Köşe Yazıları

Kamplaşma Ortamı Seçimleri de Etkileyecek

Kamplaşma Ortamı Seçimleri de Etkileyecek

Kamplaşma ortamı, tanrının o topluma verdiği en ağır cezadır.

Böyle ortamı yaşayan bir toplum, tanrının onlara verdiği nimetlerin tadını alamaz.

Her iki taraf, karşı tarafın verdiği hizmetlerden memnuniyet duyamaz, kamplaşma salgın hastalık gibidir.

Bu hastalık, her okul girişinde “Ant” okumakla geçmez, her maç öncesi, “İstiklal Marşı” söylemekle bitmez, cuma günleri camilerde hocalarımızın okuduğu “Hutbe” ile de tükenmez.

Kamplaşma tehlikesinin tek ilacı toplum olarak hoşgörüyü ve uzlaşmayı yakalamaktır.

Bu bakımdan toplum olarak din, ırk ve mezhep konularındaki yazışmalarımıza ve konuşmalarımıza dikkat etmeliyiz.

Geçmiş tarihimizi zedeleyecek ve küçük düşürecek yorumlardan kaçınmalıyız.

2023 yılında, Cumhuriyetimizin 100. Yılını Kutlayacağız.

Ama, hala Osmanlı Dönemi ile Cumhuriyet dönemini barıştırabilmiş değiliz.

Cumhuriyetimizi ve geçmiş tarihimizi, kamplaşmayı konu edemeyiz.

Genç Cumhuriyetimize de, geçmiş tarihimize de sahip çıkmalıyız.

İkisi de ortak değerimizdir, birbirinden ayıramayız.

Önümüzdeki günlerde çok önemli bir kamplaşma olayı ile karşı karşıya kalacağız.

Kamplaşmanın bir tarafında Amerika’nın ve Avrupa Birliğinin açıkça desteklediği Millet İttifakı olacaktır.

Kamplaşmanın diğer tarafında ise, görünürde sadece Cumhur İttifakı vardır.

Ayrıca, Cumhur İttifakının seçim zaferi bekleyen Şangay Dokuzlusu vardır.

Hayırsız ortakların, bölücü ve ayrımcı politikaları, Cumhur İttifakını Şangay Dokuzlusu tarafına itmiştir.

Kısacası, Türkiye’de 2023 yılında yapılacak seçimler dünyadaki küresel dengeleri etkileyecek hale getirmiştir.

Seçmenlerimizin kamplaşmanın esiri olmadan, çok bilinçli oy kullanması zorunludur.

Günün Sözü

Bir güzel söz söylemek sanatı varsa,

Birde güzel anlama güzel dinleme sanatı vardır.   -Epiktetos

Şangay Beşlisini Tanıyalım

Şangay Beşlisini Tanıyalım

Şangay iş birliği örgütü, Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan tarafından 1906 yılında kuruldu.

Şangay Beşlisi denilen bu örgüte daha sonra Özbekistan, Hindistan ve Pakistan’da katıldı.

En son İran’ında katılması ile örgüt Şangay Dokuzlusu konumuna geldi.

Türkiye, “Diyalog ortaklığı” statüsü ile bu örgüte 2012 yılında ilk adımını attı.

Türkiye sonraki yıllarda “Misafir” “Katılımcı” ve “Gözlemci” kademelerini geçer ise örgüt üyeliğine kabul edilecektir.

Bu ortaklar hangi konularda iş birliği yapıyorlar, bir bakalım.

Ortaklar, terör ile mücadele, ekonomi ve kültürel alanlarda iş birliği yapıyorlar.

Bu ortaklar, başka ülkelerle ve Avrupa Birliği ile de iş birliği yapıyorlar.

Mesela, Çin Halk Cumhuriyeti ile Almanya arasındaki ticaret hacmi, Amerika’yı kıskandıracak düzeye gelmişti.

Türkiye de Şangay Dokuzlusuna dahil olsa, Avrupa birliği ülkeleri ile ticari ve kültürel ilişkilerini sürdürebilir.

Türkiye, İngiltere ile Yaptığı 25 yıllık ticaret anlaşmasına devam eder.

Tabi savaş halinde ve yaygın ambargo dönemlerinde, ilişkiler günün şartlarına göre yeniden düzenlenir.

Şangay Dokuzlusuna katılmak için farklı din, ırk ve kültürden ülkenin sırada olduğunu duyuyoruz.

Bu örgütün ayrıca Avrupa birliği gibi “Hristiyan Kulübü” çizgisinin de olmadığını görüyoruz.

Şangay Dokuzlusuna Katılmak isteyenler arasında Mısır, Suudi Arabistan, Katar, Kamboçya, Nepal, Azerbaycan ve Ermenistan’ın olduğunu biliyoruz.

Rusya ile Ukrayna arasındaki savaştan sonra savunma teşkilatı olmayan enerji kaynakları bulunmayan (AB) ülkelerinin çaresiz duruma düştüklerini hep birlikte gördük.

Amerika’nın ve İngiltere’nin paylaşmayı sevmeyen ve dayatmacı politikalarından tüm dünya kamuoyunun bıktığını anladık.

Şangay Dokuzlusunun ise ayrımcılık yapmayan adil bir çizgide yürüdüğünü hissettik.

Günün Sözü

Tilki kümesi iyi tanıyor diye,

Bekçi yapılır mı? –Buhari

2 HABER 2 TESPİT

2 HABER 2 TESPİT

Geçen hafta başımı ne yöne çevirsem aynı iki haberle karşılaştım. Gözlerimi hangi tarafa devirsem yine aynı iki haberin satırlarına takıldım.

Biri ülkemizden biri dünyadan.
Biri bize “Helal sana!” dedirten diğeri ise neredeyse magazine dönüşen!

Lafı daha fazla uzatmadan öz konuya geçeyim;

Malumunuz 9 Eylül tarihi bizler için önemli bir tarih. Zira Ege’ nin incisi olan İzmir’ imizin işgalden kurtulduğu tarihi gün. Bu anlamda değerini zaten oldum olası koruyan 9 Eylül bu yıl Tarkan rüzgarıyla daha bir kıymetlendi.

Şüphesiz ki bu kıymetlenme durumu sırf ülkemizin önde gelen sanatçılarından birinin konser veriyor olması değildi!

Hatta salt “konser” demek o topluluğu hafife almak demektir! Zira hiçbir siyasi lidere, hiçbir Türk sanatçıya kısmet olmamış bir yürek birliği vardı orada. 2 milyonu aşkın insan…Üstelik öyle parayla pulla, makarnayla unla toplanmış insanlar değildi onlar! Tek yürek, tek bilek, tek amacın insanıydı herbiri…Maksat sadece Tarkan’ ı dinlemek, izlemek ve görmek olsaydı evlerinde oturdukları yerden de oldukça rahat bir şekilde yapabilirlerdi bunu.
Ama öyle yapmadılar!

Sadece İzmir halkı değildi o meydana gidenler, çevre illerden de “Hepimiz biriz!” mesajını vermek için 9 Eylül günü İzmir’e akın eden yüzbinlerce insan…
Sokaklar taştı, caddeler coştu…

Ben bu izdihamdan iki sonuç çıkardım; biri “İzmir’ in dağlarında çiçekler açar. Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa…” bir diğeri ise; karakteri, duruşu ve bu ülkenin sanatına kattığı farklı perspektifiyle alanında rakipsiz olduğunu bir kez daha gözler önüne seren Tarkan’ın büyüklüğü.

Nitekim 2 milyonu aşkın seyirciyi toplamak her babayiğidin harcı olmadığı gibi, “dünyanın en kalabalık ilk 5 açıkhava konserinden biri” olarak Tarkan’ın tarihe geçmesi de cabası.

Tarkan mı?

İhtişamlı konserinden sonra bile yine aynı mütevazi tavırlar, yine aynı asil duruş.

Boşuna “Tarkan” olunmuyor demek ki derken, bir dip notu yazmadan edemeyeceğim; unsuz – yağsız!, çaysız – çorbasız! toplanan milyonları bir de ATA’ mın cenaze töreninde görmüştü bu ülke!

Nokta.

&

Yazımın başında 2 Haber 2 Tespit demiş ve ilk haberi gururla, ballandıra ballandıra yazmıştım yukarıdaki satırlarda. Şimdi ise manşetlerden düşmeyen diğer haberin “Bence” olan kısmını kısaca yazıp yazımı nihayete erdirmek niyetindeyim.

Bildiğiniz gibi İngiltere’ nin 96 yaşındaki kraliçesi bu dünyadan göçüp gitti. Göçüp gittiğinden beri de “Diana’ cılarla” “Kraliçe’ ciler” arasında müthiş bir magazinsel savaş başladı!

Bu savaşın sözsel düellosu yabancı basında kalmayarak bizim sosyal hesaplarımıza ve magazin dünyamıza da sıçradı. Takip ettiğim yabancı basının magazin haberlerinde de bizim magazin basınında da son derece gereksiz bulduğum konulardan biri olarak haftayı kapladı maalesef.

Ey millet! Boşverin geçmişte kimin kime ne yaptığına ve ne yaşattığına.Sonuçta ölen öldüğü ile kalıyor ve hayat devam ediyor.

Siz kendi ruhunuzda yaşattıklarınıza bakın!

 

Esen kalın.

Bahçeli 11 Eylülde Bursa’daydı

Bahçeli 11 Eylülde Bursa’daydı

Devlet Bahçeli, Sivas’tan sonra ikinci mitingini 11 Eylülde Bursa’da gerçekleştirdi.

Bu seneki 11 Eylül tarihi, Yunan ordusunun Bursa’dan kovulmasının 100. Yılına rastlamıştı.

Bu zafer, 3. Kolordu komutanı Şükrü Naili Paşaya nasip olmuştu.

11 Eylül tarihini bilinçli olarak seçen Devlet Bahçeli miting heyecanı ile Kurtuluş Savaşı coşkusunu harmanlamıştı.

Birkaç yakın il tarafından da desteklenen mitinge, Yoğun ilgi gösterilmişti.

Gökdere meydanındaki yoğun kalabalıktan memnun kalan Bahçeli “Cesaretiniz varsa, Sivas’tan sonra gelin de Bursa’ya bakın.” Diyerek muhalefete gönderme yaptı.

Ayrıca, sistemli bir şekilde tahrik ve taciz peşinde olan Yunanistan’ı da uyardı.

“Damarımıza basmaktan vazgeç.” Çağrısında bulundu.

Millet ittifakının adayını “6+1 formatlı masa değil, dış güçler belirleyecek.” Dedi.

Bir bakıma seçmenlerin büyük çoğunluğunun görüşünüde paylaşmış oldu.

Önümüzdeki seçimlerde, Millet İttifakını dış güçlerle birlikte her platformda göreceğiz.

Amerika Başkanı Biden’in, Türkiye’deki muhalefete çok güçlü destek vereceğini, ekranlarda kendi ağzından duymuştuk.

Ayrıca Amerika, Almanya ve İngiltere’nin Ankara Büyükelçilerinin, hem millet ittifakı ile hem de Belediye başkanları ile iç içe yaşadığını görüyoruz.

Cumhur İttifakı ise, Ak parti ve (MHP) den ibarettir.

Büyük Birlik partisinden de, güvenilir bir destek vardır.

Cumhur ittifakına sempatik bakan Rusya, Çin ve Macaristan’ın seçim sonuçlarını merakla beklediklerini hissediyoruz.

Günün Sözü

“,Mutlu olmak istiyorsan,

Kendini başkalarıyla karşılaştırmayacaksın.”

-James F. Cooper

Enerji Krizleri ve Bir Anı

Enerji Krizleri ve Bir Anı

(1970)’li yılların başlarında, çok etkili bir petrol krizi yaşamıştık.

Arap – İsrail savaşı, bu krizi tetiklemişti.

O yıllarda Suudi Arabistan Amerika’nın avcunun içinde değildi.

Arapların ağırlıklı olduğu OPEC, petrol üretiminin kısılmasına karar vermişti.

Varili (1,4) dolar olan petrolün fiyatı 12 dolara fırlamıştı.

Ayrıca, batı ülkelerine petrol taşıyan tankerlere de ambargo konmuştu.

Petrol olmayınca üretim de olmuyordu.

İşte, bu sebeple durgunluk yani “resesyon” başlamıştı.

Bizim Kıbrıs Barış Harekatımız da, bu sıkıntılı yıllara rastlamıştı.

Petrol krizinin üstüne bir de uluslar arası ambargo baskısı yaşanmıştı.

Dövizimiz yoktu.

Yedek parçasızlıktan dolayı bir çok kritik fabrikamız, üretim yapamaz hale gelmişti.

Fuel-oil yokluğu ve düzensiz elektrik kesintileri nedeniyle, kalorifer ve asansörler çalışmıyordu.

Kamu kurumlarındaki odalarımızda palto ile görev yapmıştık.

Yabancı heyetlerle, lüks lambası altında toplantı yapmıştık.

Şimdi Ukrayna – Rusya savaşı ile başlayan, yeni ve çok kapsamlı bir enerji krizi ile karşı karşıyayız.

Yaşadığımız bu kriz, bizi de ve özellikle Avrupa’yı çok sıkıntıya sokacaktır.

(1970)’li yıllarda, çok lüks bir yaşam tarzı içerisinde değildik.

Tam bir tarım ülkesiydik.

Sebze ve meyvemiz halkımız için yeterliydi.

Şimdi ise sanayileşmede sınıf atladık ama buğdayda, gübrede ve yağda her an yokluk yaşayabiliriz.

Enerji de ise, bu gün olduğu gibi geçmişte de yeterli değildik.

Kısacası bugün yaşadığımız kriz, (1970)’li yıllardan daha ağır olacaktır.

Günün Sözü

İçteki kiri su değil,

Ancak gözyaşı temizler.  -Mevlana

Seçimlerde Dış Ortaklarımızı Belirleyeceğiz

Seçimlerde Dış Ortaklarımızı Belirleyeceğiz

Bir süreden beri, siyaset alanında ve toplumsal kesimde düzenlenen tehlikeli provokasyonların gerginliğini yaşıyoruz.

Çünkü önümüzdeki seçim şu veya bu ittifakın kazanacağı sıradan bir seçim değildir.

Partiyi veya ittifakı değil, gelecek yüzyıldaki yol haritamızı seçeceğiz.

Aslında, içerideki taraflarda dışarıdaki taraflarda aşağı yukarı bellidir.

Millet İttifakı, sadece altılı masadan ibaret değildir.

Arkasında Türkiye’deki muhalefeti destekleyeceğini açıkça söyleyen Amerika vardır.

Ve Avrupa Birliğinin Lideri, Almanya vardır.

Ankara’daki  Almanya Büyükelçiliği, altılı masanın aldığı kararları en erken duyan bir elçiliktir.

Cumhur İttifakı ise, 15 Temmuz akşamı hem (AB)’den, hem de Amerika’dan umudu kesmiştir.

Cumhur İttifakının yeni rotası, Rusya ile beraberliktir.

Dış politikada her alanda, her ülke ile beraberlik düşünülemez.

Rusya ile, Kuzey Suriye, Libya ve hatta Ukrayna konusunda farklı görüşlerimiz olsa da Rusya bizim enerji ortağımızdır. ??

Gübre ve tahıl ortağımızdır. ??

Amerika ile Almanya’ya, P,K,K ve Fetö’ye destek olmalarından dolayı, güvenimiz kaybolmuştur.

Yunanistan’a üs kuran ve bize doğru kışkırtan Amerika ve NATO’yu ise, artık dost ve müttefik olarak kabul edemiyoruz.

Yaşadığımız askeri darbelerdeki ayak izlerinden dolayı Amerika’yı artık çok iyi tanıyoruz.

Şimdi ise, dost bildiğimiz Almanya’yı yeni yüzüyle görüyoruz.

Almanya son yıllarda, (P,K,K) ve Fetö örgütünün üssü haline gelmiştir.

Önümüzdeki seçimlerde, yeni yüzyıl için yeni ortaklarımızı seçeceğiz.

Artık, taraflar belli olmuştur.

Millet İttifakı, Avrupa Birliği ve Amerika ile birliktedir.

Cumhur İttifakı ise, komşumuz Rusya ile stratejik ortak olmuştur.

İngiltere, Çin, Hindistan ve İran İle stratejik olmasa bile, çok yönlü ticari ilişki içindedir.

Sözün kısacası içimizde oluşan ittifakları değil, dışarıdaki ortaklarımızı seçeceğiz.

Günün Sözü

Kitaplık kurmak,

İbadethane yapmak kadar kutsaldır.

-Victor Hugo

Provokasyonlardan Uzak Durmalıyız

Provokasyonlardan Uzak Durmalıyız

Seçim tarihi yaklaştıkça, siyasi ortam gerilmeye başladı.

Sosyal alanda, farklı nitelikte provokasyonlar görmeye başladık.

Siyaset ağırlıklı televizyon programlarında, gerginliğe tanık oluyoruz.

Siyasi sohbetlerde tahrik, şiddet ve kavgalar görüyoruz.

Köylerde ve kentlerde her türlü teknolojiyi yaşamımızın içine katmayı başardık.

Ama insan ilişkilerinde ve diyalog konusunda, çağdaş çizgiye ulaşmayı başaramadık.

Davranışlarımızdaki sertlikten ve kabalıktan bir türlü kurtulamadık.

Karşılıklı bir siyasi tartışmaya girsek, bir anda üslubumuz bozuluyor.

Ses tonumuz değişiyor.

Demokrasi ve özgürlükleri konuşurken bile, birbirimizi incitiyoruz.

Siyasi çizgimize uyanı vatansever, karşı olanı hain olarak görüyoruz.

Kavga etmeden konuşmayı ve tartışmayı beceremiyoruz.

Uygar olmanın ölçüsü beton ve çelik değildir.

Otoyollar yapmakla, büyük havaalanı ve millet bahçesi inşa etmekle uygar olduk diyemeyiz.

Kısacası sabırla ve hoşgörü ile birbirimizi anlamayı becerebilmeliyiz.

Yalandan, itibarsız tartışmadan ve nefret dilinden uzak durmalıyız.

Öncelikle, siyasetteki üslubumuza dikkat etmeliyiz.

Çünkü, liderlerin sert üslubunun, dalga dalga halk katına indiğine tanık oluyoruz.

Birbirimizi dinlemeyi, karşılıklı eleştirilere tahammül etmeyi başarmalıyız.

Eğer bunu becerebilirsek, çağdaş toplum olma konusunda mesafe aldık demektir.

Ama son günlerde her alanda gördüğümüz provokasyonlar toplumumuzu üzmekte ve germektedir.

Günün Sözü

“Dünyada hiçbir şey,

İnsanı kin besleme duygusu kadar,

Yıpratamaz”  Friedrich Nietzsche

AYNADAKİ BEN…

AYNADAKİ BEN…

Sanki kocaman bir yük taşıyormuşum gibi omuzlarımda!
Koskocaman…

Artık beni zorlayan bir yük bu.

Yorgunluk,bıkkınlık ve sürekli uyku hali veren…Üstelik zihnime getirdiği karmaşıklık da cabası! Belki de bu yüklerin aylar süren varlığıdır sadece omuzlarımın değil, ruhumun da çökmesinin sebebi.

Son günlerde her sabah aynaya bakıyorum; yüzüme…Mimiklerime, gözlerime…Hepsi de zebil ziyanlar; yorgun,fersiz, uykusuz…Umutsuz demeye dilim varmıyor! Ya da keyifsiz ve mutsuz demeye… Yakıştıramıyorum kendime bunları.

Bir gün,
İki gün…
Üç ve dördüncü günlerde de bir umuttur bakıyorum her sabah aynı aynaya. Ama nafile!

Aynı gözlerde hep aynı bakış,hep aynı donukluk…
Daha önce gözlerimde hiç görmediğim aynı üzgünlükle neden olduğunu bilmediğim durgunluk…Parlamıyor bile gözlerimin içi!

Eskiden olduğu gibi ışıldamıyor bir türlü…

Aynı aynada her sabah arıyorum kendimi; yeniden, bir kez daha arıyorum…Bulamıyorum, göremiyorum eski beni! Bu aralar aynadaki aksimi beğenemiyorum bir türlü. Ya da yeni beni, olduğum şimdiki beni beğenmiyorum.

Yorgun bakan yeşil gözlerimi beğenmiyorum. Gözlerimin altına çöreklenip kalmış olan mor halkaları da beğenmiyorum.

Arıyorum eski BEN’İ…İçimdeki çocuğun koşup oynadığı, zıpladığı, küçük, minik,ucuz ve basit şeylere güldüğü, gülebildiği eski BEN’ i özlüyorum…

Yüklerini denize bırakmış, hafif ve özgür ruhlu kendimi özlüyorum. Sararmış, beti benzi atmış, ne olacağı belirsiz endişelerle dolu olan yüz ifademden çok uzakta kalan al yanaklarımın her sabah aynadaki halini görmeyi özlüyorum.

Bir süredir kendimi arıyorum aynalarda…Eski yüz ifademdeki mutlu beni, renkli beni, gülümseyen ve tasasız beni…

Daha hayatıma dün girmiş olan insanların bana verdiği yorgunlukların ve sorumlulukların olmadığı beni arıyorum. Ve her nedense onların benden beklediği sınırsız hoşgörü ve her şekilde kabul görme isteklerinin yormadığı beni arıyorum.

Telaşlardan uzak beni…

Aynada kendimi arıyorum; yüksüz, endişesiz, özgür ve de mutlu…

Esen kalın.

Kasımda Erken Seçim Olur Mu?

Kasımda Erken Seçim Olur Mu?

Mevcut yönetim, ücretlerde ne kadar üst düzeyde iyileştirme yaparsa yapsın, seçmeni mutlu edecek seviyeyi yakalayamadı.

Çünkü ekonominin kuvvetli ateşini alınan tedbirler bile söndüremedi.

Yapılan yüksek zamlar, aynı ay içinde eriyip gitti.

Yüksek ve sürekli zam yapanların iki amacı vardı.

Hem kısa vadede çok para kazanmayı amaçladılar, hem de kendilerini besleyen bu mevcut yönetimden artık kurtulmak için bu yolu seçtiler.

Yani, yapılan zamları ekonomik olduğu kadar siyasi de görebiliriz.

Bu bakımdan, mevcut yönetim için tek çıkış yolu, erken seçime gitmektir verile zamlar hem salgın, hem savaş, hem de kış şartlarında eriyip yok olmadan Kasım ayında seçimlere gitmek, mevcut yönetim için en akılcı karar olacaktır.

Altılı masada oyalanan muhabbet bu karardan hoşlanmayacaktır.

Aday belirleme konusu gündeme gelince, altılı masada sıkıntılar yaşanacaktır.

Mevcut yönetim ise, yeni bir dış politika atağına geçmiştir.

Suriye ile görüşmeler için, kapılar aralanmıştır.

İsrail ile yeni bir sayfa açılmıştır.

Tahıl koridoru açılması konusunda, diplomatik başarı sağlanmıştır.

Seçimlerin 2023 Haziran ayı yerine 2022 Kasım ayında yapılması, mevcut yönetim için şanstır.

Mevcut yönetimin artık iktidar olmaktan yorulmuş, bıkmış ve heyecanını kaybetmiş kadrolarından kurtulması şarttır.

Ayrıca millet ittifakı da şaşkın vaziyettedir.

Seçmen şuanda millet ittifakının sadece adayından değil, programından da, ne yapacağından da habersizdir.

Güçlendirilmiş parlamenter sistem tarifi, ambalajı güzel ama içi boş bir kavramdır.

Bu seçimlerde, Türkiye’nin yeni yol haritasını belirleyeceğiz.

  1. Suriye’ de ve Yunanistan sınırında bize düşmanca davranan Avrupa Birliği ve NATO ile birlikte mi yürüyeceğiz.

Yoksa İngiltere, Hindistan, Rusya, Çin ve İran ile yeni ortaklıklar içinde mi olacağız .

İşte önümüzdeki seçimlerde buna karar vereceğiz.

 

Günün Sözü

Kıskan daha çok sever,

Ama kıskanç olmayan daha iyi sever.

Moliêre.

Ağustos Türk Milletine İyi Geliyor

Ağustos Türk Milletine İyi Geliyor

Ağustos ayları Türk toplumunun zafer aylarıdır.

Geçmişte kazandığımız Malazgirt savaşına Ağustos ayında rastlanmıştı.

26 ile 30 Ağustos arasındaki hafta, İstiklal savaşımızın zafer haftası olarak tarihe geçmiştir.

Kıbrıs barış harekatımız sırasında, Girne’den Lefke ve Magosa’ya yaptığımız ikinci hamlemizde Ağustos ayında gerçekleşmiştir.

Aslında geçmişte mücadele ettiğimiz düşmanlar bugün düşmanlık gösterenlerin aynı milletler topluluğu olduğunuz görüyoruz.

Bu saldırgan milletler topluluğu aynı zamanda ırkçıdır ve sömürücüdür.

Irkçılığın en beterini Bosna Hersek’te görmüştük.

Karadeniz, Doğu Akdeniz ve Ege’deki yeni enerji kaynakları bu ırkçı ve sömürücü kesimin iştahını yeniden kabartmıştır.

Bu ırkçı ve sömürücü zihniyetin en etkili silahları, el attıkları ülkelerdeki işbirlikçileridir.

Demokrasi ve insan hakları kavramları ile bu iş birlikçileri etkilemeyi başarmışlardır.

Esas hedefleri büyük halk kesimini etkilemektir.

Halkımız bölme amaçlı bu projelere cesaret vermekten kaçınmıştır.

Bu ırkçı ve sömürücü zihniyet, geçmişte kullandıkları Yunanistan’ı yeniden kullanmayı amaçlamaktadır.

Bu zihniyet, kurdukları askeri üslerle Yunanistan’ı işgal etmiş durumdadır.

Yeni amaçları ise, Türkiye ve Yunanistan’ı yeniden bir savaşa sokmaktır.

Biz, kazandığımız istiklal savaşımız ile bölünmekten hatta yok olmaktan kurtulmuştuk.

Son aylarda, sataşmalı hatta kışkırtıcı bir proje ile karşı karşıyayız.

İktidarda olsak, muhalefette olsak, birlik beraberlik içerisinde olmalıyız.

Böyle zamanlarda verilecek mücadele de siyasi hesaplar içerisinde olamayız.

 

Günün Sözü

İyi yontulmuş taşlar harca gerek kalmadan kendilerinden birleşirler.