet sınırında da, NATO bekçiliği yaptırdılar.

Son yıllarda bizden vazgeçtiler, teröristler ile ortak oldular.

Biz de, hem NATO’yu hem Amerika’yı incirlikten kovduk.

Bu defa Yunanistan sınırımızda ve Girit’te 9 tane üs kurdular.

Bir bakıma Amerika ve NATO dostumuz olmaktan çıktılar.

Bir numaralı düşmanımız haline geldiler.

14 Mayıs’ta yapılacak seçimler de, Amerika’nın ve NATO’nun kendisine yakın siyasetçileri iktidar yapmak için, her yolu deneyeceklerini biliyoruz.

Türkiye 10bin kilometre uzaktaki ortaklıklardan yarar yerine zarar görmüştür.

Bu zarar Kuzey Suriye’de ve Ege’de hala devam etmektedir.

Bizim hayırsız ortaklıkları bırakıp, bölgesel güç olma zamanımız gelmiştir.

Yakın komşularımızla, başta enerji olmak üzere birçok konuda stratejik ortaklık yapmalıyız.

Kısacası 14 Mayıs seçimleri, yeni yol haritamıza karar verecektir.

 

—Günün Sözü—

Cehennem dediğin dal, odun yoktur. Herkes Ateşini kendi götürür.

“Pir Sultan Abdal”

 

Yaşadığımız İlginç Seçimler ve Bir Anı

Yaşadığımız İlginç Seçimler ve Bir Anı

14 Mayıs 1950 seçimlerinin yapıldığı tarihte, Bursa’da Namazgâh bayırının başında oturuyorduk.

Akşam saatlerinde, bir hareketlilik hissediyorduk ama o yaşımda ne olup bittiğini kestirememiştim.

Babamla birlikte önce Mahfel çay bahçesinin önüne inmiştik ve daha sonra Tayyare sinemasının önüne geçmiştik.

Tayyare sinemasının önü çok kalabalıktı.

Hoparlörden yapılan konuşmaları tam anlayamıyorduk.

Birkaç gün sonra seçime katılımın %53 olduğunu %57,6 oy oranı ile seçimi Demokrat partinin kazandığını öğrendik.

O günlerin deyişi ile “Halkçılar” seçimi kaybetmişti.

Babamın konuşmalarından, Halkçı Murat ve Halkçı Eyüp eniştelerimizin seçimi kaybettiklerini anlamıştık.

1960 ile 1980 yılları arasında çok ortaklı ve çok kısa ömürlü koalisyon hükümetlerine mecbur kalmıştık.

Ecevit’in transfer milletvekili ile kurduğu hükümet de, kısa zamanda yıkılmıştı.

1983 Kasımında seçimleri tek başına kazanan Anavatan Partisi, büyük heyecan yaratmıştı.

Turgut Özal, (%30,5) oy oranı ile çoğunluğunu da kazanmıştı.

1990’lı yıllar, yine kısa ömürlü ve istikrarsız koalisyonlarla, geçmişti.

Sol ve sağ kesimini aynı koalisyona sokmayı denemiş ama yine başarılı olamamıştık.

Bu dönemde dışarıdan gelen danışmanlar ve batan bankalarda görmüştük.

2002 yılında Sayın Erdoğan’ın kurduğu Ak Parti ile tanıştık.

Partiyi kuran Erdoğan, siyasi yasaklı olduğu için milletvekili olamamıştı ama Deniz Baykal’ın önderliğinde siyasi yasağı kalkmış ve milletvekili olmuştu.

Ardından 20 yıldan beri, en üst görevli olarak ülkeyi yönetiyor.

73 yıl sonra yeni bir 14 Mayıs seçim tarihi ile karşılaştık.

Bu seçim sadece bizdeki siyasi dengeleri değil, tüm dünyadaki ortaklıklılarda etkileyecektir.

Milliyetçi muhafazakâr kesim ile küreselci liberal kesim karşı karşıya gelecektir ve Türkiye’nin “yeni yol haritası” belirlenecektir.

—Günün Sözü—

Öldükten sonra yaşamak isterseniz ölmez bir eser bırakınız.

“Hz. Ali”

Ortaklıklardan Kopma Olur mu?

Ortaklıklardan Kopma Olur mu?

Seçim tarihi yaklaştıkça, seçim ittifaklarının gerçek yüzlerini görmeye başladık.

Cumhur ittifakının ortakları olan AKP ile MHP arasında bir ayrışma görmüyoruz.

Cumhur ittifakının bir kriz çıkmadan yürümesinde en büyük fedakârlık MHP kanadından gelmiştir. MHP yönetiminin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a her konuda, sürekli ve karşılıksız olarak verdiği destek, kriz ittifakını bir kriz yaşamadan bu günlere getirmiştir.

Ayrıca, iktidar paylaşımını gündeme getirmeden, MHP’nin gösterdiği tok gözlü duruş, takdirle karşılanmıştır.

Büyük Birlik Partisinin de, aynı çizgide ve gönül birliği ile Cumhur ittifakını desteklediğini görüyoruz. Millet ittifakının içinde ise, partilerin siyasi güçlerine uygun düşmeyen bir pazarlık süreci yaşandığını duyuyoruz.

CHP’nin ise çok kritik seçimlerde hem HDP’ ye hem de İyi Parti’ye çok önemli destekler verdiğini biliyoruz.

CHP her evden bir oy sloganı ile HDP’ yi baraj altında kalmaktan kurtarmıştır. İyi parti ise yoktan var etmiştir.

İyi partiye de ödünç 15 milletvekili verecek, mecliste gurup kurmasını sağlamış ve hazineden seçim yardımı almasına imkân tanımıştır.

Bu bakımdan, Millet İttifakının görünürdeki ana ortakları, CHP ve iyi partidir ama masanın altında da HDP vardır.

CHP ve HDP birbirinden kopuk gözükseler de, her iki partinin oyları, Cumhurbaşkanı seçimi sandığında, birleşecektir. Kısacası, CHP ve HDP küresel sistem partisi olmuştur.

İyi parti ise Milliyetçi Muhafazakâr çizgi ile küresel sistem konusunda bir tercih yapmak zorunda kalacaklardır.

İyi Partinin, yapılan son İl Başkanı kongreleri, doğru analiz edilmelidir.

 

—Günün Sözü —

İyi bir vicdan, en iyi yastıktır.

“ B. Entana”

 

 

 

 

Koalisyon Pazarlıklarının Dünü ve Bugünü

Koalisyon Pazarlıklarının Dünü ve Bugünü

Altılı masanın ortaklarından Davutoğlu’nun, Cumhurbaşkanlığı ile bir bakanlık beklediğini açıklaması, bize eski koalisyon pazarlıklarını hatırlattı.

Geçmişteki pazarlıklarda, her liderin gönlünde bazı bakanlıklar olduğuna, tanık olmuştuk.

Rahmetli Demirel, Devlet Su İşleri kökenliydi. Yönetime gelince, baraj yapımına önem verdi.

Barajlar kralı ilan edilmişti. “GAP’ı gaptırmam” deyimi ona aitti. Köylü nüfusun yüksek olduğu dönemde, mazot ve gübre fiyatlarını sabit tutmak için uğraştı. Zarar eden gübre fabrikalarına hazine desteği sağlanıyordu.

Rahmetli Erbakan’ın tercihleri arasında, Yatırımcı bakanlık olan Sanayi ve Teknoloji bakanlığı olurdu. Maliye ve iç işleri Bakanlıkları da, Erbakan’ın vazgeçilmezleri arasındaydı.

Rahmetli Alparslan Türkeş’in, Devlet İstatistik Enstitüsüne, Türk Dil Kurumuna ve MİT teşkilatına özel ilgisi vardı.

Tansu Çiller’in gözdeleri ise ekonomik kurumlardı. Hazine müsteşarlığı, Merkez Bankası ve Kamu Bankaları, Tansu Çiller’in ilgi alanı içindeydi. CHP için Adalet Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Enerji Bakanlığı olmazsa olmazdı.

Deniz Baykal 30’lu yaşlarda en genç, Enerji Bakanı olmuştu. Merkez Bankası ve tüm Kamu Bankaları, iş adamı Cavit Çağlar’a bağlanmıştı.

Geçmiş Koalisyonlarda çok çetin pazarlıkların yapıldığına tanık olmuştuk. Pazarlıklar sadece bakan atamaları ile sınırlı değildir.

Üst düzey bürokrat atamalarında, yönetim kurulu üyesi seçimlerinde ve Kamu Kurumlarının paylaşımlarında, büyük pazarlıklar yapılmıştır.

Özellikle üst düzey bürokrat atmalarında, zaman zaman krizlerin yaşandığını duymuştuk. Altılı Masa iktidar olursa, bakalım neler göreceğiz.

—Günün Sözü—

Birisini eleştirmek istersek. En münasip yer, aynamızın karşısıdır.

“B. Shaw”

FİLLER TEPİŞİR, ÇİMENLER EZİLİR!

FİLLER TEPİŞİR, ÇİMENLER EZİLİR!

Son haftalarda her yerde, her ortamda ve herkesin konuştuğu tek konu hayat pahalılığı.

Hasbelkader yapılan kısacık telefon görüşmelerinde bile ikinci cümlenin sonuna eklenen kelimeler zincirinde sohbetin ucunun yine aynı konuya gelmemesi neredeyse imkansız!

Kilosu 15 TL olan kuru soğandan tutun da yapımı hepi topu un, su ve tuzdan ibaret olan el kadar ekmeklerin İstanbul’da satış fiyatının 6 TL olması…Gelen doğalgaz faturalarının dudak uçuklatan rakamlara ulaşması, günlük hayatın içinde olmazsa olmaz olan elektrik faturalarının Everest’ in zirvesine ulaşmış rakamsal değerleri!

Dünyanın en mükemmel petrolünü kullandığımız için yine dünyanın en pahalı yakıtı ile araç depolarımızı dolduruyor olmamızdan mütevellit pek çok kişinin kontak kapatıp, araçlarını garaja çekip toplu taşımaya geçiş yapmış olmaları…

Askıda ekmek bekleyen insanlarımızın kuyruklar oluşturması…

Bir paket bulaşık makinesi deterjanının bile altın fiyatıyla yarışıyor olması!
Hele hele bir parça daha konforunu düşünerek sitelerde oturmaya cüret edenlerin ödedikleri fahiş aidat bedelleri!
(Yazarın dip notu: Şahsen en çok da buna bozuluyorum! Kardeşim, aldığınız çöp aynı çöp, verdiğiniz hizmet aynı hizmetken hangi toplumda hangi vicdana sığar 8-10 ay içinde %400 – %500 zam yapmak!

Yanlış okumadınız %40-50 ya da %100 zamdan bahsetmiyorum, düpedüz %400-%500′ lerden bahsediyorum!)

Haaa bilin diye söylüyorum; daha önce sitelerde daire bulmak neredeyse imkansızken bugün sitelerin her birinde vıcır vıcır boş daireler kiralanmayı bekliyor!

Yine daha genele dönüş yapmam gerekirse, marketlerdeki raf fiyatlarının borsadan örnek alıp neredeyse saatlik değişen fiyatları!

Su faturalarının yüksekliği sebebiyle insanların bireysel hijyenlerine bile kısıtlama getirmiş olmaları!

Bu liste uzar gider…

Bütün bunların toplamında benim çıkarttığım sonuç ise fırsatçı bir millet olduğumuzdur! Bunun başka bir izahı yok.
Artan değerler, amenna. Maliyetlerin artması amenna…Döviz kurlarının uzay mekiğine bile binmesine gerek kalmadan uzaya fırlaması amenna!

Doğrudur, bunların hepsi sebep, hepsi etken ama en büyük sebep fırsatçı bir millet olmamız.

Bütün bunlar olurken, yukarıda ise değişmeyen tek tablo; her zamanki gibi koltuk sevdası!

Söyleyecek başka sözüm yok.