Köşe Yazıları

 TOPHANE PARKI-ALTINPARMAK FAY HATTI

 TOPHANE PARKI-ALTINPARMAK FAY HATTI

Güneydoğu Anadolu da ki 10 ilimiz, yıkıcı bir depremle, yerle bir oldu.

Biz hala İstanbul depremini tetikler mi diye, merak ediyoruz.

Son deprem İstanbul depremini tetiklemese bile, İstanbul’ da mutlaka yıkıcı bir deprem yaşayacağız. Çünkü tüm Anadolu’nun fay hatları ile dolu olduğunu, biliyoruz.

Depremlerin’ de, bir takvimi vardır.

Fay hatlarındaki enerji biriktiği zaman mutlaka o fay kırılacaktır.

1855 yılında Bursa’da meydana gelen deprem, Ulucami’yi bile yıkmış.

Tophane parkı ile Altın- parmak Caddesi arasında, birkaç apartman boyu yüksekliğinde, “kot farkı” yaratmıştır.

Fay hattı, yeni kaplıcaya kadar devam etmiştir.

Ama biz fay hattından falan korkmadan, en prestijli yapıları, Altın parmak caddesi üzerine yaptık.

Altın parmak Caddesi üzerinde, bitişik nizam içinde, yaklaşık 50 veya 60 yıllık, binalar yer alıyor.

Eğer, Pazarcık veya Elbistan depremlerinden bir tanesi Bursa’da olsaydı, Allah göstermesin, taş taş üstünde kalmazdı.

Artık büyük depremler, yüz elli ve iki yüz sene beklemiyor. 1999 yılından 4 yıl sonra, 2003 yılında Bingöl depremi oldu.

2011 yılında hem Kütahya’da hem de Van’da, iki yıkıcı deprem daha yaşadık.

2020 yılında Elazığ ve İzmir depremlerinden korkmuştuk.

Sözün kısası depremlerden kurtulmalıyız.

Ama sağlam zeminlere, sağlam inşaatlar yaparsak ölümleri azaltabiliriz.

 

GÜNÜN SÖZÜ:

Bozulduğu zaman, insandan daha korkmuş olan yaratık yoktur.

“ Sophokles ”

AKIL ve RUH SAĞLIĞIMIZ…

AKIL ve RUH SAĞLIĞIMIZ…

 

Hiçbir şey yapmak gelmiyor yüreğimizden.Sanki her birimizin içi çekilmiş gibi!

 

Bakışlarımız donuk ve fersiz.İki kelam etmeye bile ne isteğimiz var ne de hevesimiz. Gündelik yapmak zorunda olduğumuz işimiz gücümüz dışında ve hayat içinde var olmak adına yaptığımız sorumluluklarımız dışında elimiz birşeye değmiyor.Harap ve bitap bir haldeyiz. Giyinip süslenmeyi bir yana bırakın, yiyip içerken bile halen kendimizi suçlu gibi hissediyoruz.

 

Hele psikolojilerimiz tamamen alt üst olmuş durumda. Darmadağın!

 

Çaresizlik,korku, endişe,kendini güvende hissetmeme hali…Hepsi var bilinçaltlarımızda.

 

Huzursusuz.Dahası; ruhsusuz.

 

Bütün bunları kötümser ya da karamsar olduğum için yazıyor değilim.Ya da umutsuz olduğum için yazmıyorum.Veyahut okurun iç dünyasını daha da baymak, yormak için yazmıyorum.

 

Ama olan bu.Gerçek bu. Şimdiki hayat gerçeğimiz bu. Pek tabii, “Dünya yansa eski hasır umrumda değil” diyecek kadar gamsız ve kaygısız olanlar bu grubun dışında. Onlar zaten her dem bencil her dem duyarsız.

 

Ben onların haricindeki insan gibi insanlar için yazıyorum bunları. Duyguları olan, başka canlıların acısıyla da üzülüp dökülen insanlar adına yazıyorum bu satırları. İnsan gibi insanların sesi olarak yazıyorum.

 

Depremin saramadığımız ve belki de uzunca bir süre daha saramayacağımız yaraları için yazıyorum. Uzaktakinin yakındakinin, tanıdığın tanımadığın tasası, üzüntüsü, kederi haline gelmiş deprem yaraları için yazıyorum.

 

Ve bunca şeye rağmen hâlâ daha anlayamadığım çirkin siyasi oyunlara devam edenlere ve koltuklarını kaptırmamak adına depremi dillerine dolayanlara ise kızarak yazıyorum satırlarımı.

 

Mesele bir sene içinde şehirleri yeniden inşa etmek değil efendim! Mesele, bu depremin ve depremden sonra oluşan hazin durumların bizlerde yarattığı ciddi travmalar. Bu travmalar varken üzerimizde, deprem öncesinde alınmayan önlemleri söylemeye bile gerek duymadan yazıyorum her bir cümlemi.

 

Hasılı; yaşadığımız acının yanında bir de halen rant ve koltuk peşinde olanların yaptığı açıklamalar ile yüreğim bir kez daha burkularak, “Allah bu milletin akıl ve ruh sağlığını korusun” demekten başka çare bulamayarak acıma bir acı daha ekliyorum.

 

 

Esen kalın.

İKİ YÖNETMELİK YETMEZ, VİCDANLI İNSAN LAZIM

İKİ YÖNETMELİK YETMEZ, VİCDANLI İNSAN LAZIM

6 Şubat’ta Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde yaşadığımız iki yıkıcı depremden sonra, artçı depremler durmak bilmedi.

Bölge halkı için, adeta yaşamın bir parçası haline geldi.

20 Şubat’ta bu defa, Hatay’da yeni bir yıkıcı depremle karşılaştık.

Hatay’ın Defne ilçesinde meydana gelen bu deprem, hepimizi yeniden korkuttu.

Zemine 17 kilometre uzaklıktaki bu deprem, çok sarsıcı oldu.

Başta bölge halkı olmak üzere, hepimiz yeniden endişeye kapıldık.

Böyle gergin bir ortamda, halkımızdan ve yabancı ülkelerden gelen yardımcılar büyük bir teselli kaynağı olmuştur.

88 ülkeden yardım gelmiştir.

76 Ülkeden gelen 11 bin 302 araştırma ve kurtarma elemanı çalışmalara katılmıştır.

Enkaz altından birçok vatandaşımızı kurtarmıştır.

Ayrıca, tüm televizyonlarımızın ortak yayınları sonucu, 116 milyar liralık yardım toplanmıştır.

Belediyelerimiz ve halkımız halen nakdi ve ayni yardımlar yapmaya devam etmektedir.

Ülkemizin bir deprem ülkesi olduğunu; her bölgemizin fay hatları ile dolu olduğunu çok iyi biliyoruz.

1999 Marmara, 2003 Bingöl, 2011 Kütahya, 2011 Van, 2020 Elazığ ve 2020 İzmir depremlerini unutamayız.

Dünyanın en ayrıntılı deprem yönetmeliğini de yapsak, bu yönetmeliği uygulayacak olan bizim insanlarımızdır.

Fırsatçılık ve rantçılık konusunda, dinimize de aykırı bir düzenin içine girdik.

Bu özelliğimiz ramazan ayları ile başladı. Korona ve savaş döneminde, tavan yaptı.

Eğer vicdanlı insanlar yetiştiremez isek, yıkımlar her alanda sürecektir.

GÜNÜN SÖZÜ;

Dev gibi eser bırakmak için, Karınca gibi çalışmak lazım.

“N. F. Kısakürek”

KENTSEL DÖNÜŞÜM HIZLANMALIDIR

KENTSEL DÖNÜŞÜM HIZLANMALIDIR

6 Şubat’ ta 10 il, 78 ilçe ve yüzlerce köyümüzü yıkan “asrın felaketini” yaşadık.

9 saat arayla, Pazarcık ve Elbistan’da meydana gelen iki deprem ile 40 bini aşkın vatandaşımızı kaybettik. Binlerce binamız yerle bir oldu.

Birçok devletten büyük olan deprem bölgesi, harabeye döndü.

Böyle büyük bir bölgede, birkaç gün içinde, mükemmel bir organizasyon yapılamazdı.

Depremin ilk günü, akaryakıt ve elektrik yokluğunu eleştirmek’ de haksızlık olmuştur.

Bu büyük deprem, hepimize çok acı bir ders verdi.

Kocaeli ve Sakarya depreminden ders alamadığımızı yüzümüze vurdu.

Artık tek çarenin kentsel dönüşüm olduğunu anladık.

Bursa’ da İstanbul gibi ilk sırada deprem riski taşıyan, bir şehirdir.

Altıparmak caddesinin ve Çarşamba caddesinin, böyle yıkıcı bir deprem sonrasında ne hale geleceğini düşünmek bile istemiyoruz.

Bu bağlamdan mevcut belediyemizin görevlerinin son yılında, kentsel dönüşümde önemli ve kalıcı adımlar atmasını, bekliyoruz.

Bursa, 1855 yılında tarihimizin en büyük depremlerinden birini, yaşamıştır.

Gemlik ve özellikle Orhangazi, Kuzey Anadolu Fay Hattının tam dibindedir.

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin, Osmangazi, Nilüfer, Yıldırım, Gürsu ve Kestel ile ilgili dönüşüm çalışmalarını, bitirdiğini duyuyoruz.

Artık, depremin değil çürük binaların öldürdüğünü iyice anladık.

Mevcut belediye yönetiminin yaptığı, kentsel dönüşüm çalışmalarını, hayata yansıtmasını bekliyoruz. Çünkü sahaya yansıyan çalışmaları, hangi belediye iktidara gelirse gelsin, durduramaz ve engelleyemez.

GÜNÜN SÖZÜ:

Hiç kimse kaderini değiştiremez ve kaderinden kaçamaz.

“Goethe”

DEPREM SONRASI İÇ VE DIŞ POLİTİKAMIZ

DEPREM SONRASI İÇ VE DIŞ POLİTİKAMIZ

1999 yılında, yaşadığımız Gölcük depremine, “küçük kıyamet” gibiydi demiştik.

Gölcük depremine, Bursa’da yakalanmış ve yaklaşık 6 şiddetinde, hissetmiştik.

6 şiddetinde hissetmemize resmen, çok korkmuş ve dehşete kapılmıştık.

“Pazarcık ve Elbistan’da, 9 saat ara ile yine yaşanan iki deprem, “asrın felaketi” gibiydi.

En azından, son yüz yıl içinde, böyle bir örneğe rastlamamıştık.

Ayrıca, bu iki yıkıcı depremin, kış ayına rastlaması’ da bir başka şanssızlık olmuştur.

Depremi yaşayan 10 ilimizin, neredeyse tamamında, kış şartlarının çok sert geçtiğini biliyoruz.

Böyle olumsuz şartlarda, deprem bölgesinde koordinasyonu sağlamak, kolay olmayacaktır. Türkiye’nin her yöresinden ve çeşitli yabancı ülkelerden gelen yardımlar hem depremzedelere hem de Türk halkına, moral vermiştir.

Ayrıca depremden günler sonra, enkaz altından sağ olarak çıkarılan depremzedeler, hepimiz için birer teselli olmuştur.

Yaşadığımız bu acı olayın, dış politikamızı olumlu olarak etkileyeceğini düşünüyoruz.

Çok gerginlik yaşadığımız ülkelerle, tansiyonun düşeceğini umuyoruz.

Yunanistan ve Suriye ile yaşadığımız gerginlikleri, süper güçler el atmadan, kendi aramızda bitirmeliyiz.

Bu felaketin bizi ve birlik ve beraberlik ruhunda birleştireceğini ümit ediyoruz.

Günün Sözü:

Güneşin sana ulaşmasını istiyorsan, gölgeden çık.

( Konfüçyus )

Deprem Bölgesine Yardım Atağı

Deprem Bölgesine Yardım Atağı

Kahramanmaraş’ta meydana gelen 7,7  ve 7,6 şiddetindeki depremlerin merkez üsleri Pazarcık ve Elbistan’dı. Ama aat arda aynı gün içinde meydana gelen bu 2 deprem sadec merkez üslerini değil başkaca 9 ilimizi de yıktı geçti.

İki depremin sismik algıları, binaları iyi yönlü ve ileri geri salladı ve 10 ilimizdeki binlerce binayı yerle bir etti.

Bu deprem yüzyılın en büyük depremi olarak isimlendirildi ve 81 il ve yaklaşık 70 ülkeden arama tarama kurtarma ekipleri deprem bölgelerindeki yerlerini aldılar.

Bursa halkı da depremzedelere karşı duyarsız kalmadı. Deprem bölgesine yardım atağa başlatıldı.

BTSO  önderliğinde deprem bölgelerine 100 tır yardım malzemesi gönderildi.

Ayrıca Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Gemlik Belediyesi büyük katkılarda bulundular.

Bursa Büüykşehir Belediyesince deprem bölgelerine 105 araç ve 410 personel gönderildi.

Nurdağı ilçesinde de mobil mutfak kuruldu.

5 tır su Gaziantepe sevkedildi.

Gemlik Belediyesi ve Gemlik Ticaret ve Sanayi odası onlarca  kamyon malzeme ve İskenderun’da kurulacak çadır kentte mobil mutfak kurarak depremzedelere yardım sağladı.

Osmangazi Belediyesi toplam 8 tur yardım malzemesi gönderdi.

Besaş ilk günden beri toplamda 220 bin ekmek gönderdi.

Nilüfer Belediyesi toplam 80 tır yardım malzemesi ile 2 Ambülans ve 5 sağlıp personelini deprem bölgesine yolladı.

Kestel  Belediyesi de 27 kamyon ve 9 tır ile yardımda bulundu.

Bu yardımların mükemmel bir organizasyonla ihtiyaç sahiplerine ulaşmasını bekliyoruz.

Günün Sözü

Yardımlar çiçek gibidir

Ne kadar taze ise insanları o kadar memnun eder

Chillon

 

KALEMİM ÜZGÜN, YÜREĞİM YORGUN

KALEMİM ÜZGÜN, YÜREĞİM YORGUN

 

Nasıl söylenir, ne söylenir bilmiyorum!

 

Neresinden tutup konuşmalı, ne demeli onu da bilmiyorum!

 

Aslında söylenecek o kadar çok söz var ki…Bunların kimi haykırış dolu kimi isyan kimi gözyaşı kimi yakarış, ama sanırım en çok da üzüntü ve hüznün hakim olduğu sözlerim var, sözlerimiz var…

 

Geleceği gün gibi belli olan depremde, kalemim buna dair birşeyler yazamayacak kadar üzgün! Risklerin varlığına, bilim insanlarının yıllarca bu tehlikeyi anlatabilmek adına yırtınmalarına, yapılan onca bilimsel istatistikleri ve bunlara dair somut verileri ortaya çarşaf çarşaf dökmeye yeltenemeyecek kadar üzgün kalemim.

 

İşin bu kısmını belki sonra yazarım diyerek diğer kısmına el süreyim diyorum. Bu kez de yüreğimin üzüntüsü bir köşe yazısı çıkaracak kadar yazmaya el vermiyor!

 

Kıyamet gününden bu yazımı yazdığım şu ana kadar yitirdiğimiz vatandaşlarımızın dışında deprem bölgelerinde yaşayan o kadar çok elim ve vahim duruma gözlerim tanıklık etti, kulaklarım işitti ki, her birine de durup durup pes dedim, yazıklar olsun dedim.

 

Bunu da detaylandırmadan geçiyor ve halen yaşadığımız büyük acının üzerine Türk ulusuna, milletimize, Türkiye Cumhuriyeti’ nin duyarlı, merhametli, yardımsever ve fedakar insanlarına gönül dolusu minnet duyuyorum.

 

Devlet, deprem faciasında ivedilikle ve yeterince gereğini yaptı mı yapmadı mı bilemem ama millet gereğini yaptı!

 

Kendi derdini unutup yaptı, yarın alamayacağı ekmeğin hesabını etmeden yaptı, çocuğunun okul parasını ödeyemeden yaptı, kimi ağacını kesti odun yaparak gönderdi, kimi ise tek geçim kaynağı olan bir büyük başını sattı da gönderdi… Gencimiz de yaşlımız da bütün imkanlarını seferber etti.

 

Karınca kararınca bu millet gücü oranında elinden geleni en hızlı şekilde yaptı.  Bu da yetmedi de millete, kimi kuş olup uçsam oralara dedi, kimi de dualarıyla eşlik etti yardım bekleyenlere, bir nefes daha fazla alma derdiyle çırpınan yüreklere…

 

Bu millet gereğini yaptı.

 

Depremde kaybettiğimiz vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, geride kalanlara sabır diliyorum.

 

Geçmiş olsun Türkiye’m.

Zamlı Maaşları Fırsatçılar Erittiler

Zamlı Maaşları Fırsatçılar Erittiler

Yılbaşında memura, emekliye ve asgari ücretliye yapılan artışları bekleyen fırsatçılar anında vicdansız zamlarını yapmaktan çekinmediler.

Son iki aydan beri düşme eğilimindeki tüketici enflasyonunu da yeniden dirilttiler

Aralık ayında tüketici enflasyonu %1,18 düzeyindeydi.

Ocak ayı tüketici enflasyonu ise bu fırsatçılar yüzünden %6,65 a yükseldi.

Fırsatçılar enflasyondaki yükseliş alışkanlığının canlı kalması için her yolu deniyorlar.

Yönetimin denetim konusundaki yetersizliğinden yararlanıyorlar.

Aralık ayı tüketici enflasyonundaki sert düşüş vatandaşın mal ve hizmet alımını kısması nedeniyle olmuştur.

Ama Ocak ayında zamlı aylıklarını alan vatandaşlar yeniden alışverişe yönelince fırsatçılara gün doğdu. Yönetim ticari piyasaya hakim olamadı.

Caydırıcı önlemler alamadı.

Caydırıcı denetimler uygulanmadı.

Kesilen cezalar fırsatçıları caydıramadı.

Tam aksi oldu. Fırsatçılara kesilen cezalar yeniden tüketiciye yansıtıldı.

Sözün kısası yönetim köklü denetimde yetersiz kaldı.

Kasa fişindeki fiyat ile raftaki malın fiyatını kontrol etmeye çalıştı.

Ama bataklığı kurutamadı.

Malın stok durumunu malın giriş fiyatını, malın satış fiyatını ve yapılan zamların tercihlerini incelemek lazımdır.

Ticaret Bakanlığı kontroller yapmak yerine istatistikler ilan etmeyi tercih etti.

Kısacası mevcut yönetim seçimler yaklaştığı için büyük marketlere büyük toptancılara ve palazlanmış esnaf kesimine ağır cezalar vermekten çekindi.

Vatandaşı insafsız fırsatçıların eline bıraktı.

 

Günün Sözü

Aşk altın değildir, saklanmaz

Aşığın bütün sırları meydandadır

Mevlana

Genç Seçmen Kimi Seçecek

Genç Seçmen Kimi Seçecek

Kadir Has Üniversitesinde 18-24 yaş arası gençlerin siyasi görüşleri konusunda her yıl bir araştırma yapılıyormuş.

Profesör Mustafa AYDIN ve akademisyen arkadaşları bu yıl aşağıdaki sonuçları bulmuşlar.

Gençlerin;

%23 , 1 i Milliyetçi, % 20,8 i Muhafazakar, %17,1 i  Siyasal İslamcı, %11,5 i Kemalist,  %5,4 ü Sosyal Demokrat, %5,4 ü  Ulusalcı, % 5 ,4 ü Liberal, %3,1 i Sosyalist, % 2,3 ü Ülkücü , % 2,3 ü ise kendisin apolitik olarak tanımlıyor.

Bu tablodaki dağılımdan gençlerin tek bir siyasi görüşe yığılmadıklarını anlıyoruz

Bu duruma ülkemizde seçime odaklı kurulmuş 3 ittifaktan; ve cumhur ittifakı ne de millet ittifakı 18-24 yaş aralığındaki yaklaşık 6 milyonu bulan gençlerin oyunu çantada keklik göremez.

Milliyetçi, Muhafazakar, ülkücü ve ulusalcı gençlerin bir kısımı cumhur ittifakını tercih edeceklerdir. Sosyal Demokrat, sosyalist, liberal ve kemalist geçnlerin büyük kısmı da millet ittifakını tercih edeceklerdir.

Her iki ittifakta da yer alan siyasal islamcı partiler ( AK Parti, Deva, Gelecek, Saadet- Yeniden Refah – Hüda Par gibi)  nedeni ile %17 gibi kendisini siyasal islamcı diye tanımlayan geçnlerin tercihleri merakla takip edilmelidir.

Küresel güç odakları 14 Mayıs seçimlerinde millet ittifakının yanında olacaklarını açıklamaktan çekinmediler. Mevcut iktidarı finansal açıdan iç güvenlik bakımından ve diplomatik uygulamalarda zor durumda bıraktıklarını açıkça görüyoruz.

Bu seçimleri Cumhur İttifakı kazandığı taktirde AB ile ilişkilerimiz ile NATO ortaklığımız çok ciddi bir biçimde sorgulanacaktır.

Mevcut iktidar sadece ülke içinde değil ülke dışındaki ralipleri ile de yarışmaktadır.

Günün Sözü

Ayakta  ölmek

Dizüstü yaşamaktan daha iyidir

Roosvelt

 

 

Biz NATO’ya Ne İçin Girmiştik

Biz NATO’ya Ne İçin Girmiştik

Yaklaşık 7, yıl önce NATO üyesi olmuştuk.

O tarihlerde iki kutuplu bir dünya düzeni içindeydik.

Bir tarafta Sovyetler Birliği Liderliğinde “Doğu Bloğu” vardı, diğer tarafta ise Amerika Liderliğinde NATO teşkilatı yer almıştı.

Biz ise Sovyet sınırında çok stratejik bir coğrafyadaydık.

Sovyet işgali ihtimali canlı tutularak bizde sınır bekçisi olarak NATO teşkilatına almışlardı.

Bu kış kominizm gelecek Sovyet saldırısı olacak ve din elden gidecek sloganları ile Tüm Anadoluda yoğun bir Sovyet Rusya düşmanlığı işlenmişti.

Zaten, aradan uzun kışlar geçmiş ne kominizm gelmişti, ne de dinimiz elden gitmişti.

Sovyet Rusya’dan saldırılar gelmediği gibi, iki devlet arasında takas usulü ticcaret anlaşmalarını bile yapmıştı.

Biz Azot sanayi olarak Amonyak hammaddesini, Zirai Donatım ise kimyevi gübreyi, Sovyet Rusya’dan ithal etmiştik.

Yani bir NATO ortağı olarak düşman ilan ettiğimiz Sovyetler Birliği ile ticaret ortağı olmuştuk.

Ortak olduğumuz NATO ise başta Sinop ve İncirlik olmak üzere ülkemizin her yerine üs kurmuştu.

Artık kendi güvenliğimiz konusunda bile NATO’Ya bağımlı hale gelmiştik.

Son yıllarda ise Amerika Liderliğindeki NATO’nun ülke bütünlüğümüzde oynadığını gördük.

Sık sık askeri darbelere ve siyasi suikastlara maruz kaldık.

Şimdi ise, eski düşman Rusya ile stratejik enerji ve savunma ortağı olduk.

70 yıllık ortağımız NATO ile hasım haline geldik.

 

—Günün Sözü—

Hiçbir miras doğruluk kadar zengin değildir.

“W.Shakespeare”